Memurlar nette rastladığım etkinlikleri ekleyeyim; belki işinize yarayabilir:
TİYATRO
(sokağın başından 90 yaşlarında bir adam görünür.elinde bastonu ile iki büklüm olmuş bir vaziyette sahnenin ortasındaki bankın oraya kadar ilerler...zorlanarak oturduktan sonra kendi kendine başlar konuşmaya..
__ kaç aydır dışarı çıkamıyordum. Ne kadar güzelmiş hava. Ne güzel herkes barış içinde. Ne kavga, ne gürültü ne de silah sesleri var. Ah gençliğim. Şimdi yanımda olsaydın ne güzel olurdu. Hep istediğin hayat bu değil miydi ki?
Eeeee normal tabii. Biz barışa , rahatlığa hasrettik. Şimdi ki gençlere bakıyorum da gözlerime inanamıyorum kimi zaman. Onlar silahlanmaya, kavga etmeye her zaman hazırlar. Üstelik bunlar için de ellerinden ne gelirse yapıyorlar ya ben bunu anlayamıyorum......ne zaman dışarı çıksam ya bir kavga görüyorum ya da zorluk içinde geçen hayatlar. Gazeteleri açıp okumaya gücüm yetmiyor artık. Bütün sayfalarda kan , vahşet. Yahu bu ne rezalet?..... ama şimdilik sokak sakin görünüyor... ne güzel...
(sokaktan geçen iki üç kişi konuşması sırasında O’na bakar, gülerek gelip geçerler yanından. Bir müddet sonra yaşlı adam yine konuşmaya başlar. Ama sanki bu sefer birisi vardır yanında..)
___ aleyküm selam evladım.( ayağa kalkar, şapkasını çıkararak selamlar)
...........
___ tabi, tabi. Oturabilirsin. İsmin ne senin bakalım
...........
___ Abdullah’mı. Güzel isim. Nerelisin sen bakalım?
...........
___haklısın haklısın. Hepimiz Türk’üz. Nereli olduğunun ne önemi var. Bağışla beni, yaşlılık işte. Kaç yaşındasın?
...........
___Sen artık kocaman delikanlı olmuşsun evlat. Ben senin yaşlarındayken cephede savaşıyordum. Geriye bakınca ne iyi etmişim diyorum kendi kendime. Eskiden böyle rahat yaşayabilmek imkansızdı bizler için? Sokakta yürürken bile rahat edemezdik biz...
( bir anda sinirlenir yaşlı adam. Sesi şimdi yüksek ve kızgın bir tondadır)
____ dört bir yandan sarılmıştık düşmanlarla. Artık yaralı bir insandan farkı yoktu ülkenin. Ölüm döşeğinde, kan kaybeden bir yaralı her nasılsa öyleydi işte. Ta ki Samsun’dan doğan o iki güneşe kadar. Birisi normal bildiğimiz güneşti tabii. Diğeri ise Mustafa Kemal’di. Hayal etsene evlat, Allah’ın bize sunduğu güneş gibi parladı Mustafa Kemal. Düşmanların karanlık düşüncelerine ateş, bizlerin karanlık günlerine ışık oldu. Türklüğün şanını göklere çıkarttı. Aslında üçüncü bir güneş de vardı. Biliyor musun o neydi?
..............
____TÜRK HALKI. Zaferden zafere koştuk, canımızı hiçe sayarak....
(hüzünlenir bir anda. Cebinden mendilini çıkarır gözyaşlarını siler.)
____ Annem 50 yaşında bir köylüsüyken başlamıştı savaş. Ben cephedeyken aldım haberini. Cephane taşırken kurşunlar karnına isabet etmiş. Ama o durmamış. Yaralı da olsa taşımış cepheye onları. Son nefesinde ne demiş biliyor musun?
____ bu vatan için keşke bir canım daha olsaydı. Hiç düşünmeden onu da verirdim.....
____Şimdi en çok neye seviniyorum biliyor musun evlat? Çektiğimiz çileler boşa değilmiş. Biz özgürlüğümüzü kazandık. Biz bağımsızlığımızı kazandık. Eğer ki yürekten inanmasaydık bunlar da olmazdı. Özgürce düşünebiliyoruz. haklarımız var. Kendi kurduğumuz ülkede, kendi inançlarımızla, kendi bayrağımız altında yaşıyoruz. Bunlar hep Cumhuriyet’in armağanı bizlere. Cumhuriyet ise bizim kendimize olan güvenimizin, inancımızın armağanı.
Bak sana ne anlatıcam. Sıkılmadın umarım?
..............
_____ Savaş bitti. Bütün herkes bize büyük bir özentiyle bakıyorlar. Dört bir yandan, bütün ülkelerin kralları, cumhurbaşkanları ülkemizi, Atatürk’ü ziyaret ediyorlar. Bunlardan birisi olan Yugoslav kralı Alexander bir ziyaret sırasında Atatürk’e;
Size bir sırrımı söyleyeceğim diyor ve ekliyor. Bazı Avrupa devletlerinin vaadlerine kanmış olsa idik Yunanlıların yerine, Anadolu’ya biz çıkacaktık.
Atatürk gülerek kralın elini sıktıntan sonra yanıtlıyor...
____O halde geçmiş olsun Majeste.....
____Atatürk kendine ve Türk milletine büyük güven duyardı. Hep en iyi olmayı isterdi. En çok kızdığı da bir şey vardı. Fes takmayı gericiliğin işareti olarak görürdü. Bilirsin tebdili kıyafette değişiklik kanunu çıkartmıştır. O zamanlar feslerimizin yerine farklı bir şapka takmak beni çok heyecanlandırmıştı. İnanır mısın, yeni kıyafetlere ısınana kadar dışarı çıkmaya utandım.. Mısır elçisini bir toplantıda Atatürk kırmızı, uzun püsküllü bir fesle görmüş. O bunlara çok karşıydı ve bunu herkes de bilirdi. Adamın üstüne sinirli bir şekilde yürüyünce Mısır’lı çok korkmuş ama yine de fesini çıkartmamış. Çünkü iş kralının emrinde..
___ o başındaki de ne diye bağırmış Atatürk.
Korkuyla karşılık vermiş elçi;
___Fes...
Herkes Atatürk’ün elçiye vuracağını hesap ederken O herkesin şaşıracağı bir şey yapmış.
___ “iyi öyleyse. Çıkartmayın başınızdan” demiş...
Anlayacağın Atatürk öyle sertliği pek seven bir insan değildi. Sadece prensiplerinden, kurallardan ödün vermeyi sevmezdi. Zaten kaba kuvvet güçsüzlerin silahıdır. Atatürk gereksiz sözleri, konuşmaları sevmezdi. Sanat’a çok büyük bir düşkünlüğü vardı. Bütün hareketlerinde bir incelik, zekice bir tavır vardı. Bak sana bir şey daha anlatıcam. Sıkılmadın umarım. Anlatmamı ister misin?
..................
___iyi öyleyse... senin gibi meraklı, öğrenmeye niyetli gençleri görmek ne hoş. Boğaziçinde bir bahçeye kendiliğinden uzak, etiketsiz bir ortama girmek istemiş. Tabi mümkün mü. O girince herkes gözünün Boğaz’ın eşsiz maviliğinden alıp O’nun mavi gözlerine bakmaya başlamışlar. Bakmış ki bir yurttaş özgürlüğünü istediği gibi yaşayamayacak bir gence yönelmiş.
___Siz delikanlı ne işle uğraşıyorsunuz?
___Resim yaparım Paşam...
Gülümsemiş Atatürk;
___ Güzel, demek sanatçısınız. Bize sanatın ne olduğunu anlatır mısınız diye bir sohbet açmış. Sonra konu uzadıkça uzamış ve hukuk konusuna kadar gelmiş. Herkes Atatürk’ün bu konudaki düşüncelerini büyük bir sessizlik ve merakla beklemeye başlamış. Büyük sessizliği bir şangırtı bölmüş. Dönüp baktıklarında arka masalardan birisinde, bir bardak düşürüldüğünü görmüşler. Herkesin kinci bakışları bu adama yönelmiş. Adam utançtan ölecek. Yerin dibine giriyor derken ikinci bir şangırtı duyulmuş. Sesin geldiği yöne baktıklarında gördükleri herkesi büyük bir şaşkınlığa itmiş. Ata’nın eli düşürdüğü bardaktan sonra hala o şekilde havada duruyor. Bu büyük davranışı insanlar alkışlarıyla ödüllendirmişlerdir....
____Şimdi bakıyorum da, böyle halkını seven devlet adamları kaldı mı?
............
____ Haklısın. Böyle bir insanla tanışmak kadar onur verici bir şey yok. Savaş dönüşü kendime bir tekne aldım ve balıkçılığa başladım. Denize küçüklüğümden beri büyük bir aşkım vardır. O yüzden bu işi seçtim. Bir gece sabahçı kahvesinde otururken kapıdan Gazi Mustafa Kemal Atatürk girdi. Hiç birimiz gözlerimize inanamıyorduk. Üstelik o anda hiç de bir cumhurbaşkanı gibi değildi. Üstünde gelişigüzel bir elbise, bir de kasket vardı. Daha sonra hep birlikte sahildeki gazinoya indik. Sabaha kadar danslar edildi, tartışmalar yapıldı, oyunlar oynandı. Sabaha karşı omuz omuza vermiş kasabiko oynuyorduk ki Vali Muhittin Üstündağ geldi.. mecburen o da katıldı bize. Ne yapıp edip Ata’yı götürmeliydi.
Keyfi bozuldu diye bir güzel payladı Vali’yi Atatürk.
___Yahu dedi. Felekten bir gece çalıp eğlenmeye, alelade bir vatandaş gibi eğlenmeye kalktık. Buna sen engel oldun.
Meğer Atatürk özgürlük isteğine dayanamayıp saraydaki kafesinden geceyarısı fırlayıvermiş. Sonra da bize katılmıştı.
Ben bu büyük insanla tanışma onurunu tattım evlat. Bu yüzden de çok mutluyum. Vatan uğruna canımızı vermek isterdim en başlarda. Daha sonra O’nu tanıyınca ölmediğim için çok şükrettim. Ama bizim yaptığımız bu vatan için sadece küçük bir hizmetti. Şimdi sıra senin gibi gençlerde evlat. Birlik olmak, faydalı işler yapmak zamanı. Unutma delikanlı; hayat barış içinde geçince gerçek değerini kazanır. Kinle, nefretle geçen ömür kaybedilmiş yaşamdır. Ara sıra çok üzülüyorum. Tek başıma ağladığım bile oluyor. Ama hiç kimse beni anlamıyor evladım. Herkes yalnızlığıma ağladığımı sanıyor ama ben yalnız değilim. Bunu anlatamıyorum hiç kimseye. Benim yanımda bu cennet vatan için ölen arkadaşlarımın sevgileri, inançları, hayalleri var. Ama bu vatan hiç de hak ettiği değeri görmüyor. Ben işte buna ağlıyorum.
Şu olayı da dinleyince eminim bana daha iyi hak vereceksin;
___Atatürk 1929’un o müthiş kışında memleket ne halde sualine cevap için kar buz içinde zorla Kırşehir’e varıyor. Şehrin kapısında vali üzerinde frak, başında silindir şapka ile karşılıyor Ata’yı. Atatürk soruyor bunun üstüne;
____Vali beyefendi. Bu kıyafet nerden icab etti..
vali efendimiz yol, erkan diye başlayınca sözünü kesiyor Ata..
bu memleketin beklediği yol,şu karda kışta üzerinden emniyetle geçilebilecek yoldur...
Ve bu olay üzerine orada kalmıyor Ata ve Yozgat’a geliyor. Yozgaz sınırında vali Boran kamyonlarla yolu açmaya uğraşırken karşısında buluyor Mustafa Kemal’i..Bunun üzerine yanındaki içişleri bakanı Şükrü Kaya’ya dönüyor...
___Her ile böyle yol, erkan bilen valin yok mu? Ve ekliyor ardından. Dilediğin zaman gidemediğin yere nasıl Vatanım diyebilirsin ki?
(bu sözün ardından bir müddet dalar yaşlı adam. sonra konuşmasına devam eder)
___İşte, o büyük insan 10 Kasım sabahı saat 9’u 5 geçe son nefesini verir. Bunu duyan herkes çok üzülür. Herkes şaşkındır. İstanbul Üniversitesinde de bu haber duyulmuştur. Hukuk fakültesinde olan Alman Prof. de şaşkındır. Derse girsin mi girmesin mi? Bir türlü karar veremez ve en sonunda rektöre sormaya karar verir.. kalkıp gider yanına;
___Efendim. Müteerridim. Acaba ne yapsam?
___Sizde bir büyük adam ölünce ne yaparsanız Onu yapın...
Prof. şaşkın, şaşkın kolunu iki yana açıp;
___ Biz de hiç böyle büyük bir adam ölmedi ki..
O zamanlar herkes çok üzülmüştü. Bizler bu vatanı bize bırakan insanın gözlerinin arkasında kaygılı kalmasına razı olamazdık. Ama öyle sanıyorum ki şimdi kaygılı gözlerle bizi izliyor.
(sahne arkasından sesler işitilir)
__ Burada deli var, deli. Saatlerdir kendi kendine konuşuyor. Gelin de gülelim.
(Yaşlı adam bunu duyunca büyük bir üzüntü duyar. Sahnenin ortasına gelir ve seyircilere)
___ Yaptıklarımın delilik olduğunu söylüyor herkes. Ama ben deli değilim ki. İnsanlar beni gerçekten bilmiyorlar. Ne diyebilirim ki? İsteyen inansın isteyen inanmasın. Ama asıl beni dinlemek istemeyenler, benimle dalga geçenler deli.. ben deli değilim.........