söyle bana anna,
yolun sonu mudur sınırlar
yolculuk mu gerekir bir sınıra varmak için
peki ya sessizlik, kalbimi kana bulayan endişenin,
acılar içinde kıvranıp duran bu sessizliği
yaşamın sınırı bu sessizlikte mi biter
söyle bana anna,
bir çocuk, kelimeler ve otoban çizgileri
nasıl bir dünyanın içinde kesişir
yoksa hayal mi, sonsuzluğu ve bir günü ayıran
zamanın sınırı mı var sadece
ölümün kalbi burada mı atmaya başlar
'zaman'
'zaman bir çocukmuş, sahilde iskambil oynayan'
getir bana anna,
o ilk bakışı getir
bulutsuz bir gökyüzünün altında dalgalanan
bembeyaz yelkenlere eşlik eden
ve rüzgarı tatlı bir esintiye dönüştüren sesinin o maviliğini
o bulutsuz maviliğine benzeyen suların
getir bana anna,
ölümü bekleyen sabahı getir
bu korkunç karanlık
yavaş yavaş toprağa düşerken hatırladığım
o narin gülüşünün altındaki çığlığı şimdi duyduğum
o ilk an'daki ölümü getir
'yarın'
'yarın ne kadar sürecek; sonsuzluk ve bir gün'
bekle beni anna,
geleceğim
yersiz yurtsuz bir haykırışın
uykusuz bir isyana kapılarını açana değin sürecek
sonsuz ve asla tamamlanamayacak olan şiirini
ve elbette o yarım kalmış melodisini getireceğim
seni elbette seveceğim anna!
sessiz bir sabırla yanıp tutuşan kalbimi dinlerken
ve yarın'a bir gün daha yaklaştığım
yani o bir güne ya da sonsuzluğa
adım atışımın ilk an'ından itibaren
seni tekrar hep çok seveceğim