Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.
Daniel Goleman'ın "Duygusal Zeka - EQ neden IQ'dan daha önemlidir?" isimli kitabından alıntı :
KARAKTER, AHLAK VE DEMOKRASİ SANATLARI
Duygusal zekânın temsil ettiği beceriler kümesi için söylenen eski moda bir sözcük var: Karakter.
George Washington Üniversitesi’nden sosyal kuramcı Amitai Etzioni’nin deyişiyle, “ahlaki davranış için psikolojik kas gerekir.”
Felsefeci John Dewey de, dersler çocuklara sadece soyut olarak değil, gerçek olaylarla birlikte öğretildiğinde, ahlak eğitiminin en büyük yararı sağladığını görmüştür; bu da duygusal okuryazarlık modelidir.
...
Thomas Lickona, karakter eğitimi hakkında yazarken, “Başkalarına karşı doğru olanı yapmak için, kendi kendimizi –arzularımızı ve tutkularımızı– kontrol edebilmeliyiz,” diyor.
“Duyguyu aklın denetiminde tutabilmek, irade gerektirir.”
...
SON BİR SÖZ
Bu kitabı tamamlarken, gözüme birkaç can sıkıcı gazete haberi çarptı.
Birinde silahların, trafik kazalarını da geçerek, Amerika’daki ölümlerin birincil nedeni haline geldiği açıklanıyordu.
İkincisinde, geçen yıl cinayet oranlarında yüzde 3’lük bir artış olduğundan söz ediliyordu.
Beni özellikle rahatsız eden, bu ikinci haberde bir kriminoloğun, gelecek on yıl içinde gerçekleşecek bir “suç fırtınası”ndan önceki yanıltıcı sükûneti yaşamakta olduğumuzu söylemesiydi.
Gösterdiği gerekçe, on dört - on beş yaşındaki ergenlerin işlediği cinayetlerdeki artış ve bu yaş grubunun küçük çapta bir nüfus patlamasının tepe noktasını temsil ettiğiydi.
Gelecek on yıl içinde bu grup on sekizle yirmi dört yaş arasında olacak; bu yaşlar ise şiddet suçlarının en yoğunlaştığı dönemi temsil ediyor.
Geleceğin habercileri ufukta görünüyor:
Üçüncü bir köşe yazısında, 1988 ile 1992 arasındaki dört yıl içinde Adalet Bakanlığı istatistiklerine göre ağır saldırı, soygun, zorla tecavüzden hüküm giyen gençlerin sayısında yüzde 68’lik bir sıçrama olduğu, ağır saldırı suçunun tek başına bu rakamın yüzde 80’ini oluşturduğu belirtiliyordu.
Ebeveynlerinin uyuşturuculara kolayca erişebilen ilk kuşak olması gibi, ergenlik çağındaki bu gençler de yalnızca tabancalara değil, otomatik silahlara da rahatça erişebilen ilk kuşağı oluşturuyorlar.
Gençlerin silah taşımasının anlamı, eskiden yumruklaşmaya yol açan kavgaların, şimdi kolaylıkla silahlı çatışmaya dönüşebilmesidir.
Başka bir uzmanın da belirttiği gibi, bu gençler “anlaşmazlıkları engellemeyi hiç beceremiyorlar.”
Bu temel hayat becerisinde bunca zayıf olmalarının bir nedeni, toplum olarak ne bütün çocukların öfke yönetiminin ya da anlaşmazlıkları olumlu biçimde çözmenin temel ilkelerini öğrenmesini sağlayabilmiş, ne de empati, dürtü kontrolü ve diğer duygusal yeterlilik esaslarını öğretmeye zahmet etmiş olmamızdır.
Duygusal dersleri öğrenmelerini şansa bırakarak, çocuklarımızın sağlıklı bir duygusal repertuar oluşturmasında beynin yavaş gelişiminin açtığı fırsat penceresini de kapatmış olabiliriz.
Bazı eğitimcilerin duygusal okuryazarlığa karşı büyük ilgi duymasına rağmen, bunu öğreten kurslar henüz tek tük; birçok öğretmen, okul müdürü ve ebeveyn bunların varlığının bile farkında değil.
En iyi örnekler büyük ölçüde eğitim yaşamının kıyısındaki bir avuç özel okul ve birkaç yüz halk okulunda görülebiliyor.
Hiçbir program her derde deva olamaz elbet.
Ancak bir yandan çocuklarımızla birlikte karşılaştığımız krizleri, bir yandan da duygusal okuryazarlık kurslarının verdiği büyük umudu göz önünde bulundurarak, kendimize şu soruyu sormalıyız:
Bu en temel becerileri bugün her çocuğa mutlaka öğretiyor olmamız gerekmez miydi?
Bunu bugün yapmıyorsak, ne zaman yapacağız?
...
Seymour Epstein’ın işaret ettiği gibi, akılcı zihin nedenlerle sonuçlar arasında mantıksal bağlantılar kurarken, duygusal zihin ayrım yapmadan sadece benzer çarpıcı özellikleri olan şeyleri birbirine bağlar.