Bir Haftanın İçinden...

Çevrimdışı simeranya

  • Uzman Üye
  • *****
  • 735
  • 786
  • Sosyal Bilgiler
  • 735
  • 786
  • Sosyal Bilgiler
26 Haz 2008 22:17:01
Bir Haftanın İçinden


Kendi gördüklerim, bana anlatılan ve yazılanların düşündürdüklerini paylaşmak istiyorum.

***

Alışveriş kuyruğunda, “Siz kuyrukta değildiniz, sonradan girdiniz,” diyor bir bayan bir başka bayana. “Hayır, ben kuyruktaydım, sizi daha önce kuyrukta görmedim, galiba siz yeni geldiniz,” diyor, konuşulan.

Gergin bir hava. Her ikisi de diğerinin yalan söylediğinden emin. Etraftakiler bu gerginliğin farkında ve onlar da gergin.

Gerçek bir dalgınlık sonucu ya da basit bir algılama hatası olabilir. İnsanların birbirine gülerek geçiştirilebilecek bir durum, saç saça baş başa kavgaya dönüşebilir.

Neden?

Çünkü insanların birbirlerine güveni yok.



Taksiye binerken beraber şoför konuşmaya başlıyor; “Işıkta durduğunda kafa pat diye direksiyonun üstüne düşüyor. Adam orada beyin kanaması geçiriyor. Palas pandıras hastaneye götürüyorlar. Beyin ameliyatına alıyorlar. Arkadaşı kurtarıyorlar ama adam felç. Şimdi şoför arkadaşlar ve Üsküdar esnafı aralarında para topluyorlar. Hastane masrafı 16 bin lira. Yazık iki tane de çocuğu var. Daha 42 yaşında adam.”

Anlıyorsun, demek istediğini, ‘eğer vicdan sahibi biri isen, sen de biraz yardım et.”

Gerçekten yardım etmek de istiyorsun.

Ama bir tarafın diyor ki, ‘ulan adam seni keriz gördü, böylece tırtıklayacak. Enayi yerine koyuyor, seni.”

Gerçekten insanlığı göstermek için bir fırsat, ama elin kolun bağlı ve içinde bir öfke.

Neden, çünkü anlatılanların doğruluğuna güvenin yok.

***

Taksi şoförüne gideceğim yeri söyleyince, “Orada bir şoför ağabeyi hatırladım,” dedi ve anlattı.

“Çalışkan bir adamdı, rahmetli. Gençken kendisinin bir taksisi vardı. Çalışkanlığıyla ona bir taksi daha ekledi. Kendisi çalıştı, diğerini çalıştırdı, sizin gideceğiniz o siteden üç, dört tane daire satın aldı.

“İki oğlu vardı, ikisini de okuttu. En büyük oğlunu Amerika’ya gönderdi. Oğlan da becerikli çıktı. Orada kaldı, iş kurdu, evlendi. Bir müddet sonra küçük biraderini de yanına aldı. O da Amerika’da kaldı.

“ derdi.

“Eşi öldü; yapayalnız kaldı.

“Kimseye güvenemediği için eve bakıcı da tutamıyormuş.

“Elindeki taksileri sattı; artık çalışacak gücü kalmadı.

“Gelir, bizim taksi durağında oturur, bir çayımızı içer, sohbet ederdik.

“Geçenlerde öldüğünü duydum.

“Adam torun sevemeden öldü.

“Siz sitenin adını söyleyince o şoför ağabeyi hatırladım.”

Bu hikayeyi duyunca, adını şimdi anımsayamadığım bir ünlünün sözünü hatırladım; “Bir insanın nasıl öldüğünü bilmeden, onun yaşamını değerlendirme!”

Dışarıdan bakıldığında bu kişi yaşam formülünü doğru olarak uygulamış.

Nerede, ne eksik kaldı?

Acaba iki taksi, üç, dört daire alayım derken, çocuklar küçükken onlardan zaman mı çaldı?

Çocukları Türk kadınıyla evlenseydi, dede torunlarını sevebilir miydi?

Bilmiyorum. Ama bu ‘şoför ağabey’in hayatı şu anda Türkiye’de yüz binler, milyonlar tarafında yaşanıyor olabilir.

Her biri, benzer sonuçlara gebe.

***

Lise 10’da, kız öğrenciyle göz göze geldik ve sordum. “Bugünün sonunda, ‘Sen bugün kendi hayatında ne kadar vardın?’ diye sorsam, bilebilir misin?”

“Hayır!”

Sıranın öbür yanındaki kız öğrenciye soruyorum. O da, “Hayır!” diyor.

Yan yana oturan iki erkek öğrenci de “Hayır!” diye yanıtlıyor, sorumu.

Beşinci, erkek öğrenci, biraz hayret, biraz sinirli bir tarzda, onlara bakarak bana cevap veriyor: “Tabii, bilebilirim. Ben bilmeyeceğim de kim bilecek?”

İlk sorduğum kıza dönüyorum, “Kim bilir?” diye soruyorum.

İlgisiz, anlamsız, bıkkın, omzunu silkiyor.

Sınıfın büyük bir çoğunluğunda aynı durum: “Kendi yaşamında var olmak,” hiçbir anlam ifade etmiyor, ilgilenmiyorlar.

***

Mektup geldi, şöyle diyor:

“Sayın Hocam, Korku Kültürü konusundaki düşüncelerinize tamamen katılıyorum. Bundan bir kaç ay evvel İstanbul'da üniversitede okuyan kızımı ziyarete gittim. Para çekmek için eve çok yakın olan bir bankamatiğin önünde kuyruğa girdim, yalnızdım kızım yanımda yoktu. Önümde iki bey vardı, tam sıra bana geldiğinde nereden çıktığını anlayamadığım bir genç kaba bir şekilde önüme geçti ve kartını bankamatiğe taktı.

“Beyefendi sıra benimdi,” dedim.

"Ne diyorsun be sen? Ne sırası?" diye tepeden tepeden konuşmaya hatta bağırmaya başlayınca çok sinirlendim ve hemen bankanın önünde ki koruma görevlisinin yanına giderek şikâyette bulundum, yardımcı olmasını duruma müdahale etmesini istedim.

“Koruma görevlisi önce oralı olmadı sıra işini bizim takip etmemiz gerektiğini söyledi; ben ısrar edince geldi "adam" la konuşmaya başladı bu arada "adam" üstüme üstüme geliyor, terbiyesizce laflar söylüyor. Koruma görevlisi de adam haklıymış gibi, “olur böyle şeyler, sinirlenmeyin,” diye adamı yatıştırmaya çalışıyor.

“Diğer sıra bekleyenlerde çıt yok.

“Elim ayağım titreyerek oradan nasıl uzaklaştığımı bilmiyorum. Korktum ya beni takip ederde saldırırsa düşüncesiyle yolu uzatarak takip edilmediğimden emin olduktan sonra eve döndüm.

“Haksızlığa bile karşı çıksanız sonuç elde edilemiyor. Bu tip insanlar koruma görevlilerini bile korkuttuğuna göre.

“Eve gelince kızıma aynen şunları söyledim. Kızım aman senin de başına böyle bir şey gelirse hiç konuşmadan hemen oradan uzaklaş, muhatap olma. Bu şehirde sıraymış, haksızlıkmış hiç bir şey yapamazsın. Çocuklara neler öğretiyoruz, neler yaşıyoruz.”

Saygı değer bir insanın sözünü hatırladım: Bir insanın yaşamında hakkaniyet anlamını kaybederse, zamanla her şey anlamını kaybeder.

Ya bir toplumun yaşamında hakkaniyet anlamını kaybederse?


Doğan Cüceloğlu (14.05.2008)
 
 

Çevrimdışı ayl52

  • Uzman Üye
  • *****
  • 347
  • 249
  • 347
  • 249
# 26 Haz 2008 22:41:03
burda anlatılanları ne yazık ki hep yaşıyoruz.Hakkını savunanlara'' sosyal çıkıntı'gözüyle bakılıyor .Artık herkes herşeyi görmezlikten geliyor.
 benim çocukken  yaşadığım bir olayı hatırladım minibüste kaba saba görünüşlü bir genç kadını rahatsız ediyordu herkes görüyor ama ses çıkarmıyordu ağabeyim adamı bir uyardı adam ağabeyime diklenince minibüsü durdurup adamı kaldırıp atmıştı kadının ağabeyime o minnet bakışları ,teşekkürü gözümden gitmiyor .
  iyi insanlar iyi atlara binip gitmesinler ,en azından öğrencilerimize haksızlıkla savaşmayı öğretelim.denizin kıyısına vuran denizyıldızlarını denize atmak yerine denizle savaşmayı ,buna önlem almayı.

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK