Bizim İlim Adamlarımız

Çevrimdışı chns

  • Uzman Üye
  • *****
  • 510
  • 161
  • 510
  • 161
# 14 Ağu 2007 21:27:02
Gıyasüddin Cemşid




                    Objektif olarak hazırlanmış, matematik tarihi eserleri incelendiğinde, açık olarak şu hüküm görülür; Matematiğin geniş bir dalı olan cebire ait temel bilgilerin büyük bir çoğunluğu, 8. ile 16. yüzyıl Türk - İslam Dünyası alimleri tarafından ilk olarak ortaya konulmuş ve belli bir noktaya kadar da geliştirilmiştir.

 İslamiyetin Başlangıç Yılları


                    İslamiyet'in başlangıç yıllarında; dini günlerin tespiti, namaz vakitlerinin belirlenmesi, takvim hazırlanması gibi dini problemlerle uğraşılmış olunduğu muhakkak ise de, o devir İslam matematikçilerinin, arazi ölçüleri, veraset hesapları, yükseklik tayini ve günlük yaşantı için gerekli pratik ölçme ve hesaplamalar hakkında bazı çalışmaların varlığı söz konusu olabilir. Hamid Dilgan; Büyük Matematikçi Ömer Hayyam adlı eserinde bu konuda şunları yazar : "İs-lam matematiği, ancak hicretin ikinci yüzyıl ortalarında Bağdat'ta doğmuştur." Ancak bu tarih-ten itibaren, Bağdat'ta kurulan ve bugünkü Üniversitelere benzer kurum olan Dar-ül Hikme'-de başta matematik olmak üzere, öteki bilimler hızla gelişmeye başlamıştır.

 Gıyasüddin Cemşid ve Cebir

                    Gıyasuddin Cemşid, aritmetikle ilgili ilmi çalışmalarının yanında, cebirde yüksek dereceden nümerik denklemlerin yaklaşık çözümlerine, kendi görüşü olarak ortaya koyduğu orijinal çözüm yolları ile, etkinliğini zamanımıza kadar sürdürmüştür. Bu konuda; özellikle; ax3 + x3 = bx tipindeki üçüncü derece denklemlerin çözümünde, zamanı için yeni olan çözüm yolları ortaya koymuştur.

Çevrimdışı züleyhaa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 385
  • 1.666
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 385
  • 1.666
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 14 Ağu 2007 22:03:20
Abdülhamid İbn Türk

Tarihte Türk lakabını taşıyan nadir Türk bilim adamlarındandır. Hârezmi'nin çağdaşıdır. Cebir konusunda yazmış olduğu kitabın ancak küçük bir bölümü bugün elimizde bulunmaktadır. Burada, özel tipler halinde gruplandırılmış ikinci derece denklemlerinin çözümleri, Hârizmi'ninkilerden daha ayrıntılı olarak verilmiştir.

Mesela x² + c = bx denkleminin, diğer denklem tiplerinden farklı olarak iki çözümü olduğunu ayrı ayrı şekillerle göstermiş olduğu halde, Hârizmi bir tek şekil kullanmıştır; ayrıca Abdülhamid ibn Türk, c * (b/2)² durumunda çözümün imkansız olacağını da şekil vererek kanıtlamıştır. Bu nedenle İbn Türk'ün açıklamasının Hârizmi'ninkinden daha mükemmel olduğu söylenebilir.

Çevrimdışı TMurat

  • Site Yöneticisi
  • *****
  • 10.225
  • 65.298
  • 10.225
  • 65.298
# 14 Ağu 2007 22:20:19
Önce Onlar Bulmuştu (Kenan GÖÇOĞLU)
Dünyanın üzerine bir güneş gibi doğan İslâmiyet, ilim öğrenmeyi teşvik ederek Müslümanların her bakımdan örnek alınabilecek bir medeniyet kurmalarını sağlamıştır. Kur’ân-ı Kerîm’in ve Peygamber Efendimiz’in (sas) teşvikleriyle, M.S. 800–1500 yılları arasında İslâm dünyasında, her konuda olduğu gibi, ilmî çalışmalarda da önemli ilerlemeler olmuş; birçok Batılı araştırmacı, İslâm dünyasının önemli ilim merkezlerine gelerek Müslüman âlimlerden ilim öğrenmiştir. Müslüman ilim adamlarının eserlerinden yaptıkları çevirilerle, kendi ülkelerinde mucit olarak meşhur olmuş çok sayıda Batılı araştırmacı vardır. Batı’nın meseleye taraflı yaklaşması, ülkemizde de bazı kesimlerin bu gerçeği kasıtlı olarak örtmeye çalışması neticesi maalesef Müslüman ilim adamları tarafından yapılan keşif ve ortaya konan icatlar Batılılara mal edilmiştir. Bütün bunlardan sonra da, “İslâm terakkiye mânidir.” gibi yaftalarla Müslümanlar tesir altına alınmak istenmiştir. Aşağıdaki misâllerden de anlaşılacağı gibi birçok icat ve keşfin temelinde Müslüman ilim adamları vardır.

Uçak
İnsanoğlunun kuşlar gibi uçma hayalinin, ilk olarak 1903 yılında Wright Kardeşler tarafından gerçekleştirildiği bilinir. Hâlbuki ilk uçuş denemeleri 880 yılında, Endülüslü Müslüman âlim İbn-i Firnas tarafından geçekleştirilmiştir. Plânörlere benzeyen bir âletin üzerine kuş tüyleri ve kumaş geçiren İbn-i Firnas, bununla bir müddet havada kalmayı başarmıştır. İbn-i Firnas’ın bu faaliyeti, Batılı tarihçilerden Prof. Dr. Philip Hitti ve Dr. Sigrid Hunke tarafından ilk uçuş denemesi, kullandığı âlet de ilk uçak modeli olarak kabul edilir.1,2

Buharlı otomatik sistemler
Çeşitli kaynaklarda, buharlı otomatik sistemlerin ilk örneklerinin 1780 yılında İskoçyalı mühendis James Watt (1736–1819) tarafından icat edildiği belirtilir. Hâlbuki James Watt’tan 600 yıl öne yaşamış olan El-Cezeri’nin bir eserinde, buharlı otomatik sisteme benzer bir regülâtörden bahsedilmekte ve bu regülâtörün detaylı resmi yer almaktadır. El-Cezeri bu sistemde, buhar veya petrolle çalışan motorlu taşıtların vazgeçilmez elemanı olan supap tekniğini de ilk olarak kullanmıştır.3,6

İlk denizaltı
Su altında ilerleyebilen bir vasıta yapma fikri, ilk olarak Leonardo da Vinci (1412–1519) tarafından ortaya atılmıştır. 1620’de Hollandalı fizikçi Drebbel’in ve 1653’te Fransız fizikçi François de Son’un bu konuda yaptıkları çalışmalardan bir netice alınamamıştır. Günümüzde ilk denizaltının 1776 yılında Amerikalı bilim adamı David Bushnell tarafından yapıldığı bilinmektedir. Hâlbuki İbrahim Efendi, 1719 yılında şehzadelerin sünnet düğününde eğlence maksatlı kullanılmak üzere, insan taşıyabilen ve bir saatten fazla su altında kalabilen, çelikten bir denizaltı yapmıştır.4

Dünyanın yuvarlaklığı ve kendi etrafında dönmesi
Kâinat kitabını, Kur’ân-ı Kerim’in ışığında okuyan El-Biruni (973–1048), Dünya’nın yuvarlak oluşuna ve kendi etrafında döndüğüne dâir ilmî hesaplamalarını Kopernik’ten 500 yıl önce bilim dünyasına sunmuştur. Ne yazık ki, gençliğimize Kopernik anlatılmasına rağmen, El-Biruni’den hiç bahsedilmemektedir.3,4,7

Kan dolaşımı
16. yüzyılda yaşamış olan Micheal Servitus’ün kan dolaşımını ilk keşfeden kişi olduğu kanaati günümüzde yaygındır. Hâlbuki ondan 300 yıl önce yaşamış Müslüman tıp âlimi İbnü’n-Nefis (1208–1288), eserinde damar sistemini ve kalbin bölümlerini detaylı olarak çizmekte; büyük ve küçük kan dolaşımını ayrı ayrı anlatmaktadır. 8-9

İlk anestezi
İlk olarak 1850 yılında Junken tarafından yapıldığı zannedilen anestezi, Müslüman ilim adamı Sâbit bin Kurra (835–902) tarafından keşfedilmiş ve kullanılmıştır. Harran’da doğan Sâbit Bin Kurra, Bağdat’ta, tıpla birlikte matematik, astronomi ve mekanik sahalarında da önemli çalışmalar yapmıştır. 9,10

Atom
Günümüz dünyasında, atomla alâkalı ilk çalışmaların İngiliz fizikçi John Dalton (1766–1844) tarafından yapıldığı, uranyumun çekirdeğinin parçalanabileceği fikrinin de Alman fizikçi Otto Hahn (1779–1868) tarafından ortaya atıldığı fikri yaygındır. Hâlbuki onlardan 1000 yıl önce yaşamış ve dönemin en büyük ilim merkezlerinden Harran Üniversitesi’nde rektörlük yapmış olan Müslüman kimyacı Câbir Bin Hayyan’ın (721–815) aşağıdaki sözleri asrımızın ilim adamlarını dahi hayrete düşürecek mahiyettedir: “Maddenin en küçük parçası olan ‘cüz-ü la yetecezza’da (atom) yoğun bir enerji vardır. Yunan bilginlerinin iddia ettiği gibi onun parçalanamayacağı söylenemez. Aksine parçalanabilir ve parçalanınca da öylesine bir güç ortaya çıkar ki, bu güç Bağdat’ın altını üstüne getirebilir. Bu, Allah’ın bir kudret nişanıdır.” 11

Verem ve tedavisi
50 yıl öncesine kadar tedavisi bilinmeyen verem, nice insanın ölümüne yol açmıştır. Veremin tedavi usullerini ve bu hastalığa yol açan mikrobu Alman bilim adamı Dr. Robert Koch’un (1834–1910) bulduğu belirtilmektedir. Üstelik verem konusunda yaptığı çalışmalar dolayısıyla Dr. Koch’a 1905 yılında tıp sahasında Nobel Mükâfatı verilmiştir. Hâlbuki Dr. Koch’dan 150 yıl önce yaşamış Osmanlı ilim adamı Abbas Vesim bin Abdurrahman’ın (?-1761) vereme yol açan mikrop, veremin bulaşma yolları ve tedavisi konusunda yaptığı çalışmalar Avrupa’da büyük alâka görmüş ve yabancı ilim adamları kendisini sık sık ziyaret etmişlerdir.11,12

Katarakt ameliyatı
İlk olarak 1846 yılında Blanchet tarafından gerçekleştirildiği bilinen katarakt ameliyatına, Kur’ân-ı Kerîm’de, Hz. Yakup’un (as) perde inmiş gözüne, Hz. Yusuf’un (as) gömleğini sürünce görmeye başlaması hâdisesiyle işaret edilmektedir. Kur’ân-ı Kerîm’den aldığı ilhamla katarakt tedavisinin mümkün olabileceğine inanan ve bu sahada çalışmalar yapan Ebu’l-Kasım Ammar bin Ali Mevsili (950–1010) Irak ve Mısır’da yaşamıştır. Ali Mevsili’nin göz hastalıklarının tedavisi konusunda yazdığı “Kitabu’l-Müntehap” isimli eseri, Batı’da 18. yüzyılda dahi bu konudaki en iyi tıp kitabı olarak kabul edilmiştir. Ali Mavsili, göz hastalıklarına karşı uyguladığı çeşitli tedavi usullerinin yanında, içi oyuk bir tüp ile katarakt ameliyatı da yapmıştır.9,11
Yukarıdaki misâllerden de anlaşılacağı gibi insanlığın ortak mirası olan bilime 8 ile 16. yüzyıllar arasında Müslümanlar çok önemli katkılarda bulunmuşlardır. Batı’da yetişmiş Gergo Saton gibi objektif birkaç bilim tarihçisinin eserlerinde Müslüman ilim adamlarından detaylı bahsedilmektedir. Bu eserlerde Sâbit Bin Kurra için Müslümanların Euklides’i; Harezmî için cebirde Euclides’ten bin yıl ileride; Câbir bin Hayyan için modern kimyanın, İbn-i Heysem için optik ilminin ve modern tecrübî fiziğin kurucusu; İbn-i Sina için hekimlerin üstadı; El-Cezeri için modern mühendisliğin ve otomatik kontrol ilminin kurucusu; Uluğ Bey için 15. yüzyılın astronomu; Mimar Sinan için mimarların üstadı; Piri Reis için dünyanın en büyük denizcisi; Râzi için Avrupa’daki ders veren kimyager denmekte, diğer âlimler için de çeşitli güzel tâbirler kullanılmaktadır.13 Ayrıca Milletlerarası Astronomi Birliği 1950’de aldığı bir karara istinaden Ay yüzeyinde bulunan kraterlere (Ay çukuru) bilime önemli katkıları olmuş ilim adamlarının isimlerini vermiştir. Bunlar arasında Müslüman ilim adamlarından Sâbit bin Kurra, Ebu’l-Vefa, Uluğ Bey, Ali Kuşçu, Câbir Bin Hayyan, İbn-i Heysem, Biruni, İbn-i Sina, Nasiruddin Tusi, El-Battâni, El-Fargani, Bitruci, El-Zerkavi ve Es-Sûfi’nin isimleri de yer almaktadır.13,14
Yukarıda sadece bazılarını sayabildiğimiz icat ve keşifler, ülkemizdeki ders kitaplarında yeterince yer almadığı gibi, Müslüman ilim adamları tarafından yüzyıllar önce yapılan keşif ve icatlar da, okullarımızda “Batılı ilim adamları tarafından yapılmıştır.” şeklinde öğretilmeye devam edilmektedir. Bu durum maalesef, tarih ve kültürümüzden bîhaber, kendine güveni olmayan bir gençliğin yetişmesine yol açmaktadır. Günümüzde, kendi öz değerlerimizle yetişen gençlerden bazılarının, dünya bilim olimpiyatlarında kazandıkları başarılar, imkân verildiğinde, bilime geçmiştekine benzer katkıların tekrar yapılabileceğinin bir habercisidir.

Çevrimdışı Ervanur

  • Çalışkan Üye
  • ***
  • 137
  • 22
  • 137
  • 22
# 14 Ağu 2007 22:21:35
Mirim Çelebi ( .... - 1525)   
 
Asıl adı Mahmut olup, 16. Yüzyılda yaşamış, tanınmış Osmanlı matematik ve astronomi alimlerindendir. Dedesi ünlü Ali Kuşçu'dur. İstanbul'da doğdu. Medreselerde okudu ve Şehzade Bayezid'in şehzadeliği zamanında hocalık etti ve onun zamanında önemli makamlarda görev aldı.


Daha sonraları I. Selim tarafından Anadolu Kazaskerliği'ne atandı. Uluğbey'in ünlü "Zeyç" ini farsça şerhetmiştir. Aynı zamanda büyükbabası Ali Kuşçu'nun astronomi ile ilgili "Fethiye" adlı risalesini şerhetmiştir. Matematik ve astronomi ile ilgili yedi sekiz risalesi daha vardır.

Çevrimdışı chns

  • Uzman Üye
  • *****
  • 510
  • 161
  • 510
  • 161
# 15 Ağu 2007 12:34:00
Kâşâni 

Newton'dan yüzyıllar önce Miftahul Hisap adlı eserinde ilk olarak binom denklemlerini çözmüştür.

Çevrimdışı chns

  • Uzman Üye
  • *****
  • 510
  • 161
  • 510
  • 161
# 15 Ağu 2007 12:39:22
 Hamid bin Hıdır el Hocendi (? - 1000)

'İki küpün toplamı asla bir küp olmaz' şeklinde İntegral denilen ilginç ve en zor teoremi ortaya koydu.

Bu teoremi Fransız fizikçi Fermaf (1601- 1665) kendine maletmiştir. Bugün de bu teoremi onun adıyla bilmekteyiz.

Çevrimdışı chns

  • Uzman Üye
  • *****
  • 510
  • 161
  • 510
  • 161
# 15 Ağu 2007 12:42:58
Nasruddin Tusi

'İki sayının karesi bir kare olmaz ' teoremini ilk ortaya koydu ve ispatladı.

Çevrimdışı chns

  • Uzman Üye
  • *****
  • 510
  • 161
  • 510
  • 161
# 15 Ağu 2007 22:53:19
Önemli buluşlardan bazıları;

Müslümanlar  flaster, pansuman malzemesi , pomat, sargı ve pudraları bularak insanlığın hizmetine sunmuşlardır.

Ayrıca sanayide kullanılan birçok maddenin keşfinide yine müslümanlar yapmıştır.
Örneğin; sabun, kağıt, ipek,boya, sun'i gübre

Bunun dışında kimyada ilaç yapmaya, kumaş boyamaktan deri tabaklamaya ve koku hazırlamaya kadar pek çok sahada buluşlara imza atmışlardır.

kaynak: İlim ve Din 2

 

Çevrimdışı chns

  • Uzman Üye
  • *****
  • 510
  • 161
  • 510
  • 161
# 16 Ağu 2007 21:43:42
EBU ABDULLAH EL-BATTANİ (İS.858 - 929)

Ebu Abdullah Muhammed İbn Cabir İbn Sinan el-Battani el-Harrani İS 858 civarında Harran'da doğmuştur( Bir söylentiye göre de Harran'ın bir eyaleti olan Battan'da doğmuştur). Battani ilk olarak o da ünlü bir bilim adamı olan babası Cabir İbn Sinan el-Battani tarafından eğitilmiştir. Daha sonra ileri düzeyde eğitimini aldığı ve bir alim olarak geliştiği, Fırat Nehri kıyısındaki olan Rakka'ya gitti. 9. yy'ın başlangıcında, İS 929'da yaşamının sonuna dek çalıştığı Samarra'ya göç etti. Sabyan kökenlidir; fakat kendisi bir Müslümandır.

Battani ünlü bir astronom, matematikçi ve astrolog idi. İslam dünyasının en büyük astronomlarından biri olarak kabul edilir. Astronomi üzerine gençken Rakka'da başlayan 42 yıllık bir araştırmanın, uzun bir kariyerin sonucu olan bir çok önemli buluş yapmıştır. Bilinen buluşu, Güneş yılının en son tahminlere çok yakın olan 365 gün, 5 saat, 46 dakika ve 24 saniye olarak olağanüstü doğru belirlenmesidir. Güneş'in en uzak (yeröte) boylamının Batlamyos'tan beri 16º,47' artmış olduğunu bulmuştur. Bu güneşsel yerötelerin hareketinin ve zaman denklemindeki yavaş değişimin önemli keşfini içermektedir. Kopernik'in kabul etmesine rağmen, ekinoksların trapidasyonuna inanmıyordu.

El-Battani göze çarpan bir doğrulukla tutulumun eğimini, mevsimlerin uzunluğunu ve Güneş'in gerçek ve ortalama yörüngesini belirledi.
Batlamyos'a çok kesin bir zıtlıkla, Güneş'in görünür açısal çapının değişimini ve halkalı güneş tutulmasının olasılığını ispatladı. Ay ve gezegenlerin birkaç yörüngesini düzeltti ve yeni ayın görünürlük koşullarını belirlemek için yeni ve çok ustaca bir teori ortaya attı. Onun Ay ve Güneş tutulmaları üzerine mükemmel gözlemleri, 1749'da Dunthorne tarafından Ay'ın hareketinin seküler (cismani) ivmesini belirlemek için kullanılmıştır. Aynı zamanda, küresel trigonometrinin bazı problemleri için ortografik izdüşüm yoluyla çok düzgün çözümler elde etmiştir.

Matematikte, Yunan kirişlerini üstünlüklerinin açık bir anlatımı ile sinüslerle değiştiren ilk kişidir. Ayrıca kotanjant kavramını geliştirmiş ve bunların tablosunu derece olarak vermiştir.

Astronomi ve trigonometri üzerine çok sayıda kitap yazmıştır. En ünlü kitabı 12. yy'da Latince'ye çevrilen ve Descienta stellerum - De numeris stellerum et motibus olarak geliştirilen astronomi ile ilgili tablolu  eseridir. Bunun eski bir çevirisi Vatikan'da bulunuyor. Onun tabloları gerçekten o zamanda yazılan tabloların hepsinden daha doğrudur.

Astronomi üzerine eseri, birkaç dile çevrilmiş vee Rönesans'a kadar Avrupa'da büyük ölçüde etkili olmuştur. Hem astronomi hem de trigonometrideki özgün buluşları bu bilimlerin gelişiminde büyük öneme sahiptir.

Çevrimdışı chns

  • Uzman Üye
  • *****
  • 510
  • 161
  • 510
  • 161
# 16 Ağu 2007 21:55:17

EL-BİTRUCİ: Astronomi gelişiminin dördüncü hamlesi gezegenlerin sürüklenmeleri, dış merkezli daireleri de El-Bitruci keşfetmiştir.

Çevrimdışı chns

  • Uzman Üye
  • *****
  • 510
  • 161
  • 510
  • 161
# 16 Ağu 2007 22:13:01
Ebu Cafer el- Gafiki (?-1165)

Botanik ile farmokolojiyi gerçek manada birbiriyle bağdaştıran , bitkilerden yaptığı basit ilaçlarla tedavide zamanın otoritesi olan Endülüs'te yetişmiş meşhur bir doktordu.

Kitab el- Edviyet el-Müfrede adlı eserinde Dioskorides ve Galen 'in yaptığı ilaçlar ile Müslüman tabiplerin ilave ettikleri ilaçları sırasıyla yazmış ve bu eser devrin hekimlerinin bir müracaat kitabı olmuştur. 

Çevrimdışı sudee

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 7.534
  • 14.535
  • 7.534
  • 14.535
# 22 Ağu 2007 17:39:22

Ebul-İz (1153 - 1233)
 
 
1153 yılında Cizre'de doğdu. Fizikçi ve 60 makina mucididir. Robot ve Bilgisayar ana temelleri, saatler, su makineleri, musluk, kilitler, çocuk oyuncakları buluşları arasında yer alır. 1233 yılında vefat etmiştir. Nuh Peygamber Camii avlusunda gömülüdür. Kitapları uzun yıllar Avrupa üniversitelerinde okutulmuştur.


 
 
 
 

Çevrimdışı sudee

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 7.534
  • 14.535
  • 7.534
  • 14.535
# 22 Ağu 2007 17:41:11

Matrakçı Nasuh ( .... - 1564)
 
 
Türk, minyatürcü. Ayrıca matematik ve tarih konularında kitaplar da yazmış çok yönlü bir bilgindir.


Doğum tarihi ve yeri bilinmiyor. Kâtip Çelebi ölüm tarihi olarak 1533'ü vermekteyse de, bunun doğru olmadığı bugün kesinleşmiştir. Çeşitli kaynaklarda onun 1547'den, 1551'den, 1553'ten sonra ölmüş olabileceği ileri sürülmektedir. Yaşamı üstüne bilgi de yok denecek kadar azdır. Saraybosna yakınlarında doğduğuna, dedesinin devşirme olduğuna ilişkin kesinleşmemiş ipuçları vardır.


Enderun'da okumuştur. Matrakçı ya da Matrakî adıyla anılması, lobotu andıran sopalarla oynandığı ve eskrime benzeyen bir tür savaş oyunu olduğu bilinen "matrak" oyununda çok usta olmasından ve belki de bu oyunun mucidi bulunmasından ileri gelmektedir. Nasuh ayrıca çok usta bir silahşördü. Bu nedenle Silahî adıyla da anılırdı. Türlü silah ve mızrak oyunlarındaki ustalığı nedeniyle Osmanlı ülkesinde "üstad" ve "reis" olarak tanınması için 1530'da I. Süleyman (Kanuni) tarafından verilmiş bir beratı da vardı. Çeşitli silahların nasıl kullanılacağını ve dövüş yöntemlerini anlatan Tuhfetü'l-Guzât adlı bir kılavuz kitap bile yazmıştı.


Nasuh, özellikle geometri ve matematik alanlarında önemli bir bilim adamıydı. Uzunluk ölçülerini gösteren cetveller hazırlamış ve bu konuda kendinden sonra gelenlere önderlik etmiştir. Matematiğe ilişkin iki kitabı Cemâlü'l-Küttâb ve Kemalü'l- Hisâb ile Umdetü'l-Hisâb'ı I. Selim (Yavuz) döneminde yazmış ve padişaha adamıştır. Bu yapıtlardan sonuncusu uzun yıllar matematikçilerin elkitabı olarak kullanılmıştır.


Nasuh bir tarihçi olarak da önemli yapıtlar vermiştir. Mecmaü't-Tevârih adıyla Taberî Tarihi'ni Türkçe'ye çevirmiştir. Ayrıca Tarih'i Sultan Bayezid ve Sultan Selim ile Tarih'i Sultan Bayezid adlı iki kitabında bu padişahlar dönemindeki olayları anlatmıştır. Süleymannâme adlı kitabının üç ayrı nüshasında 1520-1537, 1543-1551 ve 1542-1543 arasında geçen olayları ele almıştır. Kanuni'nin 1534 Irak seferini Beyan-ı Menazil-i Sefer-i Irakeyn-i Sultan Süleyman Han'da 1538 Karaboğdan seferini!de Fetihnâme-i Karaboğdan' da konu etmiştir.

Nasuh 28 Nisan 1564'te öldü.

Çevrimdışı sudee

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 7.534
  • 14.535
  • 7.534
  • 14.535
# 22 Ağu 2007 17:48:13

Kaşgarlı Mahmut (1008 - 1075)
 
 
 
Kaşgarlı Mahmut İslamiyet'in kabulünden sonraki Türk milliyetçiliğinin ilk temsilcisidir. Türk dilinin, Türk milliyetçiliğinin en büyük sözcüsü Kâşgar'da doğdu.


Saciye ve Hamidiye Medreseleri'nde tahsil gördükten sonra kendisini Türk dili incelemelerine adamıştır. Bu amaçla Orta Asya'yı boydan boya kat ederek Anadolu'ya oradan da Bağdat'a gitmiştir. 1072-1073 yılları arasında hazırladığı meşhur kitabını (Divan-ı lügat-it Türk) Abbasi halifesine armağan etmiştir. Kitabın asıl nüshası bugün Ayasofya Müzesi'nde muhafaza ediliyor. Kitabın Uygurca çevirisi ancak 1978'de yapılabilmiştir.

Kaşgarlı Mahmud'un "Türk Dillerinin Gramatik İncelemesi" başlıklı başka bir kitabının daha olduğu söylenir. Divanı Lügatit Türk'ün 3. cildinde bu kitabına atıfta bulunurmuş. Ne yazık ki, bu kitabın ne aslı ne de kopyaları bugüne dek bulunamamış. Türklerin yaşadığı şehirleri, köyleri, obaları bir bir dolaşarak hazırladığı sözlük, İslâmiyet'ten önceki sözlü edebiyatımızı aydınlatan dev bireserdir. Yazılış amacı, Araplara Türkçe'yi öğretmekten çok, Türkçe'nin Arapça ile koşu atları gibi yarış edebileceğini, Türk dilinin zenginliğini, her duygu ve düşünceyi anlatmaya elverişli olduğunu ispat etmektir.
Kâşgarlı Mahmut, iyi silâh kullanan bir asker olmakla beraber, dilimizi, ulusal kültürümüzü, yurt sevgisini her şeyin üstünde gören ilk büyük dil bilginimizdir. Kitabının önsözünde şu ilgi çekici tümceleri okumaktayız :
"Türk'ün, Türkmen'in, Oğuz'un, Çigil'in, Yagma'ın, Kırgız'ın lisanlarını ve kafiyelerini tamimiyle zihnimde nakşettim. Bu hususta o kadar ileri gittim ki, her taifenin lehçesi bence en mükemmel surette elde edilmiş oldu... Türk dili ile Arab dilinin at başı beraber yürüdükleri bilinsin diye..."


"Türk Sözlüğünün Divanı" anlamına gelen Kâşgarlı'nın bu eseri, yalnız bir sözlük değil; İslâmiyet öncesi Türk edebiyatını, tarihini, coğrafyasını, folklorunu, mitolojisini aydınlatan ansiklopedik bir eserdir. Bilindiği üzere, XI. yüzyıl hemen bütün İslâm ülkelerinde Türklerin egemen olduğu bir dönemdir. Karahanlılar devletinin, özellikle Büyük Selçuk İmparatorluğu'nun askerlikçe ve uygarlıkça en parlak zamanı bu dönem içerisindedir. O tarihlerde Türklerin egemenliğindeki uluslar Türk dilini öğrenmek ihtiyacını duyuyorlardı. Divan-ı Lügat-it-Türk işte bu maksatla, yani yabancılara Türkçe'yi öğretmek amacıyla 1073 -1077 tarihleri arasında Bağdat'ta yazılmış bir sözlüktür. Eser, Türk dilini Araplara tanıtmak maksadıyla yazıldığından, Arapça olarak kaleme alınmıştır. İçinde pek çok Türkçe deyim, şiir, atasözü yer almaktadır. Türk sözcüğünün kuvvet, güç, kudret anlamı taşıdığını bize ilk bildiren Kaşgârlı Mahmut'tur .


Divan-ı Lügat-it-Türk'teki sözcüklerin anlamları Arapça olarak yazılmıştır. Türkçe 7500 sözcüğün Arapça karşılığı verilirken, sav denilen âtasözleri, sagu denilen ağıtlar, koşuk denilen şiirler ve destan parçaları alınmıştır. Sözcüklerle ilgili bol bol seci, mesel, hikmet, şiir, efsane; tarih, coğrafya; halk edebiyatı folklor bilgi ve örnekleri verilmiş; dilbilgisi kuralları ortaya konulmuş; Türkoloji'nin sağlam temelleri atılmıştır. Türkologların görüşü : "Göktürk Yazıtları ile Divan-ı Lügat-it-Türk'ün bulunuşu Türklük için tasavvur edilemeyecek kadar büyük kazanç olmuştur."
Divân-ı Lügati't Türk, Türkçe'nin neden öğrenilmesi gerektiğini şöyle anlatır:
"Ant içerek söylüyorum, ben Buhara'nın, sözüne güvenilir imamlarının birinden ve başkaca Nişaburlu bir imamdan işittim. İkisi de senetleri ile bildiriyorlar ki, Yalvacımız (Peygamber), kıyamet belgelerine, ahir zaman karışıklıklarını ve Oğuz Türklerinin ortaya çıkacaklarını söylediği sırada Türk dilini öğreniniz, çünkü onlar için uzun sürecek egemenlik vardır buyurmuştu. Bu söz (hadis) doğru ise sorguları kendilerinin üzerine olsun Türk dilini öğrenmek çok gerekli bir iş olur. Bu doğru değil ise akıl bunu emreder. Tanrı, Türk burçlarını yükseltmiş ve onların mülkleri üzerinde felekleri döndürmüştür. Tanrı onlara Türk adını vermiş ve yeryüzüne ilbay kılmış, hakanları onlardan çıkartmıştır. Dünya uluslarının yularların onlar eline vermiş, herkese üstün kılmıştır. Onlarla birlikte çalışanları aziz kılmış ve Türkler onları her dileklerine ulaştırmış, kötülerin şerrinden korumuştur. Onlara hedef olmaktan korunabilmek için, aklı olana düşen şey, onların yolunu tutmak, derdini dinletebilmek gönüllerini alabilmek için dilleriyle konuşmaktır."


Görüldüğü gibi Kaşgarlı Mahmud, vatansever, Türklere hayran, yaptığı işe yürekten inanan bir bilim adamıdır. Divân daha sonraları pekçok bilim adamı tarafından kullanılmıştı. Antepli Aynî diye bilinen Bedreddin Mahmud, İkdü'l-Cumân fî Tarihi Ehli'z-Zamân'da ve Katip Çelebi Keşfü'z-Zûnun'da Divân'dan söz ederler. Ancak sonradan yıllarca unutulmuş, neden sonra İstanbul'da Ali Emiri'nin (1857-1923) eline geçen Sâvî'nin nushası Sadrazam Tal'at Paşa'nın (1874-1921) aracılığı ile Kilisli Rıfat Bilge'nin (1873-1953) gözetiminde basılmış hemen bütün dünya Türkologlarının ilgisini çekmiştir.
Divân Batıda ilgi uyandırmış, 1928 yılında C. Brochkelmann Kaşgarlı üzerinde araştırmalar yapmıştır. Dankoff 'un Divânü Lugât-it Türk çevirisi ile James Kelly'nin makaleleri de son çalışmalar olarak sözkonusu edilmesi gerekir.


Divani Lugat-it Türk'ün bilinen tek nüshası İstanbul'dadır.


Divandan (Türkiye Türkçe'siyle)


Atasözleri:
Beş parmak düz olmaz.
Arpasız at koşamaz/ Arkasız kahraman çeriyi bozamaz
Alplarla vuruşma/Beylerle duruşma.


Şiir:
Türlü çiçekler açıldı
Sanki ipekten döşeğim serildi
Cennet yeri belirdi
Soğuk tekrar gelecek değildir.


Kuş, kurt hepsi canlandı
Dişi, erkek hep toplandı
Bölük olup dağıldılar
Artık ine girecek değiller.


Onbirinci Yüzyılda Kaşgarlı Mahmud'un Çizdiği Dünya Haritası Türklerin bulunduğu bölgeleri göstermek amacıyla çizilmiştir. Daire şeklinde olan haritanın çevresinde Doğu, Batı, Kuzey, Güney yönleri belirtilmiş, bazı deniz ve ırmaklar gösterilmiştir. Batıda işaret edilen yerler İtil boylarına, yani Kıpçakların ve Frenklerin oturdukları bölgelere kadar uzanır. Güney-Batıda Habeşistan'a , Güneyde Hint, Sint, Doğuda Çin ve Japonya'ya işaret edilmiştir. Ortada Yarkent, Kaşgar, Barsgan, Balasagun, Yifruç, İkiöküz, Asbuâli, Kumri, Talas v.s. gibi daha birçok Türk kentleri yer almıştır. Yukarda görüldüğü gibi, ilk Japon haritası bir Türk tarafından 14.yüzyılda çizilmiş, bir Dünya haritasında yer alması ise,15.yüzyılda olmuştur. Bütün bu bilgilerin ışığı altında, bir plan biçiminde de olsa, yanlışlarla dolu da olsa ilk Japon haritasının 11.yüzyılda Kaşgarlı Mahmud tarafından çizildiği bir gerçektir.

 
 
 
 

Çevrimdışı sudee

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 7.534
  • 14.535
  • 7.534
  • 14.535
# 22 Ağu 2007 17:49:37

Rif’at Bilge (1874 - 1953)
 
 
 
Türkoloji dünyasının tanınmış ve önde gelen isimlerinden biri olan kilis’in yetiştirdiği büyük Türk bilgini Kilisli Muallim Rifat Bilge Türk diline hizmet etmiş ilim adamlarımızdandır.




1874 yılında Kilis’in Cedit mahallesinde doğmuştur. Zabtıyye çavuşlarından Abdülkerim Bey’in oğludur.


Muallim Rif’at Bilge, babasını küçük yaşta kaybetti. Kerim çavuş oğlu Ahmet Rif’at, dayılarının yardımıyla ilk ve rüşdiyye öğrenimini Kilis’te yaptı.


Daha sonra, 18 yaşında İstanbul'a geldi ve 1898 yılında İstanbul Darü’l-Muallimin’in yüksek kısmını birincilikle bitirdi. Çok sevdiği öğretmenlik mesleğine böylece atılmış oldu.


Rif’at Bey önceleri rüşdiyye ve i’dadiler’de, sonraları liselerde Türkçe, Arapça, Farsça, Tarih ve Edebiyat öğretmenliği yapmıştır. Medresetü’l –Kuzat’da Ceza Kanunu, İmam Hatip Mektebinde  ise felsefe derslerini vermiştir.Ayrıca, İstanbul Üniversitesi İlahiyat ve Edebiyat Fakültelerinde Arap Dil ve Edebiyatı derslerini okuttu. Bu arada İstanbul Hukuk Mektebinden de pek iyi derece ile mezun oldu.


Adının hep “ kilisli” sözcüğünü kullanan Türkoloji dünyasının bu ünlü bilgini “Muallim” lakabıyla da anılmıştır. Bu nedenle Ahmet Rıf’at Bilge’ye “Kilisli Muallim Rif’at” denirdi. Türk diline unutulmaz hizmetler vermiş ve şöhreti yurt sınırları aşmış olan Kilisli Muallim Rif’at’ı Avrupa’da tanıyordu.


Türk dilinin birinci derecede önemli eski anıtlarından birçoğunun  ilk yayımlarını yapmak, resmi ve hususi kütüphanelerini araştırarak bazı anıtları bizzat  kendisi ortaya  ortaya çıkarmak, Kilisli Muallim Rif’at’ın Türk Filolojisine yapmış olduğu en büyük hizmetlerdir. XI. Yüzyıl Hakaniye Türkçesinin şaheserlerini, en eski Oğuzca metinleri, XIV- XV Yüzyıl Kıpçak Türkçesi yadigarlarını bizlere tanıtan odur.


Son zamanlarda doktorların kendisine istirahat tavsiye etmesine rağmen, çalışmalarına hiç ara vermeyen Türkoloji dünyasının bu ünlü bilgini Kilisli Muallim Rif’at Bilge  22 Şubat 1953 Pazar günü, Ankara Maltepe’deki evinde geçirmiş olduğu kalp krizi sonucu 79 yaşında hayata gözlerini kapamıştır. Kilis’in  yetiştirdiği bu büyük Türk Dil Bilgini, Ankara Cebeci Asri Mezarlığına gömüldü.


Türk dil tarihinin tanınmış simalarından biri olan Kilisli Muallim Rif’at çok değerli bir Türkçeci idi. O her zaman sade bir Türkçe’yi savundu ve dilimizin yabancı kelimelerden  arınması için çalıştı.


Muallim Rif’at Bilge’nin gerçek doğum Tarihi 1874’dür Nüfusunda iki yaş küçük yazılmıştır. Rahmetli sağlığında kızlarına vasiyet etmiş ve öldüğü zaman mezar taşına doğumu 1874 olarak yazılmıştır.


Kilisli Muallim Rif’at’ın Eserleri :


1- Kitab-ı Dede Korkut (Ala Lisan-ı Ta’ife-i Oğuzan, Dresden yazmasından, 1914)


2- Divanu Lugati’t-Türk (3. cilt 1. ve 2.cilt 1915. 3. cilt 1917, İstanbul Matbaa-i Amire)


3- İdni Mühenna Lugati (İstanbul, müze Kitaplığından, 1919)


4- Ferheng-Name-i Sa’di Tercümesi (Ali Emiri Efendi kitaplığından, 1924)


5- İbni Mühenna’nın ( El-Kavaninü’l – Külliye Li-zağlil Lügatı- Türkiye) sinin istinsah ve tashihi, (Sait Ali Paşa Kitaplığından 1928)
     
6- Sultan Veled’in Divan-ı Türki’si (Veled Çelebi (izbudak) ile birlikte, 1925


7- Astarabadi’nin Kadı Burhaneddin tarihi olan Bezm-u Rezm (Farsça metin, 1928)


8- Ebu Hayyan’ül Endülisi’nin Kitabü’l-idrak Li-Lisani’l Etrak’ine yazılmış olan 1531 kelimelik Haşiye (Veled Çelebi ( İzbudak ) ile birlikte 1936


9- Maniler (1928)


10- Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nin (7. ve 8.ciltlerinin Türkçeye çevrilmesi, 1928 )


11- Şeyh Sa’diden Gülistan ve Bostan Tercümeleri (1943)


12- Keşf-üz Zunun ile Zeyl’in basım ve yayımı (Şerafeddin Yaltkaya ile birlikte, 1.11.1941, 1945)


13- Suyolcuzade Mehmet Necib’in Devha-tül-küt-tab’ının tertip ve tashihi, (Güzel Sanatlar Akademisi Neşriyatından No: 16 İ stanbul 1942)


14- Esma-i Müellifin, I (İbnü’l- Emin Mahmud Kemal İnal ile birlikte, 1952)


15- Salaheddin-i Safeddi’nin El-Vafi Fi’l- Vefetat’ı (H.Ritter ile birlikte)


16- İmam Hasan’ın Ahkam-ı Kur’an’ı Celal-i Devvani’nin Arznamesi ayrıca da Yeni Sarfı Arabi, gibi eserler tarafından istinsah ve tashih olunmuştur.


17- ( Kutbi Mekki’nin ) İstanbul Seyahatnamesi, ile ( Utu’nin ) Sultan Mahmut Gaznevi  ile babasına ait tarihini tercüme etmiştir.


Ayrıca Kilisli Muallim Rif’at Bey, Bir çok Arap ve İran klasiklerini de Türkçeye çevirmiştir.

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK