Dün dikkatimi çeken bir yazı, paylaşmak istedim:
Okul ödevi zorunluluk mu, rica mıdır?
Akşamın geç vaktinde telefonum çaldı. Hayırdır inşallah diyerek telefonu açtım; 30lu yaşlarda genç bir hanımefendinin; bu saatte rahatsız ediyorum, ama
diyen titrek sesini işittim.
Zor durumda olmasa, bu saatte telefon etmezdi, diye düşündüm.
Kendimi iyi hissetmiyorum hocam diye başladı söze. Biraz önce eşimle çok kötü tartıştık, söylenmemesi gereken sözler söyledik birbirimize. Eşim, Dayanamıyorum artık seninle yaşamaya. diyerek evden çıktı gitti. Sinirden kızımı dövdüm, o da ağlayarak odasına gitti yattı. Sessiz evde yapayalnız kaldım. diye ağladı.
Üzülmeyin diyebildim.
Nedir sizi böylesi birbirinize karşı tahammülsüzleştiren şey?
Cevap trajikti; Çocuğumuz
Nasıl yani?
Kızım bu yıl ilkokul birinci sınıfa başladı. Okulu ile ben ilgileniyorum. Bugün çok ödevi vardı. Akşama kadar oyalandı durdu, ödevini yapmadı. Ben biraz zorladım, masaya oturttum. Bu sefer de uykum geldi demeye başladı. Sinir oldum
Bu ödev bitmeden yatmak yok diye kızdım. Eşim, bağırmamdan rahatsız oldu; Bağırmakla ödev yaptırınca ne faydası olacak, rahat bırak çocuğu gitsin yatsın! deyince kızım yüz buldu; Yaşasın! diye babasına koştu. Tabii, babası için hava hoş; çocuk ödevini yapmadığı zaman, öğretmen, babasına değil bana telefon ediyor; Kızınız bu gidişle okuma yazmayı öğrenemeyecek diye bana söylüyor. Sınıfın içinde en sonlarda olduğunu veli toplantısında ona değil bana duyuruyor. diye anlatmaya devam etti.
Maalesef günümüz çocuklarının aile içinde zarara uğradığı en temel sorun, okulun eve taşmasıdır. Hâlbuki başarılı öğretmen, okul faaliyetlerini eve taşırmayan, bilgiyi okulda tamamlayabilendir. Ayrıca, modern eğitim sistemlerinde, ilkokulda, ödev bir emir değil, eğiticinin anne babadan bir ricasıdır.
Bu ricanın iki anlamı vardır;
1- Çocuğun öğrenmelerinin kendindenliğe erişmesi için okul-aile işbirliği ricasıdır. Bu rica, birinci sınıf öğrenciler için günlük 10 dakika, ikinci sınıflar için 20 dakika, üçüncü sınıf içinse yarım saattir. Bu sayede çocuk, okul vasıtası ile öğrendiklerini adım adım yaşam içinde kullanmayı öğrenecektir. Ailenin eğitime desteği, teorik değil, pratiktir.
2- Ancak zaman zaman, eğitici, anlatacağı konuları okul saatleri içinde yetiştirememiş olabilir. İnsanlık hali; o gün öğretmenin dikkati dağınıktır veya konuyu toparlayamamış olabilir ya da hastadır, rahatsızdır, öğrencilerine dikkatini verememiştir. İşte böylesi durumlarda, öğretmen veliden işbirliği ricasında bulunabilir. Okulda eksik bıraktığını düşündüğü konular için anne babalardan yardım talep edebilir.
Bunun haricinde, öğretmenin bir buyurganlık içinde öğrencisine ödev vermesi ve bunu yapmadığında da yaptırım uygulaması doğru değildir.
Ödev; öğrenmenin temel işlevi değil, zaruret halinde tamamlayıcı faktörüdür. Eğitimin tamamlayıcı bir faktörünü, eğitimin ana işlevi gibi göstermek ciddi bir pedagojik yanılgıdır.
Maalesef, çocuğunun eğitim durumunu merak edip öğretmenden bilgi isteyen velilerin birçoğu; Ödevini yapmıyor ki! gibi şikâyetler işitiyor. Ve bu şikâyetler, çocuğun iyiliği ile değil, çoğu defa ebeveyn çocuk çatışmaları ile sonlanıyor.
Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, ilkokul seviyesinde verilen ödevlerin öğrenmeye katkısı binde bir civarındadır. Gözlemlerimiz gösteriyor ki, çocukta, ödev yetiştirme kaygısı, eğitimden soğumanın nedenlerinden biridir.
Hâlbuki çocuk ödev yaparak değil, oynayarak gelişir.
Bunun da ötesinde, evde ebeveynlerden bir tanesinin bu kaygılar aile içi çatışmalara da sebep olmaktadır. Kimi zaman annenin ödev konusundaki baskısı babanın vicdanına dokunuyor, kimi zaman babanın öfkesi anneyi çocuğa karşı koruyuculuğa yöneltiyor.
Maalesef, birçok anne babanın da, öğretmen baskısından kurtulmak için anne babalık görevini bırakıp öğretmenlik yaptığının şahidiyiz.
Hâlbuki çocuk okulda bunaldığında evde anne babası ile rahatlamalı, teselli olmalıdır.
Okulda yorulan çocuğu, anne babalar rahatlatmalı; çocuk parkta kaydırağa binmeli, sokakta sek sek oynamalı ki eğitimde başarısı artsın.
Unutmamak gerekir ki, başarısız çocuklar, ödevlerini yapmayanlar değil, eğitimden soğumuş olanlardır...
Adem GÜNEŞ