O akıl değil midir ki; sizi ya rezil ya da vezir eder. İnsanda öncelikle görülmesi ve bulunması gereken en önemli unsurdur. Aklın esiri değil sahibi olabilmek önemlidir. Sözlerime neden mi böyle başladım; dünya’yı yönetiyorum iddiasında bulunanlar ve dünyayı ellerinde tutan kimselerin, herkes kadar akılı olması ve herkesin yapabileceği kadarını yapması soyundukları isim için yeterli değildir. Herkesten çok üstün değillerse, çok aşağı sayılırlar. Çizdikleri profil onlara ait değilse, kalıcı da olmaz unutulur giderler. Çok şey vaâd edenler o çok şeyleri yapmak zorundadırlar. Bugün çağdaş dünyanın resmi, ya da aydınlık batının profili savunduklarıyla örtüşmüyor. Söylenenler başka, uygulananlar başka. Diktatörlüğü yok etmek adına, diktatörce Müslüman ülkelere saldırmak, zulüm etmek akılla değil, menfaatlerle buluşuyor.
İşte bu noktada bir resmi, dünyanın imrenerek baktığı bir resmi, her zamankinden daha net görüyor ve onun varlığını özlüyorum. Aklın vezir ettiği bir Asker, Başkomutan, kurtuluş mücadelesinin başı ve ruhu, yenilmez bir devletin kurucusu ve mimarı, sosyal ve siyasal devrimlerin düşünürü ve öncüsü. Çizdiği resim ve yüksek ruh kültürüyle aklını buluşturan, yücelten bir devlet adamı, Atatürk’ü özlüyorum. Atatürk’ü ve eserini biraz önce de saydığım çeşitli yönlerden ve sıfatlarından incelemek mümkündür, ama en çok dikkate alınması gereken özelliği, özellikle de dünyanın nereye gittiği kaosunun yaşandığı şu günlerde aklın ve bilimin üstünlüğüne duyduğu sonsuz inancı ve kararlılığıdır. Birçok Müslüman ülkenin bugün yaşadığı geriliğe ve sömürülmüşlüğüne rağmen, mili mücadele gibi şerefli ve onurlu yakın bir geçmişi olan Türk milletine bıraktığı en önemli şey, aklın üstünlüğü ilkesiydi. Bu noktada güzel söylenmiş bir söz aklıma geldi, tam da yeri diye düşünüyorum. “Akıl, bizi karanlıktan aydınlığa çıkarır ve her türlü tehlikeden uzak tutar.”
Modern zamanlarda dünya ve devlet işlerini din dogmalarının ve kilise ile papalığın hükümdarlığından kurtarabilmiş olan ülkeler; akla dayanan, aklın hükümranlığından başka yol gösterici tanımayanlar bilim ve sanat alanında hızla ilerleyebilmişlerdir. Ne yazık ki; Atatürk yetişinceye kadar Müslüman din adamları arasında dünya işleri ve ahiret işlerini birbirinden ayrı tutacak dünya ve devlet idaresinde aklın rehberliğini hükümran sayacak hiç kimse çıkmadı. İşte bu yüzden, Atatürk’ün akla dayanan tutumu iyi anlaşılmalıdır. Yoksa devrimler ve devrimcilik bir başka çeşit dogma olarak önümüze dikilir. Atatürk’ün akılcılığının içinde sonsuz sevgi ve yaratıcı güç te bulunmaktaydı. Onun kararlılığı, en yumuşak, en temiz, en güçlü, en tatlı insanlık duygularıyla kaynaşmasını başarabilmiş, sanat’a ve yaratıcılığa daima bir estetik bakış getirmiştir. Tarihte kimi komutanlara göre; “silahlı insanlar karşısında yasalar sökmezken”, kimine göre “adalet zamanı başka, savaş zamanı başka” iken (Sezar) kimine göre “silahların sesi yasaların sesini duymaya engel olurken” (Marius). Atatürk savaş meydanlarında askerinin yanında yer alıyor, yeri geliyor karargâhta Reşat Nuri’nin eserlerini okuyor, yeri geliyor, ayaklarının önüne serilen Yunan bayrağına; “Bayrak bir milletin onurudur. Başkanlarının yaptığını ben yapmam, kaldırın” diyerek çiğnemeyecek kadar nazik davranıyordu. İşte bir insanı böylesi özel kılan budur. Bizler için yaptıklarınıza binlerce teşekkürler Atam. Senden ve ilkelerinden ve düşüncelerinden yayılan ışık dilerim tüm dünyayı aydınlatır. Seni anlamak, senin bıraktıklarına sahip çıkmakla mümkün olacaktır ve bu her Türk’ün vazifesidir diyor; güzel bir sözle yazımı sonlandırmak istiyorum. “İnsanlar görüntülerine göre karşılanır, akıllarına göre uğurlanırlar.”