Her öğretmenin hayatında bir Bedirhan vardır. Ve Bedirhanlar öğretmenliği öğretir bize. Bir de hayatı... Bir de sevmeyi.. Bir de ağlamayı...
Sene 1991
Öğretmenliğe Cizrede başladım. 69 kişilik mevcuduyla 3. sınıfları okutuyorum. Bu, öğretmenliğe kötü bir başlangıç oluyor benim için. Her sırada 4 öğrencinin oturduğu sınıfta şaşkın ördek gibi hissediyorum kendimi.
Öğretmenlik adına o güne kadar okuduğum bütün bilgileri yeniden gözden geçirmem ve pek çoğunu unutmam gerekiyor. Çünkü yazılanlarla, yaşadıklarım hiç de uyuşmuyor.
İlk iki aylık dönem çok çetin geçti. Öğretmen hastalığı olarak bilinen faranjit sanki sadece benim hastalığım gibi, bir kere geldikten sonra hiç gitmiyor. Ancak, iki ay içinde öğrencilerimle birbirimize ısınıyoruz. Artık 69 bana çok büyük bir sayıymış gibi gelmiyor.
İki ay sonra yeni bir öğretmen geliyor okulumuza ve 3. sınıflardan bir şube daha açma imkanı doğuyor.
Okul müdürümüz bana 17 öğrenci seçmemi istiyor yeni açılacak sınıf için. Seviniyorum. Sınıfa daha erken giriyorum o ders. Sınıfımdan 17 öğrenci ayrılacak ve ben dersleri daha rahat işleyebileceğim artık.
Ancak, işin hiç de düşündüğüm kadar kolay olmadığını sınıfa girdikten sonra anlıyorum. Tahtanın önünde ayakta durup, öğrencilerimi gözlüyorum. Gönderecek 17 öğrenci seçmeye çalışıyorum gözlerimle.
Bu güne kadar sevimsiz gibi görünen öğrencilerimin bile ne kadar sevimli olduğunu anlıyorum o gün. Hiç birine kıyamıyorum. Bu gitsin diyemiyorum. Öğrencilerim bir gariplik olduğunu seziyor, çıt çıkarmadan bana bakıyor. Gözlerim doluyor, ağlamamak için kendimi zor tutuyorum. Güç bela dışarı atıyorum kendimi.
Okul müdürümüz Selim Beye gidip sınıfımdan öğrenci vermek istemediğimi söylüyorum. Gülüyor. Elleriyle omzuma dokunup bu kadar duygusal olma Ali, hem daha iyi bir eğitim için bu şart la başlayan kısa bir nutuk çekiyor.
Aklım ikna oluyor ama yüreğim olmuyor. Ben seçemem diyorum. Yine gülüyor fesubhanallah çekerken. Müdür yardımcımız İhsan Beye dönerek:
Ne yapacağız İhsan diyor.
İhsan Bey;
Müdür Bey, biliyorsunuz bu sınıfa başka bir sınıfı bölerek öğrenci vermiştik. Sanırım 15 öğrenci var. 2 öğrenci de biz seçeriz. 17 öğrenciyi alırız diyor.
Beraberce sınıfa gidiyoruz. Müdür Bey durumu anlatıyor. Çocukların konuşmasına fırsat vermeden 17 öğrencinin ismini okuyor ve tahtaya çıkmalarını istiyor.
Ancak tahtaya 17 değil 14 öğrenci çıkıyor. 3 öğrenci yerlerinde hiçbir tepki göstermeden bekliyorlar. Sibel, Abdulkerim ve Bedirhan isimli öğrenciler yerlerinden kalkmıyorlar.
Müdür bey listeyi tekrar okuyor. Tahtaya çıkmayanların kimler olduğunu soruyor. Bu üç öğrenci ayağa kalkıyor. Müdür bey, tahtaya çıkmalarını söylüyor ama, üçü de tepkisiz öylece bakıyor.
Müdür beyin tahtaya çıkmaları için yaptığı ısrardan daha kuvvetli bir ısrarla üç öğrencimde ayakta öylece bekliyor.
Öğrencilere bakıyorum. Abdulkerim babası öldürülmüş bir yetim. Çok çalışkan bir öğrenci. Derler ya zehir gibi bir zekaya sahip.
Bedirhan, iki elman vardı, birini yedin kaç elman kaldı? Sorusuna beeeeş diye cevap veren dünya tatlısı biri. Sibel orta şekerli.
Müdür Beye 3 öğrenci fazlalığa razı olduğumu söylüyorum. Kulağıma eğiliyor, bari Bedirhanı alsaydık diyor.
Bedirhana bakıyorum. Gözlerini gözlerime dikmiş öylece duruyor. Gönderilmeyi aklının ucundan bile geçirmediği belli. Yutkunuyorum, konuşamıyorum
Müdür Bey; gel bakalım Bedirhan diyor. Bedirhan, Müdür Beye değil bana bakıyor.
Bedirhan, iki elman vardı, birini yedin kaç elman kaldı? sorusuna beeeeş diye cevap veriyor ama olsun. ,O sınıfın en çalışkan öğrencisi kadar güveniyor kendine. Gözlerime bakarken öğretmenim beni göndermez der gibi
O kadar ki dudağının sol kenarından müstehzi bir gülüş attığını da sadece ben fark ediyorum.
Bedirhan kalsın diyorum Müdür Beye
O, benim elim, ayağım. Bedirhan olmazsa bana kim yardımcı olacak sınıfta
Sen bilirsin diyor ve 14 öğrenciyi alıp çıkıyor Müdür Bey. Herkes giden öğrencilerin boşalttığı sıralara yerleşmeye başlıyor. Bedirhan usulca yanıma yaklaşıyor. Gözlerime bakıp:
Teşekkür ederim diyor sadece
Son on dakikada güçlü görünmek için olağanüstü bir gayret gösteren Bedirhan şimdi en zayıf yanını gösteriyor herkese. Hüngür hüngür ağlıyor.
Bedirhanı kucaklıyorm. Deli diyorum
Bırakır mıyım ben seni hiç?
.
Aslında bu yazıyı yazmama neden olan olayın Bedirhanla bir ilgisi yok. Geçtiğimiz günlerde akşam üstü okuldan eve giderken telefonum çaldı. Arayan sınıfımdan ayrılmayı kabul etmeyen üç öğrenciden biri olan Abdulkerimdi
Şırnaktan arıyordu
Doktor olmuştu
O yoksul, gariban, yetim çocuğun doktor olmasına kendi çocuğummuş gibi sevindim. Aklıma o anda Bedirhan geldi.
Abdulkerim beni gururlandırmıştı. Ama siz Bedirhanı merak ediyorsunuzdur mutlaka. Üç sene ne yaptım Bedirhanla
Bedirhan 5. sınıfı bitirirken iki elman vardı, birini yedin kaç elman kaldı? sorusuna artık beeeeeş diye cevap vermiyordu. Bir elma kalır öğretmenim diyordu. Bedirhan daha fazla okuyamadı, ama adam oldu. Bundan emin olun
Düşündüm de
Ben Bedirhanla hala gurur duyuyorum.
Ali ÇAM
İMKB Doğukent İlköğretim Okulu
KAHRAMANMARAŞ