Doğudaki Öğretmenlerimize Destek

Çevrimdışı sitemkar45

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.871
  • 936
  • 1.871
  • 936
# 06 Ara 2007 22:17:55
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Ben hakkaride görev yapmaktayım. siz hiç bir bayram kutlamasına giderken allahım ölmeden geleyim diye dua ettiniz mi . yada sizin oralarda askeri operasyonlardan dolayı 1 hafta telefon bağlantınız gittimi. atatürk büstü koyamadığınız bir okulda çalışmak zorunda kaldınızmı. sınıfa girdiğinizde tahtada koskoca gerilla ( pkk ) yazısıyla karşılaştınızmı. okula gelen öğrencileriniz tamamımın hiç türkçe bilmediği oldumu. bu kadar çok şehit verdiğiniz bir dönemde hiçbir tepki gösteremediğiniz veya engellendiğiniz oldu mu. şehitlerimizle ilgili konuştuğunuzda tehdit edildiniz mi?

Benim annem anne değil mi her gün televizyon izlerken burayla ilgili kötü haberlerde fenalık geçirdiğini bir ben birde Allah bilir. telefon ettiğinde kuzum diye başlayan cümleler ve belirli bir süre sonra hıçkırıklarla biten telefon konuşmalarını. başınıza ne gelirse gelsin annenize bunları anlatamazsınız ki en azından içleri rahat olsun diye. ama aslında konuşmaya ve dertleşmeye o kadar ihtiyacınız vardır ki

Köyde çalışmaya başlamışsınız. köy muhtarı ve köyün büyükleri sizi karşınıza alıyor ve diyorki : hoca burda her gördüğünü görme her duyduğunu da duyma. sonra göreve başlıyorsunuz bulunduğunuz bölgenin pkk sorumlusunun sizin köyünüzden olduğunu öğreniyorsunuz. daha sonra askerlerimizin rutin olarak yaptığı haftalık ziyaretleri başlıyo ve size birtakım sorular soruluyo, sizde devletiniz ve milletiniz adına içten bi şekilde cevaplıyorsunuz. ama askerler gittiğinde sizi cevreleyip soru sormaya başlıyor köylü. hoca ne sordular. sen ne söyledin gibi. ilerleyen günlerde öyle adamlar görüyonuzki çıldırmamak elde değil. yani şu para farkı olmamalı diyenlerin çarşıda görse bile arkasına bile bakmadan kaçacağı cinsten. sonra gece uyurken bi sesle uyanıyorsunuz ve evinizin etrafında birilerinin dolaştığını hatta tavan arasına kadar çıktıklarını ve sabaha doğru tekrardan inerek gittiklerine şahit oluyorsunuz. bu arada teksiniz ve devleti siz temsil ediyorsunuz. okulun 20 metre yanında mezar görüyorsunuz ve doğal olarak kimlere ait olduğunu soruyorsunuz. size verilen cevap pkk şehitlerimiz oluyo. bu arada aman hoca , görme hoca, duyma hoca... şimdi arkadaşalar sorun para sorunu felan değil sorun adalet sorunu. eğer herkez buraya gelecek ve bu görevi yapacaksa seve seve  yaparım yok torpil bulmaya yok antalyanın D ve E sınıfında 30 puanla 5 yıl yapıpta doğu görevi kaldırılıyosa işte burda itirazım var. senin askerin gelir köyüne doya doya sarılamazsın yiğitlerine, öpüp koklayamazsın o vatan evlatlarını çünkü köylü sana bakar. seni gözetler. açık arar.  lise mezunu hemşire bile burda bizden daha fazla para alır. gerisini siz anlayın. bu yazılar yüzünden 29 ekim CUMHURİYET bayramınızı kutlamayı unuttum . hepinizi ellerinizden ve gözlerinizden öperim. inşallah bir daha yazı yazmak nasip olur....

Hocam Allah yardımcınız olsun,bende  yenıkopru cıvarında 4 yıl çalıştım.Foto album bölümünde resimlerde var..Sizi çok ıı anlıyorum.Rabbim yar ve yardımcınız olsun,gerçek öğretmenliği sizler yapıyorsunuz.İnşallah en kısa zamanda sevdiklerinize kavuşursunuz...Kolay gelsin,ii çalışmalar...

Çevrimdışı semelif

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 128
  • 229
  • 128
  • 229
# 06 Ara 2007 22:33:02
Ben de doğudayım ama çok şükür anlattığınız problemlerin hiçbirini yaşamıyorum.Allah yardımcınız olsun.

Çevrimdışı sitemkar45

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.871
  • 936
  • 1.871
  • 936
# 06 Ara 2007 22:39:55
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
hocam olayı bu kadar dramatize etmenizin hiçbir anlamı yok...sizin bahsettiğiniz şartlarda bende görev yaptım ve eminim sizin gibi benim gibi niceleride görev yaptı halada yapan arkadaşlarımız var...biz bu mesleğe başlarken doğuda çalıştığımız zaman maaş farkı alalım diye bir düşüncemiz olmadı..ve eminimki bizlerden önce o bölgelerde görev yapan birçok meslektaşımız bizlerden daha zor şartlarda görev yaptılar şehit oldular...
     öğretmenlik kutsal bir meslektir dogudaki öğretmen ,batıdaki öğretmen diye birşey yoktur olmamalıda.öğretmen heryerde öğretmendir..önemli olan bulundugumuz yer değil önemli olan görevimizi layıkıyla yapabiliyormuyuz bize emanet edilen o küçücük çocuklara birşeyler veriyormuyuz aldıgımız parayı hakediyormuyuz bu önemli..
      herkes doğuya gidecek herkes doğuda görev yapacak diye bir olay yok..mecburi hizmet var..Antalyanın Akseki ilçesinin bir köyünde de çalışsanız mecburi hizmetinizi yapmış oluyorsunuz Hakkarinin bir köyünde çalışsanızda...
       doğu batı ayrımına girmemesi gereken insanların başında biz öğretmenler gelmemize ragmen sürekli biz bu ayrımı kendi aramızda yapıyoruz..sürekli kendi içimizde bu konuda bir çekişme halindeyiz..ben gittim herkes gitsin diyoruz..gidene de saygım var gitmeyene de...
        bizler gidip oralardaki köylerde görev yaptıysak oradaki insanların hayatlarında birtakım şeyleri değiştirebilseydik oralardaki küçücük çocuklara eger birşeyler verebildiysek ne mutlu bize.ben eminimki sizin deyiminizle doğuda görev yapmaktan kaçıp batıda görev yapan öğretmen arkadaşlarımızda görev yaptıkları yerlerde  birşeyler vermenin birşeyleri değiştirmenin çabası içindeler görevlerini layıkıyla yapıyorlar.
         bir başka noktada siz görev yaptıgınız yerde yaşadığınız zorlukları öğretmenlere yönelik 100.000 den fazla üyesi olan böyle bir sitede savaş filmi anlatır gibi anlatırsanız sizin bu yazdıklarınızı okuyan kaç öğretmen arkadaşım doğuda görev yapmak ister..belki siz haklı olarak yaşadıgınız olayları paylaşmak istiyorsunuz ama bunu yaparkende insanların gözünü korkutuyorsunuz.
         doğudaki gerçekleri artık herkes biliyor yaşam şartlarının ne kadar zor oldugunu ama bizim yaptıgımız en büyük yanlışlardan biride bu sürekli bu zorluklardan bahsediyoruz insanları zorlayarak onlara birşeyler yaptıramazsınız..gitmek isteyen gider istemeyen gitmez.tayini çıkıp doğuya giden ve orda görev yapmak istemeyen de istifa eder..emin olunki bu memleketin her köşesinde görev yapacak binlerce öğretmen var.
        Artık kendi içimizdeki çekişmeyi bırakalım.Artık Doğu daki hayat şartlarının zorluklarını anlatmaktan vazgeçelim.Orada öğretmenini dünyanın en büyük insanı olarak kabul eden öğretmeninin gözlerinin içine bakarak bir şeyler öğrenmenin sevinciyle gözleri parlayan o küçük çocukları anlatalım.
      50 kişilik bir sınıfta büyüyünce ne olmak istiyorsunuz sorusuna 40-45 öğrencinin öğretmen olmak istiyorum dediğini anlatalım.
     


Öğretmenim haklısınız,mesela ben çok güzel dostuklar edindim orda.

ilk gittiğimde bende isyan duyguları taşıdığımdan aynı haleti ruhiyeyi yaşıyor ve kendimi yiyip bitiriyordum.Sonra düşündüm ki,ben ne kadar kendimi yıpratsamda bu yollar yine kapanacak,bu kar yine yağacak.Kadere inandım kederden emin oldum.Sonra elimde olmayan daha doğrusu iktidarımda olmayan,benim sınırlarımı aşan şartlar için üzülsemde,ağlasamda,kendimi tüketsemde bir şeye yaramayacağını öğrendim.

olayların iyi yanlarını görüp mutlu olmaya başladım.Ondan sonra hayat benim için milad olmuştu,bazan kapıyı açık bırakıp yattığım olmuştu.Çünkü hayatıma kabus gibi çöken ağırlıkları,korkuları atmıştım.Emanet bir hayatım vardı.Bunu veren gerektiğinde bunu alır a da en zor zamanları yaşasamda vadem dolmamışsa korurdu.İnançlarıma sığındım ve çok güzel bir 4 yıl geçirdim.Çofk güzel anılar ve dostluklar yaşadım.Tabiki olumsuz şartlar ve durumlarla da karşılaştım ama mutluluklarım daha çoktu.Bu yüzden hiç sarsılmadım,moral bozmadım,yıkılmadım...Hayatımda okumadığım kadar kitap okudum,hayatımdaki en güze şiirlerim o karanlık gecelerde hayat buldu.İlk çalıştığım köyde 1 sene hiç elektrik yoktu..Elektriksizlikten şikayet etmek yerine mumun güzelliğini keşfettim.YAvatarımdaki resim de o günlerden kalma...

Doğuda da batıda da olsa çok zor şartlar altında çalışan,hiç haberimiz bile olmayan nice öğretmen var.Sizde olayların ii taraflarını görmye,pozitif düşünmeye başlarsanız hem daha mutlu olur hem de daha mutlu edersiniz.

İyi çalışmalar diliyorum sayın meslektaşlarım..

Çevrimdışı yido

  • Uzman Üye
  • *****
  • 336
  • 36
  • 336
  • 36
# 06 Ara 2007 22:43:34
hocam bende size katılıyorum herkes doğuda görev yapmalı batıdaki doğu hizmeti kapsamına alınan yerlere karşıyım bende 6 yıl çaliştım öyle sorunlarla karşılaşmadık ama batıya gelince anladımki hayat  buralarda toz pembe ama yinede oraları arkadaşlıkları çok özlüyorum.inşallah hayırlısıyla bitirir gelirsiniz

Çevrimdışı bengu71

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 514
  • 372
  • 514
  • 372
# 06 Ara 2007 23:00:27
Evet bende hakkari de görev yaptım. İlk görev yerimdi.  Elbette olumsuzluklar yaşadım ama yaşadığım güzel anılarım daha fazla .....
Karamsarlığa kapılmamak lazım.  Batıya gelirsin daha başka sorunların olabilir...

Çevrimdışı mrcn

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 215
  • 264
  • 215
  • 264
# 06 Ara 2007 23:09:57
z_yazıcı07 hocam yazınızda doğu daki öğretmenlerin sürekli şikayet ettiklrini dile gtirmişsiniz sanki sürekli şikayet edip hiçbir şey yapmıyorlarmış gibi. ama bence tam tersi şikayet ediyoruz ama görevimizi de hakkıyla yapmaya çalışıyoruz. ayıca isteyen gider istemeyen istifa eder demişsiniz.ama öyle değil malesef burdaki çoğu öğretmen istemeden gelmiş buraya ama kimseninde istifa  edip gitmeye niyeti yok. ayrıca göreve yeni başlayacak olan arkadaşların nasıl şartlarda çalışacaklarını bilmeleri lazım.buraya isterse 5 yıl atama bekleyip gelsin yine de bir süre sonra şikayetçi olacaktır.
bizim amacımız sürekli bişeylerden şikayet etmek değil . öğretmenler odası gibi gördüğümüz sitemizde meslektaşlarımızla dertleşmek sadece.sanırım buna da hakkımız var.

Çevrimdışı sitemkar45

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.871
  • 936
  • 1.871
  • 936
# 06 Ara 2007 23:13:12
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
z_yazıcı07 hocam yazınızda doğu daki öğretmenlerin sürekli şikayet ettiklrini dile gtirmişsiniz sanki sürekli şikayet edip hiçbir şey yapmıyorlarmış gibi. ama bence tam tersi şikayet ediyoruz ama görevimizi de hakkıyla yapmaya çalışıyoruz. ayıca isteyen gider istemeyen istifa eder demişsiniz.ama öyle değil malesef burdaki çoğu öğretmen istemeden gelmiş buraya ama kimseninde istifa  edip gitmeye niyeti yok. ayrıca göreve yeni başlayacak olan arkadaşların nasıl şartlarda çalışacaklarını bilmeleri lazım.buraya isterse 5 yıl atama bekleyip gelsin yine de bir süre sonra şikayetçi olacaktır.
bizim amacımız sürekli bişeylerden şikayet etmek değil . öğretmenler odası gibi gördüğümüz sitemizde meslektaşlarımızla dertleşmek sadece.sanırım buna da hakkımız var.

Evet kesinlikle haklısınız,pozitif düşünceleriniz için teşekkürler..

Çevrimdışı tamerr

  • Uzman Üye
  • *****
  • 363
  • 60
  • 363
  • 60
# 06 Ara 2007 23:24:34
Güzel olan, mutluluk veren zoru başarmaktır. Allah herkesin yardımcısı olsun.

Çevrimdışı z_yazici07

  • Çalışkan Üye
  • ***
  • 138
  • 54
  • 138
  • 54
# 07 Ara 2007 03:54:02
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
z_yazıcı07 hocam yazınızda doğu daki öğretmenlerin sürekli şikayet ettiklrini dile gtirmişsiniz sanki sürekli şikayet edip hiçbir şey yapmıyorlarmış gibi. ama bence tam tersi şikayet ediyoruz ama görevimizi de hakkıyla yapmaya çalışıyoruz. ayıca isteyen gider istemeyen istifa eder demişsiniz.ama öyle değil malesef burdaki çoğu öğretmen istemeden gelmiş buraya ama kimseninde istifa  edip gitmeye niyeti yok. ayrıca göreve yeni başlayacak olan arkadaşların nasıl şartlarda çalışacaklarını bilmeleri lazım.buraya isterse 5 yıl atama bekleyip gelsin yine de bir süre sonra şikayetçi olacaktır.
bizim amacımız sürekli bişeylerden şikayet etmek değil . öğretmenler odası gibi gördüğümüz sitemizde meslektaşlarımızla dertleşmek sadece.sanırım buna da hakkımız var.

hocam sanırım bir yeri yanlış anladınız ben kesinlikle doğudaki öğretmenler sürekli şikayet ediyor  işlerini yapmıyor diye birşey söylemedim, şikayet kelimesini kullanmadım bile..tekrar dikkatle okursanız yazdıgım yazıda aynen şöyle diyorum.. doğudaki gerçekleri artık herkes biliyor yaşam şartlarının ne kadar zor oldugunu ama bizim yaptıgımız en büyük yanlışlardan biride  sürekli bu zorluklardan bahsetmek...öncelikle bunu belirteyim..gerek doğuda gerek batıda çalışan öğretmen arkadaşlarımızın görevlerini layıkıyla yaptıkları konusunda sizinle hem fikirim.
Benim söylemek istediğim sürekli olumsuzluklardan bahsetmeyelim..doğuda görev yapan arkadaşların görev yaptıkları süre boyunca hiçmi güzel günleri olmadı hiçmi güzel anıları olmadı.neden sürekli olumsuzluklardan bahsediyoruz.Konuyu açan öğretmen arkadaşımız yazısında sürekli olumsuzluklardan terör belasından bahsetmiş.bende Mardin Dargeçite bağlı bir köyde 4 yıl boyunca görev yaptım zorluklar oldu tamam ama bunun yanında bir o kadar da güzel günlerim oldu.eminimki doğuda görev yapan bütün arkadaşlarımında olmuştur.neden bunlardan bahsetmiyoruz.göreve yeni başlayacak arkadaşlarımıza dogunun zorluklarını anlatırken bence kelimeleri biraz daha dikkatli seçmeliyiz.ben bundan bahsediyorum..tavan arasında gezen teröristleri anlatmak,çatışmaları anlatmak ,teröristlerin oldugu köy mezarlıklarını anlatmak yeni göreve başlayacak arkadaşları bilgilendirmek değil korkutmaktır..burdaki çoğu öğretmen istemeden gelmiş buraya diyorsunuz..fakat Eğitim Fakültesine girerken öğretmenlerin mecburi hizmetinin oldugunu,tayin nereye cıkarsa oraya gidileceğini herkes biliyor..bunları bilerek Eğitim Fakültesine girmek mezun olup doguya tayini çıktıgı zamanda ben buraya isteyerek gelmedim demek bana pek etik gelmiyor.tüm bunları en başta düşünmek ona göre meslek seçimi yapmak en doğrusu değilmi.
      Önce hakkaride görev yapan arkadaşın bütünüyle olumsuzluklardan bahsettiği yazısını daha sonrada Sitemkar45 rumuzlu öğretmen arkadaşın yaşadığı olumsuzlukların nasıl üstesinden geldiğini anlattığı yazısını okursanız ne demek istediğimi anlayacaksınız.

Çevrimdışı sitemkar45

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.871
  • 936
  • 1.871
  • 936
# 08 Ara 2007 23:56:29
Doğuda öğretmenlik yaparken yaşadıklarımı ve kendimce çözüm yollarını yazdığım yazıyı başka bir bölüme eklemiştim ama konu ile alakalı olduğu için buraya da eklemenin faydalı olacağını düşünüyorum)

Merhaba Sevgili arkadaşlar,hepimiz bazen tarifsiz acılar ve sıkıntılar yaşarız.Bunaldığımız anlar olur,konuşacak bir çehre ararız.telafisi olmaz hiç bir şey..Telafisi olmaz acının...

Mesleğe ilk başladığım günlerde bu türden sıkıntılarım çok olmuştu..O günlerde yazdığım, ve çok daraldığım,sıkıldığım anlarda tekrar tekrar okuyup moral bulduğum bir yazıyı paylaşmak istiyorum..Daha once ulusal yayın yapan bir eğitim dergisinde de yayınlanmıştı,bir yarısmada ödüle layık görülmüştü..Hayatımda kendime verdiğim en iyi ödüldür bu yazı benim için.Hayatımın bir kırılma noktasında beni mutluluğa taşıdığı için…Çok uzun olduğundan ben kısaltıyorum..Umarım benim ilk başlarda yaşadığım sıkıntılarla karşı karşıya kalan arkadaşlar içinde bir çözüm yolu olabilir..herkese kolay gelsin..Umudunuz,neşeniz,tebessümünüz ve inancınız eksilmesin emi...



TEBESSÜM

   Yılların telaşını ardımda bırakıp huzuru edinmeye başladığım günlerin arifesini yaşıyordum. Meslekte ilk görev yerimin belli olduğu zaman dilimine kadar çehreme yayılan tebessümlerle büyük bir sevinç yumağı sarmıştı ruhumu, bedenimi. Bir nebze burukluğa yol açsa da uzak bir şehre yolumuzun düşmesi incitmemişti yüreğimizi. Kendime olan güvenin eseri olarak her yerde ve her şartta çalışabileceğime inanıyordum. Atama yerim olan uzak şehirde ilk günümdü, gündelik koşuşturmaları ardımda bıraktıktan sonra kısa bir süreliğine olsa da şehri gezmeye fırsatım olmuştu. Şehir merkezi şartları ve imkânları ile ideal bir kent merkezini andırıyordu. Hatta insanların güler yüzleri, samimi yardımları ve sıcak davranışları şehre ısıtmıştı beni. Şehir merkezinde bulunan ve geçici görev yaptığım okuldaki vazifemin sona erip, kuraların çekilerek görev yapacağım yerin belli olmasına kadar tebessümler yayan bir çehreydim. Elimi torbaya atarken torbadan yeni bir maceraya mekân bir yerleşim yerinde sahne alacağımdan ve hayata dair yeni roller üstleneceğimden ne kadar da habersizmişim. Bu düşüncemi çok sonraları yaşadıklarım teyit edecekti, oysa ben bunlardan habersiz tebessümler yayan bir çehreydim. Uzak şehrin en uzak ilçesinin en uzak köyü artık beni bekliyordu. Biraz moralimin bozulduğunu yansıtmama uğraşı içerisinde, geçici olarak çalıştığımız kurumda tanıştığım arkadaşlarla yerlerimizi konuşup, kısa değerlendirmeler yapıyorduk. Çok güzel yere düşmüşsün, il merkezi sayılır, yollar dokuz ay kapalıymış, Allah yardımcın olsun, başarılar, çok şanslısın, o taraf zengindir, çok rahat edersin, valla işin zor, türünden açıklamaların yapıldığı salondan çıktım. Hüzünlenmiştim, ailemi arayıp; hayatımın ilklerinden sayılabilecek bir yalan ve sahte gülüşler altında çok güzel bir yere tayinimin çıktığını söyledim. Yaşadığım olumsuz hislerin kıskacına ailemi de almaya hakkım yoktu zannımca. Zaten yeterince uzaklarda oluşum onlar için dayanılması zor bir ayrılıktı. Ve bir de hasret. Bunları onlara söyleyip, onların zihinlerinde karanlık menziller ve düşünceler açmaya gerek yoktu. Ertesi gün kararnameyi alıp ilçeye gittim, yaklaşık olarak iki saat süren yolculuğun ardında, karşılaştığım yerleşim yerine ilçe denmesine sebep; hükümet binası ve birkaç yüksek binadan başka hiç bir şey değildi. Eski evler, düzensiz bir yerleşme ve beklide hiç eseri olmayan bir şehirleşme planı. İlçe mili eğitim müdürlüğündeki işlerimi tamamladıktan sonra sıra köye nasıl ulaşılacağını öğrenmeye gelmişti. Bir kaç esnaf ve vatandaşla olan konuşmamdan sonra atandığım köyde yaşayan insanların alış veriş yaptıkları bir-iki dükkân öğrendim. Selam vererek içeri girip köyün arabalarının nereden ve saat kaçta hareket ettiğini, köylülerin gelip gelmediğini ya da köye nasıl gidebileceğimi sordum. Dükkân sahibi köye giden aracın olmadığını, köylülerinde ancak ayda bir geldiğini ve köyün ilçenin en uzak köyü olduğunu söyledi. O ana kadar köy zannettiğim yerleşim yerinin aslında köy değil mezra olduğunu da öğreniyordum. Kendi kendime “haritada ismini olmamasının sebebi de buymuş anlaşılan” deyip dükkândan ayrıldım. Günlerce her gün dükkâna uğrayıp köylüleri sordum, köylülerde benim geleceğimi duymuş olacaklar ki bir gün telefonum çaldı, arayan ilçe milli eğitim müdürüydü. Köylüler beni almaya gelmişlerdi. Hemen çantamı alıp müdür beyin belirttiği yere gidip, beni bekleyen köylülerle tanıştım. Köylüler sıcakkanlı insanlardı, köyle ilgili sorduğum her sorunun cevabını güzel bir şekilde yanıtlamaları beni biraz rahatlatmıştı. Köylülerle minibüse bindikten yaklaşık bir saat on dakika sonra, dağlarla çevrili dar bir vadide arabadan indik. Arıza olduğunu sanmıştım. Köylülere sorunca durumun öyle olmadığını anladım. Arabayla geleceğimiz yer buraya kadarmış, bundan sonrasını yürüyerek gidecektik. Tüm köylülerin taşıdıkları yüklerin fazla olması nedeniyle iki çantayı taşımakta bana düşmüştü. Yaklaşık olarak yedi kilometrelik bir yolu yürüyecektik. Yol yüksek bir dağın eteklerinden kıvrıla tam zirveye ulaşıyordu. Köyde tam zirvedeydi. Yolun sürekli yukarıya doğru olması nedeniyle yaklaşık iki saat süren yolculuğumuzun nihayetinde epey yorulmuştuk. Akşam sularında köye vardık, köyde karşılaştığım manzara beni daha da telaşlandırmıştı. Tam dokuz aydır köyde elektrikler yoktu. Köylüler kendilerine ait olan elektrik trafosunun aralarında husumet bulunan komşu köyde olması nedeniyle gidip tamir ettirememişlerdi.

Köyde yaşadığım o ilk gece; yaşadığım ve ardımda bıraktığım günler kadar uzundu sanki. Sabah uyandıktan sonra köyü kısaca bir dolaştım. On sekiz hanelik küçük bir yerleşim yeriydi. Okul çok eskiydi ve bir sürü eksiği vardı. Okula ait lojmanda o güne hiçbir öğretmen kalmamıştı. Hemen lojmanı temizlemeye başladım, lojmanın bir sürü tamire ihtiyacı vardı. Kendi imkânlarım ve köylülerin yardımıyla lojmanı biraz düzelttikten sonra, bir hafta sonu ilçeye gidip, gerekli olan ihtiyaçlarımı aldım fakat nasıl götürecektim. Araç yoktu, bir kanepe, masa, sandalye, banyo kazanı, kap kacak, soba, mutfak eşyası vb. eşyalar yürüyerek köye çıkarılamazdı. Eşyaları bir dükkâna teslim edip köye döndüm. Eşyalar bir ay sonra ilçeye maaş almaya giden köylüler tarafından getirilene kadar köylülerde misafir olarak kaldım. Çok zorlandığım günleri ardımda bırakıp lojmana yerleşmiştim ama sıkıntılar bitmemişti. Aniden bastıran kış şartları beni çok zamansız yakalamıştı. Yaklaşık olarak altı ay köy yolu kapalı kalacaktı. Uzaklarda bir ummanı taşan hasreti ile yaşadığım hayatın müdavimi olmaya çalışıyordum. Bir anlam bulma arayışı olan hayat yolculuğunda; hayatın, kayıtsız, bir kalıba girmeyen yönünü bir çerçeveye yerleştirme telaşının hayatıma yansıdığı günlerdi yaşadıklarım. Var oluşumu açıklayacak bir kalıp, bir açıklama, beklide bir anlamın neticesiydi yaşadıklarım. Ama şu da bir gerçek ki asıl yaşantımdan uzaklaştıkça anlamsızlık kareleri dolduruyordu hayatımın içini. Uygun açıklamalar, uygun anlam kalıpları oluşturmaya, yaşadığım hayatı bir çerçeveye yerleştirmeye çalışıyordum. Nafile. Hayatımı kara bulutlar gibi çevreleyen korku ve ümitsizlik bitmek bilmiyordu.

   Yokluk, anlamsızlık en ağır duygu yaşantılarındandır. Bu yüzden bir anlam katamadığım hayat karşısında duyguların en ağırını yaşıyordum. Ve bu duyguya karşı hissettiğim acı o kadar derin oluyordu ki,  o zaman çılgınca bir anlam arayışına giriyordum. Ne yapmalıydım? Hiç bir yol, hiçbir eylem içimdeki boşluğu dolduramıyordu, bu boşluğa asıl değerleri yerleştiremiyordum. Yüreğimdeki aynalar koridorunda yaşantıya dair tebessüm yansımalarını yol açtığı bir boşluktu bu. Mutluluğuma sebep olacak şeyler arıyordum çaresiz ve acelece. Var olma tercihimi isyana taşıyabilecek kadar ince bir bağ kalmıştı hayatla aramda. Çünkü insana var oluşun tadı tattırıldıktan sonra, hayatın tadı insanın yakasını bırakmıyordu. Yoksun olduğum hayat şartlarının yol açtığı bir çırpınıştı bu aslında. Bu yüzden çok acı çekiyordum, yaşam karmakarışık ve çekilmez hale gelince, hayatı hiçbir anlam çerçevesine yerleştiremiyordum.    Gece sonsuz bir melodiyi mırıldanırken, rüzgâr yine vokaldeydı. .Rüzgâr dışarıdaki yalnızlığı ve sessizliği bir çığlık gibi bölüp, geceye biraz da korku katıyordu. Dinmeyen rüzgârlar çalıyordu pencerelerimi, devrilen bir yalnızlığın altında kalıyordum sonra.Gülüşlerim çehremde,hayallerim gecede dona kalıyordu.Hüzün düşkünü duygular tutsak alıyordu yüreğimin en güzel coğrafyalarını.Yalnızlığıma eklenen hasret ve firkat hissinin dokunduğu her şey boşlukta kalıp,durmaksızın zihnimde metaforlar oluşturuyordu.Zorluklara, iklim ve doğa şartları da eklenince; adeta acıyla örülü yaşam sınavımın soruları daha da zorlaşıyordu.Kendime çizdiğim hayat yolculuğunun yapı taşlarından biri daha düşüyordu,adına kariyer,ideal dediğim ne varsa unutuluyordu mecburi ve zoraki.Acıya işgal,bana tutsaklık kalıyordu.Sonra sabır ve ümitle var oluşuma sığınıp,benim dışımda olup,daha zor ve daha değişik durumlarda olan insanları düşünüyordum.Halime şükrederek içimdeki kararsız azabı dindirip,soğutuyordum,barındırmıyordum içimde.Geçmişe uzanan duygu yolculuğunda hayallerimin tılsımı kaybolmuştu artık,geri vermiyordu tebessümlerimi.Birbiri ardınca kapanıyordu geceye aydınlığımın tüm kapıları.Zifiri gece nöbetlerinde devrilen yalnızlığım gibi devriliyor kapanıyordu tüm ışıklar.. Yaşadığım hayat bıçak sırtı bir yaşam olsa da, inançla kırılıyordu acının ve ümitsizliğin tüm duvarları ve sevgiyle, kardeşlikle ısınıyordu en soğuk coğrafyalar.

Şehirler ve insanlar yine yazgılarını yaşıyorlardı iç içe. Gurbetin, özlemin, hasretin âleme yayılıp, hayatımı acıttıkları vakitler olan “yalnızlık saatlerinde” kaleme alıyordum artık tüm yazılarımı, gecenin kaygıları ve korkuları içinde. Bedeli ödenmemiş bir hayatın ağırlığı vardı sanki üzerimde. Güzel olan, hangi hangi hayalim kaldı ki şimdi, önce bir tutam gülümseme verip, sonra hıçkıra acı taşıdı yüreğime. Hangi unutulmuş hatıranın tanışıklığı duruyordu ki orada, gelişi de daveti de acımak kadar kaçınılmaz oluyordu. Oysa mutlulukla acı arasına acı sözcüğünün harfleri sığacak kadar bir zaman dilimindeydi yaşadıklarım, ama karşı konulan ve içine defalarca sabrın konulduğu bir zula gibi duruyordu sırtımda hayatın ağırlığı. Kısa anlık zaman dilimlerinde olsa da yüreğimin mutluluğa kanat çırptığı an, ne kadar anlatılacak çok şey var aslında, o mutluluk karelerini ifade edemiyor kelimelerim.

Uzayıp giden coğrafya, zifiri bir karanlığın ihatasında geceyi yaşıyordu. Gecede yalnızlık, yalnızlıkta korku, korkuda acı, acıda  hüzün, hüzünde kahır, kahırda da kahrımsı dokunuşların hitap ettiği kendi iç dünyam ve yaşadığım mekân, ne kadar da ağır kalıyordu ellerimde. Hele zaman; karanlıklar içinde kilit vurulmuşçasına kalıyor, donuyordu adeta. Yaşanan olumsuz düşünce şekillerine ve davranış kalıplarına suç ortaklığı içindeymiş gibi,sessiz ve ağırdı.Ara sıra camlara dokunan rüzgar,sessizliğime ses olmaya çalışsa da hiçbir şey, zamanın ilerleyip,düşüncelerimi ardımda bırakışıma yol olmuyordu kimi zaman. Ara sıra şiddetini arttırarak çok sesli bir şekilde penceremin camlarına vururcasına dokunan rüzgârda karşı karşıya kaldığım çıkmaz gece senfonisinin, bir enstrümanı gibi durmadan devam ediyordu çok sesliliğine ve geceye korkular katıyordu Ya Rabbim ne kadar uzun ve katlanılması güç bir gece, zaman geçmeyecek mi, yarına güneşle uyanamayacak mıyım türünden düşünceler,gece boyunca ruhumu kemiriyordu. Yalnızlığımın çıkmazlarından olan korku ve neticesinde ortaya çıkan acının ağırlığı hükmederken yüreğime hayal meyal uykuya dalıyordu gözlerim. Uykuma sebep gecenin ilerleyen vakti veya yorgunluğum değil; çaresizliğin kılıfında, tükenişimde kalarak varlığımı unutacak kadar, hayata karşı sessizliğim ve eli kolu bağlı kalışımdı.

Ve her gece tekrarlanan bir nakaratla bölünürdü uykularım. Gecenin ilerleyen saatlerinde uykuma yeltenip, istilaya kalkan kâbuslarla uyanıyordum,.Kapılar,pencereler,duvarlar,çatıdaki demir saçlar,pencerelerdeki camlar ve muhafaza demirleri,kapının menteşeleri,kapı kolları,lambalar , üzerinde uzandığım kanepenin yayları,sobanın telleri,duvarda asılı olan aynalar,kazanda bulunan su,mutfaktaki cam ve metal eşyalar hatta bilgisayarın ses çıkışları…Odanın içinde ve evin dışında bulunan ne varsa bir gürültü yumağı olup durmadan üzerime geliyordu.Dokunduğum her şey bitmeyecek bir gürültü ile yüreğimi kundaklıyordu.Korkunun senfonisine nefer olan her şey istila duygularını taşıyarak,hayatımı,nefesimi kuşatmaya geliyordu.Çaresizliğimin son demlerinde çığlıkları kuşanarak karşı çıkmak istiyordum,durdurmak istiyordum.Ama nafile her defasında sesim çıkmıyordu,evet sesim hiç çıkmıyordu.Canımı çıkarırcasına bağırıyordum ama sesim çıkmıyordu.Sesim karşı karşıya kaldığım çok şiddetli ve ürkütücü sesliliğin menziline sessiz olarak gidip,çözemediğim bir seslilikle dönüp gürültüye katılıyordu.Başımı ellerimin arasına alarak, kendimi çaresizliğimin kollarına bırakıyordum,yavaş yavaş tüketen bu karmaşa karşısında yapacağım hiçbir şey olmuyordu,her defasında mağlup bir neferin kırılan gurur ve hislerini kuşanmışçasına kalıyordum kendimle..Her şey yüreğime hükmedip beni nefessiz bırakacakken “İmdat” sesiyle uyanıyordum geceyi korkutan kâbuslardan.Şöyle bir etrafıma bakınıyordum,her şey yerindeydi ve hiçbir şey rüyamdaki vaziyette olmuyordu.Binlerce kez şükre muhtaç olduğumu hissediyordum her uyanış sahnesinde..”Sana binlerce kez şükür olsun Allah’ım“ dua ve teşekkürü ile zifiri geceye ve kendime renk vermeye başlıyordum.Bir nebze de olsa uzaklaşıyordum uykuda kuşandığım ruh halinden..

Acı, çile, yalnızlık muhatap olduğum sınavın hayatla karşılaştığım ve çözmeye zorlandığım soruları olmuştu artık.Oysa hayatımın karmakarışık yanlarını bir tarak gibi tarayıp düzeltebilirdim.Çözemediğim karışıklıklarla dolan içsel dünyama bir anlam kazandırabilirdim.Yaratılmış yani var oluşumu kendim kurmamış,ona hazır halde sahip yaratılmış ve her şeyin dışımda geliştiği,olaylara,evrendeki düzene seyirci olduğum,var olan düzende hiçbir rolümün olmadığı bir dünyada yaşıyordum.Var oluşumu elinde bulan bir varlıktım.Bunun sonucu teşekkür olmalıydı.Ama zıtlarla örülü bir dünyada yaşıyordum.Sevginin içinde korkunun,mutluluğun içinde acının olduğu bir dünya.Güneş hem batıyor,hem de doğuyordu.Karanlıkla aydınlık birbirini izliyordu.Bu yüzden yaşadığım güzel günlere nasıl razı olup şikâyetçi olmadıysam,hayatı bir isyana taşımadan karşı karşıya kaldığım olumsuzluklara razı olmalı ve çözüm yolları aramalıydım..Aslında ölümün her şeyi nihayetsizleştireceği bir dünyada,sonu belli varlıklara,düşüncelere düşüncelere bağlanmanın neticesinde yaşıyordum hezeyanları.Tükenecek bir dünyada,hiç tükenmeyecek arzular beslememeliydim.Yaşamın gerekleriyle kendime sahne olarak tasarlanan dünyada rolümün gereklerini yapmalıydım.Zaten şikâyet üzerine kurulu hayatlar,hayatı acı haline getirme tutumu,menfaat ilişkisinin olduğu narsist benliklerin oyunuydu.İnsan olarak yaratılıp, var oluşu, hayatı tatma imkânına sahip olmuştum.Sonsuz değerli bir varlık olarak,tüm insanlar gibi her şeyin muhatabı olarak yaratılmıştım.Yaşam bir sınanma olduğundan,insana isyan etme hakkı da tanınmıştı ama isyan etmek kolay olanı seçmekti,direnip yeni yollar aramalı,çehreme yakışan tebessümü tekrar ortaya çıkarmalıydım.Bana düşen var oluşumu,burada oluşumu sorgulayarak,burada olmamın sebebini ortaya çıkarma gayreti ile köydeki yaşamı şükranla karşılayıp,öyle yaşamak olmalıydı.Çünküancak var oluşunu onaylayıp,varlığı karşısında derin bir mutluluk duyanlar;şükran duygusuna sahip olanlar,yaşadıklarını ve nihayeti olan ölümü mutlulukla onaylayacaklardır.

O gün; her türlü korkuyu ardımda bırakarak, bütün olumsuz düşüncelerin neticesiz olduğu gerçeği ile hayata uyandığım bir dönüm noktası, bir milat olmuştu. Artık hiçbir şey çehremden yayılan tebessümüme engel olamazdı. Çünkü hayatın ağırlıklarını ardımda bıraktığımdan beri, hayatımda oluşan huzur fotoğrafının bakan çehrelere selamı olmuştu, çehremden eksilmeyen tebessüm.
   

Hayatın yaşantı karelerinde bazen çehremize sıcak bir mutluluğu yayarken, hayat bazen de buz gibi soğuk kesiliyor karşımızda. Yaşadıklarımın gölgesinde fark ediyorum ki, kendime borçlu bir duruşum var. Gülümsemeler, tebessümler borçluyum kendime. Her şeye rağmen çehrenize yakıştıracağınız bir tebessüm bir başlangıç sayılabilir. Kırık ve kaybedilmiş düşlerin, isteklerin ağırlığı altında kalan bir hayatı tadil bir renge boyayabilirsiniz. Çünkü sevinç çığlıkları ile gözyaşları arasında anlık bir fısıltıdır hayat. Bu bilinçle yaklaşmalı hayata insan. Belirli bir zaman diliminde hayata dair roller üstlendiğimiz yaşam sahnesinde mutlu ve huzurlu bir hayata başlangıç olan düşüncelerinden başlayarak kendine değer verip, her şeyi severek yaşamın gerçek bir formatta yaşamalıdır. Çünkü hayat kattığın anlam ve değer kadar, hayata kattığın tebessüm kadar tebessümler yansıyacaktır çehrene. Hayatı tebessümlerle karşılayıp, tebessümlerle geride bırakacağımız nice meslek yıllarına…


Çevrimdışı yaren33

  • Çalışkan Üye
  • ***
  • 91
  • 10
  • 91
  • 10
# 09 Ara 2007 00:07:18
Sizi Çok İyi Anlıyorum Öğretmenim Bende Doğudayım Ama Size Göre Biraz Daha Rahat Bir İlimiz Burası Ama Yinede Azda Olsa Aynı Dertten Yakınıyoruz Bahar Gelince Öğrencilerimiz Kaybolur Bidaha Okula Gelmeyeceği Söylenir Acaba Nereye Gitmiştir? Bir Gün Atatürk'ün Liderlik Vasfını Anlatırken 3. Sınıf Öğrencim "öğretmenim Sizin Lideriniz Atatürk Bizim Liderimiz Apo"dedi Ve Dondum Kaldım İşte Biz Böyle Bir Bölgede Emek Verirken Bazıları Oturdukları Yerden Bize Hakaretler Yağdırıyorlar...........

Çevrimdışı yigiterc

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.285
  • 2.643
  • 2.285
  • 2.643
# 11 Ara 2007 14:27:00
   Artık doğuda değilim şükür.Oradaki arkadaşlarım fazla ücreti de izini de sonuna kadar hak ediyorlar.Orada olmaları bile bu ülkeye başlı başına bir hizmetdir.Ama küçük de olsa eskiye göre bir gelişme var: Artık pkk eğitimcilere dokunmuyor.(Nazar değmesin)Amcam 90 larda Erzurum'da pkk ya yakalanıp mucize gibi kurtulmuştu.Artık batıya yaranmak için asker dışında kimseyle fazla uğraşmıyorlar.Sevdiklerinden değil.ellerinden gelse kendi kanlarından olmayan bir kişi bırakmazlar bu ülkede.
       Ayrıca şunu da belirteyim: Hamasi nutuk atan, ''Hocam orası da vatan toprağı.Birilerinin gitmesi lazım'' ''Ben olsam...'' diyen sözüm ona vatanperverlerden ve marmara bölgesinde oturup, akşam birasını yudumlayıp ''Doğu devlet tarafından ihmal edildi hocam'' ya da ''Sizde bir sorun var.Yoksa insanları çok iyidir.Sizin memleketin insanı gibi namert değildir'' diyen Coca-Cola solcularından nefret ediyorum.
   ''SEN GİT SIKIYSA.DAHA İYİSİNİ SEN YAP DA GÖREYİM'' Ondan sonra seni dinlerin belki...

Çevrimdışı makedon79

  • Çalışkan Üye
  • ***
  • 117
  • 25
  • Müdür Yardımcısı
  • 117
  • 25
  • Müdür Yardımcısı
# 11 Ara 2007 15:43:27
Doğuda olmak ve doğuda çalışmak oldukça zor.Her gün bir sonraki güne uyanıp uyanamayacağınızı bilmeden yaşamak daha zor.Hele bir de konuşulanları anlayabilsek.

Çevrimdışı rana63638

  • Yeni Üye
  • 1
  • 0
  • 1
  • 0
# 11 Ara 2007 17:40:28
Bende doguda görev yapıyorum.Tabiki zorluklarla karşılaştım ama üstesinden gelinmeyecek hiçbir sorun bırakmadım herşey fani kalıcı olan ebedi.

Çevrimdışı anka_13

  • Yeni Üye
  • 5
  • 1
  • 5
  • 1
# 11 Ara 2007 18:16:17
 Bence doğuda görev yapmak bir ayrıcalıktır. Önemli olan önyargılı davranmamaktır. Buraların zorluklarından bahsedenler güzelliklerinden bahsetmeyi unutuyorlar nedense.

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK