ATATÜRK ÖLDÜ
[/b]
Cumhuriyetimizin kurucusu, büyük devlet adamı, dahi asker Çanakkale ve Büyük Taarruzun fatihi Atatürk, yetmiş dört yıl önce bugün, İstanbul Dolmabahçe Sarayında aramızdan ayrıldı.
Hastalığı ağırlaşmıştı ve sık sık bilinç kaybı yaşıyordu. Gözlerini açtığı bir ara, enginar istedi. Enginar, o sırada ancak Hatayda bulunuyordu. Derhal bir ekip yola çıkarıldı ama döndüklerinde Atatürk hayatını kaybetmiş bulunuyordu.
Evet, nice peygamberler, krallar, melikler, fatihler gibi Atatürk de bir ölümlü idi; öldü. Arkasında, bağımsız, özgür, muasır medeniyet hedefine konsantre olmuş bir Türkiye bırakarak.
Hangi safta, hangi kutupta ve hangi eksende bulunduğunu, ölümünün üzerinden bir asra yakın zamanın geçtiği bugün bile tam tefrik edemediğimiz Atatürk, ne Çalaptı ne de Yalvaç. Kendisini genç Türkiye Cumhuriyetine adamış, onu da yeni nesile emanet; sonra da çok genç bir yaşta aramızdan ayrılmıştı. Bu erken gidi, tam bir şok etkisi yarattı ülke sathında. Atatürk ölür mü? Daha sağlığında, çevresindeki bazı şarlatanlar, Atatürkün buna ihtiyacı varmış gibi adeta bir tanrı makamı icat ettiler. B. Kemal ÇAĞLAR, Âşık Ömer mahlasıyla mevlit ihdas etti. Ve bunu tefrika halinde Ulus gazetesinde yayımladı. İş o kadar şirazesinden çıkmıştı ki sözünü ettiğimiz değerli âşık, şunları yazmıştı Atatürke methiye düzmek adına;
Ne örümcek ne yosun/Ne mucize ne efsun,
Kâbe arabın olsun/Çankaya bize yeter.
İlginç olan şu ki, aynı su katılmamış Atatürk sadığı âşık; milli şef İnönüye de benzer çapta teraneler düzüyor; kral öldü yaşasın kral anlayışını bir güzel yansıtıyordu.
Tarih ve vicdan, mutlak surette hakikati söyleyecektir. Buna şüphe yok. Moralsiz bir Türk milletine liderlik ederek bağımsızlık meşalesini eline almış, fikriyle, doktrinleri ve o zamanın icaplarına göre- ihdas ettiği ilkeleriyle Atatürk, minnet duyduğumuz müstesna bir değer olarak belleğimizde, kalbimizde yerini almış bulunuyor.
Her şey değişim halinde. Anlayış, yaklaşım, tutum
Ama necip Türk milletinin Atatürk sevgisi ve Ona duyduğu bakir vefa, hiç değişmeyecektir.
Yeter ki insanları, Atatürkü seven-sevmeyen ayrımına tabi tutmayalım.
Atatürk tabelasını kullanarak, arka planda kirli, karanlık tezgâhlar hazırlamayalım. Atatürkçü kisvelere bürünüp ülkeyi kaosa sürüklemenin hesaplarını yapmayalım.
Peygamber ölmüştü. Kalabalıkta müthiş bir infial ve teessür vardı. Kimseden ses çıkmıyordu. Sessizliği Hz. Ömer bozdu; bir eliyle kılıcına havada daireler çizdirirken kükremekteydi:
Kim Muhammed öldü derse, vallahi kılıcımla kafasını uçururum. Bu sözler, moral çöküntüsü yaşayan ashabı tüketen sözlerdi. İçeriden Hz. Ebubekir geldi.
İnsanlar, beni dinleyin. Kim Muhammede tapıyorsa bilin ki Muhammed ölmüştür. Ama kim Allaha tapıyorsa bilsinler ki Allah, ölümlü değildir, dedi.
Ashaptaki o çöküntü bu sözler üzerine dağılıverdi.
Kim Atatürke tapıyorsa, bilsin ki Atatürk ölmüştür.
Kim vesayetsiz demokrasiye, ayrımsız özgürlüğe, şeffaf orduya, eşitlikçi iktidara inanıyorsa, bilmeli ki, bu değerler ilelebet yaşayacak ve bir gün mutlaka- necip milletin özlediği bu tablo ülkeye hakim kılınacaktır.
Ve Atatürk, kendisini sevmede ifrat ve tefrit gösteren zümrelere rağmen fikirlerde yer etmeye devam edecektir.
Milletimizin başı sağ olsun.