Sizce hangisi hayatımıza yön vermeli?
Duygular Mı? Mantık Mı?
Doğru cevaba ulaşabilmek için sorunun yanılmalara yol açmayacak şekilde sorulması gerekir.
Soru bu şekilde sorulunca Duygu ve Mantık birbirine zıt kavramlar gibi YANLIŞ bir anlaşılmaya yol açıyor.
mantık, is. 1. Doğru düşünme sanatı ve bilimi: “Akılla, mantıkla açıklanmayacak durumlar vardır dünyada.” -N. Cumalı.
2. Doğru düşünmenin yolu ve yöntemi: “Ali Rıza bey gerçi bir vakit bu mantığa kulak vermiyor göründü.” -R. N. Güntekin.
3. fel. Düşüncenin ve düşüncenin varlık biçimlerinin, ögelerinin, türlerinin, olanaklarının, yasalarının ve düşünce bağlamlarının bilimi, lojik.
duygu is. 1. Duyularla algılama, his: Bitkilerde duygu var mı?
2. Belirli nesne, olay veya bireylerin insanın iç dünyasında uyandırdığı izlenim: “Bu laflarda gerçek payı ne kadar çoksa duygu payı da ondan az değildir.” -B. Felek.
3. Önsezi: “Yolunuzu değiştirmeniz lazım geldiğini de sezecek kadar bir duygum vardır.” -A. Gündüz.
4. Nesneleri veya olayları ahlaki ve estetik yönden değerlendirme yeteneği.
5. Kendine özgü bir ruhsal hareket ve hareketlilik: “Bütün bu hatıraların yerini bir tek duygu, fena bir duygu, fenayım, fena oluyorum, çok fenayım duygusu kapladı.” -P. Safa.
Mantık, doğru düşünmenin kurallarını koyan disiplindir.
Mantık, geçerli çıkarımlar yapmak için kural ve ilkeler saptar.
Hayatınıza yön vermede her zaman MANTIĞI esas alabilmeniz için DOĞRU nun ne olduğu konusunu iyi bilmeniz gerekir.Bir konuda DOĞRUYU nasıl tesbit edebiliriz? Mantık biliminin önerdiği yöntemler doğruyu tesbit etmek için yeterli midir?
Yaratanın emir ve yasaklarına aykırı olan, peygamberimizin sünnetine aykırı olan davranışlar MANTIĞA uyuyor diye uygulanabilir mi?
Duygularımızla hareket ettiğimiz HER DURUMDA hayatımıza verdiğimiz yön zarara mı yol açar?
Hayatımıza yön vermede mantık ve duygular dışında karar vermemizi sağlayacak bir özellik bulunamaz mı?
Vicdanın hayatımıza yön vermede hiç bir etkisi yok mudur?
vicdan is. (vicda:nı) Kişiyi kendi davranışları hakkında bir yargıda bulunmaya iten, kişinin kendi ahlak değerleri üzerine dolaysız ve kendiliğinden yargılama yapmasını sağlayan güç:
“Tüm insanlar dünyaya, kafa ve yüreklerinde bir iç mahkeme ile gelirler. Bunun adına vicdan denir.” -A. Boysan.
ENFAL suresi 29. ayette
Ey iman edenler, Allah'tan korkup-sakınırsanız, size DOĞRUYU YANLIŞTAN ayıran bir nur ve anlayış (furkan) verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah büyük fazl sahibidir.
buyurulmaktadır.
Ayette kastedilen anlayış hayatımıza yön vermede kullanabileceğimiz bir özellik olamaz mı ?
Konu ile ilgili olduğunu düşündüğüm bir yazıyı aşağıya alıntılıyorum :
MAKUL VİCDAN AŞAMASINDA DUYGUSALLIĞIN YERİDuygusallığının kontrolü altına giren insan vicdanın sesini dinleyemez. Vicdanının ona emretmiş olduğu şeyi duygusal kararlarla, duygusallık hükümleriyle pas geçer, doğru olan şeyi yapamaz.
Vicdanı kişiye şunu yap, diyor. O, "Ama nasıl olur? Şimdi ben gidip ondan özür mü dileyeceğim?" ya da "Acaba bunu yaparsam küçük mü düşerim?"; "O kim ki? Ben ondan daha büyüğüm, o da bir insan benim gibi." şeklinde bin dereden su getirerek, vicdanın emretmiş olduğunu yapmaz.
Halbuki vicdanı ona sevgiyi, merhameti, şefkati, dostluğu, iyiliği emreder. Onun heyecanları ve duyguları ise, o anda tamamen bunun tersiyle doludur. Dolayısıyla vicdan sesi dinlenilmez. Vicdan sesi dinlenilmedikten sonra makul vicdan tatbikatı hiç yapılmaz. Bunlar kolay realiteler değildir. "Hem vicdanımı dinlerim, hem de aklımı kullanırım. O halde. ben makul vicdan tatbikatı yapıyorum." demek, kendini avundurmaktan başka bir şey değildir. Heyecanlarını kontrol edemeyen insanın, vicdani kararlar verebileceği şüphelidir. Verebilir de. Fakat tatbikatının nasıl olacağı belli değildir. Yani bir şeye karar vermekle onu uygulamak arasında çok büyük farklar vardır. Her şeye karar verilir, ama çok az şey uygulanır. Her şeyi güzel güzel düşünürüz; her şeyi makul bir şekilde ele alırız, ama çok az şey uygularız. İşte asıl güçlük buradadır. Çünkü hayatın esası, fiil ve hareketlerimizin amacıdır. Yani yapılan her işin, her eylemin tek bir amacı, tek bir esası vardır. O da bir vazifeyi yerine getirmektir.
HİSLENMEK DUYGUSALLIK DEĞİLDİRKim ne yaparsa yapsın, ister bilsin, ister bilmesin, ister rüyasında, ister uyanık olarak yapsın, her varlığın yeryüzünde kendine has bir vazifesi vardır. Bu vazifeyi, en iyi bir şekilde yapabilmek için, insanın en iyi durumda olması gerekir. İnsanlık, doğuşuyla beraber yüklenmiş olduğu vazifeyi yerine getirebilmesi için, kendisinin de en iyi durumda olması lazım. Bu yüzden de, insanın önce idrakini, anlayışını, sezgisini karartan, kapatan örtülerden, perdelerden kurtulması gerekir. Bunlardan bir tanesi ve en büyüğü, yani kırk katlı bohça olanı duygusal hayattır. Güzel bir müzik parçası karşısında gözlerinizin yaşarması ya da seyrettiğiniz bir filmde, gerçekten bir sevginin, merhametin, insanlık vazifesinin uygulanmasında ortaya çıkan yüksek heyecandan dolayı gözlerinizin yaşarması duygusallık değildir. Burada siz, o hale, o heyecana iştirak ediyorsunuz. Bırakın gözleriniz yaşarsın. Ama o heyecan hayatını kendi çıkarlarınız için kullanmaya kalktığınız zaman, işte zaafa düşüyorsunuz; hemen onun esareti altına giriyorsunuz.
O anı yaşayın ve onun size getirmiş olduğu bilgiyi, görgüyü hissetmeye, hazmetmeye çalışın; onu örnekleyin ve zihninizde belirli bir yere yerleştirin. Yani, "Hayatta bu da olur, şöyle de davranılır, böyle de. Taş atana sen pekala ekmek uzatabilirsin. İşte, şu filmde ya da şu eserde bu vaka var. Başına taş atana ekmek uzatmış." Bunu gözleriniz yaşlı olarak izlediniz, okudunuz, hissettiniz. Bu, sizin için duygusal esaret değildir. O anda duyguların elinde oyuncak değilsiniz, sadece bir halet yaşıyorsunuz. Aynı şey sizin başınıza gelebilirdi. Birisine attığınız taşa karşılık, o size ekmek uzatabilirdi ya da bunun tersini yapabilirdi. Olayın içerisine girmekten ibarettir.
İnşallah faydalı bir açıklama olmuştur.