1990'larda okul yöneticiliği için aday dahi bulanamazdı... Şimdi ne oldu?
Son 10 yıldır okul yöneticiliğine olan ilgi, memurlar.net olarak bizlerin dikkatini çekmektedir. Özellikle 2008 yılında öğretmen olanların, 2011 yılında yapılacak yönetici atama sınavında, hizmet hesaplama tarihinin değiştirilmesine yönelik talepleri, bu makama olan talebin sorgulanması gerektiğini göstermektedir. Kendisi de bir yönetici olan Maksut Balmuk hocamızın bir değerlendirmesini tüm öğretmen arkadaşlarımızın dikkatine sunuyoruz.
24 Ağustos 2011 00:09
Okul Yöneticiliği
Okul yöneticisi özellikle de okul müdürü denilince herkesin aklında faklı çağrışımlar oluşturmaktadır. Son günlerde özellikle kayıt parası ve bağışlarla ilgili yazılara gelen yorumlardan bu çağrışımları tespit etmek mümkün.
Öncelikle belirtelim ki Okul Müdürlüğü kanunda da tarif edildiği üzere ikinci görevdir.
657 Sayılı Kanun “Madde-88:… d) Öğretmenlere; okul ve enstitü müdürlüğü, başyardımcılığı ve yardımcılığı görevleri, ikinci görev olarak yaptırılabilir.”
Yani bir okul yöneticisinin asli görevi Öğretmenliktir. Bu nedenle bir yöneticinin asli görevini unutmaması, eğitimcilik özelliğinden sıyrılmaması gerekir.
Bazen ikinci görev olarak yapılan bu görevler sırasında ölçülerin kaçırıldığı olmuyor değil; Örneğin öğretmen olduğunu unutup öğretmenlere zulmedenine de rastlıyoruz, rakip görenine de…
Ölçü bazen öyle kaçıyor ki yüksek dağları yaratmışçasına astığı astık, kestiği kestik olanları da var aramızda…
Bazen de kendine sekreter tutanı, öğretmeni kendi işi için kullananı, hor göreni, müdür yardımcısı ile konuşurken dahi bir havalara gireni yok değil…
Bu kadar iç karartıcı ve olumsuzlukların yanında etini dişine takıp gece gündüz demeden çalışanı da, personel ve insan ilişkileri çok iyi olanı da yok değil. Onların eline yapışmaz telefonu memura çevirttirmeyip kendileri çevirdiğinde.
Kişisel işlerini başkalarına yaptırmayıp kendileri yaptıklarında küçülmüş hissetmezler kendilerini… Bırakın hizmetliye kendi arabalarını yıkatmayı okulun suyunu kullanmaya dahi tenezzül etmezler, devlete zarar görürler kimileri…
Bazıları da vardır ki bıraksanız gece de kalacak okulda. Her şeyi olmuş işi, okulu… Uykusuz geçen geceleri eşi çocuğu için değil okul içindir çoğu zaman…
Ne kadar önemlidir kimisi için o makam, o koltuk. Ekstra ücreti de yoktur aslında ek ders dışında… Öğretmen olsa da kazanır zaten o ek dersi…
Şimdi bir çok yorum gelecek parasal ilişkilere yönelik ama aldırmayın bir elin parmaklarını geçmez kötü örnekler. Geçiyorsa da nal mı toplarlar o okuldaki öğretmenler(!)…
Bu verdiğimiz yaklaşımların hiçbirisi doğru değildir aslında. Aslolan asli görevi, gelinen yeri unutmadan, kırmadan, dökmeden, insan onuruna ve eğitimci kimliğe yaraşır bir şekilde yaşamak, yönetmektir okulu… Okulu daha üstün görmemektir anadan, babadan, eşten, çocuktan… Eşit zaman ayırabilmek, dengeyi kurabilmektir her konuda aslolan. Ne çok fazla yukarılarda nede aşağılarda olmamaktır gerçek yönetim anlayışı. Ağzın tadını kaçırmadan, el pençe divan değil dik durabilmektir çoğu zaman.,.. Sıkıntı değil zevk alabilmektir yapılan işten ve hizmetten…
Yeri geldiğinde öğretmenin hizmetkarı yeri geldiğinde arkadaşı ve yerinde de amiri olabilmektir doğru olan…
Yöneticilik; öğrenciye hissettirebilmektir babacanlığı ve sabırlı olup affedebilmektir afacanlığı…
Yönetici atama sınavlarına başvuruların başladığı bu günlerde;
Başvurulara, talebin bu kadar çok olmasına sevinmek mi lazım yoksa üzülmek mi diye düşünmüşümdür günlerce…
Evet talep çok belki en iyileri olur yönetici derken sınav ölçer mi en iyiyi diye düşünüyor insan.
1990’lı yıllarda okullara yönetici bulunamazdı ve insanlar zorla ikna edilirdi yönetici ol diye… 2000’li yıllarda ise adeta bir koltuk yarışı savaşı başladı.
Öğretmenlikten kaçmak istiyor öğretmen diye düşündüğümde de üzülüyorum doğrusu. Yönetici olacak arkadaşlar şu söze şimdiden alıştırsınlar kendilerini. “Öğretmenin kötüsü yönetici olur”
Bu söz doğru mudur çok tartışılır ama ikinci görev olarak verilen, sorumluluğu çok olduğu halde yetkisi olmayan bir makama (makam dahi değil konuma) bu kadar çok talep olmasını nasıl açıklayabiliriz ki?
Son günlerde çokça mail geliyor ve sendikalar da bakanlığa başvuruyor sınav başvuru tarihi başvurunun son günü değil de , sınav tarihi olsun diye. Neden mi 2008’de yapılan atamalar Eylül’de yapıldı diye. Bu öğretmenler sınav için şart olan 3 yıllarını henüz doldurmadılar mağdur olacaklar diye.
Bu ne acele diyesi geliyor insanın. Ne olur üç tam yıl öğretmenlik yapsa bu arkadaşlar... 2008’de KPSS zulmü yüzünden atanamamak riski taşıyan ve öğretmen olmak için can atan bu arkadaşlarımız bu kadar erken mi sıkıldılar bu işten.
Bu nedenle de yöneticilik öğretmenlerin demokratik seçimi ile olmalıdır tezimi savunuyorum ısrarla. O zaman yöneticiliği başaramayan döner tekrar öğretmenliğe. Yada yöneticiliğin zorluğunu anlayana zoraki dönüş yolu açılmış olur böylece…
Çoğu zaman öğretmenin ağzında sakızdır yöneticiler. Yapamıyor, edemiyor, yiyor, yemiyor, eşit, eşit değil, adam kayırıyor, iyi kıvırıyor, memnunuz, memnun değiliz, ah bir gitse, giderse yandık, çok babacan, yerinde duramıyor adeta afacan, oturmasını kalkmasını bilmiyor, iki kelimeyi bir araya getiremiyor diye…
Belki de bir çoğu hak etmiyor bu cümleleri bu nedenle de sorumluluğu vermeli öğretmenlere kendileri getirmeli eğriyi doğruyu… O zaman alamazlar müfettişte, mahkemede soluğu… Hani bir şarkı var ya “Kendim ettim kendim buldum” diye. Söyleyip dursunlar o zaman.
Daha demokratik bir yaklaşımla yöneticilerin tespit edileceği günlerin yakın olması ümidiyle…
Maksut BALMUK
Eğitim Yöneticisi