Benim küçük Japon balığım
Ve işte beklenen gün geldi...
Tıpkı ilki gibi mutlu bir hamilelik geçirdim ancak bu kez daha fazla yorulduğum için izne 35'inci haftada ayrılmıştım. Farkındaydım bir terslik var ama kimseye anlatamıyordum. 37'inci hafta henüz bitmişti ama karnımda bebeğimiz bir türlü hareket etmiyordu üstelik son bir aydır kilo da almıyordu. Doktorla kararlaştırdığımız tarihe henüz bir hafta vardı ancak kalp atışları giderek zayıflamaya başlayınca apar topar sezaryen kararı verildi. Neyse ki hazırlıklıydık. Eşimle son kez ameliyathane kapısında vedalaştık ve geri sayım başlıyor 10,9,8,7... sonrası derin bir uyku. Buz gibi soğuk ameliyathanede başımda uyanmamı bekleyen asistana hayal meyal 'bebeğim nasıl' diye soruyorum 'odanıza çıkınca görürsünüz' diyor o an anlam veremediğim garip ses tonuyla.
"Bu kez sana benziyor"
Ona kavuşmayı sabırsızlıkla bekliyorum ve işte o an geldi... Kokusunu içime çektikten sonra emzirmek için doğruluyorum ama 'Karnı tok annesi, kan şekeri düşüktü biz de besledik, bazen olur böyle' yanıtı alıyorum. Çaresiz geri uzanıyorum. Yanımda huzur içinde uyuyor, yüzünü seyredalıyorum. Ilk oğlum babasına benzediği için "Allah'ım sağlıklı olsun, bu kez bana benzesin ama tıpkı ağabeyi gibi güleryüzlü olsun" diye dua etmiştim. Eşim "işte bu kez sana benzemiş" diyor ama gözleri benden daha da çekik, hele burnu küçücük ikimize de benzemiyor... Daha önce Down Sendromu ile ilgili yaptığım araştırmalar geliyor aklıma. O an içimi bir ürperti kaplıyor, ürkerek eldivenlerini çıkarıyorum kalbim o kadar hızlı çarpıyor ki ve çizginin tek olmadığını görünce derin bir 'oh' çekiyorum çünkü ikisinde de başka çizgiler var.
Peki neden ben?
Ertesi sabah rutin kontrol için çocuk doktoru ve iki hemşire odaya geliyor. Muayeneden sonra nasıl söze başlayacağını bilemeyen doktor "gözlerinin çekikliği..." diye söze başlıyor doktor ve "bebeğinizde bir sıkıntı olabilir"... Ayaklarımdan başlayan bir sıcaklık tüm vücudumu sarıyor bir anda. Korktuğum başıma geldi galiba..."Şüphelenmiştim ama tek çizgi yok ki elinde" diyebildim yalnızca. Meğer simyan denilen çizgi bazen tek, bazen de diğer çizgilerle birlikte olur ya da hiç olmazmış. Tüm testlerimizin yapılıp yapılmadığını, yaşlarımızı, akrabalık ya da kan uyuşmazlığı olup olmadığını soruyor doktor. Gözlerimi hiçbir şeyden habersiz huzurla uyuyan oğlumdan almaksızın ağlıyordum, sorulara eşim cevap veriyordu. Doktorla birlikte gelen hemşirelerden biri elimi tutup "yapma annesi, sütün kaçacak" diye telkinde bulunuyordu ancak ne çare? Çocuk doktoru konuşmaya devam ediyordu, "ihtimal yarı yarıya şüphe üzerine test istediğimiz ancak negatif çıkanlar da var, sonucu 15 gün içinde alırız"... Doktor gittikten sonra eşim ellerimi tutarak "artık özel bir çocuğumuz var" dediğinde yüzüne bakıp "biz ne günah işledik" diye içimden geçirmiştim. Oysa bu ne işlediğim bir günahın bedeli, ne de bir cezaydı. Yine de durmaksızın sebep arıyordum, kullandığım bir ilaç, stres, radyasyon... Ancak öğreniyoruz ki ne ülke, ne ırk, ne sosyal, ne de ekonomik statü fark etmez bilinen tek sebep annenin yaşının 35'in üzerinde olmasıymış, her şey tamamen en başında bir tesadüfmüş.
8. gün ağladı
Derken ikinci gün bebeğimi kucağıma alarak ağlaya ağlaya hastaneden ayrıldık. Her ne kadar test sonucunu tahmin etsek de rapor çıkana dek içten içe gerçek olmaması için dua edip durduk. Ve zaman akıyordu ama bebeğim durmadan uyuyordu, emzirmek için bile güçlükle uyandırıyorduk. Bir haftalık olduğunda kontrol için doktora gittiğimizde sarılık kontrolü için topuğundan kan alındı. Ama Aliko hala ağlamıyordu, onun yerine de ağlıyordum. Değerler yüksek çıkınca testin iki gün sonra tekrar edilmesine karar verildi. Ertesi gün akşam yatırmaya hazırlanırken bir anda ağlamaya başladı. İnanamıyordum, kucağıma alıp sakinleştirmek yerine mutlulukla nasıl ağladığını izlemeye başladım. Aliko tam 8 gün sonra, yani doğması planlanan günde ağlamaya başlamıştı. Ağlamak Alikonun ilk başardığı şeydi
+1fazlası var
Derken önce bitmek bilmeyen sarılık, ardından enfeksiyon nedeniyle yoğun bakımda tedavi... Nihayet eve dönüyoruz 17'nci günün sonunda oğlum nihayet evinde. Aynı gün rapor da elimize ulaşıyor ve sonuç olmaması için dua ettiğimiz şey... "Trizomi 21. " Oğlumuzda 47 kromozom var, yani bizlerden +1 fazla
Bu fazladan kromozomun aslında mutluluğun anahtarı olduğunu yaşayarak öğreniyoruz