ÖNEMLİ OLAN DOSTU KAYBETMEMEK
Dostluk, sevgisi sönmüş şu çağda kıymetini bilmediğimiz değerlerden biri... Tıpkı sevgi, inanç, kardeşlik gibi... Sağlık gibi, şükrünü hakkıyla eda edemediğimiz nimetler gibi...
Kıymetini bilmediğimiz, hatta öyle ki arayıp da bulamadığımız bir değer dostluk...
Önceden “Dost bulmak kolay, önemli olan o dostu kaybetmemek” derken, artık bu söz “Dost bulmak zor, onu kaybetmemek, dost kalabilmek daha da zor” şeklinde hayatımızda yankılanır oldu. Çünkü artık menfaatlere endeksli ilişkilerimizde güven duygusu tarumar oldu. Oysa menfaatlerin olduğu yerde hangi güzel duygu, hangi değer varlığını sürdürebilir ki?..
Gerçek sevgi ve dostlukların olduğu yerde menfaatler olur mu hiç?
Tabi ki bu güzel değerlerin bulunduğu yerde “ben” diye feryat edenlerin menfaatlerinin bulunması mümkün değil. Çünkü dostluk “ben” değil, “biz” diye feryat eder. Çünkü dostluk paylaşmaktır. Sevgiyi, mutluluğu, sevinci, acıyı, kederi, hüznü paylaşmaktır. Aynı bardaktan suyu paylaşmak, bir ekmeği ikiye bölüp paylaşmak, sevgi dolu bir yüreği paylaşmak, aynı fikri, aynı zikri, aynı davayı paylaşmaktır dostluk.
Dostluk hiçbir karşılık beklemeden paylaşmak, hiçbir karşılık beklemeden verebilmektir, sende ne varsa dostuna...
Tıpkı Hz. Ebu Bekir gibi dostuna, dost bildiğine kendini adayabilmektir. Dostluk, Ebu Bekir’in Rasulullah’a (s.a.v.) muhabbetindeki yegane sırrın adıdır. Dostluk, Medine’ye teşrif eden Rasulullah’ı misafir etmede yarışan ensar heyecanının adıdır.
Ve bütün bu vefakâr davranışların temelinde bulunan en yüce dosta dost olabilmek arzusu, İbrahim Halilullah makamına ulaşabilme gayesidir dostluk...
Dostluk saygı, sevgi senfonisi içinde edebin baştacı olduğu, özveri, fedakârlık ve bütün güzellikler adına ne varsa harmanlanıp gönülden gönüle sunulan en güzel senfoni ve ashab-ı suffe kardeşliğinin günümüzde yankılanışını bulan kutlu bestedir. Eğer ki, bugün bu kutlu bestenin yankısını gönüllerimizde duyamıyorsak, asrı saadetin altın sayfalarına altın harflerle kazınmış bir hazine olan ensar ve muhacir kardeşliğini, dostluğunu kavrayamayışımızdandır.
Dostluk, bizden olmayana, bizim gibi düşünmeyene yüreğimizin kapılarını kapamak değil, hataları olanları hatalarından dolayı yalnız bırakmak değil, günahları olanları kendi terazimizde yargılamak değil.
Dostluk bizden olmayana bizdeki güzelleri gösterebilmek, bizim gibi düşünmeyenlerin de düşüncelerini dinleyebilmek, hataları olanlara yanlışlarını gösterebilmek, günahkâr olanlara “Gel beraberce, tevbe edelim, bir daha dönmemecesine.” diyebilmektir.
Dost, dostlar, günahıyla sevabıyla bizden olan, gönül bahçelerimizin kapılarını sonuna kadar açtığımız yegane insan veya insanlar...
Dostlar ırmak gibidir. Kiminin suyu az, kiminin çok. Kiminde ellerin ıslanır yalnızca, kiminde ruhun yıkanır boydan boya...
Evet dostlar ırmak gibidir. Kiminde ellerimiz ıslanır, kiminde ruhumuz yıkanır.
Ya biz, bizler nasıl dostuz? Dostlarımızın sadece ellerini mi ıslatıyoruz, yoksa ruhunu yıkayabiliyor muyuz? Eğer ki dost dediğimiz insanı herşeyi ile kabul edebilmişsek, güzel yönlerine güzellikten bakabiliyor, hatalarına birlikte yanıp, birlikte ağlayıp, birlikte düzeltme yoluna gidebiliyorsak, dost acı söyler ama doğru söyler hoşgörüsüyle hareket edebiliyorsak ve kırılmadan, gücenmeden bütün açık yürekliliğimizle konuşabiliyor, birlikte dertlerimize çareler arayabiliyorsak, dostun ruhunu yıkayan ırmağı olabilmişizdir.
Hayatın bütün zorluklarına karşı bir cephede savaşan askerlerin edasıyla omuz omuza verebiliyorsak, karşımızdaki insanın derdi ile dertlenip, en ufak hüznünü, acısını, bütün azalarımızda hissedebiliyorsak, sevinçlerine kendi sevinçlerimizden daha coşkulu çığlıklar atabiliyorsak dostluk merdiveninin basamaklarından emin adımlarla çıkıyoruz demektir.
Dostluk ipek böceği hassasiyeti ile ezeli ve ebedi kardeşlik bağını örebilmek. Evet bu güzel değeri oluşturabilmek ipek böceğinin ipeği oluşturmasındaki hassasiyeti ister. Çünkü güzel olan herşey gibi değerli olan herşey gibi dostluk da zor iştir, hassasiyet ister.
Onun içindir ki, dostlara en güzel duygularla uzattığımız çiçeklerin ellerimizden kaldırımlara düşmesi ve dostlar tarafından çiğnenip geçilmesi kadar acı vermez hiç bir şey...
Onun içindir ki dost vurgunları kadar hiç bir şey kanatmaz insanoğlunun yüreğini...
Gelin dostlar, sevgisi sönmüş şu çağa inat dostlarımıza, dostluklarımıza sahip çıkalım.
Gelin en güzel duygularımızı yüklediğimiz bir tebessüm ile ilk karşılaştığımız dostumuza bırakıverelim can-ı gönülden...
Gelin yüreğimizdeki dostane sevgilerimizi söyleyelim dostlarımıza... En azından “Dostluğun için minnettarım” diyerek gönüllerinde meltem rüzgarları estirelim.
Gelin dostlarımıza dualar edelim gıyabında, Rahmanın bile geri çevirmediği, anne duası kadar içten dualar...
Gelin zahiri ve batini mesajlar gönderelim dostlukları anlatan...
Mesela “Dostluk ağlamaksa, yüreğindeki yası paylaşmaksa, üzüldüğünde sıcak bir kucaksa ve dostun için ateşe atılmaksa, dünya durana dek, bu ruh ölene dek dostumsun.” diye seslenen...
Mesela:
“Bizim ömrümüzde bir ırmak vardır.
Köpüklerinde hayallerimizi yüzdürdüğümüz
Bizim ömrümüzde dostlarımız vardır
Günlerimiz ayrı geçtiğinde üzüldüğümüz” diye hasretlerimizi ifade eden...
Gelin en çok sevdiğimiz, dostluklar adına söylenmiş bir melodiyi dostlarımızın gözlerinin içine bakarak bir kez daha terennüm edelim beraberce.
Bir kıvılcım düşer önce, büyür yavaş yavaş
Bir bakarsın volkan olmuş yanmışsın arkadaş
Dolduramaz boşluğunu ne ana ne gardaş
Bu en güzel, en sıcak duygudur arkadaş.
Ortak olmak her sevince, her derde, kedere
Ve yürümek ömür boyu beraberce elele
Olmasın hiç, o ta içten gülen gözlerde yaş
Evet arkadaş kim olduğumu, ne olduğumu
Nereden gelip nereye gittiğimi sen öğrettin bana
Ellerimden tutup karanlıktan aydınlığa sen çıkarttın.
Bana yürümeyi öğrettin yeniden elele.
Ve daima ileriye
Bir gün, bir gün birbirimizden ayrı düşsek bile
Biliyorum hiçbir zaman ayrı değil yollarımız
Ve aynı yolda yürüdükçe gün gelir ellerimiz
Yine dostça birleşir ayrılsak bile kopamayız.
Mısralarıyla yeniden yankısını bulsun dostlarımız, dostluklarımız gönüllerimizde... Dileğimiz o ki başta yüce dosta dost olabilmek.
Ve yine bir dostun temennilerinde olduğu gibi:
“Ebedi bir ülkede daimi dost kalabilmek” dileklerimizle...