Salon düğünleri bana göre değil…
Ben bu havaların yabancısıyım mirim!
*
Ben;
“Siz de buyurun, düğünümüze tat katın” diye köy köy dolaşmaktan ayakları şişen akrabayı, dağıtılan kıtlama şekerli “Okuyuntu”ları özlüyorum.
Köyümün, toz toprak kokan yollarında “Aman unutmayayım, yarın karşılaşır utanırım!” diye çalmadık kapı bırakmayan “düğün okuyan” o naif insanların sesini özlüyorum.
Balkon kapılarında “Allah hayırlı etsin, Rabbim utandırmasın.” diyen aksakallı ihtiyarları, yaşmaklı nineleri özlüyorum.
Cuma hutbesinde ki hocamın “Komşumuzun düğünü başlıyor, bayrak dikeceğiz!” diyen o ortak dilini özlüyorum.
Cumadan sonra topluca gidilip bir yanda yeşil bir yanda kırmızı elma, ortasında al bayrak, okunan duaları, açılan avuçları, köy yemeklerini, tavşan kanı çayları özlüyorum mirim!
*
Ben;
Ağaç gölgesine kurulan koca bir meydanda eskinin kırık sandalyelerini, masalardaki lokumu bisküviti, çayı, şekeri özlüyorum.
Ellerinde helkeler, tozmasın diye tozu toprağı kıvrım kıvrım sulayan düğün sahiplerini özlüyorum…
Misafirleri kapıda karşılayan, kucaklayan “Hoş geldin!” diyen insanları, oturacağı yere kadar götüren naif insanları özlüyorum.
Civar köylerden gelmiş eli kınalı anaları, kasketini çıkarıp alnını silen kadirşinas insanları, edebinden gözleri yerde kalan, kalın belikli kızlarımızı özlüyorum.
*
Davulu özlüyorum, zurnayı özlüyorum.
Ağırlama ile başlayan;
“Köprüden geçti gelin
Saç bağın düştü gelin,
Eğil bir yol öpeyim
Gençliğim geçti gelin
Haldan bilmez, di loy loy
Söz anlamaz, ne fayda…”
Sözleriyle devam eden sevgiliye söylenmiş kahır mektuplarını özlüyorum.
Bopbiliyi, Dikoranı, Tekayağı, Üçayağı, Cemo’yu, Gelin Halayını, Aynalıyı, Kamalıyı kalbim kanana kadar özlüyorum…
Hem de öyle bir özlem ki çocukluk çağlarımız kadar eski, anamız kadar mübarek , babamız kadar babacan..
*
Ben;
Eskinin düğün yemeklerini özlüyorum.
Hani o altmışını geçmiş analarımızın maya kazanlarında pişirdiği, tadını “Benim diyen aşçıların bile veremeyeceği” yemekleri özlüyorum.
Altında koca koca odunlar, sıra sıra dizilmiş fokur fokur kaynayan kazanlar, kazan başlarında analar...
Yere kurulmuş on, on beş kişilik sufra(Sofra) tahtaları.
Tahta başlarında sofraları takip eden bir büyük, söylediklerini harfiyen uygulayan arı gibi gidip arı gibi gelen yemek taşıyan gençler…
Bulaşıkları yıkayan genç kızlar.
Sofrada sırasını bekleyen düğün kıyafeti giymiş elma yanaklı çocuklar.
Bismillah’la başlanan Düğürcük, şehriye çorbası, ardından patates, patlıcan, kuru fasulye, sulu köfte, dolma, yoğurtlu makarna, etli bulgur pilavı, yeşil fasulye, mantı ile devam eden sütlü(sütlaç) baklava, karpuz, kavun, üzüm ile biten kocaman bir menü…
Ben, o yemekleri özlüyorum mirim!
*
Gelin tarafının damat tarafını habersiz(!) ziyaretini, eğlenceye ortak olduğu “Baskın”ları, gösterilen misafirperverliği, sohbeti, çalınan havaları özlüyorum..
*
Kız arkadaşlarının himayesinde kıbleye çevrilen sandalyeye oturmuş:
Kurdular düğün aşını
O döver kızın başını
Çağırın kızın gardaşını
Kız anam, kınan kutlu olsun
Yarinin ağzı tatlı olsun…
*
Biner atın iyisine,
Çıkar yolun kıyısına,
Çağırın bey dayısına.
Ayrılık anam ayrılık,
Ayrılık eşim ayrılık…
*
Atımın kuyruğu seçek,
Sineme vurdun bıçak,
Ayrılık günlerim gerçek.
Ayrılık anam ayrılık,
Ayrılık eşim ayrılık…”
Manileri söylenen kına gecelerini özlüyorum…
*
Gardaşının “Gelin Kuşağı” bağladığı, babasının kolunda evine yurduna veda eden gelin kızımızın yüreğindeki acıyı, boğazındaki hıçkırığı, gözündeki yaşı özlüyorum…
Kız evinden çıkarken çalan zurnanın “Gelin çıkarma” ağıdını, babanın ağlayamadığı içine akıttığı göz yaşlarını özlüyorum.
*
Bana, içinde benim olduğum, bizim olduğumuz düğünleri getirin ne olur!
Bugün, çok daha fazla özlüyorum mirim!
Adamın biri
22.08.2022/Sarıkaya