' Deneme' Tahtası

Çevrimdışı Yarinlesin

  • B Grubu
  • 103
  • 758
  • Birleştirilmiş Sınıf
  • 103
  • 758
  • Birleştirilmiş Sınıf
31 Oca 2015 17:35:39
EKMEK

Tuhaf şeyler yaşadık. Her biri 'ömrü'müzü inşa ediyordu. Aldığımız dersler, almadığımızı geç fark ettiğimiz dersler vardı.
Sekiz yaşındaydım. Şehire gitmek öyle çok başımıza gelen olağan işlerden değildi. Sıra dışı bir durum olmadan çocukların götürülmediği bir yerdi. Dişim apse yapmamış olsa gene de gidemeyecektim. Şehir çocuğun tek başına gidebileceği bir yer de değildi. Köy bütün dünyamdı. Şehir ürkütücü geliyordu. Aslında bir yandan da merak ediyordum.
Köy arabası erkenden babamla beni Yunak otogarına indirdi. Erken kalkmanın doğal olduğu, henüz 'sen benim kaçta kalktığımı biliyor musun?' diye üst perdeden konuşmaların olmadığı yıllardı. Sabahın körü değil nuru bilinirdi.
Otogarda tek tük insan vardı o saatte. Hava serindi. Gel bakalım dedi babam, kapısında lokanta yazan yere girdik. Çorba söyledi iki tane. Dışarıda yediğim ilk yemek olacaktı. Heyecanlıydım. Metal taslarda önümüze konan mercimek çorbalarının yanlarında birer dilim limon vardı. Masada duran bir plastik kabın içinde de taze ekmek.
Çorbayı kaşıklayıp ekmekten yemeye başlamışken 'ekmeği kopararak yemelisin, ısırarak değil.' demişti babam.
O anı hiç unutamadım. Ekmeği ısırmak ayıp bir davranış olsaydı, adabı muaşeretten olsaydı yani o güne kadar bunu öğretmiş olmalıydı babam. Ama köyde bu hiç gündemimize dahi gelmemişti.
Demek şehir başka bir yerdi...
O gün anlamadım ama belki de o gün vazgeçtim şehrin kalabalığından.
Ekmeği ısırmak için değil elbet.
El ne der diye düşünen onlarca insanın sahte nazarlarından, saçma kurallarından, gereksiz dünya telaşından..

Çevrimdışı ilhami_60

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 5.364
  • 35.884
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 5.364
  • 35.884
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 31 Oca 2015 18:33:21
   SINAV
  Yazdıklanızı okuyunca benim de çocukluğumda yapılan ,günümüzde tadavülden kalkan kurumlar sınavı aklıma geldi.
   Hiç unutmam o günü.Benim şehir değil,şehri hiç görmeden  köyden şehirlerarası ilk çıkışım.Bizim şehirde yeterli sayıyı yakalayamadıkları için mi ya da uğraşmamak için mi bilmem bizi köyden alıp ta Sivas'a götürdüler sınava kazanamayacağımızı bile bile:) Yaşça büyük emekli oluyum mu olmayım mı havasında ki müdürümüz, cuma günü törende üstüne basa basa sakın yarın ki sınavı unutmayın sabah 03:00 'te herkes belediyenin önünde hazır bulunsun dedi.Neyseki kasabayız otobüsümüz var o da olmasa nasıl giderdik Sivas'a.Eve gider gitmez anneme günlerce söylediğim, anne sabah beni erken uyandır .Sabah ezanından önce ha anne unutma tenbihlerini bir daha tekrarladım.Annem okuma yazma bilmez ezan vakitlerini bilir kendine ona göre ayarlar.Erkenden yattım ,biraz heyecan biraz korku bir uyandım bir uyudum sabahın 2 sinde uyandım.İyi kötü birşeyler atıştırdım hazırlandım.Artık vakit gelmişti.Doğru belediyenin önünde hazır bekleyen otobüse bindim.Hava çok sertti.
  Öğrenciler tam zamanında eksiksiz, hazırlardı sınava.Gözlerimizde uykulu olsada uykumuz ,Sivas'ın heyecanıyla ,yanmayan otobüsün kaloriferinden dolayı fal taşı gibi açılmıştı.Azcık konuşsak müdür sert bakışlarıyla bizi hemen susturuyordu.Neyse ki kazasız belasız vardık Sivas'a.Varır varmaz ters yöne girdik otobüsle .Doğru yoldan gelen Sivaslı şoför bizim şoförün hışmına uğramaktan zor kurtuldu.Kendisi ile  kanka sayılabicek dereceki şoförü müdürümüz zor tuttu,elindeki levyeyi zor bela aldı elınden.Otobüs bir lokantanın önünde durdu.Müdür hadi herkes aşağı ,çorba içeceğiz hep bebaber dedi.Paramda yoktu,kimse de yoktu müdür sanki bilmiyormuydu ki bunu.O ara otobüse Muhlis Abi bindi.Bizim bakkalın abisi.Tarla komşumuz .Şaşırdım karşımızda görünce onu.Çocuklar bura benım lokantam çorbalar benden buyrun dedi.Toktum ama lokantanın çorbası farklı olur,annemin çorbasına hiç benzemez herhalde birde beleş olunca hiç düşünmeden bende diğerleri gibi hemen indim aşağıya.Nasıl olur da Muhlis Abi  koca Sivas'ta lokanta açmış kendisine , onu düşünürken çorbalarımızı içtik .Artık sınav zamanı gelmişti.Şoför bu defa daha dikkatliydi.Ters yöne girmeden gideceğiz okullara dağıldık.Sınav başladı.Sorular sanki yabancı dille sorulmuştu.Hiç görmemiştim böyle sorular.Okulda da göstermemişlerdi zaten.Hiç birşey anlayamadan ,sınavın yarısında süre bitti ,sınav bitti.Sınav sonucu müdür sınavın nasıl geçtiğini sordu herkese tek tek  .En güvenilirler içinde bende vardım .Müdürün o kadar çabasına herhalde sınavın kötü geçtiğini söylemeyemezdim.Her çıkan benim gibi düşündüğü için aynı cevabı verdi.Ama baştan demiştim biz bu sınavı kazanamayız diye kazanamadıkta.Onca çabaya ,çorbaya.Sivaslı şöforun düştüğü o duruma yandım hep...

Çevrimdışı seyfi ünaldı

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 5.186
  • 32.930
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 5.186
  • 32.930
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 31 Oca 2015 18:58:46
Ben de Yatılı okula girişimi  anlatayım. Her iki yazıyı da büyük bir keyifle okudum çünkü anlattığınız her iki anının da kahramanı bendim aslında.
YIL 1986. İlçeye 30 km uzaklıkta bir orman köyü benimkisi. İlkokulun son sınıfında babamı da kaybedince önümde kalan tek alternatif abimin yanına çırak olarak gitmekti. Okumak artık planlarımızda yoktu. Fakirlik diz boyu. Baba ölmüş, biz beş erkek bir kız kardeş ve en büyüğümüz askerde. Kaderim köye gelen bir kalaycının beni keşfetmesiyle değişti diyebilirim.
Okul çıkışında gidip zanaatkarı kap kalaylarken izlemek bize müthiş keyif veriyor, dağın başında yaptığı iş bugünkü çocuğun illüzyon gösterisi izlemesi gibi. Bize sorduğu sorularla bizde bir şeyler farketmiş olacak ki anneme ısrar ediyor okumam için.
Bir yıl önce birleştirilmiş sınıflı okulumuzdan 5 kişi girdi yatılı okul sınavına, bir tanesi yedek olarak kazanabildi. Öğretmeniniz "Boşuna masraf etmeyin kazanamaz bu çocuklar" derken bizimkiler de öğretmenlerinin yüzü kızarmasın!!! diye beklentiyi boşa çıkarmamışlar.
Bir yıl sonra biz 5.sınıfa giderken, gelenin 3-5 ay sonra kaçtığı köyümüze bir delikanlı geldi. Lise mezunu vekil öğretmen. Biz onu çok sevdik, alıştığımız öğretmen tipinden farklıydı. Elinde tuğla gibi bir kitapla cumartesi pazar bizi oturup sınava hazırladı. "Siz kazanacaksınız" dedi. Bir önceki öğretmenlimizle de en büyük farkı da buydu zaten. Başta yazmıştım, 4 arkadaş 3 baba gittik sınav günü traktörle ilçeye. Sınava girdik. Öğleden sonra okul hopörlöründen anonsla açıklandı kazananlar. Kazanmayı bekliyordum ama bu sınavı 400 öğrenci içinde 3.olarak kazanmayı da beklemiyordum. Her şey için bir vesile vardır. Köyümüze gelen bir kalaycı ve dönem içinde işini bağlayıp biz yüzüstü bırakıp giden öğretmenin yerine gelen 17-18 yaşındaki vekil öğretmen bu satırları karalıyor olmamın en önemli vesileleridir. Allah onlardan razı olsun. Vekil öğretmen İhsan ÇUBUKÇUOĞLU'nun da saygıyla ellerinden öpüyorum.

Çevrimdışı zeynep59Ç

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 623
  • 2.035
  • 623
  • 2.035
# 31 Oca 2015 19:13:27
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Ben de Yatılı okula girişimi  anlatayım. Her iki yazıyı da büyük bir keyifle okudum çünkü anlattığınız her iki anının da kahramanı bendim aslında.
YIL 1986. İlçeye 30 km uzaklıkta bir orman köyü benimkisi. İlkokulun son sınıfında babamı da kaybedince önümde kalan tek alternatif abimin yanına çırak olarak gitmekti. Okumak artık planlarımızda yoktu. Fakirlik diz boyu. Baba ölmüş, biz beş erkek bir kız kardeş ve en büyüğümüz askerde. Kaderim köye gelen bir kalaycının beni keşfetmesiyle değişti diyebilirim.
Okul çıkışında gidip zanaatkarı kap kalaylarken izlemek bize müthiş keyif veriyor, dağın başında yaptığı iş bugünkü çocuğun illüzyon gösterisi izlemesi gibi. Bize sorduğu sorularla bizde bir şeyler farketmiş olacak ki anneme ısrar ediyor okumam için.
Bir yıl önce birleştirilmiş sınıflı okulumuzdan 5 kişi girdi yatılı okul sınavına, bir tanesi yedek olarak kazanabildi. Öğretmeniniz "Boşuna masraf etmeyin kazanamaz bu çocuklar" derken bizimkiler de öğretmenlerinin yüzü kızarmasın!!! diye beklentiyi boşa çıkarmamışlar.
Bir yıl sonra biz 5.sınıfa giderken, gelenin 3-5 ay sonra kaçtığı köyümüze bir delikanlı geldi. Lise mezunu vekil öğretmen. Biz onu çok sevdik, alıştığımız öğretmen tipinden farklıydı. Elinde tuğla gibi bir kitapla cumartesi pazar bizi oturup sınava hazırladı. "Siz kazanacaksınız" dedi. Bir önceki öğretmenlimizle de en büyük farkı da buydu zaten. Başta yazmıştım, 4 arkadaş 3 baba gittik sınav günü traktörle ilçeye. Sınava girdik. Öğleden sonra okul hopörlöründen anonsla açıklandı kazananlar. Kazanmayı bekliyordum ama bu sınavı 400 öğrenci içinde 3.olarak kazanmayı da beklemiyordum. Her şey için bir vesile vardır. Köyümüze gelen bir kalaycı ve dönem içinde işini bağlayıp biz yüzüstü bırakıp giden öğretmenin yerine gelen 17-18 yaşındaki vekil öğretmen bu satırları karalıyor olmamın en önemli vesileleridir. Allah onlardan razı olsun. Vekil öğretmen İhsan ÇUBUKÇUOĞLU'nun da saygıyla ellerinden öpüyorum.


Muhteşem bir yazı   😢😢😢😢😢😢😢




Çevrimdışı seliali

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 4.869
  • 31.328
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 4.869
  • 31.328
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 31 Oca 2015 19:32:10
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Ben de Yatılı okula girişimi  anlatayım. Her iki yazıyı da büyük bir keyifle okudum çünkü anlattığınız her iki anının da kahramanı bendim aslında.
YIL 1986. İlçeye 30 km uzaklıkta bir orman köyü benimkisi. İlkokulun son sınıfında babamı da kaybedince önümde kalan tek alternatif abimin yanına çırak olarak gitmekti. Okumak artık planlarımızda yoktu. Fakirlik diz boyu. Baba ölmüş, biz beş erkek bir kız kardeş ve en büyüğümüz askerde. Kaderim köye gelen bir kalaycının beni keşfetmesiyle değişti diyebilirim.
Okul çıkışında gidip zanaatkarı kap kalaylarken izlemek bize müthiş keyif veriyor, dağın başında yaptığı iş bugünkü çocuğun illüzyon gösterisi izlemesi gibi. Bize sorduğu sorularla bizde bir şeyler farketmiş olacak ki anneme ısrar ediyor okumam için.
Bir yıl önce birleştirilmiş sınıflı okulumuzdan 5 kişi girdi yatılı okul sınavına, bir tanesi yedek olarak kazanabildi. Öğretmeniniz "Boşuna masraf etmeyin kazanamaz bu çocuklar" derken bizimkiler de öğretmenlerinin yüzü kızarmasın!!! diye beklentiyi boşa çıkarmamışlar.
Bir yıl sonra biz 5.sınıfa giderken, gelenin 3-5 ay sonra kaçtığı köyümüze bir delikanlı geldi. Lise mezunu vekil öğretmen. Biz onu çok sevdik, alıştığımız öğretmen tipinden farklıydı. Elinde tuğla gibi bir kitapla cumartesi pazar bizi oturup sınava hazırladı. "Siz kazanacaksınız" dedi. Bir önceki öğretmenlimizle de en büyük farkı da buydu zaten. Başta yazmıştım, 4 arkadaş 3 baba gittik sınav günü traktörle ilçeye. Sınava girdik. Öğleden sonra okul hopörlöründen anonsla açıklandı kazananlar. Kazanmayı bekliyordum ama bu sınavı 400 öğrenci içinde 3.olarak kazanmayı da beklemiyordum. Her şey için bir vesile vardır. Köyümüze gelen bir kalaycı ve dönem içinde işini bağlayıp biz yüzüstü bırakıp giden öğretmenin yerine gelen 17-18 yaşındaki vekil öğretmen bu satırları karalıyor olmamın en önemli vesileleridir. Allah onlardan razı olsun. Vekil öğretmen İhsan ÇUBUKÇUOĞLU'nun da saygıyla ellerinden öpüyorum.
Öğretmenim gözlerimiz yaşardı ,bizimle bu eşsiz hatırayı paylaşmanız ne büyük incelik.o 'delikanlı ' ile halen görüşüyor musunuz

Çevrimdışı seliali

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 4.869
  • 31.328
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 4.869
  • 31.328
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 31 Oca 2015 19:43:15
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
EKMEK

Tuhaf şeyler yaşadık. Her biri 'ömrü'müzü inşa ediyordu. Aldığımız dersler, almadığımızı geç fark ettiğimiz dersler vardı.
Sekiz yaşındaydım. Şehire gitmek öyle çok başımıza gelen olağan işlerden değildi. Sıra dışı bir durum olmadan çocukların götürülmediği bir yerdi. Dişim apse yapmamış olsa gene de gidemeyecektim. Şehir çocuğun tek başına gidebileceği bir yer de değildi. Köy bütün dünyamdı. Şehir ürkütücü geliyordu. Aslında bir yandan da merak ediyordum.
Köy arabası erkenden babamla beni Yunak otogarına indirdi. Erken kalkmanın doğal olduğu, henüz 'sen benim kaçta kalktığımı biliyor musun?' diye üst perdeden konuşmaların olmadığı yıllardı. Sabahın körü değil nuru bilinirdi.
Otogarda tek tük insan vardı o saatte. Hava serindi. Gel bakalım dedi babam, kapısında lokanta yazan yere girdik. Çorba söyledi iki tane. Dışarıda yediğim ilk yemek olacaktı. Heyecanlıydım. Metal taslarda önümüze konan mercimek çorbalarının yanlarında birer dilim limon vardı. Masada duran bir plastik kabın içinde de taze ekmek.
Çorbayı kaşıklayıp ekmekten yemeye başlamışken 'ekmeği kopararak yemelisin, ısırarak değil.' demişti babam.
O anı hiç unutamadım. Ekmeği ısırmak ayıp bir davranış olsaydı, adabı muaşeretten olsaydı yani o güne kadar bunu öğretmiş olmalıydı babam. Ama köyde bu hiç gündemimize dahi gelmemişti.
Demek şehir başka bir yerdi...
O gün anlamadım ama belki de o gün vazgeçtim şehrin kalabalığından.
Ekmeği ısırmak için değil elbet.
El ne der diye düşünen onlarca insanın sahte nazarlarından, saçma kurallarından, gereksiz dünya telaşından..
Çok güzel,devamını bekliyoruz..

Çevrimdışı zeynep59Ç

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 623
  • 2.035
  • 623
  • 2.035
# 31 Oca 2015 19:53:50
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
EKMEK

Tuhaf şeyler yaşadık. Her biri 'ömrü'müzü inşa ediyordu. Aldığımız dersler, almadığımızı geç fark ettiğimiz dersler vardı.
Sekiz yaşındaydım. Şehire gitmek öyle çok başımıza gelen olağan işlerden değildi. Sıra dışı bir durum olmadan çocukların götürülmediği bir yerdi. Dişim apse yapmamış olsa gene de gidemeyecektim. Şehir çocuğun tek başına gidebileceği bir yer de değildi. Köy bütün dünyamdı. Şehir ürkütücü geliyordu. Aslında bir yandan da merak ediyordum.
Köy arabası erkenden babamla beni Yunak otogarına indirdi. Erken kalkmanın doğal olduğu, henüz 'sen benim kaçta kalktığımı biliyor musun?' diye üst perdeden konuşmaların olmadığı yıllardı. Sabahın körü değil nuru bilinirdi.
Otogarda tek tük insan vardı o saatte. Hava serindi. Gel bakalım dedi babam, kapısında lokanta yazan yere girdik. Çorba söyledi iki tane. Dışarıda yediğim ilk yemek olacaktı. Heyecanlıydım. Metal taslarda önümüze konan mercimek çorbalarının yanlarında birer dilim limon vardı. Masada duran bir plastik kabın içinde de taze ekmek.
Çorbayı kaşıklayıp ekmekten yemeye başlamışken 'ekmeği kopararak yemelisin, ısırarak değil.' demişti babam.
O anı hiç unutamadım. Ekmeği ısırmak ayıp bir davranış olsaydı, adabı muaşeretten olsaydı yani o güne kadar bunu öğretmiş olmalıydı babam. Ama köyde bu hiç gündemimize dahi gelmemişti.
Demek şehir başka bir yerdi...
O gün anlamadım ama belki de o gün vazgeçtim şehrin kalabalığından.
Ekmeği ısırmak için değil elbet.
El ne der diye düşünen onlarca insanın sahte nazarlarından, saçma kurallarından, gereksiz dünya telaşından..




Muhteşem bir yazı

Çevrimdışı adahedi

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 64
  • 141
  • 64
  • 141
# 31 Oca 2015 20:52:34
biz de konyanın bir köyünde beş çocuklu bir aileydik.baba hollandaya gitmiş anne cahil.ben daha okula gitmiyorum.
abimler ablam okulda zehir gibi.o zamanın öğretmeni annemi çağırıp bu çocuklar zehir gibi mutlaka okutmalısın diyor.annem babama telefon açıp öğretmenin dediklerini anlatıyor.babam hemen izmirden zar zor bir ev alıp bizi yerleştiriyor.sonuç:ablam üniversiyeyi kazandığı halde parasızlıktan okutamıyorlar evlendiriyorlar.ben hiç zorlanmadan okudum.burs da kazanıp üniversiteyi de rahat rahat okudum.allah köydeki öğretmenimizden razı olsun.hakikaten çok iyi öğretmenler gelmişti bizim köye.ben izmire geldiğimde 3.sınıftım ve seviye olarak çok ilerideydim.allah bütün öğretmenlerimden razı olsun.hepsinin ellerinden öpüyorum.

Çevrimdışı clamidia72

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.161
  • 1.248
  • Özel Eğitim Öğrt.
  • 1.161
  • 1.248
  • Özel Eğitim Öğrt.
# 24 Şub 2015 23:21:27
İlkokulu bitirmişim. Abim de 2 yıllık fakülteyi bitirmiş ama boş geziyor. Benden bahsederek bu çocuk ta kafa var onu okula gönderelim dediğini hatırlıyorum. Büyük abim söze karışıyor. --  -Sen  okudun da noldu. Çalışkan  çocuk benim yanımda (BMC kara şanzuman bir kamyonu var) çalışsın.

Ortanca abinin diyecek lafı olmadığı için mesele o an için kapanıyor tabi. Kasım ayına geliyoruz elinden bir iş gelmez boş gezen enişte Libya'ya çalışmaya gidecek. Ablam Adana'da yalnız. 1,5 yaşında yeğenimle kalıyor ortada. Ne yapalım ne edelim diye düşünürken ortanca abi devreye giriyor.
-Ya şu çocuğu gönderelim yanında kalsın. Hem okula gider hemde ablasına can yoldaşı olur.

Nasıl oldu anlamadım ama ayağımda kara lastik, anamın abilerimin pantolonlarından kesip yaptığı şalvarla pijama arası bir kıyafet, üstümde halis yünden (Anam yünü eğirip sonrada eliyle örmüştü mor koyunun yününden) bir kazak düştük yola. Adana nere Tufanbeyli nere?? 185 km'lik yol bana işkenceden başka bir şey değil gibi geldi. Kaç kere kustuğumu sayamadım bile.
   Okula başladık. 2,5 ay gecikme ile. Millet neler biliyor öyle. Köyün zeki çocuğu oldu mu size sudan çıkmış balık. Arkadaşlarım sandığım çocuklar kantin denen yerden çay ile simit alıyorlar. Nasıl merak ediyorum tadını. olacak gibi değil. Aradan aylar geçti enişteden mektup gelmiyor. Benim için babamın verdiği harçlıkta bitti. Kaldık dımdızlak.

Komşumuz tatlıcılık yapıyor. Dünden kalan tatlıları yiyelim diye tepsiyle önümüze koyuyor. Yiyemediklerimiz  çöpe.

Teyzeye dedim "Ben bunları satayım mı?" -Tatlı tatlı gülümsedikten sonra "Hadi Memet'le beraber satın." dedi. Tatlı 50 kuruş mu 50 tl mi sene 1983 hatırlamıyorum. Hatırlayanlar düzeltsin. Biz bayat tatlıları 10 tl (yada kuruş) den satıyor ve bütün parayı ortadan ikiye bölüyoruz. Adana'nın kenar semtlerinde çocuklar taze tatlıyı nerden bulsun. Bulsa da alacak para nerde? 5 te 1 fiyatına olunca annelerde çocukları kırmıyor. Ben tatlıdan ablam dantel örerek o seneyi atlattık. (Zayıfsız birinci dönem ve teşekkürlü sene sonu. Her ne kadar almak için okulun kapanmasını bekleyemedim sede.)

     Yaz boyu köyde eşşek gibi çalışıp kışlık yiyecekleri ayarladık. Babamda bir miktar harçlık verdi ama ben hala simitin tadına bakamadım. Hem zaten bir simit parasına bir ekmek ediyor. Sabah okula giderken yarım pide alıyorum. Dumanı tütüyor hala. Okula vara kadar en ara sokakları kullanarak ve yiyerek gidiyorum. Malum okuldan biri görür rezil olurum! Çocukluk işte. Şimdi bile simit yerine sıcak pideyi tercih ediyorum oysa. Okul da bir coştum bildiğiniz gibi değil. Kitap , defter alacak paramız yok. Bir top saman kağıt alıyor ablam her şeyim o. O yüzden çanta sıkıntım hiç olmadı. Bir kalem ve 3 sayfa kağıt. Öğretmenler kızıyor. "Niye deftere yazmıyorum diye." -Öğretmenim ben bunları evde tek tek dosyalıyorum. Defter kaybolsa tümü gider. Ama böyle olunca sadece bin günüm kaybolmuş olur.
Anlamlı baş sallamalar. Ama yazılılardan hep ful çekince onlar da inandı duruma. Halbuki her gün top sahasında kayboluyor. Oldum olası sevmedim evde ders çalışmayı. Çalışanları da anlamadım zaten. Dersi dinleyince nasıl unutuyorlar ? diyede hayıflandım yıllarca.
Lise bitti bir dershane öğretmeni yalvar yakar kaydettirdi. (Param olmadığı için gene aralık sonlarına doğru)       Sonuç Cerrahpaşa İngilizce Tıp. Bir öğretmen demedi oğlum ders çalışmadan Tıp okunmaz diye. 2 yıl hazırlık 2 yıl 1. sınıf 2 yıl 2. sınıf derken beni okuldan attılar. İnat ettim tekrar kazandım. ( bu sefer türkçesini)3.sınıfta 2 yıl mı daha mı çok anlamadım 29 yaşımdan gün almışım hooop askere. Kars Sarıkamış. 18 ay er olarak. Hatırası kalmasın diye fotoğraf bile çektirmedim. Askerden gelince bizimkiler sınava başvurmuşlar.   31 yaşında Ç.Ü. Sınıf Öğretmenliğine başladım. 35 inde öğretmen olduk. 2008 den beri sınıf öğretmeni 3 haftadır da özel eğitim öğretmeni.

Şu rehber öğretmenin olmayışı nelere kadirmiş.

Saygılar sunuyorum.

Çevrimdışı Çalışkan1980

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 618
  • 2.005
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 618
  • 2.005
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 24 Şub 2015 23:29:41
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
İlkokulu bitirmişim. Abim de 2 yıllık fakülteyi bitirmiş ama boş geziyor. Benden bahsederek bu çocuk ta kafa var onu okula gönderelim dediğini hatırlıyorum. Büyük abim söze karışıyor. --  -Sen  okudun da noldu. Çalışkan  çocuk benim yanımda (BMC kara şanzuman bir kamyonu var) çalışsın.

Ortanca abinin diyecek lafı olmadığı için mesele o an için kapanıyor tabi. Kasım ayına geliyoruz elinden bir iş gelmez boş gezen enişte Libya'ya çalışmaya gidecek. Ablam Adana'da yalnız. 1,5 yaşında yeğenimle kalıyor ortada. Ne yapalım ne edelim diye düşünürken ortanca abi devreye giriyor.
-Ya şu çocuğu gönderelim yanında kalsın. Hem okula gider hemde ablasına can yoldaşı olur.

Nasıl oldu anlamadım ama ayağımda kara lastik, anamın abilerimin pantolonlarından kesip yaptığı şalvarla pijama arası bir kıyafet, üstümde halis yünden (Anam yünü eğirip sonrada eliyle örmüştü mor koyunun yününden) bir kazak düştük yola. Adana nere Tufanbeyli nere?? 185 km'lik yol bana işkenceden başka bir şey değil gibi geldi. Kaç kere kustuğumu sayamadım bile.
   Okula başladık. 2,5 ay gecikme ile. Millet neler biliyor öyle. Köyün zeki çocuğu oldu mu size sudan çıkmış balık. Arkadaşlarım sandığım çocuklar kantin denen yerden çay ile simit alıyorlar. Nasıl merak ediyorum tadını. olacak gibi değil. Aradan aylar geçti enişteden mektup gelmiyor. Benim için babamın verdiği harçlıkta bitti. Kaldık dımdızlak.

Komşumuz tatlıcılık yapıyor. Dünden kalan tatlıları yiyelim diye tepsiyle önümüze koyuyor. Yiyemediklerimiz  çöpe.

Teyzeye dedim "Ben bunları satayım mı?" -Tatlı tatlı gülümsedikten sonra "Hadi Memet'le beraber satın." dedi. Tatlı 50 kuruş mu 50 tl mi sene 1983 hatırlamıyorum. Hatırlayanlar düzeltsin. Biz bayat tatlıları 10 tl (yada kuruş) den satıyor ve bütün parayı ortadan ikiye bölüyoruz. Adana'nın kenar semtlerinde çocuklar taze tatlıyı nerden bulsun. Bulsa da alacak para nerde? 5 te 1 fiyatına olunca annelerde çocukları kırmıyor. Ben tatlıdan ablam dantel örerek o seneyi atlattık. (Zayıfsız birinci dönem ve teşekkürlü sene sonu. Her ne kadar almak için okulun kapanmasını bekleyemedim sede.)

     Yaz boyu köyde eşşek gibi çalışıp kışlık yiyecekleri ayarladık. Babamda bir miktar harçlık verdi ama ben hala simitin tadına bakamadım. Hem zaten bir simit parasına bir ekmek ediyor. Sabah okula giderken yarım pide alıyorum. Dumanı tütüyor hala. Okula vara kadar en ara sokakları kullanarak ve yiyerek gidiyorum. Malum okuldan biri görür rezil olurum! Çocukluk işte. Şimdi bile simit yerine sıcak pideyi tercih ediyorum oysa. Okul da bir coştum bildiğiniz gibi değil. Kitap , defter alacak paramız yok. Bir top saman kağıt alıyor ablam her şeyim o. O yüzden çanta sıkıntım hiç olmadı. Bir kalem ve 3 sayfa kağıt. Öğretmenler kızıyor. "Niye deftere yazmıyorum diye." -Öğretmenim ben bunları evde tek tek dosyalıyorum. Defter kaybolsa tümü gider. Ama böyle olunca sadece bin günüm kaybolmuş olur.
Anlamlı baş sallamalar. Ama yazılılardan hep ful çekince onlar da inandı duruma. Halbuki her gün top sahasında kayboluyor. Oldum olası sevmedim evde ders çalışmayı. Çalışanları da anlamadım zaten. Dersi dinleyince nasıl unutuyorlar ? diyede hayıflandım yıllarca.
Lise bitti bir dershane öğretmeni yalvar yakar kaydettirdi. (Param olmadığı için gene aralık sonlarına doğru)       Sonuç Cerrahpaşa İngilizce Tıp. Bir öğretmen demedi oğlum ders çalışmadan Tıp okunmaz diye. 2 yıl hazırlık 2 yıl 1. sınıf 2 yıl 2. sınıf derken beni okuldan attılar. İnat ettim tekrar kazandım. ( bu sefer türkçesini)3.sınıfta 2 yıl mı daha mı çok anlamadım 29 yaşımdan gün almışım hooop askere. Kars Sarıkamış. 18 ay er olarak. Hatırası kalmasın diye fotoğraf bile çektirmedim. Askerden gelince bizimkiler sınava başvurmuşlar.   31 yaşında Ç.Ü. Sınıf Öğretmenliğine başladım. 35 inde öğretmen olduk. 2008 den beri sınıf öğretmeni 3 haftadır da özel eğitim öğretmeni.

Şu rehber öğretmenin olmayışı nelere kadirmiş.

Saygılar sunuyorum.
hocam okumaya başlar başlamaz bizim oralı olduğunu anlamıştım bende fekeliyim ama kozanda otryruyor ailem bende düziçinde yaşıyorum

Çevrimdışı clamidia72

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.161
  • 1.248
  • Özel Eğitim Öğrt.
  • 1.161
  • 1.248
  • Özel Eğitim Öğrt.
# 25 Şub 2015 00:01:51
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
hocam okumaya baþlar baþlamaz bizim oralý olduðunu anlamýþtým bende fekeliyim ama kozanda otryruyor ailem bende düziçinde yaþýyorum
memnun oldum.

Çevrimdışı clamidia72

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.161
  • 1.248
  • Özel Eğitim Öğrt.
  • 1.161
  • 1.248
  • Özel Eğitim Öğrt.
# 25 Şub 2015 00:04:00
Güya yazarken kısa keseyim demiştim. Destan olmuş mübarek. :)

Çevrimdışı C_70

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 4.106
  • 37.327
  • 4.106
  • 37.327
# 25 Şub 2015 00:25:11
  Yazılanları okuyunca sanki kendimi olayın içinde hisseder gibi oldum.
  Bende kısaca şöyle bir anımı yazmak istedim.

       SENDE  BENİM GİBİ KADERSİZ  MİSİN?

   Köyümüzden beş kişi yatılı okul imtihanlarına katıldık ve ilk aşamayı hepimiz kazandık. İkinci aşamayı sadece ben kazandım ve yatılı okula kaydımı yaptırdık. Okul başladı ve ortaokul 1.sınıfı bitirdik ve 2.sınıfa başladık. 1.sınıftaki sınıf öğretmenimiz değişti ve 2.sınıfta okulun Edebiyat Öğretmeni sınıf öğretmenimiz oldu. İlk kez sınıfımızın Rehberlik dersine girdi ve kendini tanıttı. Sırasıyla bizleri kaldırıyor ve adın-soyadın ne, nerelisin, kaç kardeşsin, baban ne iş yapıyor vb. soruları soruyor. Sıra bana gelince kendimi tanıtıyorum ve sorulara cevapları verdikten sonra baban ne iş yapıyor diye sorunca, bende babam vefat etti diye cevap veriyorum. Duraksıyor ve biraz düşünüyor. Sonra bana sen kaç yaşındaydın baban vefat edince diye soruyor ve bende dört yaşındaydım diyorum. Edebiyat Öğretmenimiz duygu dolu konuşmaya başlıyor ve bende aynen senin gibi babamı erken kaybettim sende benim gibi kadersiz misin  diyor ve ağlamaya başlıyor. O an sınıfta bir sessizlik ve gurbette olmanın hüznüde var ve sınıfta bir çoğumuz ağlıyoruz. O anı  unutmam söz konusu bile değil.
   Edebiyat öğretmenimize Allah'ım selamet  ve hayırlı uzun ömürler versin. Okulda tüm öğrencilerin sevdiği ve değer verdiği bir öğretmendi.Kimsenin kalbini kırmayan sevecen, babacan bir insandı.

Çevrimdışı ugurlucky

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 12.957
  • 33.477
  • Müdür Yardımcısı
  • 12.957
  • 33.477
  • Müdür Yardımcısı
# 25 Şub 2015 00:30:10
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
EKMEK

Tuhaf şeyler yaşadık. Her biri 'ömrü'müzü inşa ediyordu. Aldığımız dersler, almadığımızı geç fark ettiğimiz dersler vardı.
Sekiz yaşındaydım. Şehire gitmek öyle çok başımıza gelen olağan işlerden değildi. Sıra dışı bir durum olmadan çocukların götürülmediği bir yerdi. Dişim apse yapmamış olsa gene de gidemeyecektim. Şehir çocuğun tek başına gidebileceği bir yer de değildi. Köy bütün dünyamdı. Şehir ürkütücü geliyordu. Aslında bir yandan da merak ediyordum.
Köy arabası erkenden babamla beni Yunak otogarına indirdi. Erken kalkmanın doğal olduğu, henüz 'sen benim kaçta kalktığımı biliyor musun?' diye üst perdeden konuşmaların olmadığı yıllardı. Sabahın körü değil nuru bilinirdi.
Otogarda tek tük insan vardı o saatte. Hava serindi. Gel bakalım dedi babam, kapısında lokanta yazan yere girdik. Çorba söyledi iki tane. Dışarıda yediğim ilk yemek olacaktı. Heyecanlıydım. Metal taslarda önümüze konan mercimek çorbalarının yanlarında birer dilim limon vardı. Masada duran bir plastik kabın içinde de taze ekmek.
Çorbayı kaşıklayıp ekmekten yemeye başlamışken 'ekmeği kopararak yemelisin, ısırarak değil.' demişti babam.
O anı hiç unutamadım. Ekmeği ısırmak ayıp bir davranış olsaydı, adabı muaşeretten olsaydı yani o güne kadar bunu öğretmiş olmalıydı babam. Ama köyde bu hiç gündemimize dahi gelmemişti.
Demek şehir başka bir yerdi...
O gün anlamadım ama belki de o gün vazgeçtim şehrin kalabalığından.
Ekmeği ısırmak için değil elbet.
El ne der diye düşünen onlarca insanın sahte nazarlarından, saçma kurallarından, gereksiz dünya telaşından..
agziniza yureginize saglik

Çevrimdışı deva35

  • Bilge Üye
  • *****
  • 7.396
  • 11.766
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 7.396
  • 11.766
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 25 Şub 2015 12:21:39
ne güzel yazılar böyle... kaleminize yüreğinize sağlık...

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK