Bugünlerde çok misafirim geliyor elhamdulillah..
"Elhamdulillah" diyorum, çünkü misafir berekettir, lütuftur, rahmettir, nimettir..
İnsan; müslüman kardeşlerine hizmet etmenin, bedeni gücünü Allah'ın sevdiği bir iş uğruna sarfetmenin, evini, gönlünü ve tüm imkanlarını seferber etmenin hazzını yaşar.. Çünkü paylaşmak,
çoğalmak demektir.. Cimriliklerin, kendi başınalıkların, bencilliklerin, dar kalıpların, dar gönüllerin zincirini kırmak demektir.. Onun için müslümanlar arasındaki ziyaretleşmeler "olmazsa olmaz"larımızdandır..
Peki hangi misafir? Hangi ağırlama?
Üç gün öncesinden beri yiyecek-içecek hazırlığı yapılan, geç vakitlere kadar börekler, baklavalar açılan, soğuk içecekler, hafif tatlılar, sütlüler, ağır yemekler, çorbalar, etliler, sıcaklar, soğuklar hazırlanan misafirliklerden bahsetmiyorum tabii..
Evde gergin havaların estiği, "mahcup olmamak" adına kılın kırk yarıldığı, çocukların ayak altında dolaşmamaları için mutlaka bir çizgi film başına oturtulduğu, kazara kalkıp da annenin yanına geldiklerinde, gözlerine dahi bakmaya vakit bulamayan annenin azarıyla karşılaştıkları ağırlamalardan söz etmiyorum..
Ev içi bütün programların askıya alındığı, çocukların acil yemek ve tuvalet dışındaki bütün ihtiyaçlarının görmezlikten gelindiği, seslerin yükseldiği, emirlerin ve direktiflerin yağdırıldığı gelip gitmelerden de bahsetmiyorum..
Çünkü misafirin ve ağırlamanın en makbul olanı, külfetsiz olandır. Onu geçelim İslam, evlilikteki mehirden tutun da sofra harcamasına kadar her şeyin külfetsiz ve masrafsız olanını tavsiye etmiştir..
Fakat ne yazık ki, son dönemde biz müslümanların maddi imkanlarının çoğalmasıyla sofradaki çeşit sayısı da bir hayli artırmış durumda..
Bir kardeşimizi ziyarete gitmeye korkar olduk. Telefonlarda "Lütfen zahmet etme kendine" demekten ve sürekli boşuna konuşmuş olduğumuzu görmekten yorulduk.
Misafir geldiğinde; sofra adabının, çeşit sayısının değiştiğine dair bir ayet-hadis var da ben bilmiyorsam mazur görün lütfen.. Zühdü, sadeliği, azla yetinmeyi tavsiye eden onca Peygamber ve ashab (a.s) kavline rağmen misafir geldiğinde bütün bu hassasiyetleri rafa kaldırmamızın nedeni nedir Allah aşkına?
Ben deyivereyim; mahalle baskısından başka bir şey değil.
Çünkü misafirini beş çeşitle ağırlayan bir hanım, başka zaman o arkadaşına gitmeye kalksa onu beş çeşit yapması için bir şekilde baskı altında tutmuş olur. "Yok ne alakası var? Ben fırsat buldum da yaptım, yoksa asla önüme ne konulduğuna önem vermem" diyebiliriz. Doğru da söylüyoruzdur.
Fakat aslolan fırsat bulduğu için, imkanı olduğu için böyle israfa kaçmak değil, imkanı olmasına rağmen yapmamak, yapanları nazik bir dille uyarmaya çalışmak olmalı değil mi?
Sahi siz de rahatsız değil misiniz, söylemeye dilim varmıyor ama sofralarımız Peygamber sofrasından daha çok Karun sofrasına benzemiyor mu?
Efendimiz (s.a.v)'in hayatına baktığımızda, O: "Ben açlığımı ne ile giderdiğime önem vermem" (İbni Mübarek, Kitabu'z-Zühd) buyururdu. Kendisi için özel bir şey hazırlanmasını istemez, ashabına da bu konuda örneklik ederdi.
Bir gün kendisine büyük bir kap içerisinde bir miktar bal ile süt getirilmişti de şöyle buyurmuştu:
"Ne güzel. Bir içimde iki çeşit içecek ve bir bardakta iki çeşit katık. Hayır, benim ona ihtiyacım yoktur. Yanlış anlamayın. Ben ona haramdır demiyorum. Fakat kıyamet günü Allahın beni dünyanın ihtiyaçtan fazla olan nimetlerinden sorumlu tutmasını istemiyorum."(Heysemi)
Fakirlikten ve yoksulluktan dolayı kendisine şikayette bulunan ashabına:
-Öyle bir zamana ulaşacaksınız ki, önünüzden bir kap kaldırılıp bir kap konulacak, Kabe'nin örtüsü gibi elbiseleriniz olacak, buyurmuştu. Ashab:
-O gün mü bizim için daha hayırlıdır, yoksa bugün mü? dediklerinde de:
-Hayır, bugün sizin için daha hayırlıdır, buyurmuştu. (Müstedrek)
Ne olur, hanımlar olarak Peygamberimizin yemek ve sofra ile ilgili nasihatlerine de kulak verebilsek. Biz "Sofraya arpa ekmeğiyle su koyalım" demiyoruz. Her dönemin şartlarının ve getirdiklerinin farkındayız.
Fakat 10 çeşitten oluşan sofralar içimizi sızlatmıyor, bizi ürpertmiyor ve korkutmuyorsa, oturup kendi halimize ağlayalım! Sevdiklerimizle aramıza giren bunca uçuruma ağlayalım! Sevenin sevdiğiyle beraber olacağı umudumuza yeniden ağlayalım!
Kabul etmeliyiz ki, müslümanlar olarak bu konuları, gündemleri epey bir gerimizde bıraktık. Zamanında yokluktan dolayı bir tek bulgur pilavıyla misafir ağırlayabilen, bir yumurtayı dört kardeş arasında pay eden annelerin çocukları olarak, 5-6 çeşit yemeğin arasında "Bunları istemiyorum" diyen çocuklar yetiştiriyoruz.
Sofraya koyduğumuz her yeni çeşitle çocuklarımızın nefislerini daha da azdırmış, beklentilerini çoğaltmış, kanaatlerini ve şükürlerini de azaltmış oluyoruz.
"Bugün sadece yemekte bu mu var?" diyen, misafir geleceğinde hanımının başına dikilip de "Daha şunu da yap, bunu da yap. Benim görevim getirmek, senin görevin yapmak" diyen erkekler, babalar! Yuvalarımızda zalimler tarafından boğazlansın diye semiren tavuk yürekli çocuklar büyütmeye başladık, memnun musunuz?
İnsan bazen fark edemiyor, gafletine geliyor. Bazen arkadaşlarımızın külfetli sofraları "Acaba yetmez mi, hadi çocuklar şu çeşidi yemezse, yanına biraz da şundan mı olsa?" gibi sorularla zihnimizi meşgul ediyor.
Fakat ne yazık ki "takva sahiplerine önder olmak için" dua eden bizler, dostlarımıza da bu konuda örnek olmakta geç kaldık.
Şimdilerde elhamdulillah bizim evde misafir ağırlamak çok kolaylaştı.
Hiç önceki günden hazırlık falan yapmıyoruz. Misafir gelmeyecekmiş gibi hayatımıza devam ediyoruz. Kitap okuyoruz, çocuğumuzla oynuyoruz, parka çıkıyoruz, hiç istifimizi bozmuyoruz.
Öğlen ziyareti ise menü belli : 1 tatlı 1 tuzlu + sınırsız çay
Akşam yemeği : Çorba + yemek + salata (çok kalabalık ise fazladan pilav)
Akşam ziyareti : Tek çeşit tatlı + sınırsız çay (bazen sadece çay)
Sabah kahvaltısı : (Börek, kızartma, menemen, yumurta) gibi ana kahvaltılıklardan sadece bir tanesi + kahvaltılıklar + sınırsız çay
Temizlik konusunda da rahatız, sağolsun şimdiye kadar hiçbir misafirimiz parkelere bal döküp de yalamaya kalkmadı. Çoğu zaman sadece odaları süpürüyoruz, bazen kitaplıklar tozlu kalıyor, bazen aynalar lekeli kalıyor.
Olsun. Ama misafir gelse de her sabah dualarımızı dinleyebiliyoruz, hatimde kaldığımız cüzü takip ediyoruz, hikaye kitabımızı okuyoruz, oyun oynuyoruz, sohbet ediyoruz. Ev halkını mağdur etmiyoruz.
"Misafir geldi çocuğumun huyu değişti, ilgisiz kaldı, misafirin yanında beni bunalttı" gibi sıkıntılardan da maksimum derecede kurtuluyoruz.
Daha ne olsun?
Bir de bütün bunları Allah'ın rızasını kazanmak, Peygamber'in sünnetine tabi olmak, iyilikte önder olmak, lükse kaçmamak, israf etmemek ve kanaatkar olmak niyetiyle yapabilirsek ne mutlu bize; ELHAMDULİLLAH..
ALINTI
Rabbim bizleri de öyle eylesin inşallah..