1. BÖLÜM (Başlangıç)
''Desideria, belki bu sorunun cevabını da sen söylemek istersin,ha?'' Başımı oynadığım kalemden kaldırıp İspanyolca öğretmenimize baktım.
''Anlayamıyorum, İspanyol olmana rağmen nasıl bu kadar başarısız olabilirsin?'' Kendimi bastırmaya çalıştım.
Kendini kontrol et.Yoksa neler olacağını biliyorsun.
''Bana cevap ver, koskoca bir dönem geçti ve hala tek kelime etmedin.Bunun sebebi nedir?'' Bakışlarımı öğretmenimizden çekip tahtaya baktım.Soruyu anlamak için çok kısa bir bakış atmam yeterli oldu.
''Cevap A şıkkı.'' Ardından bakışlarımı tekrar kalemime çevirdim.
''Sana sorunun cevabını soralı yaklaşık iki dakika oluyor.Oysa ben şuan bambaşka bir şeyden bahsediyorum.'' Kendini kontrol et,Desideria.
''Size bir şey açıklamak zorunda değilim.'' Tüm sınıfın dikkatini üzerime çekmeyi başarmıştım.Bir kez daha.
''Bu terbiyesizliğini müdürün odasında açıklamak istiyorsundur belki, ne dersin?''
''İstemiyorum.'' Derin nefesler almaya başlamıştım.
''Desideria!'' Ve oldu.Önce Bayan Delma'nın fincanı yere düştü, daha sonra duvardaki saat ve ardından birkaç kişinin kalem kutusu.
''Deprem oluyor!'' Çığlıklar birbirine karışmaya başladığında daha şiddetli sallanmaya başladı.Susmaları gerekiyordu.
Başımı sıraya dayadım ve sakinleşmeye çalıştım.
''Desideria, buraya gel!'' Ama dinlemedim.Yalnızca sakinleşmeye çalıştım.Başardığımda okul boşalmıştı.Yavaşça ayağa kalktım ve tuvalete gittim.Şimdi, burnumdaki kanı temizlemem ve çantamı toplayıp dikkat çekmeden buradan gitmem gerekiyordu.
''Büyük bir kayıp var mı?'' diye sordum içeri girerken.
''Hayır.Bu seferki nasıl oldu?''
''Sorun İspanyolca öğretmeni.'' Çantamı koltuğa bıraktım ve pencere kenarındaki daha geniş olan koltuğa yayıldım.Mike, bakışlarını bilgisayardan çevirip bana odakladı.
''Böyle bir şey nasıl olabiliyor anlamıyorum.Her gün araştırıyorum ama sanki bu dünyada ilk ve teksin, Desideria.'' Masanın üstünden şeker kutusunu aldım.
''Umarım öyle değilimdir Mike.Kendimi tam bir ucube gibi hissediyorum.''
''Bana dün yaptığın şeyi yapsana?''
''Neyi?''
''Diğer elementi.'' Avucumu açtım ve parmak uçlarıma odaklanıp yaptım.
''Canın yanmıyor mu?''
''Hayır.'' Cebinden sigarasını çıkardı.
''Hadi sigaramı yak.''
''Sana inanamıyorum Mike.'' Mike oturduğu bilgisayar koltuğundan kalktı ve bir sigara alıp yanıma geldi.
''Bu kadar abartmasana, kabullenmek daha iyi olacak.Biliyorsun.'' Başımı ellerim arasına aldım.Bildiğim bir şey varsa o da Mike'ın bazen beni anlamakta büyük sıkıntılar çektiğiydi.
Alaycı ve laubali tavırlarında ısrar ederek sigarasını bana doğru yaklaştırdı.
''Mike, ateşle oynamak istemiyorum ancak isteseydim, sigaran yerine yüzünü yakardım.'' Göz devirdi ve çakmağıyla sigarasını yakıp derince bir nefes aldı.
''Bunu...kontrol etmeyi öğrenmen gerekiyor.''
''Evet,haklısın.Şu sıralar biraz ihmal ettim.Yarın hemen başlarım.'' Alay etme sırası bana geçmişti.
''Desideria, yapma bunu.''
''Neyi yapmayayım? Nasıl kontrol edebilirim bilmiyorum.Önlenebilir mi, zaman ilerledikçe ne olacak bunu bile bilmiyorum Mike.''
''Aslında bir şeyler okudum.İnternet üzerinde.'' Sessiz kaldım ve hal böyle olunca devam etti.
''Böyle bir durumda ne yapılmalı, tam olarak belirtilmiyor.Ancak yerin merkezindeki,çekirdekteki, güç örnek alınarak birkaç şey yazılmış.Yazanları özetlediğimizde, geçici olarak da olsa kontrolü sağlamak için ara ara içindeki gücü serbest bırakmak gerekiyormuş.Yani içindeki gücü en yoğun olacak şekilde içinden çıkarmak.''
''Ne? Kendimi öylece salıvereyim, ardından yer küre çılgınca sallansın ve insanların ölümüne müsaade mi edelim?'' Başını salladı.
''Toprak kontrolü hakkında ne yapacağımızı bilmiyorum ama ateş hakkında yapabileceğimiz şeyler var.Desideria, ateş şuan seni rahatsız etmeyecek olsa da ileride o da içinde birikecek.'' Tıpkı toprakta olduğu gibi.Toprağı istemsiz de olsa kontrol edebildiğim ilk an on altı yaşımdaykendi.Anneme çok kızmıştım ve içimde birşeyler hissettim.Ardından yaklaşık dört şiddetinde bir deprem oldu.Tam olarak nasıl olduğunu bilmiyordum ama onu benim yaptığımdan emindim.Ve şimdi de evde öylece otururken bir anda her şeyin küle dönüşmesini istemiyordum.
''Bu nasıl olacak?''
''Desideria, ateş içinde biriktiğinde koskoca bir ormanı bir saniyede yakabilecek bir güce sahip olacaksın.Birikmesini engellemeliyiz.Mesela boş bir arazide havaya doğru gücünü kullanabilirsin.''
''Biri görürse ne olacak? Tahmin edebiliyorum.Anna , biliyor musun bir kız gördüm ve parmaklarından alevler çıkarıyordu!''
''Görmeyecekleri bir yere gideceğiz.Mesela Sanayii bölgesine.''
Nefesimin sıkıştığını ve göğsümün çılgınlar gibi yandığını hissettim.
Gözlerimi açmaya çalıştım.Açtığımda her şeyi silik ve bulanık görüyordum.Doğrulmaya çalıştım ama bu nefesimin daha fazla sıkışmasına neden oldu.
''Michael!'' O an için bana yeterince şiddetli bağırmışım gibi gelse de odanın kapısı açılmadı ve Mike içeri girmedi.
''Michael, göğsüm!'' İçimde bir alev topu varmış gibi hissettim.Son bir kez daha bağırabilmek için gücümü topladım.
''Mike!'' Nefes almaya çalıştığım sırada Mike içeri girdi.Doğrulmama yardım ederken aynı zamanda tişörtümü karın boşluğuma kadar sıyırdı.
Her ne kadar bulanık görüyor olsam da karın boşluğum yanık izine benzeyen kırmızılık ve morluklarla kaplıydı.
''Aman Tanrım!'' Elini karın boşluğuma götürdü.
''Desideria, sen ciddi anlamda yanıyorsun!'' Beni kucakladı ve çıkış kapısına ilerledi.Nereye gittiğimizi merak ediyordum ama soracak gücü kendimde bulamadım.Her şey kararmadan önce son gördüğüm Mike'ın jeepinin anahtarını aldığıydı.
Uyandığımda karnımın üstünde içinde buzlar olan bir poşet vardı.Arabanın arka koltuğunda uzanıyordum.Her şey netti ama orada öylece yatmamı engelleyen bir şey oldu.
Buz poşetini karın boşluğumdan kaldırdım ve jeepin kapısını açtım.
Tam olarak yanıyormuş gibi hissediyordum.İçimden buz gibi bir suya girmek yada hiç olmazsa kendimi yangın söndürücü tüplerin bulunduğu bir odaya atmak geliyordu.
Çakıl taşları ayağıma batıyordu.Acı değil,yalnızca hissiyattı.Bir şey hissedemeyecek kadar kötüydüm.Hiçbir acı bu kadar ağır olamazdı.
Anlık bir denge kaybı yere çökmeme sebep oldu.Ellerimin titrediğini gördüm.Normal bir titreme değildi.Damarlarım belirginleşti.Büyük bir kabartı halini aldıklarında yalnızca içgüdü olarak çığlık attım.Ellerimi havaya kaldırmadan önce gördüğüm şey, damarlarımın koyu kırmızı bir renk aldığıydı.
Ve oldu.
Parmak uçlarımdan önce küçük, ardından tıpkı bir ateş topu gibi alevler çıkarttım.Öylece oturup parmak uçlarımdan alevlerin çıkmasını izlemeyecektim.Durdurulamaz bir makine gibiydim.Gözlerimi kapattım.O anda içimdeki yangının durmaya başladığını hissettim ve bitti.Alevler küçülerek mum alevi halini aldı.
Ellerimi yavaşça kucağıma getirdim.Parmak uçlarım beni şaşırttı.Aslında kemiklerime kadar erimeyi beklerken yalnızca yanıklar gördüm.Belki hastanede beşinci derecen yanık olarak değerlendirilebilirdi ama gerçek buydu.Şaşkındım.
''Desi...'' Mike, tıpkı benim gibi taşların üstüne çökmüş bir şekilde bana bakıyordu.
''Desideria.'' Gözlerinin büyüklüğü, alnındaki ter damlaları ve hafifçe titreyen vücudu az önce neler olup bittiğini gördüğünü işaret ediyordu.
''Bu nasıl oldu?'' Fısıldamıştım.Başını sağa sola salladı ve ayağa kalkmaya çalıştı.
''Bilmiyorum.'' İkimiz de titriyorduk.Beni kaldırırken yüzüne doğru baktım.
''Michael...ben neyin nesiyim böyle?'' Gözlerimiz buluştu.
''Bana cevabını bilmediğim sorular soruyorsun.''
Sabah her şey daha kötüydü.Parmak uçlarım o kadar kötü durumdaydı ki hiçbir yere dokunamıyordum.Mike eczaneden sargı bezi aldı, parmaklarımın boyutuna uyarladı ve parmaklarımı sargı bezi ile bandajladık.
''Bu kadar kötü durumda olmalarına şaşmamalı, normal bir insan olsaydın sıcaktan kemiklerin erirdi.'' Ve Mike bana hiç yardımcı olmuyordu.
''Parmak izin kaybolmuş mudur? Okuduğum bir kitapta katil cinayet işlemeden önce olay yerinde parmak izi bırakmamak için parmaklarını ocak alevine değdirmişti.''
''Mike, hiç yardımcı olmuyorsun.'' Beni umursamadan parmaklarımı bandajlamaya devam etti.
''O neydi öyle ya, Desideria, seninle asla kavga etmeyeceğim.O alevlerin beni cayır cayır yaktığını düşününce bile...''
''Michael!''
''Tamam, sakin ol ateş bükücü.'' Ateş bükücü mü?
''Ateş bükücü mü?''
''Yalan mı? Hangi insan parmaklarından çılgınca alev çıkarabilir.Hem de o kadar şiddetli ve büyük boyutta.'' Derin bir nefes aldım.Ne diyeceğimi bilemiyordum.
''Uzan.Karnına da bakalım.'' Yatağa uzanıp tişörtümü kaldırdım.Mike yanık kremini karnıma sürerken gözlerimi kapattım.
''Sence neden karnım? Alevler orada mı birikti? İçimde nasıl alev olabilir, organlarım nasıl yanmıyor?''
'''Hiçbir fikrim yok.Bu nasıl olabildi daha onu bile kabullenemiyorum.''
''Bu konuda bilgisi olan hiç kimse yok mu, Tanrı aşkına tüm hayatım boyunca içimdeki alevleri saçma sapan bir şekilde havaya mı püskürteceğim?''
''Düşünsene, bir iş yemeğindesin ve gücün sıkışıp kaldığını hissettin.Tam şamdandaki mumlara doğru bir atış, ve bum.Sıcaktan ne bir mum kalmış, ne şamdan ne de masada seninle birlikte oturan insanlar yaşayabilecek durumda.''
''Harika hayal gücü.'' Gülümsedi.
''Hayal gücüme hayran olman beni şaşırtmadı.'' Kremi sürdükten sonra bir de karnımı sardı ve yüzüme doğru baktı.Kalkıp gitmesini bekledim, ancak beni yanıltarak orada öylece oturup beni izlemeye devam etti.
''Ne var?'' Elimle yüzüme dokundum.
''Bir şey mi bulaşmış?'' Başını salladı.
''Hayır.Yalnızca...bak,açık konuşmak gerekirse Desideria, bence bu kadarla sınırlı değil.''
''Bu kadarla sınırlı olmayan ne?''
''Yani, eminim çizgi roman okumuşsundur.Yer üstünde var olan elementler bu kadarla sınırlı değil.''
''Hava,su,toprak ve ateş.'' Diye açıkladım.
''Evet.Ben de onu söylüyorum.Toprağı ve ateşi kontrol edebiliyorsan hava ve suyu da edebilirsin.''
''Ben toprağı ve ateşi kontrol etmiyorum.Yalnızca çılgınlar gibi bir oraya bir buraya çekiyorum.Kontrol edebilseydim eğer..'' Ellerimi ve karnımı gösterdim.
''Bunlar olmazdı.''
''Belki de denemeliyiz.Yani, bunu yapabilen tek kişi sensen bile kontrol etmeyi öğrenmek en kalıcı çözüm.Daha ne kadar süre bu yanıklarla baş edeceksin?''
''Ne yapacağımızı bile bilmiyoruz.''
''Öyleyse deneriz.''
''Thomas!'' Vazo, bir anlık dikkat dağınıklığının oluşturduğu hava akımı nedeniyle yere düştü
"Üzgünüm.Çalıştığını bilmiyordum.'' Platformdan indim.
''Ne oldu?''
''Konsey seni çağırıyor.'' Başımı salladım.
''Birazdan geleceğimi söyle.''
''Thomas.'' Dedi.
''Bu acilmiş.'' Alnımı havluyla kuruladım ve tişörtümü üstüme giydim.
''Tamam, gidiyorum.''
Kapıyı çalıp içeri girdiğimde gözüme çarpan ilk kişi David oldu.Çıldırmış gibi saçlarını çekiştiriyordu ve terlemişti.
''Neler oluyor?'' Konsey başkanı oturmamı işaret etti ve oturdum.
''Birazdan Chris de geldiğinde açıklamayı yapacağız.'' Şimdi anlıyordum.David,Chris ve ben.Üç elementin temsilcileri.
Kapı çalındı ve içeri Chris girdi.Ellerindeki toprak kalıntılarını silkelemeye vakti bile olmamasına şaşırmamıştım çünkü konsey sekreterleri birini çağırmaları gerektiğinde hemen o dakika olması gerekiyordu.
''Neden toplantık?''
''Otur.David, sen de.'' Konsey başkanı konuşmanın başladığına dair işaret verdiğinde makamını unuttuğum bir kadın bize dönerek teyit edercesine sordu.
''Chris, toprak.'' Chris başını sallayıp mahçup bir şekilde ellerini gösterdi ancak gülen yalnızca bendim.
''David, su ve Thomas, hava.'' Sözü tekrar konsey başkanı aldı.
''Aramızda olmayan ancak...artık kesinlikle emin olduğumuz biri var.Başka bir evrende ama yaşıyor.''
''Adı Desideria.'' diye ekledi kadın.
''Evet.Sayın bükücüler, Desideria bir...ateş bükücüsü.'' David bunu bekliyormuşçasına saçlarını daha da şiddetli yolmaya başladı.
''Ne?'' Ben şaşkınlığımı açıkça belli ederken Chris gülmeye başladı.
''Milyonlarca yıl geçti.'' Dedi.
''Nasıl bir ateş bükücüsü olur?''
''Siz bunu nereden öğrendiniz?''
''Beyler, sakin olun.Kargaşa çıkması için toplanmadık.''
''Bu Desideria isimli kızın gücünün kutsallığından haberi var mı?'' David sinirli görünüyordu ve buna şaşırmamak lazımdı.Elementler arası ilişki dersi alan biri ateş ve su elementlerinin ne derece zıt olduğunu bilirdi.
''Desideria ateşi kontrol edebildiğinin farkında ama bambaşka bir sorunumuz daha var.''
''Daha ne olabilir ki?'' Anlaşılan David bütün konsey boyunca susmayacaktı ve ben onun yanına oturarak hata yapmıştım.
''Desideria normal değil.Adward, gen grafiğini göster.'' Üçümüze de birer kağıt verdiler. Bunu okumak için ayrı bir bilim gerektiğinden öylece konsey başkanına baktık.
''Gördüğünüz şeritlerdeki renklerin her biri bir elementi temsil ediyor.Kahverengi, toprak.Beyaz,hava.Mavi,su.Ateş,kırmızı.'' Söze başka biri devam etti.
''Normal bir bükücü, genlerinde tek çeşit element taşır.Ancak Desideria ateş baskın olmak üzere diğer tüm elementleri taşıyor.''
''Bu imkansız, ne milattan önce ne de günümüze kadar, en yetenekli bükücülerin geninde bile ateş ve su aynı anda bulunmadı.Bu derste bile bize mümkün değildir diye ifade edildi.''
''David, susmazsan konseyden atılacaksın.'' Kadın devam etti.
''Desideria, statik güç dünyasında daha önce eşi benzeri görülmeyen bir varlık.Bu da şu demek.Olası bir savaş durumunda, ki bu tarih yakındır.Desideria, Canopus'a geçecek olursa,savaşı kazanma ihtimalimiz sıfırdır.''
''Sıfır mı? Kız dört elementi de kontrol edebiliyor olabilir ancak biz de güçlerimizi birleştirirsek yenebiliriz.'' David, kadını çığırdan çıkartmışa benziyordu.
''Keşke elementler arası ilişki dersinde biraz gayret etseydin David.Olası savaş durumunda, özellikle de senin için geçerli, ateş suyu etkisiz hale getirir.''
''Ama su da ateşi etkisiz hale getirir.''
''Geninde su elementi de taşıyan biri için, tsunami de yaratsan ciddi bir zararı olmayacaktır.''
''Bizden tam olarak ne istiyorsunuz?'' Dedim dayanamayarak.
''Aslında sizden değil Thomas, senden istiyoruz.'' Konsey başkanı ayağa kalktı.
''Onun evrenine yolculuk edip onu bize getireceksin.''
''Peki üç kişiyken neden bunu ben yapıyorum?''
''Ateş ve hava kardeş elementtir.Yeterli dozda ve uygun zamanda hamle yapıldığında ikisi de birbirini yüceltir.'' Bir bakıma doğruydu.
''Onu nasıl getirebilirim ki?'' Konsey başkanının yüzündeki tebessümü fark ettim.
''Thomas.'' Dedi.
''Onu gördüğünde, bunu nasıl yapacağım demene gerek kalmayacak.Çünkü sen de onu buraya getirmek isteyeceksin.''
Merhaba sevgili Eğitimhane ailesi!
Bu sefer fantastik bir kurgu ile sizlerleyim.Umarım beğenmişsinizdir.Lütfen yorumlarınızı belirtmeyi unutmayın.
İkinci bölüm çok yakında sizlerle, hoşça kalın!