Tiyatro sanatçısı Levent Tülek, ilginç bir sözlük hazırladı: Lümpen Sözlüğü. Lümpen, ‘maganda’, ‘kıro’, ‘kitsch’, ‘alt kültür’e ait demek. TDK’ye göre ‘Lümpen’, sınıfsız, ayaktakımı anlamına geliyor. Oysa sözlükte yer alan kelimeler, sadece ayaktakımının kullandığı sözcükler değil… Amele, anten, apaçi, ballı, boru, canısı, concon, deve etmek, diyosun, entel-dantel, faça, fişeklemek, herıld yani, indiragandi, kal gelmek, kanka, kaşar, lagaluga, lavuk, madara olmak, oha olmak, parazit, sazan, takoz, yersen gibi yüzlerce kelime… Magazin dünyasının ünlülerinden politikacılara, gazetecilerden akademisyenlere, sosyeteden varoşlara kadar hemen her kesimden insanın diline pelesenk olmuş bu kelimeler. Nasıl? Orası meçhul! Lümpenliğin sorumlusu kimine göre popüler kültür, kimine göreyse medya. Hal böyle olunca bilgisizlik, eğitimsizlik, görgüsüzlük ve sonradan görme durumları bu kelimeleri düşürdü dilimize.
Peki lümpen kim? Bu konuda herkes topu başkasına atıyor. Kimine göre solcular, kimine göre sağcılar lümpen. Şehirde yaşayan, parası olan kesime göre lümpen varoşlar; varoşlara göre ise kendilerine üstten bakan zenginler, öz kültürüne yabancılaşmış, ‘çıktığı kabuğu’ beğenmeyenler… Bazılarına göre arabesk dinleyenler lümpen, bazılarına göre kendi müziğine burun kıvıranlar. Yazarlara göre de lümpen tanımı değişiyor. Bu konuda en çok kafa yoranlardan gazeteci-yazar Engin Ardınç’ın tanımına göre; “…kural tanımaz, ne idüğü belirsiz, eğitimsiz, becerisiz, çulsuz, ne köylü ne şehirli, hem tutucu hem yırtık, işine geldiği zaman başkaldıran ama sıkıyı görünce hemen de pısıp sinen, hem ödlek hem edepsiz, arkanı dön hemen seni satacak bir yaratık...” Taha Akyol ise, bir yazısında lümpen’i maganda kavramına yakın buluyor: “Maganda, toplumsal değişme dediğimiz şehirleşme, sınıf atlama, kültürel gecikme gibi süreçlerin patolojik bir ürünüdür! Belki ‘lümpen’ kavramına benzerliği vardır, ama lümpen genelde ‘çulsuz’ olduğu halde, magandanın cebinde para, hatta bazen çok para vardır!”
Lümpen Sözlüğü ile ilgili sorularımızı cevaplayan Levent Tülek, Engin Ardınç’ın ‘lümpen’ tanımını çok sert buluyor. Ardınç’ın eleştirel tarzına katıldığı belirten sanatçı, olaya biraz daha mizahı olarak yaklaştığını söylüyor. Sanatçının lümpen tanımı ise şöyle: “Geçmişsiz, geleceksiz, kırdan kente göçten sonra zahmetsiz, emeksiz köşeyi dönmek isteyen, kendini bir camianın içine atıp, kolayca var olmak isteyen bir kitle. Sokaktan meclise, sahneden medyaya kadar her yerde var.”
Sizce kimler bu dili konuşuyor?
Arkadaşlarım genellikle bu dilin varoşlarda kullanıldığı kanısındaydılar. Ben öyle düşünmüyordum. Gelir ve kültür seviyesi yüksek insanlar arasında bile bu dilin kullanıldığını görüyorsunuz. Bu kelimeler, bir çevreye ait olduğunuz hissi veriyor. Bu bir taraftar grubu olabilir, bir gece kulübü tayfası olabilir, bu bir kahvehane grubu olabilir. Yani her yerde aidiyet duygusunu körükleyenin bu dil olduğunu görüyoruz. Sade bir dil kullanmanız grup tarafından dışlanmanıza neden olabilir.
Lümpen Sözlüğü yazma fikri nereden çıktı?
Rahatsız olduğum birtakım durumlardan yola çıkarak başladığım bir iş oldu bu. Yani sürekli çevremde, trafikte, maç seyrederken, Meclis TV’de insanların konuşmalarına bakıyorum ve bu durumdan rahatsız oluyorum. Rahatsız olduğum şeyleri topladığım zaman bu dil çıkıyor ortaya. Ben bütün bu sözcükleri tek tek not aldım, vapurda, takside, çekimde…
Kitabınızda bulunan bazı sözcükler argoyu çağrıştırıyor. Argoyla lümpen dili arasındaki fark nedir?
Argo daha yerleşik, kuşaktan kuşağa geçen bir dil… Yani daha yazınsal, daha kitlelere yayılmış bir dil. Argo hep var olacak. Bir dedenin kullandığı argoyu, torun anlayabilecek. Hulki Aktunç’un Büyük Argo Sözlüğü’ndeki bütün maddeleri yüz yıl sonra da görebileceğiz; ama lümpen sözlüğünde belki de kalıcı olamayacak bir sürü şey olacak. Çünkü çok günübirlik yaşayan bir kitlenin kullandığı bir dil.
Mesela ‘kaşar’ deyimi...
Kaşar gibi, âlemlere akmak gibi… 30 yıl önce böyle bir şey yoktu.
Bu dili edebiyatta kullananlar var mı?
Sözlüğüm için edebiyattan örnek bulayım dedim. Fakat ne Ahmet Hamdi Tanpınar’da, ne Sait Faik’te ne de yaşayan edebiyatçılardan, mesela Selim İleri’de, bunlara örnek göremedim. Göremediğim için de bir taraftan mutlu oldum.
Bu dili şu anda kimler kullanıyor?
Politikacılar, köşe yazarları, biz, televizyoncular, filmciler yani hepimiz. Durum bu. Şu andaki trend bu… Ancak bununla kendinizi ifade edebiliyor ve anlatabiliyoruz.
Tiyatroda bu dil kullanılır mı sizce?
Tiyatroda bu dili kullananlar var. Güncel, günlük mizah yapanlar, stand-up’çılar falan kullanıyorlar. Ben de kullanacağım. Şimdi bir proje hazırlıyorum. ‘Âlemin Kralı Hamlet’ diye bir oyun yazıyorum. Bir Shakespeare uyarlaması… Lümpen sözlerin hepsi bu oyunun içinde geçecek.
Lümpen diline her gün yeni kelimeler ekleniyor. Bugün ‘Bakkal’ yarın ‘Çakkal’… Bu bitmeyecek böyle giderse, dediğiniz oldu mu?
Evet. Olmaz mı! Lümpen dili öyle acayip bir dil ki; her geçen gün yeni bir şey çıkıyor. Mesela çok ilginç bir şey duydum. ‘Ahh! Bunu nasıl kaçırdım’ dedim. Yeni bir tartışma başlamış. Bakkal tartışması… Bir şarkıcı öteki şarkıcıya diyor ki: “O bakkal tarzı şarkı yapıyor.” Bakkal niye ‘bakkal’ biliyor musunuz? Aslında acayip sosyal bir uzantısı var. Çünkü bu adamlar süpermarketten alışveriş yapıyorlar! Bakkal dediğin adam bizim çocukluğumuzdan beri var olan küçük esnaf. Onlara sahip çıkması gerekirken sen onları ‘bakkal’ diye aşağılıyorsun. Bakkal senin namusunu koruyan, senin paran olmadığı zaman deftere yazıp sana bedava mal gönderen, ekmek gönderen adam… Sen hâlâ onları aşağılıyorsan ben senin yaptığın sanatın içine tüküreyim! Ama hakikaten öyle ya… Biri diğerine diyor ki: ‘Makbule’ Hande Yener! Sen ne hakla ‘Makbule’ ismini aşağılıyorsun? Ne kadar kötü bir şey bu… Artık nereye geldiklerini bilmiyorlar ya! Ne kadar garip değil mi? O zaman sen bu toplumdaki kaç kişinin annesini, anneannesini aşağılamış oluyorsun! Aslında onda da kabahat yok! Öyle bir yere, öyle bir çürümeye gelmiş ki; nasıl olsa bana mikrofon uzatıyorlar, nasıl olsa ben acayip önemliyim, sabah da gösteriyorlar beni akşam da gösteriyorlar, parayı da kazanıyorum, istediğimi de söylerim, özür de dilerim… Özür dilemek de bir hak; ama dur bir dakika kardeşim, sen 40 defa aynı hatayı yapıyorsun yani. Birazcık kendilerine gelmeleri lazım... O yüzden ben bu kitabı yazarken içim çok rahat yazdım. Evet, bunlar bu dili kullanıyorlar, bunlar lümpenler… Bu topluma zararları var.
Kitabınızda mizahi deyişlerin yanı sıra ‘apaçi’ gibi deyişler var…
Kırdan kente gelmiş genç adama ‘apaçi’ diyorlar. Niye? Çünkü bu adamın maddi bir varlığı yok. Bu adam onlar gibi marka giyinemiyor. Bu adam kendi kökeninden aldığı kültürle yaşamına devam etmek istiyor, kendi şivesiyle konuşuyor ve sen ona apaçi diyorsun. Bu, lümpen faşizmi. Biz de bazen aynı şeyi yapıyoruz. ‘Adam donla denize giriyor’ deyip kınıyoruz. Hiçbirimiz saf değiliz, hepimiz köşesinden bucağından bu kirlenmenin içerisine girmişiz.
Apaçi: Kentlerde kıyafeti, duruşu ve tavırlarıyla ‘köylü’ gibi yaşayanlar.
İndıragandi: Emeksiz, çaba göstermeden, karşılıksız bir paraya veya mala sahip olma.
Yersen: Bir olayın ya da durumun gerçekliğinden şüphe ettiğini belli etmek için kullanılır.
Diyosun: Bir konuda fikrini söyleyen birine, sözünün çok da inandırıcı olmadığını anlatır.
Madik atmak: Kazıklamak. Aldatmak. Çalım atmak.
Rüzgâr yapmak: Bir konuyla ilgili geçici bir çıkış veya hareket yapmak.
Takoz: Anlayışsız. Kaba. Yaptığı hareketin hesabını ve varacağı sonuçları bilmeyen.
Racon kesmek: Usule, adaba göre davranmak.
Pişti olmak: Biriyle beklenmedik şekilde karşılaşmak.
Paket: Dayak atmak. Darp etmek. Hırpalamak.
Giydirmek: Karşı tarafa herhangi bir şekilde zarar vermek.
Güvercin takla: Ölmek. Yaralanmak. Darbe almak.
Kadayıf: Eskimiş ve yıpranmış. Tel tel dökülen.
Kal gelmek: Bir olay karşısında şaşırma, şok olmak.
Kapak olmak: Çok usturuplu bir laf edip, karşı tarafı zor durumda bırakmak.
Kaşar: Bir konuda veya durumda çok eski olmak.
Kaynak: Z. Gazetesi. Cumartesi Eki