Buyrun öğretmenlerim size güzel somut bir örnek..dersimde bahsini etiğim mesele....
Sevgili çiçeklerim, (Öğrencilerime genelde: çocuklarım, çiçeklerim diye hitap ederdim.) Biz Allah’ı, Kutsal Kitaplarında kendisi hakkında verdiği bilgiler kadarıyla bilebiliyoruz. Daha fazlasını bilemiyoruz. Bilmemize de imkân yok. Ama şöyle bir örnekle vereyim. O zaman durumu daha iyi kavrarız. Mesela oturalım bir araba yapalım. Hatta daha basit olarak düşünelim. Mesela bir bisiklet yapalım. Şimdi biz bu bisikletin nasıl çalışacağını, ne işe yarayacağını, ne kadar yük çekebileceğini, ne kadar sürat yapacağını, bu bisikletin hangi parçalardan meydana geldiğini, bu parçaların ne işe yaradıklarını bilebilir miyiz? Dedim. Hep bir ağızdan:Biliriz öğretmenim!
Pekiyi çocuklarım nereden biliriz? Nasıl biliriz? Deyince içlerinden biri:
Çünkü öğretmenim, o bisikleti biz kendimiz yaptık. İnsan kendi yaptığı şeyi bilmez mi?” dedi. Pekiyi bir yeri arızalansa, arızasını bilip tamirini de yapabilir miyiz? Diye sordum. Sanki önceden ağız birliği yapmışçasına hepsi bir ağızdan:
— Kendimizin yaptığı şeyin arızasını da biliriz, tamirini de yaparız, öğretmenim!
— Doğru söylüyorsunuz çocuklarım. Çünkü onu icat eden ya da yapan biziz. Elbette biliriz. Bilmesek zaten icat edemez, ya da var olanı yapamazdık. Pekiyi söyleyin bakalım. Bizim her şeyini bildiğimiz ve ellerlimizle yaptığımız bu bisiklet bizi bilebilir mi? Deyince önce bir şaşırma ve sessizlik, arkasından da bir gülüşme ve yaygara koptu. Hepsinin parmakları havada, söz istiyorlardı. İçlerinden birine söz verdim. Soruyu imkânsız ve komik bulan; birazda kendisine emin bir havada, gülmeyle karışık:
— Öğretmenim! O bir bisiklet. Bizi nasıl bilebilir ki? Deyince ben de taşı gediğine koyuverdim.
— Tabi bilemez çiçeklerim! Bisikletin bizi bilebilmesi için onun da en az bizim seviyemizde olması, yani insan olması gerekir. Hal bu ki o insan değil… Üstelik canlı bile değil. Çünkü onu yapıyoruz ama ona can veremiyoruz. Dedikten sonra, ilgi ve dikkatlerini daha da yoğunlaştırmaları için sözüme şöyle devam ettim
— Sevgili çocuklarım, Şimdi beni daha dikkatle dinleyin. İşte, biz insanlar ile icat ettiğimiz, ya da yaptığımız bisiklet arasında nasıl bir ilişki varsa; Allah’la biz insanlar arasında da öyle bir ilişki vardır. Nasıl bizim icat ettiğimiz ya da yaptığımız bisiklet, bizi bilip kavrayamazsa, bizim kendisine yüklediğimiz tekniğin, kapasitenin dışında bir şey yapamıyorsa; biz insanlar da, bizi yaratan, yapan Allah’ı, kendisi hakkında, kendisinin bildirdiklerinin haricinde, hiçbir şekilde bilemeyiz.
Nasıl ki yaptığımız bisikletin bizi anlayabilmesi için, onunda bir insan ayarında, yani bir insan olması gerekiyorsa, bizimde, bizi yaratan Allah’ı, bildirdiklerinin haricinde bilip, kavrayabilmemiz için Allah’ın ayarında olmamız gerekirdi.
Biz yaptığımız bisiklet gibi Allah’ın yaptığı, yarattığı bir varlığız. Yani insanız. Aklımızın, gücümüzün bir sınırı vardır. Ötesini istesek de bilemeyiz. Biz, bisiklet; Allah’ta o bisikleti icat eden, yapan insan durumundadır.
Biz Allah’ı Allah’ın kendisini tanıttığı kadarıyla tanıyabilir, kavrayabilir, bilebiliriz. Fazlasına gücümüz de, aklımız da yetmez! dedim.
Sınıfta derin bir sessizlik, adeta bir ölüm sessizliği vardı. Belki söylediklerimi idrak ediyorlar, belki verdiğim örnekleri tekrar yorumluyorlardı. Bir süre sonra parmaklar kalkmaya yüzler gülmeye başlamıştı. Bu anlatılanların anlaşıldığının bir ifadesiydi. Çünkü ben çocuklarımı çok iyi tanıyordum. Soruyu soran çocuğa söz verdim:
— Ne diyorsun güzel kızım? Dedim. Gözlerimin içine bakarak verdiği cevabı ömrüm boyu unutamayacaktım!
— Size çok teşekkür ederim öğretmenim. Çok kişiye sordum. Cevabını veren olmamıştı. İçimdeki merakımı, hiç şüphe kalmayacak şekilde giderdiniz. Çok şeyler öğrendim. Arkadaşlarım adına da teşekkür ederim öğretmenim. Bugün hepimiz çok şey öğrendik. Dedi.
O gün çok mutluydum. Aslında, asıl çok şeyler öğrenen yine bendim.