İkinci senesinde okula alışan Leyla spor yapmaya başlamıştır. Her türlü spor faaliyeti ile ilgili alan ve malzemeyi sağlayan okulda; voleybol, kolon vurma, ip atlama ve beysbolle ilgilenir. Özellikle voleybolda şaşılacak derecede başarılıdır. Başarının şaşırtıcı olmasının sebebi ise kuşkusuz çok kısa olan boyudur.
Okula alıştıkça eskiden olduğu gibi başarılı bir öğrenci olmaya başlar. Öğretmenlerinin çok sevdiği, gözde bir öğrencidir artık. Fakat ailesinin maddi yetersizlikleri onu oldukça üzmektedir. Ailesinden harçlık gelmediği için okul dışında yapılan birçok etkinliğe katılamamakta hatta tabanı parçalanan ayakkabısının bile yenisini isteyememektedir.
Okulda son senesi iken okul, beş seneden altı seneye çıkar. Bir sene sınıfta kaldığı için diğer arkadaşlarından farklı olarak bir sene fazla okur ve bunu bir şans olarak görür.
Okuldan mezun olduktan sonra Kırşehire tayinini ister. Ama bu isteği kadro olmaması nedeniyle kabul görmez ve Nevşehirin ilçesi olan Avanosa tayin olur.
Göreve başlamadan önce Kırşehirde ailesiyle birlikte olan Leyla Bozdağın uzun zamandır aklında olan bir mesele vardır ve bunu sonunda ailesine açar. Leyla Bozdağın Fatma adında gözlerini iki yaşında iken bir gece de kaybeden ve o sıralarda altı yaşında olan bir kız kardeşi vardır. Leyla Bozdağ kardeşini staj yapmak için gittiğinde çok beğendiği İzmir Karşıyaka Körler Okuluna göndermek istemektedir. Orada ki öğrencilerin yaşamları, müzik aletleri çalmada ki başarıları, spor faaliyetlerinde ki azimleri onu harekete geçirmiştir. Ailesi bunu duyunca öncelikle karşı çıkar. Boşuna bir çaba olarak değerlendirirler. Ama Leyla Bozdağ kararlıdır ve ailesini ikna eder. Kardeşi ve babasıyla İzmire doğru yola çıkarlar. Okula kaydını yaptırırlar ama hemen Fatmayı bırakıp dönmezler okula yakın bir yerde otelde kalırlar; eğer Fatma istemezse onu geri götüreceklerdir ancak Fatmanın ortam hoşuna gider ve yatılı olarak kalmaya karar verir. Okuldan mezun olduğunda da ablasının tahmin ettiği gibi çok şey kazanacak örneğin harika keman çalacaktır.
Avanosa da Leyla Bozdağ ilk olarak babasıyla birlikte gider. Okula ilk gittiklerinde tayin olduğunu bile okul müdürüne bir türlü anlatamaz. Onun yerine hep babası konuşur. Tabi bu ilk izlenim okuldakiler üzerinde Leyla Bozdağın hiç de iyi bir öğretmen olamayacağı düşüncesini uyandırır. Bu derece pısırık biri öğrenciler üzerinde nasıl otorite kurup, nasıl ders anlatacaktır. Oysa tüm bu tahminler ilerde herkesi utandıracak, çünkü o gün orada konuşmaktan aciz olan yeni öğretmen, çok kısa zamanda adı herkesçe bilinen, tanınan, takdir edilen, sevilen, çok iyi bir öğretmen olacaktır.
Babası gittikten sonra burada yaşlı bir akrabasıyla kalırken babasından bir mektup gelir, soyadı kanunu çıkmıştır ve babası soyadı olarak ne alalım? diye sorar. Bunun üzerine okulun yanında ki çağlayandan etkilenip, soyadlarının Çağlar olmasını ister ve öyle de olur.
Kişinin soyadının bulunmaması toplum hayatında karışıklara neden oluyordu. Ayrıca bu durum toplumsal ilişkiler bakımından da bir eksiklikti. Soyadı yerine kullanılan baba adı, doğduğu memleketin adı ve kullanılan lakaplar, soyadının toplumsal ilişkilerdeki rolünü oynayamıyordu. 21 Haziran 1934'te çıkarılan 2525 sayılı Soyadı Kanunu ile her vatandaşın öz adından başka bir de, soyadı taşıması zorunlu kılındı. Soyadları Türkçe olacaktı. Rütbe, memurluk, yabancı ırk ve millet adları ile ahlaka aykırı ve gülünç kelimeler soyadı olarak kullanılmayacaktı. Soyadı kanununun kabulünden sonra 24 Kasım 1934 yılında 2258 Sayılı Kanunla, TBMM Türk milletinin bir şükran ifadesi olarak, Gazi Mustafa Kemal Paşaya Atatürk soyadını vermiştir. 1934 yılında çıkarılan diğer bir kanunla da; "Ağa, Hacı, Hafız, Hoca, Molla, Efendi, Paşa" gibi, eski toplum zümrelerini belirten unvanlar kaldırılmıştır. Aynı kanunla yurt savunmasında, Milli Mücadelede gösterilen başarılar karşılığı verilen madalyalar dışında, eski Osmanlı idarecilerinin verdiği tüm nişan ve rütbeleri taşımak da yasaklanmıştır. ( [linkler sadece üyelerimize görünmektedir.] )
Leyla Avanosta altı ay öğretmenlik yaptıktan sonra Kırşehir Gazi İlkokuluna tayini çıkar ama burada da kısa bir süre kaldıktan sonra kesin tayini Mucurda bir ilkokula çıkar.
O tarihlerde Mucurda ilkokula gitmekte olan kız kardeşi Melahat ile birlikte yaşamıştır. Ailesi daha beş yaşında olan kız kardeşi Nebahat ile birlikte Kırşehirde yaşamaya devam etmiştir.
Kendini bir öğretmen olarak şöyle anlatıyor Leyla Bozdağ:
Despot bir öğretmendim. Genelde istemesem de dayak attığım da olurdu. Ama o dönemde eğitim öyle olurdu. Ailesi çocuğu bana getirip hocam biz cahiliz zaten, ama çocuklarımız okusun, ister sevin, ister dövün, yeter ki okutun derdi. Bu sebepten çocuklar da bana kızmazdı, beni hep çok severlerdi.
Leyla Bozdağ öğretmenlik yaptığı tüm okullarda başarısı ve güzelliğiyle göz doldurmaktadır. Hatta okula yeni atanan öğretmenler mesleği daha iyi öğrensinler diye onun dersine dinleyici olarak gönderilmektedir. Bu yeni gelen öğretmenlerden biri ısrarla bu güzel, şık ve alımlı öğretmenin sınıfına girmek istemektedir. Adı Kamil olan bu yeni öğretmen dersine girdikten sonra, öğretmenler odasında da bu hoş öğretmeni yalnız bulunca yakınlaşmak ister, bunun üzerine giriş kattaki odanın camından atlayarak kaçan Leyla Bozdağ bu ısrarcı ve deli dolu genç adamdan tam olarak kurtulmuş sayılmaz.
Öğretmen Kamil sadece okulda değil artık okul dışında da hep Leyla Bozdağın peşindedir. İlgisi git gide artmış ve bu ilgiyi evlilik teklif etmeye kadar götürmüştür. Leyla Bozdağ hiç bu genç adama sıcak bakmamış ve teklifini hep reddetmiştir. Ne kadar kaçıp, dikkat etse de dedikoduların önüne geçememiştir. Öyle ki dedikodulardan Kırşehirde ki ailesinin de haberi olmuş ve ailesinden çok ağır sözler işitmiştir. Bunun üzerine intihara kalkışmış neyse ki son anda kurtarılmıştır.
Leyla artık hem başka çaresi olmadığını düşündüğünden, hem de bu derece yoğun bir ilgiye kayıtsız kalamayacağından Kamil öğretmenin evlenme teklifini kabul etmiştir.
Mucurda öğretmenliğinin dördüncü yılında Leyla, Kamil Bozdağ ile evlenir. Kayın validesi ve kayın pederi ile birlikte yaşamaya başlarlar. Böyle bir yaşamdan hiçbir şikayeti yoktur Leyla Bozdağın, çünkü, hep el üstünde tutulmuş, ne ev işi, ne de yemek yapmayı öğrenmesine gerek kalmamıştır. Kayın validesi her işi yapmakta ve bu onun hayatını kolaylaştırmaktadır.
Evlendikten iki ay sonra Kamil Bozdağ askere gider ve yedi ay sonra; 1940ın Şubat ayında Leyla Bozdağ ilk bebeği Günseli dünyaya getirir. Günsel yedi aylıkken Hacıbektaşa tayinleri çıkar. O dönem kıtlığın kendini en yoğun hissettirdiği dönemdir. Yağ, et, gaz gibi önemli tüketim maddeleri neredeyse yok denecek kadar azdır. Maddi durumları iyi olsa bile, insanlar istediklerini alamazlar çünkü yoktur. Leyla Bozdağ kendi cümleleriyle durumu şöyle ifade etmiştir:
En çok pirinç bulurduk belki ama o da zor. Babam bir gün bir yerden gaz bulup getirmişti, öyle çok sevinmiştik ki. Ama kıtlık bizi çok huzursuz etmemişti. Çünkü birden bire olmamıştı, biz zaten böyle yaşamaya alışmıştık. Her şey sınırlıydı ve lüks yoktu.
Günselden bir yıl sonra bir erkek çocukları olur fakat bir buçuk yaşındayken onu kaybederler. Bu acı olayın ardından 1943 yılının Şubatında Aysel adlı ikinci kızları doğar. Ondan bir buçuk yıl sonra da yine bir kız çocuk, Göksel, 1944ün Ağustos ayında dünyaya gelir. O dönemde erkek çocuk çok önemlidir. Hatta öyle ki bazı erkekler çocuklarının kız olduğunu duyunca görmek bile istememektedir. Fakat durum böyle olmasına rağmen üçüncü çocuğunun da kız olduğunu gören Kamil Bozdağ döneminde ki erkekler gibi davranmaz, aksine çocuklarının kız olmasından son derece mutludur. Leyla Bozdağ ile neredeyse hiçbir konuda anlaşamayan, kıskançlıklarıyla onun tüm sosyal hayatını kısıtlayan Kamil Bozdağın bu konuda ki farklı tutumunu Leyla Bozdağ çok takdir etmiş ve gurur duymuştur.
Gökselden bir yıl sonra bir kız çocukları daha olur ama o da yakalandığı kızamık hastalığından kurtulamayarak hayatını kaybeder. O yıl Mucura yeni atanan Maliye Müfettişinin eşi ile tanışırlar, bu hanım çalışan bir kadın olarak sık aralıklarla çocuk sahibi olmasına şaşırdığı Leyla Bozdağya neden bunu tercih ettiği sorusunu sorar. Leyla Bozdağ da bunun bir tercih olmadığını, korunma yollarını bilmediği için sonucun böyle olduğunu aktarır. Bu konu da ona yardımcı olan bu hanımla konuşmasının etkisiyle dördüncü ve son çocuğuna beş yıl aradan sonra 1950 yılının Temmuz ayında sahip olur. Son çocuk erkektir ve dedesi henüz öldüğü için ona Ramazan adı verilir. Fakat Leyla ve Kamil Bozdağın oğulları büyüdükçe adının Ramazan olmasından memnun olmaz. Özellikle kız arkadaşlarından aldığı hoş olmayan tepkiler Onu adını değiştirmeye iter ve 18 yaşını doldurunca mahkeme kararıyla adını Ramazan Okan Bozdağ olarak değiştirir.
Ramazan doğduktan sonra, yıllardır maaşlarından artanlarla yaptırdıkları yeni evlerine taşınırlar. Bu ev eskisine göre çok daha büyük bir evdir. Bu eve taşındıklarında da yanlarında yine Kamil Bozdağın annesi vardır.
Mucurda ki öğretmenlik yıllarından en çok aklında kalan öğrencisini sorduğumda Leyla Bozdağ Kadirden bahsetti:
Kadirin babası bakkaldı. Okuldan sonra ona yardım eder, dükkanda dururdu. Babası okul bitince de Kadiri bakkalın başına geçirecekti. Ama Kadir okumak istiyordu. Subay olmak istiyordu. Bana durumu anlattı. Ben de ona hangi cesaretle söyledim bilmem ama oğlum bakkalda çalış ama tüm kazandığın parayı babana verme, birazını kendine ayır, biriktir; babana da söyleme dedim. Kadir dediğimi yaptı ve Erzincanda ki Askeri okula gitti. O yıl Erzincan depremi oldu ve Kadir kayboldu. Babası yolumu kesip, beni defalarca tehdit etti, hesap sordu, senin yüzünden dedi. Çok üzülüyordum. Babasını görmemek için yolumu değiştiriyordum. Bir hafta geçdikten sonra haber geldi Kadir bulunmuş ve yaşıyormuş. Bir somyanın altında aç, susuz yaşamış. O zaman babası gelip benden özür dilemek istedi ama kabul etmedim. Birkaç yıl sonra Kadir subay olup gelince annesi dayanamayıp, geldi; ağlayıp, benden özür diledi.
Leyla Bozdağın ilk kızı Günsel el sanatlarına meraklıdır, bu sebeple de Kırşehirde ki Enstitüye gitmek istemektedir. Anne ve babası okul yatılı olmadığı için bu isteğinin karşılanmasının imkansız olduğunu, ancak öğretmen okuluna gönderebileceklerini anlatsalar da o ya Enstitü ya da hiçbir okula gitmem diyerek okul hayatına son verir. Bunun yanında halk eğitimin açtığı el sanatları kurslarına katılarak el sanatları konusundaki yeteneğini daha da geliştirmiştir. Ardından gelen Aysel ise ilkokulu babası Kamil Bozdağın öğretmenliğinde okumuş ve seçimini öğretmen okulundan yana kullanmıştır. Sınavlara giren Aysel; 1957 yılında Kastamonu Öğretmen Okulunu kazanır ve yatılı olarak okumaya gider. 1958 yılında ailenin büyük çocuğu Günseli isterler. Başlık parası ile Günsel bir yıl sonra, Ankara İktisadi ve İdari Bilimler Akademisinde öğrenci ve bir banka da memur olan Kemal ile evlenip Ankaraya yerleşir. Bu sıra da son sınıfa başlayacak olan Ayseli de komşularından Bulgaristan göçmeni olan, askeri okulda okuyan Bilale isterler. Aile bu isteği reddetmez, zaten Aysel ile Bilalin ortak istekleridir bu. Çevredekiler ise bu karara şaşırmıştır. Onlara göre göçmenlere kız verilmemelidir. Leyla Bozdağ buna bir anlam veremez ve kendince doğru olanı yapıp kızına Bilal ile söz keser. Göksel de ilkokulu annesi Leyla Bozdağın öğrencisi olarak okuduktan sonra 1959 yılında Erzurum Öğretmen Okulunu kazanır fakat Leyla ve Kamil Bozdağ çok uzak olduğu için göndermek istemezler. Onun yerine Yatılı olmazsa Ankara Öğretmen Okuluna başlamasına kara verirler. Bunun üzerine zaten hep Ankarada yaşama ideali olan baba Kamil Bozdağ Ankaraya tayinini ister ancak Leyla Bozdağ bunu istememektedir. Sonuçta da Kamil Bozdağ kızı Göksel ile birlikte yeni evlenen kızı Günselin yanına Ankaraya taşınır. Ama tahmin edilebileceği gibi birlikte yaşamak zordur. Anlaşmazlıklar başlayınca Kamil Bozdağ eşine çok rica eder ve bir yıl sonra 1960da tüm aile Ankarada yaşamaya başlar.
Ankarada Tepebaşından bir ev tutarlar. 1961 yılında tayininin çıkmasıyla Leyla Bozdağ eşiyle birlikte Fevzi Atlıoğlu İlkokulunda öğretmenliğe başlar. Yine aynı yıl Eskişehirde öğretmenliğe başlayan kızı Aysel evlenir.
Ankarada öğretmen olmak Mucurdakinden daha kolay gelir Leyla Bozdağa. Çocuklar burada birikim sahibidir. Aileler görgülüdür bu yüzden de çocuklar eğitimlidir. Mucurda maddi durumlarının yanında eğitim durumları da iyi olan aileler çok azdır. Çocuklar dış dünyaya kapalıdır. Bu anlamda çocuklara öğretim vermeden çok önce, yoğun bir eğitim vermek gereklidir. Bu durumda her öğrenci ile tek tek ilgilenilmesi gerektiği düşünülürse oldukça zordur.
Okulunu bitirince Gökselin tayini Bağla ya çıkar. Leyla Bozdağ kızını Bağla ya yollamak istemez. Onların duyumlarına göre halk tabiriyle Bağla gerici bir yerleşim yeridir. Dostları ise onlara yanıldıklarını, kızlarının orada el üstünde tutulacağını söyler. Bunun üzerine Göksel de Bağla ya yerleşir.
Bu sıralarda evli olan kızı Ayselin 1962de bir oğlu 1963de de bir kızı olur. Bu çocuklar aileye gelen ilk torunlardır. Leyla Bozdağ torunlarının doğumuyla çok büyük bir mutluluk yaşar.
Her zaman lider bir ruha sahip olan Kamil Bozdağ Ankaraya geldikten sonra Mucurun sorunlarını daha iyi anlar ve 1964 yılında Mucur Belediye Başkanlığına adaylığını koyar. Seçimi kazanır ve bir buçuk yıl Belediye Başkanlığı yapar. Ankaraya döndüğünde bu sefer Kocatepe İlkokulunda göreve başar fakat içinde ki bir şeyler yapma isteği ve sahip olduğu liderlik ruhu onu burada uzun süre durdurmaz ve 1965 yılında Demokrat partiye en yakın gördüğü Güven Partisinden millet vekilliğine adaylığını koyar fakat çok az bir oy farkıyla kaybeder. Bu kayıp onu yıldırmak yerine tekrar ateşler ve Mucurda diğer partilere kıyasla daha çok tercih edildiğini düşündüğü Millet Partisinden 1969da adaylığını koyar. Ama bu sefer de sonuç farklı olmaz. Kamil Bozdağ seçimleri kaybettiğinde Leyla Bozdağ duruma onun kadar üzülmemiş, aksine mutlu bile olmuştur. Başından beri kazanmasını zaten hiç istememiş, gönlü bu işe ısınmamıştır. Belki de bu işler ona kendisini çok sevdiği öğrencilerinden ayırdığı için hoş görünmemişti. Çünkü seçim kampanyası için para gereklidir bu sebeple de Leyla Bozdağ da emekli olmuştur. 35 yıl öğretmenlik yapan Leyla Bozdağ bu günleri anlatırken şöyle der:
Seçim çalışmaları için para gerekti ben de emekli oldum. Yoksa ben daha seve seve öğretmenliğe devam ederdim.
1974 yılına gelindiğinde ise Özel Anadolu Üniversitesi Kimya Mühendisliğini bitiren Leyla Bozdağın oğlu evlenmek ister ve o yıl evlenir. Bu evlilikten 1976 ve 1979 yılında dünyaya gelen iki çocuğu olur. Fakat bu evlilik onun tek evliliği olmaz ve 1993 yılında bir kez daha evlenir, bu evlilikten de bir kızı olur.
Leyla Bozdağ ile Kamil Beyin kızları Göksel de artık Ankaraya gelmiştir fakat 1983 yılına kadar evlenmeyi hiç düşünmemiştir. O yıl bir arkadaşının aracılığıyla karşısına çıkan, eşini yakın zamanda kaybetmiş üç çocuk babası bir beyle tanışır ve evlenir. 1984 yılında da bir kız çocuğu sahibi olur.
1985 yılında da büyük kızları Günselin bebeği dünyaya gelir.
Leyla Bozdağ 1992 yılında ilk damadı Kemali, 1994 yılında da eşi Kamil Bozdağı kaybeder. Ne kadar evlilikleri süresince birlikte yaşamakta zorlandıysalar da, Leyla Bozdağ eşini kaybedince derin bir acı duymuştur.
Bu kayıp sırasında büyük kızı Günsel ve küçük kızı Gökselle aynı apartmanda oturan Leyla Bozdağın 1997 yılında kalp krizi geçirmesinden sonra kızı Göksel ve damadı Ondan yanlarına taşınmasını isterler. Böylece Leyla Bozdağ artık yalnız değildir aksine çok kalabalık bir ailede yaşamaya başlayacaktır.
Şimdilerde büyük torunları evlenen Leyla Bozdağ yine kızı Göksel, damadı ve torunuyla aynı evde yaşamaktadır. Yazları onlarla Datçaya giden Leyla Bozdağ hayatının en mutlu yıllarını geçirdiğini her fırsatta dile getirmektedir. Gününü genelde rengarenk el bezleri örüp, pencereden dışarıyı seyrederek geçiren Leyla Bozdağı başta çocukları ve kardeşleri olmak üzere, akrabaları, arkadaşları, eski öğrencileri hiçbir zaman yalnız bırakmamaktadırlar. Öğrencilik yıllarında çektiği sıkıntıları hiç unutmayan Leyla Bozdağ şu anda üç öğrencinin okul masraflarına düzenli olarak her ay maddi destek de bulunmaktadır. Hayatının bu döneminde torunlarının çocuklarını da görmekten büyük mutluluk duyan, şu anda 88 yaşında olan Leyla Bozdağın, önemli sayılabilecek hiçbir bedensel ya da zihinsel rahatsızlığı yoktur. Sağlıklı oluşunun nedenini kendisi gençliğinde çok spor yapmasına ve son yıllarda ailesiyle sürdüğü mutlu yaşantıya bağlamaktadır. Bu yazının sonunu da Leyla Bozdağın eşi Kamil Beyin yazdığı ve daha sonra bestelenen bir şiirinden mısralarla bitirmek sanırım anlamlı olacaktır.
Meğer hayat bir masalmış, aşk ve vefa yalan imiş.
3. Sonuç
1916 yılında doğan Leyla Bozdağ, Cumhuriyet dönemine ve reformlara şahitlik etmiş, Atatürkün oluşturmak istediği kadın kimliğiyle de onun bir çok özelliği örtüşmüştür. O, okumak, öğretmen olmak için elinden geleni yapmış, ailesinin maddi yetersizliklerine rağmen okulu bitirmiş, bunun yanısıra kardeşlerine de örnek olmuş, gözleri görmeyen kardeşinin dahi okumasını sağlamıştır. Başarılı bir öğretmen olan Bozdağ bu çağdaş kimliğin yanında namusuna düşkün, eşinin arkasında kalmayı tercih eden, sorunlar yaşasa da eşinden ayrılmayı düşünmeyen geleneksel bir kadın kimliği sergilemiştir. Buradan yola çıkarak dönem kadınlarına ilişkin bir genelleme yapmamız olanaksızdır, fakat Leyla Bozdağın hayatı, toplumda var olan geleneksel kadın kimliğini aşarak, çağdaşlaşma yolunda büyük adımlarla ilerleyen, çalışma hayatına katılmış bir kadının hayatı olarak dönem kadınlarına ilişkin farklı bir çerçeveden bakmamızı sağlamıştır.
Her ne kadar genel sosyolojik saptamalar yapmaya izin vermese de, birbirinden farklı yaşam tarihi anlatıları ve genel olarak sözlü tarih çalışmalarının getirdiği insan dünyaları ve yaşantılarının içerden ve öznelliği de içinde barındıran bilgisi kavramsallaştırmaları kurarken bize, hayatın içinden bir bakış yakalamamızda yeni imkanlar açmaktadır. (İlyasoğlu 1998:200)
ALINTIDIR...
(Hacettepe üniversitesi sdergi)