Milli eğitimden öğretmenlere altın öğütler
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
MEB, mesleğe yeni başlayan öğretmenler için rehber kitapçık hazırladı. Kitapçıkta öğretmenler, protokol kurallarından kılık-kıyafete, sosyal yaşamlarında karşılaşabilecekleri sorunlara kadar pek çok konuda bilgilendiriliyor.
Kitapçığın önsöz kısmı, öğretmenlere ''mektup'' ile başlıyor. ''Belki 22, belki de 25 yaşlarındasın... Üniversiteyi bitirdin, öğretmen oldun. Annen ve baban çok gururlu, biraz da hüzünlü. Arkandan yoluna bir tas su dökerek seni yeni bir yolculuğa gönderiyorlar... Bu yolculuk belki bir şehre, belki de bilmediğin uzaktaki bir köye... Hoş geldin öğretmenim'' ifadelerine yer verilen mektupta, yeni öğretmenlere şöyle sesleniliyor:
''Şu an göreve yeni atanan her öğretmen gibi, sen de belirsizliklerden kaynaklanan bir huzursuzluk yaşıyor olabilirsin. Sabırlı olmalısın... Çevreni tanıdıkça kaygılarının, sıkıntılarının günbegün azaldığını göreceksin. Yeter ki insanlara karşı doğal ve samimi ol. Ancak tüm bunları yaparken öğretmen kimliğini unutma... Aksi halde çevreyi geliştirme misyonundan uzaklaşır, çevreye olması gerekenden daha fazla uyum sağlar ve kendini bile tanıyamaz hale gelebilirsin...
Köye gittiğinde öncelikle köy muhtarıyla diyalog kurman senin yararına olur, ne de olsa ikiniz de kamu görevi yapıyorsunuz. Köy muhtarı barınma, ulaşım, ısınma vs. ihtiyaçlarını karşılamanda yardım alabileceğin ilk kişi olsun. Bu konularda sana yardımcı olması hem onun görevleri arasındadır, hem de geliştirdiğiniz bu diyalog köy halkının seni benimsemesine yardımcı olacaktır. Şunu asla unutmamanı tavsiye ederim; köyde, köy halkına rağmen başarıya ulaşman neredeyse imkansızdır, bu yüzden ne yapıp edip onları kendi safına, yani eğitim-öğretim mücadeleni desteklemeye çekmelisin, aksi halde düşünemeyeceğin derecede yıpranır, tükenmişlik duygularına kapılır, zamanını heba etmiş olursun.''
Kırsal kesimde görev yapacak öğretmenler için önerilerde bulunulan kitapçıkta, öğretmenlerin ''özellikle de muhtarlık seçimlerinde tarafsızlıklarını'' korumalarının yararlı olacağı anlatılarak, şöyle devam ediliyor:
''Köyde kan davası, aile anlaşmazlığı, etnik gruplaşma ya da inanca dayalı gruplaşmalar varsa yapacağın şey, tıpkı muhtarlık seçimlerinde olduğu gibi onlara da eşit mesafede durmak, onların durumları hakkında yorum yapmamak olmalıdır. Ayrıca bazı köylerde var olan ağalık, seyitlik, şeyhlik gibi oluşumları benimsemesen bile anlamaya çalışmalı, onların o yörenin gerçekliği olduğunu bilmeli ve onları karşına almak yerine potansiyellerinden yararlanma yollarını aramalısın.
Aynı zamanda gücünün devlet memuru olmandan kaynaklandığını herkese hissettirmelisin. Fakat gereksiz kibir ve gururdan da uzak durmalısın. Yoksa bu duygular seni insanların gözünde sevimsizleştirir ve senden uzaklaşmalarına neden olur...
Bahçesinde çalışan bir köylüye selam vermek, kolay gelsin demek, sırtında ot taşıyan bir teyzeye 'teyzeciğim, sana nasıl yardım edebilirim?' demek onların gönüllerinde önemli bir yere sahip olmanı sağlayabilir. Gerek özel, gerekse meslek yaşamında elinden geldiğince tevazu içinde olmak seni manevi anlamda da güçlü kılacaktır. Onların düğününe, cenazelerine katılman, sevinçlerini ve acılarını paylaşman, 'sevinçler paylaşıldıkça artar, üzüntüler paylaşıldıkça azalır' sözünü hayata geçirmen adına çok önemli bir fırsat. Bu sayede çevreyle diyaloğun daha da gelişebilir ve insanların ilgisini okula yöneltmek konusunda daha iyi sonuçlar alabilirsin...''
Mektupta, köyün gençleriyle vakit geçirilmesi tavsiyesi de yapılarak, ''Zaman zaman gidip kahvede gençlerin çaylarını içip oyunlarını izleyebilirsin ama bu durumu alışkanlık haline getirmemeli, zorunluluk yoksa birlikte oyun da oynamamalısın. Köyde lojmanda kalıyor, köylülerle de aşırı samimiyet kuruyorsan lojman giderek kahvehaneye dönebilir ve huzurun kaçabilir. Bunu önlemenin yolu aşırı samimiyet kurmadan, arada bir mesafe koymak olabilir'' denildi.
Köyün imamının da önemli bir görev yaptığı vurgulanan mektupta, ''Köyün imamı senin için çok önemli biridir ve köylüler üzerinde etkisi yadsınamayacak düzeyde fazladır. İmamla geliştireceğin diyalog hem köy halkının seni benimsenmesini kolaylaştıracak hem de halkın okula olan ilgisini artıracaktır. Sadece imam değil ayrıca köyün ileri gelenleri ya da toplum liderleri de misyonunu yerine getirmende sana destek olacaklardır. Yeter ki insanlarla nasıl diyalog kurabileceğini bil. Bunu yaparken sadece kendi çıkarını ön planda tut'' ifadelerine yer verildi.
-''YEREL DİL ÖĞRENİLEBİLİR''-
Kitapçıkta, Türkçe konuşma sorunu yaşanan bölgelerde neler yapılabileceği konusu da ayrı bir başlıkta yer aldı. Öğrencilerin Türkçe konuşamama sorununun öğretmenin görev yaptığı yerde yaşadığı en önemli sorunlardan biri olduğu vurgulanarak, Türkçe bilmeyen çocuklara okuma-yazma öğretmenin oldukça uğraş gerektiren ancak öğretmeninin misyonunu gerçekleştirebilmesi açısından önemli bir süreç olduğu dile getirildi.
Bu süreçte öğretmenin yapması gereken en önemli şeyin bu sorunla karşılaşacağını bilerek ve çevreyi dikkate alarak bir planlama yapması olduğu ifade edilen kitapçıkta, dil sorunun yaşandığı bölgelerde okuma-yazma öğretiminin birlikte öğretilmesi, sınıfta iyi Türkçe bilen öğrencilerin öğretmene yardımcı olabileceği, sınıfta ve diğer ortamlarda öğrencilerin başarılarının önemsenmesi ve öğrencilerin Türkçe'yi istenilen düzeyde konuşamadıkları için eleştirilmemesi gerektiği vurgulandı.
Sınıf içi uygulamalarda çocuğun yakın çevresindeki eşyaların Türkçe isimlerini öğretmekle işe başlanabileceği önerilen kitapçıkta, ''Yürütülecek okuma-yazma programı bu faaliyetlerle desteklendiği takdirde zaman içerisinde öğrencilerde kulak dolgunluğu oluşabilir ve görsel/işitsel uyaranlar eşliğinde birinci dönemin sonunu kadar okuma yazma faaliyetleri hedeflenen düzeye ulaştırılabilir'' denildi.
Türkçe bilmeyen öğrencilere yönelik çalışmalar kapsamında ailenin ziyaret edilebileceği, köy muhtarından ve yörenin diğer ileri gelenlerinden destek alınabileceği, köy imamı ile irtibat kurulabileceği gibi tavsiyelerde bulunulan kitapçıkta, ''Öğretmen yaşadığı yörenin bir üyesi olarak konuşulan yerel dili öğrenme çabası içine de girebilir. Bu yaklaşım yöre halkı tarafından sempatik bulunabilir ve öğretmenin yaptığı çalışmalar desteklenebilir. Dil sorunu yaşanan yörelerde geliştirilecek çözümlerde unutulmaması gereken en önemli şeylerden biri de yapılacak çalışmalarla ilgili planlamanın yapılması gerekliliğidir. Bu yapılmadığı taktirde ne kadar orijinal fikirlerimiz olunsa olsun, ne kadar iyi niyetli olursak olalım hedeflediğimiz sonuca ulaşamayız. Ayrıca ebeveynlere yönelik okuma-yazma kursları da öğrencilerin aileleri ile evde Türkçe konuşmalarını sağlayabilir'' önerilerine yer verildi.
-''ÖĞRETMEN TARAF OLMAMALI''-
İnsan kaynaklarının etkili ve verimli kullanımına ilişkin bilgilerin de yer aldığı kitapçıkta, ''Köy muhtarının köyün lideri konumunda bir insan olduğu unutulmamalıdır. Muhtarla kurulacak iyi iletişim ve güven ortamının öğrenci devamsızlığı, ailelerin öğrenme öğretme sürecine katkısı boya-badana yakacak ve birtakım küçük onarım işleri gibi gereksinimlerine karşılanması süreçlerinde katkısı olacağı düşünülmelidir. Bazı köylerde muhtarlık seçimlerinde köy halkı iki gruba ayrılabilmektedir. Öğretmen hiçbir zaman köy halkının kendi içinde yaşadığı bu sorunun tarafı olmamalıdır. Özellikle köylerde görev yapan din görevlilerinin halk üzerinde saygın, sözüne değer verilen ve güvenilen konumları vardır. Öğretmenin bu ilişkiyi bilmesi ve okulun karşılaşabileceği sorunların çözümünde bu ilişkilerden yararlanabilmesi gerekmektedir'' denildi.
Kitapçıkta öğretmenlerin okul binasını öğrencilerin sevdiği bir ortama dönüştürebileceği belirtilerek, derslik, koridor ve diğer birimlerin öğrencilerin istediği renklerde badana boya yapılabileceği, öğrencilerin istedikleri eğitsel nitelikli yazı ve resimlerle süslenebileceği, gerektiğinde dersin ve özelliğine göre okul bahçesinin kullanılabileceği anlatıldı.
Öğretmenlik mesleğinin etik ilkelerinin de anlatıldığı kitapçıkta, kamu görevlilerinin etik sözleşme imzaladığı anımsatılarak bu ilkeler tek tek sıralandı.
-KILIK KIYAFET-
Kitapçıkta, öğretmenlere protokol kuralları ile kılık-kıyafet konuları da hatırlatıldı. Protokolde kılık-kıyafetin önemli bir yere sahip olduğu vurgulanan kitapçıkta, ''elbiselerin temiz, düzgün, ütülü ve sade; ayakkabıların kapalı, temiz ve boyalı'' olması, sandalet giyilmemesi vurgulandı. Kitapçıkta, ''Bina içinde ve görev dahilinde baş daima açık bulundurulur'' uyarısı da yapıldı.
Erkeklerin resmi kıyafetlerinde kravat boyunun kemer hizasında olması, boğazlı ya da balıkçı yaka kazak üzerine veya altına gömlek giyilmemesi, çizgili ceket giyilecekse düz gömlek giyilmesi, giyilen çorabın renk açısından ayakkabı ve pantolon ile uyumlu olmasının tercih edilmesi istendi. Ceket düğmeleri iliklenirken en alttaki düğmenin iliklenmeden bırakılmasının tercih edilmesi gerektiği kaydedilen kitapçıkça, güneş gözlüğüyle yüz yüze sohbet edilmemesi, kapalı mekanlarda güneş gözlüğü kullanılmaması kuralları hatırlatıldı.
Kitapçıkta, ''Personel, görev yaptığı yerin, mezun olduğu okulun, hükümetçe özel günler için çıkarılan rozetler ile üye olduğu sendikanın, Türk bayrağı ve Atatürk'ün rozeti dışında rozet, işaret, madalya, madalyon, kolye, nişan gibi şeyler takmamalıdır'' kurallarına yer verildi.
MEB İlköğretim Genel Müdürü İbrahim Er, özellikle mesleğe yeni başlayan öğretmenlerin artık kırsal kökenlilerden çok şehir kökenlilerden oluştuğunu belirterek, kılavuzun bu açıdan yararlı olacağını ifade etti.
AA