Bozkurtlar

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
11 Şub 2018 11:06:21
Bozkurtlar

Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerimize olsun.

Bozkurtlar, yazarının (Hüseyin Nihal Atsız) vaktiyle verdiği lütufkâr müsaadeleri sonucunda “Bozkurtların Ölümü” ve “Bozkurtlar Diriliyor” adlı ölümsüz eserlerin, bir arada yayınlanmak suretiyle aldığı yeni isimdir.

Özellikle batı toplumlarında hızla yayılmaya başlayan milliyetçilik akımları, toplumumuzu da etkilemekte ve "Türk milliyetçiliği" olarak ifade edilen sosyal oluşum GÜNCELLİK kazanmaktadır.
2019 seçimleri öncesinde daha belirgin hale gelerek, 2023 yılında zirveye oturacağını tahmin ettiğim bu oluşumun, nasıl şekilleneceği konusunda FİKİR edinmek için, geçmişte "Türk milliyetçiliği" nin oluşumunu araştırmaya başladım.
Bu çerçevede Hüseyin Nihal Atsız'ın Bozkurtların Ölümü ve Bozkurtlar Diriliyor isimli eserlerini okudum.

Kitapları okurken, roman olduğunu ve tarihi bire bir yansıtmadığını gözönünde bulundurdum.
Bununla birlikte başka kaynaklarda da gözlemlediğim özelliklerin etkileyici bir anlatımla sunulduğunu gözlemledim.

Kitaplarda, 552 - 745 yılları arasında hüküm süren Doğu-Batı Göktürk İmparatorluklarının 621 yılından sonraki dönemi anlatılmaktadır.
(Bu dönem Peygamber efendimizin Medine'ye Hicreti dönemine denk gelmektedir. Göktürkler İslam ile şereflenmemişlerdir.)

Kitapta en çok dikkatimi çeken husus "Karar alma / uygulama" yöntemi oldu.

Bir grup Göktürk savaşçısı aniden bastıran yağmurdan korunmak için kayalık bir bölgeye doğru at sürer, kayalık bölgeye ulaştıklarında yukarıdan  gelen selin içinde kalırlar.

Hüseyin Nihal Atsız'ın "Bozkurtların Ölümü" isimli eserinden alıntı :

Işbara Alp hala atının üstünde idi.
Yayının kirişini kayanın sivriliğine takmış, demirini de eliyle tutuyor, böylece sulara karşı kendini de , atını da koruyordu.
Onbaşı Yamtar şimdi kayaya ilmiklediği kemerine daha sıkı sarılmaya mecburdu.
Çünkü artık onbaşıya asılan çeri tek değildi.
Bunlar birbirine sarılarak uzayan belki yirmi kişi olmuşlardı.
Fakat Yamtar itiraz etmiyor, irkilmiyor, yalnız kemere daha sıkı sarılmaya uğraşıyordu.
Bu ara yıldırımdan daha keskin, gök gürültüsünden daha güçlü bir ses yükseldi.
- Kurt Kaya, elini çöz!..
Ve ondan sonra ortalığı gene yıldırımların sesi bürüdü.
Işbara Alp tam zamanında gürlemişti.
Herkesten daha yukarı tutunan yüzbaşı çakınların zaman zaman ışımaları arasında Yamtar'ın bütün yaptıklarını görmüş, sonra da birbirine tutunarak uzayan bu insan zincirini hiç seslenmeden gözleriyle kovalamıştı.
Gönlü daima Tanrının kendilerinden niçin yüz çevirdiğini aramakla uğraşıyordu.
İşte durmadan Çin’e akıyorlar, yağıdan bir an uzak kalmıyorlar, kılıçlarının kında uyuduğu, yayların gerilmediği, okların sadaklardan çıkmadığı bir tek gün geçirmiyorlardı.
Fakat Tanrı gene niçin kızmıştı? Yüzbaşı bir yandan bunu düşünüyor, bir yandan da Yamtar’ı gözlüyordu.
Birden parlayan bir çakının kısa ışığında sivri kayanın bu bir alay çeriye güç dayanan eski kayışı her an artan bir çabuklukla kemirip eğelediğini gördü.
Ne yapacağını bir çakın hızıyla kararlaştırdı ve haykırdı: “Kurt Kaya elini çöz!..
Kurt Kaya Yamtar’ın ardına yapışan erlerin arkadan onuncusuydu.
Yüzbaşının buyruğunu alınca bir an TEREDDÜT ETMEDİ ve kara, azgın sular bu on eri bir anda yuttu.

Yüzbaşının ikinci defa gürleyen sesi Yamtar’a tehlikeyi bildirdi:
- Yamtar; tek dur, kayış kopacak…
Genç onbaşı biraz daha gayret etti.
Kendini arkasındaki bütün ağırlığa rağmen insan gücünün son gayretiyle ileriye almaya muvaffak oldu.
Diğer eliyle de kayanın bir çıkıntısını yakaladı.
Şimdi daha fazla emniyette idiler.
Yukarıdan aşağı akan sular hızını saklamakla beraber yağmur dinmiş, rüzgar kesilmişti.

Kendi dahil 10 kişinin öleceği bir emre TEREDDÜTSÜZ uyabilen kişilerden oluşan bir toplum hayal edebiliyor musunuz?
Olayda abartı olduğunu varsaysak bile, tarih kaynaklarında benzer olaylar anlatılmaktadır.

Günümüzde, (istifa isteme adı altında)  bu karar alma / uygulama yöntemi yeniden kullanılmaya başlanmıştır.
Fiili olarak uygulanmakta olan başkanlık sisteminin, resmileşmesine paralel olarak, bu şekilde kararlar alma / uygulama yönteminin yaygınlaşacağını ÖNGÖRMEK yanıltıcı olmaz inancındayım.

Peygamber efendimizin ve ilk dört halifenin de bu şekilde kararlar aldığı bilindiği için, yöntemin  dinimiz açısından mahzurlu görülmediğini söylemek mümkündür.

Çevrimdışı ALAMET-i FARİKA

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.093
  • 11.858
  • 1.093
  • 11.858
# 11 Şub 2018 17:50:50


    :D :D :D Müthiş!!!!!

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 12 Şub 2018 07:58:27
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerimize olsun.

Kitapta anlatılan karar alma / uygulama yöntemlerinden biri de "kineşmek" kelimesi ile ifade edilmiş.

Kineşmek: Müzakere, fikir alış verişi

Bu yöntem, anlık karar verilmesi gerekmeyen ve toplumu ilgilendiren konularda kullanılan bir yöntemdir.

ÂLİ İMRÂN suresi 159. ayette şu şekilde  buyrulmaktadır :

O zaman, Allah'tan bir rahmet sebebiyle onlara yumuşak davrandın.
Ve eğer sen, kaba, katı yürekli olsaydın, mutlaka senin etrafından dağılırlardı.
Artık onları affet ve onlar için mağfiret dile ve işler konusunda onlarla muşavere et (danış).
Azmettiğin zaman, artık Allah'a tevekkül et.
Muhakkak ki Allah, tevekkül edenleri (Allah’a güvenenleri) sever.


ŞÛRÂ suresi 38. ayette şöyle buyrulmaktadır :

Ve onlar, Rab’lerine icabet ederler ve namazı kılarlar.
Ve onlar, işlerini aralarında toplanıp istişare ederler.
Ve onları rızıklandırdığımız şeylerden infâk ederler.


İstişare, konu ile ilgili kişilere danışma anlamındadır.
Kararın, konu ile ilgili kişilerin çoğunluğunun veya tamamının görüşleri doğrultusunda alınması zorunlu değildir.

Bu nedenle istişare, demokrasi kavramı ile karıştırılmamalıdır.

Günümüzde, istişare yöntemi sıklıkla kullanılmaya başlanmıştır.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 13 Şub 2018 10:15:00
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerimize olsun.

Batı Göktürk kağanından, Doğu Göktürk kağanına birlikte hareket etmek teklifi için elçi gelir. 

Doğu Göktürk kağanı bu teklifi değerlendirme için kineşme (istişare toplantısı) yapar.

Hüseyin Nihal Atsız'ın "Bozkurtların Ölümü" isimli eserinden alıntı :

- Peki Kür Şad! Tüng Yabgu Kağan’a elçi göndermeden önce ne yapalım diyorsun?
- Ne mi yapalım? Bu Çinlilerin tutsak olduğunu onlara gösterelim. Çinlilerin öz başlarına tarlası olmasın. Onların koyunlarının yarısını alıp Türklere verelim. Biz gidip akında, savaşta kan döküyor, ölüyoruz. Onlar tutsak diye Ötüken’de oturup tarla sürüyor, koyun üretiyorlar. Sonra bizim Türklerle alış ve iş edip, bir koyuna on tane tilki derisi alıyorlar. Sonra da bu tilki derilerini Çin’e satıp zengin oluyorlar.
- Bunların önünü almak kolaydır.
- Kolaydır ama iş bu kadarla bitmiyor. Bu Çinliler Türklerin ahlakını da bozuyor. Tutsak Çin karıları bin türlü kannış (cilve) yapıp Türk erlerini kandırıyorlar. Bizim kızlarımız böyle kannış bilmez. Çin erkekleri nasıl kötü malları bize iyi mal diye sürüp bizi aldatıyorlarsa, Çin kadınları da kendilerini boya ile, kannış ile sürüp Türk erlerine satıyorlar. Erkekler çabuk kanar, Çin kızlarını bir şey sanıyorlar. Elma gibi al yanaklı, kumral saçlı, ışık gibi yeşil ala gözlü, suna boylu Türk kızları dururken sarı benizli, karanlık bakışlı, sıska Çin avratlarına gönül kaptırıyorlar. Evli kadına kötü gözle bakılır mı? Türk türesinde evli kadına ilişmek ölümle biter. Biter ama artık türe de suya düştü. Çünkü evli kadınlar artık buna razı oluyorlar.
Kurultay yaman bir heyecana düştü. Kağan ve beğler ayağa fırladılar. Kağan bağırdı:
- Ne diyorsun? Evli kadınlara saldıran var da duymuyor muyuz?
- Duymuyoruz. Duyurmuyorlar. Düşümüze girse usumuzu kaçırırdık değil mi? Evet ya!... Çinli tutsakların karıları Türk erlerini avlıyorlar. Çinliler karılarının yaptığını bilmiyor mu? Biliyor… Biliyor ama sesini çıkarmıyor. Bilakis karısını kışkırtıyor. Çünkü böylelikle akınlarda aldığımız ne kadar altın, gümüş, mal varsa hepsi Türk çadırlarından Çinli tutsakların çadırlarına taşınıyor. Çinli bu…Yabancı. Yapmaz mı? Deyin bakalım; buna ne yapacağız? Bizim türemizde bir kişi evli kadına ilişirse kadın şikayet eder, saldıran, ilişen yok edilirdi. Ya bu kadın şikayet etmezse… Türk türesi bunun için bir şey söylemiyor.
Kurultay heyecanlanmıştı. Bir beğ bağırdı:
- Kadın şikayet etmez olur mu? Böyle kadın görülmüş müdür? Ya o kadının kocası durur mu?
Kür Şad yıldırım gibi gürlüyor, fakat heyecanlanmıyordu:
- Türk kadını olursa böylesi bulunmaz. Ama Çinli karılardan çıkıyor işte!... Çünkü Çinli erkelere para, mal gerek. Onun kesesi akça ile dolmalıdır. Akçayı almak için de malını verir, her şeyini verir, daha ileri gider karısını da verir. Çin karıları Türkleri böyle soyup kocalarını zengin ediyorlar. Çinlilerin nasıl bayıdığını anladınız mı? Bakın Ötüken’de doğan Çinli çocuklar o kadar Çinli’ye benzemiyorlar. Bunu Ötüken’in havasından, suyundan mı sanıyorsunuz? Çin’deki köpek Ötüken’e gelmekle kurt olmuyor da Çinli Ötüken’e gelmekle nasıl Türk’e benziyor? Çünkü ona Türk kanı aşlanıyor. Yalnız Çinliye aşlansa iyi. Belki ilerde Çin’de daha iyi çeri çıkar da daha tatlı savaşırız. Halbuki şimdi Türkler de Çin karısı almağa başladılar. Bizim bildiğimiz Çinli karı almak kağanlar içindir. Bunun da sebepleri vardır. Ya bu Türk erlerinin hepsi şimdi kağan mı oldular? Çinliler Türk kanıyla aşlanarak canlanır, bahadırlaşırken biz de kanımıza Çin kanı katarak soysuzlaşacak mıyız? Bu günden tezi yok. Türk erlerini baştan çıkaran Çinli avratlara sopa çekilmeli. Çinli avradın kocası bu işi biliyorsa gebertilmeli. Çinlilerin malı davarı nesi varsa yarısı alınıp Türklere verilmeli. Çinlilerin öz başlarına tarla eyesi olmamalı. Türk erleri Çinli karılarla evlenmemeli. Bütün Çinlilere de göz kulak olmalı. Yoksa yayda (ilkbahar) Çine yapacağımız akını Çin sarayı şimdiden duyar.
Kağan beğlere baktı. O zamana kadar söze karışmamış olan bir beğ söz aldı.
- Kür Şad doğru söylüyor. Türk türesi yabana atılmaz. Bizim budunun da suçu yok değil. Bir kişi pusuya düşerse suç yalnız kuranın değil, biraz da pusuya düşenindir. Türk erleri Çinli avratlara aldanıp baştan çıkıyorlarsa yalnız Çin karılarına sopa atıp Çin erkeklerini öldürmekle iş bitmez. Türk türesinin tam yerine gelemsi için evli kadına ilişen bir erlerinin de başı uçurulmalı. Bizim türemiz evli kadına evli kadına ilişen bir erin başını kesmek için o kadının Türk, Çinli yahut tutsak olup olmadığına bakmıyor.
Tunga Tigin söze karışıp “Doğrudur” dedi. Kür Şad itiraz etti.
- Olmaz. O zaman Türk'le Çinli bir olur. Türk türesi Türkler için yapılmıştır. Hem de bizim türemizde kadına zorla saldıranın başı kesilir. Türk erleri Çinli kadınlara zorla saldırmıyorlar ki…
Kineş uzayacaktı. Gün batıyordu. Kağan beğlere birer birer düşüncelerini sordu. On iki beğden yarısı Kür Şad’ı tutmuştu. Kağan hangi yana geçerse sözü onlar kazanacaklardı. Kağan son sözü söyledi:
- Yay gelince Çin’e akın edip gücümüzü elçilere göstereceğiz. Çinlilerin öz başlarına tarlası olmayacak, mallarının yarısı Türklere dağıtılacak, Türkler Çin karılarıyla evlenmeyecekler. Türk erlerini ayartan Çin kadınlarına sopa atılacak, kocalarının bu işten bilgisi varsa onlar da yok edilecek… Türk türesi evli kadının budununa bakmadığı için bu kadınlara ilişen Türk erlerin de başı kesilecek.

Kurulan Türk imparatorlukların yıkılma sebepleri arasında, ülkede yaşayan azınlıklara gereğinden fazla hoşgörülü davranılması da mevcuttur.
Özellikle azınlıkların askerlikten muaf olmaları, ticari işlemlerde gösterilen kolaylıklar vs. asıl unsurların aleyhine gelişmelere sebep olmuştur.

Günümüzde de, insan hakları, uluslararası sözleşmeler vs. gerekçe gösterilerek benzer uygulamalar yapılmaktadır.
Özellikle medya organlarına YETERİNCE müdahale edilememesi ahlakın bozulmasının temel nedenidir.


Adam öldürenin, idam edilmediği, hırsızlık yapanın elinin kesilmediği vs. toplumlarda ahlakı muhafaza etmek hemen hemen imkansızdır.

Çevrimdışı hasret0909

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 285
  • 253
  • 285
  • 253
# 13 Şub 2018 12:40:09
ee nereye geleceğiz sonuç olarak? 

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 14 Şub 2018 07:59:05
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerimize olsun.

[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
linkinden Hüseyin Nihal Atsız'ın kitaplarını okumak / indirmek mümkündür.

Hüseyin Nihal Atsız'ın Deli Kurt romanı hakkında :

«Deli Kurt», Osmanlı tarihinde Yıldırım Bayazıd'dan sonra «Şehzadeler Kavgası» diye anılan devrin tarihî bir romanıdır

Hüseyin Nihal Atsız'ın RUH ADAM romanı hakkında :

«RUH ADAM», Türk edebiyatında pek alışılmamış çeşitte bir romandır.
Müellifin tarihî romanlarını okumuş olanlar, tarihî bir roman gibi başlayan bu eserin öyle olmadığını görecek, sayfalar ilerledikçe kendilerini aşırı bir sembolizmin içinde bulacaklardır.
Bir tarih çeşnisinin de yer aldığı roman, yaşamanın gayesini yalnızca askerlikte bulan bir subayın hayatıdır.
Tabiatüstü olaylarla anlatılan bir hayat hikâyesinin, dikkatle bakıldığı zaman, gerçeklerin sembollerle çerçevelenmiş ifadesinden başka bir şey olmadığı görülecektir.
«Ruh Adam», kendi nefsi ile mücadele eden bir insanın macerasıdır.
Edebî-ruhî tahlilini yapanlar, eserin hakikaten bir roman mı, yoksa yaşanmış bir hayat mı olduğunu kestirmekte hayli tereddüde düşeceklerdir.

Hüseyin Nihal Atsız'ın Türk Ülküsü kitabı hakkında :

{Bir ülkünün çevresinde toplanmak ve onun için ölümü göze alarak savaşmak ne güzel şeydir!
İnsanlar ancak ülkü ile hayvanlardan ayrılabiliyorlar.
Millî bir ülkü olmadıktan sonra, insanın hayvandan ne farkı kalır?
Hayvan, ölümden ve ızdıraptan kaçar, kuvvetliden korkar.
Ölümden korkmayan, ızdıraptan kaçmayan, kuvvetli ile savaşı göze alan yaratık, ancak ülkücü insandır.
Bir zamanlar dinler insanları hayvan olmaktan kurtarmak için çalıştı, onlara Tanrı’dan öğütler verdi.
Bugünkü ülküler, tamamıyla millîdir.
Dinî inancı da içine almış olan millî ülkü, insanları sürükleyen, güçlendiren ve asilleştiren bir duygu ve düşüncedir.
Bugünün kaba maddeciliği arasında Türk ülküsü sararmış, biraz küllenmiş gibi görünüyor.
Maddecilik hastalığı geçtiği zaman, o yine parlayacaktır.
Onun için Türk ülküsüne sarılmaya mecburuz.
Bütün Doğu milletlerini yendiği halde yalnız Türklerle başa çıkamayan Batı'nın içine sinmiş düşmanlığı ve hıncı karşısında, bizim silahımız, Türk ülküsüdür.
Tek başına Avrupa'ya dalan ve yüzyıllarca tek başına bütün Avrupa milletlerine karşı Allah’ın adını savunan Asya arslanları zaman zaman gaflet uykusuna dalmışlar, fakat sonra sıçrayıp şahlanmışlardır.
Bu seferki dalgınlık biraz tehlikeli gibi görünüyor.
Çünkü içinde bir de yabancıya hayranlık unsuru var.
Tehlikeler nereden gelirse gelsin, ne kadar büyük olursa olsun, tek çare ve tek ilacı Türk ülküsü’dür.}

Hüseyin Nihal Atsız'ın Dalkavuklar Gecesi / Z Vitamini kitapları hakkında :

Dalkavuklar Gecesi (1941) ve Z Vitamini (1959), yazarın yaşadığı devri, o devirdeki yetkilileri -birincisinde antik çağda muhayyel bir devlete taşıyarak, ötekinde kendi zamanından 50 yıl sonrasına taşıyarak- hicvettiği iki kısa satirik/allegorik romandır.
Şahıslarının çoğu o dönemdeki kişilerdir ve müthiş bir tenkit salvosuna tutulmuşlardır.
Bu iki kısa romanın önemi, “Millî Şef”lik devri ve tek parti diktatoryasının hüküm sürdüğü, ülkede kimsenin gıkını çıkaramadığı yıllarda, devrin ricalini hedef alması ve amansızca eleştirmesidir.
Muhtevasındaki tenkitlerin dozu biraz fazla kaçmış veya insafsızca görünse de bu romanların o devirde yazılmış olması başlıbaşına bir yiğitliktir ve Atsız Hoca’nın tavizsiz kişiliğinin belgesidir.


Hüseyin Nihal Atsız'ın Çanakkale'ye Yürüyüş, Türkçülüğe Karşı Haçlı Seferi kitabı hakkında :

ÇANAKKALEYE YÜRÜYÜŞ
Türk tarihini dolduran büyük zaferler arasında, Dumlupınar da dahil olduğu halde, hiç birisi Çanakkale zaferi kadar kat’î neticeli olmamıştır.
Çanakkale müdafaası Sakarya müdafaasının ve Dumlupınar taarruzunun anasıdır.
Çanakkale müdafaası olmasaydı cihan savaşı iki yılda bitecek ve Türkiye ortadan kalkacaktı.
Türkiye ortadan kalktıktan sonra da artık bir Sakarya, bir Dumlupınar olmayacaktı.
Çanakkale müdafaası mânevî-ahlâkî bakımdan da büyük bir eserdir.
Bu müdafaa madde bolluğunun, vesait zenginliğinin savaşta “her şey” demek olmadığını ispat etmiş ve yine Türk milletinin bütün cihanda baş dövüşçü ve birinci asker olduğunu bir yol daha ortaya koymuştur.
TÜRKÇÜLÜĞE KARŞI HAÇLI SEFERLERİ
1944-1945’te bu memlekette bir dram oynandı.
Resmî adı “Irkçılar Turancılar dâvası” olan bu oyun, ürpertici, acıklı bölümleri yanındaki güldürücü, katıltıcı sahneleriyle tam bir asrî dramdı.

Müellifi, nice böyle eserlerin yazarı olan İsmet İnönü; rejisörü, müellifin her kelimesine sadık kalmak, hattâ kafasından geçenleri anlamak ve aynen sahneye koymak için hiçbir fedakârlıktan çekinmeyen Halk Partisi idi.

Hüseyin Nihal Atsız'ın İçimizdeki Şeytan, En Sinsi Tehlike, Hesap Böyle Verilir  kitapları hakkında :

“...... Bu en sinsi tehlike ile yaptığım kalem savaşını bu kitapçıkla okuyuculara sunuyorum.
Bunlardan “Komünist Donkişotu Proleter-Burjuva Nazım Hikmetof Yoldaşa” adlı birincisi 1935’in son ayında broşür halinde 500 tane basılmış ve bir günde tükenmişti.
“İçimizdeki Şeytanlar” adlı ikincisi 1940 ağustosunda 1000 tane olarak basılmış, 2-3 haftada hepsi satılmıştı.
Pek çok Türkçü gençler bu iki broşürün, bilhassa birincisinin yeniden basılmasını istediklerinden Türkçü efkâr-ı umumiyenin bu isteğini yerine getirmek için bunları yeniden, iki makale daha ekleyerek, toplu bir halde bastırıyorum.
“Üç Rejim” ve “En Sinsi Tehlike” adlı yazılar ilk defa çıkıyor.
Namık Kemal’in oğlu olup darülfünunda “metin şerhi” hocamız olan Ali Ekrem merhum, ilk broşür dolayısıyla bana bir mektup göndermişti.
Bunun klişesini ve yeni harflere çevrilmiş şeklini, tarihî bir hatıra olarak buraya koyuyorum. ..”
H. N. ATSIZ 1 Ağustos 1943, Maltepe

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 14 Şub 2018 08:01:37
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
ee nereye geleceğiz sonuç olarak? 
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerimize olsun.

Doğal olarak "Kızıl elmaya"....

Kızıl Elma'nın ne olduğunu anlatmamı ister misiniz?

Çevrimdışı Deniz_33

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.585
  • 12.974
  • 2.585
  • 12.974
# 14 Şub 2018 08:28:36
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerimize olsun.

Doğal olarak "Kızıl elmaya"....

Kızıl Elma'nın ne olduğunu anlatmamı ister misiniz?
Hadi inşallah bakalım.  8)

Çevrimdışı hasret0909

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 285
  • 253
  • 285
  • 253
# 16 Şub 2018 13:00:54
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerimize olsun.

Doğal olarak "Kızıl elmaya"....

Kızıl Elma'nın ne olduğunu anlatmamı ister misiniz?
Siz mi anlatacaksınız ?  Yoksa Atsiz Atam mı?
 Vaktiyle Bir Adsız Varmış Var Olsun...

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 17 Şub 2018 11:18:36
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Siz mi anlatacaksınız ?  Yoksa Atsiz Atam mı?
 Vaktiyle Bir Adsız Varmış Var Olsun...
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerimize olsun.

Hüseyin Nihal Atsız'ın "Kızıl Elma" hakkında açıklamaları varsa da bilgim yok.
"Kızıl Elma" ÜLKÜsünü anladığım şekilde anlatmayı düşünmüştüm.
Bununla birlikte ihtiyaç olmadığını düşündüğüm ve kişilerin zihnindeki anlamı BOZMAMAK için  anlatmamayı TERCİH ettim.

Çevrimdışı hasret0909

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 285
  • 253
  • 285
  • 253
# 19 Şub 2018 11:49:06
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerimize olsun.

Hüseyin Nihal Atsız'ın "Kızıl Elma" hakkında açıklamaları varsa da bilgim yok.
"Kızıl Elma" ÜLKÜsünü anladığım şekilde anlatmayı düşünmüştüm.
Bununla birlikte ihtiyaç olmadığını düşündüğüm ve kişilerin zihnindeki anlamı BOZMAMAK için  anlatmamayı TERCİH ettim.

 isabet olmuş teşekkürler

Çevrimdışı hasret0909

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 285
  • 253
  • 285
  • 253
# 19 Şub 2018 12:58:39
Atsız Ata'dan

Geri Gelen Mektup

Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
Bilmem bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
Pervane olan kendini gizler mi hiç alevden?
Sen istedin ondan bu gönül zorla tutuştu.

Gün, senden ışık alsa da bir renge bürünse;
Ay, secde edip çehrene, yerlerde sürünse;
Her şey silinip kayboluyorken nazarımdan,
Yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse...

Ey sen ki kül ettin beni onmaz yakışınla,
Ey sen ki gönüller tutuşur her bakışınla!
Hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince
Çehren bana uğrunda ölüm hazzı verince
Gönlümdeki azgın devi rüzgarlara attım;
Gözlerle günah işlemenin zevkini tattım.
Gözler ki birer parçasıdır sende İlahın,
Gözler ki senin en katı zulmün ve silahın,
Vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin;
Sen öldürüyorken de vururken de güzelsin!

Bir başka füsun fışkırıyor sanki yüzünden,
Bir yüz ki yapılmış dişi kaplanla hüzünden...
Hasret sana ey yirmi yılın taze baharı,
Vaslınla da dinmez yine bağrımdaki ağrı.
Dinmez! Gönülün, tapmanın, aşkın sesidir bu!
Dinmez! Ebedi özleyişin bestesidir bu!
Hasret çekerek uğruna ölmek de kolaydı,
Görmek seni ukbadan eğer mümkün olaydı.

Dünyayı boğup mahşere döndürse denizler,
Tek bendeki volkanları söndürse denizler!
Hala yaşıyor gizlenerek ruhuma 'Kaabil'
İmkanı bulunsaydı bütün ömre mukabil
Sırretmeye elden seni bir perde olurdum.
Toprak gibi her çiğnediğin yerde olurdum.

Mehtaplı yüzün Tanrı'yı kıskandırıyordur.
En hisli şiirden de örülmez bu güzellik.
Yaklaşması güç, senden uzaklaşması zordur;
Kalbin işidir, gözle görülmez bu güzellik...

Hüseyin Nihal Atsız

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK