demin bir arkadasın kaos yaratmakla ilgili teorisini görünce daha önce okudugum bi yazı geldi aklıma.aradım buldum ve sizinle de paylaşmak istedim. şiddetle tavsiye ederim.
ömer dinçer neden milli eğitim bakanı oldu?
ses getiren ve tüm sosyal ağlarda yaklaşık 12 bin paylaşıma ulaşan haberimizi yeniden yayımlıyoruz.
herkesin tepki gösterdiği bir konu; işletmeciden milli eğitim bakanı olur mu? koskoca hükümet tombala çekmemiştir elbette, vardır bir bildiği!
fazla detaya girmeden, yüzeysel olarak anlatalım
ömer dinçer, kamu yönetiminde yeniden yapılanmanın türkiyedeki mimarıdır. kamu personel rejimi çalışmalarında kilit isimlerden biridir.
teorisi kısaca şudur; talep varsa satılacak şey de olmalıdır. devlet sosyal alanlardan çekilmeli, özelleşmeli, rekabete yol açmalıdır. devlet sırtındaki tüm yükü boşaltmalıdır. rekabet ve performans belirleyici olmalıdır.
bu, akp hükümetinin de temel görüşüdür.
bu yaklaşım, hükümetin el attığı her alanda kolayca başarıldı. sadece sağlık ve eğitimde bu iş hemen ol(a)madı.
sağlıkçıların yüksek eğitimli olmaları, alternatifsiz ve vazgeçilemez bir hizmet veriyor olmaları bir süre için bu işi zorlaştırdı.
eğitimde ise ne kadar eleştirilirse eleştirilsin ülkenin en örgütlü sendikalarının olduğu kesim eğitimciler idi.
ilk adim, itibarsizlaştirma
sağlıkta önce doktorların üzerine oynandı; paragöz doktor, bıçak parası, özel muayenehane gibi sorunlu noktalarla sağlıkçıların halk gözündeki itibarı zedelendi. zamanla da hastane birlikleri, aile hekimliği, tam gün vb. uygulamalarla genel sağlık sigortalı paran kadar sağlık dönemine geçildi.
sağlıkta işlem tamam!
eğitimde hemen olmadi
eğitimde işler umulduğu gibi gitmedi. iki bakan harcanmasına rağmen tam anlamıyla başarılı olunamadı. hatta en temel amaç olan sözleşmeli öğretmenlikte geri adım bile atıldı.
yenilgi kabul edilemezdi. madem olmuyordu, o zaman eğitimin başına bu işin teorisyenini getirmeyi akıl ettiler. eğitimci olmamasına rağmen bizzat işin kitabını yazan kişiyi milli eğitim bakanı yaptılar.
ardından sağlıktaki taktikle işe başlandı.
önce mesleki itibarsızlaştırma; başarısızlar, yatıyorlar, maaşları haketmiyorlar, tatilleri uzun, çalışmıyorlar
başarıldı.
ikinci adım şimdi devam etmekte. çalışma alanında kaos (4+4+4, norm fazlası, il emri vb.), işleyişin tıkanması ve halkın gözünde eğitime olan inancın yitirilmesi
mesleki yıldırma/bıktırma
son adımda öğretmenlerin yerel yönetimlerce/belediyelerce (el sıkışarak, sözleşme yaparak) işe alınması, çeşitli performans kriterleriyle de!!! gerekirse işlerine son verilmesi noktasına gelinecek.
amaç eğitimsiz bir toplum mu?
elbette amaçsız bir iş olmaz.
devlet okulları dağ gibi birikmiş sorunlarla başbaşa bırakılırken, bir taraftan da başarısız olan/olacak devlet okullarına alternatif yaratılmakta.
bir yanda 4+4+4 ile darmadağın bir eğitim sistemi ve okullar, diğer yanda herşeyiyle sistemli, tıkır tıkır işleyen özel okullar.
halkçı söylemlerle süslenen dershaneleri kapatacağız meselesi ise şundan ibaret; yeşil sermayenin büyük dershanelerine (dershaneler kapatılacağı için) özel okul olma yolu açılacak, tabii belli kriterlerle de küçük rakipler önce piyasadan temizlenecek.
özel okula müşteri gerek
onca özel okula müşteri gerektiği için başta başarılı öğrenciler sosyal devlet tarafından ücretleri karşılanarak özel okullarda okutulacak. özel okullara müşteri yaratılmış olunacak ve kontenjanlar zaten başarılı olan öğrencilerle doldurulacak.
bir süre sonra devlet okulları ile özel okulların başarıları kıyaslanacak ve sistemsiz, darmadağın, sorun yumağı olmuş başarısız devlet okullarının artık gereksiz bir yük olduğu sonucuna varılacak.
eeee, bunca öğretmen ne olacak?
sokağa atacak halleri yok ya!
onu da tekel işçilerinin akıbetini araştırarak öğrenebilirsiniz.
olmaz demeyin
son yıllarda olmaz dediğiniz neler olmadı ki bunlar olmasın (alıntı)