Eğitici Hikayeler

Çevrimdışı erdemc28

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.985
  • 443
  • 1.985
  • 443
# 27 Ağu 2007 20:11:29
Dr. Paul Ruskin, öğrencilerine yaşlanmanın psikolojik belirtilerini öğretirken bir olay okuyor : - Hasta ne konuşuyor, ne de söylenenleri anlıyor.
- Bazen saatlerce anlaşılmaz şeyler geveliyor.
- Zaman, yer ya da kişi kavramı yok.
- Yalnız, nasıl oluyorsa, kendi adı söylendiğinde tepki veriyor.
- Son altı aydır onun yanındayım, ne görünüşü için bir çaba sarfediyor ne de bakım yapılırken yardımcı oluyor.
- Onu hep başkaları besliyor, yıkıyor ve giydiriyor.
- Dişleri yok, yiyeceklerin püre halinde verilmesi gerekiyor.
- Gömleği salyalarından dolayı sürekli leke içinde.
- Yürümüyor.
- Uykusu sürekli düzensiz.
- Gece yarısı uyanıp çığlıklarıyla herkesi uyandırıyor.
- Çoğu zaman mutlu ve sevecen, fakat bazen ortada bir sebep yokken sinirleniyor. Biri gelip onu yatıştırana kadar da feryat figan bağırıyor.
Bu olayı okuduktan sonra, Ruskin öğrencilerine böyle bir hastanın bakımını üstlenmek isteyip istemediklerini sorar. Öğrenciler bunu yapmayacaklarını söylerler. Ruskin, kendisinin bunu büyük bir zevkle yaptığını ve onların da yapması gerektiğini söyleyince öğrenciler şaşırırlar.
Daha sonra Ruskin hastanın fotoğrafını dolaştırmaya başlar.
Fotoğraftaki hasta doktorun altı aylık kızıdır.

Çevrimdışı cemre

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 99
  • 185
  • 99
  • 185
# 30 Eyl 2007 20:10:32
 Bir adam doğru olmayan yollardan para kazanıp bununla kendisine bir inek alır. Neden sonra, yaptıklarından pişman olur . Günahlarından bir nebze olsun arınmak ve hiç olmazsa iyi bir şey yapmış olmak için bunu Hacı Bektas Veli'nin ( 1209-1271 ) - dergâhına kurban olarak bağışlamak ister O zamanlar dergâhlar ayni zamanda aşevi işlevi görmektedir.İneği nasıl kazandığnı Hacı Bektaş Veli'ye uzun uzun anlatır. Adamı dinleyen Hacı Bektaş Veli kararını verir. - ' Uygun değildir. Kabul edemeyiz ' diyerek kurbanı geri çevirir.  Çok sıkılan adam ne yapayım ki diye düşünerek Konya'da bulunan Mevlana Celaleddin Rumi'ye ( (d. 1207 - ö. 1273),gitme kararı alır. Mevlevi dergâhına varır ve ayni durumu Mevlana'ya anlatır . Mevlana adamı dinledikten sonra tereddüt bile etmeden hediyeyi hemen kabul eder. Adam beklemediği bir kabul ile şaşkınlılık geçirir ve kendinde olmadan; ayni şeyi Hacı Bektas Veli'ye de anlattığını ama onun bunu kabul etmemiş olduğunu söyler ve Mevlana'ya bunun sebebini sorar. Mevlana söyle der: - Biz bir karga isek Hacı Bektas Veli bir şahin gibidir. Öyle her leşe konmaz O yüzden senin bu hediyeni biz kabul ederiz ama o kabul etmeyebilir.   Adam hediyesinin kabul edilmesi sevinci ile geri döner. Şaşkınlığı geçmeyen adam ü şenmez kalkar Hacı Bektas dergâhı'na gider ve Hacı Bektas Veli'ye, Mevlana'nın kurbanı kabul ettiğini söyleyip bunun sebebini bir de Hacı Bektas Veli'ye sorar. Hacı Bektas da söyle der: - Bizim gönlümüz bir su birikintisi ise Mevlana'nın gönlü okyanus gibidir. Bu yüzden, bir damlayla bizim gönlümüz kirlenebilir ama onun engin gönlü kirlenmez. Bu sebepten dolayı o senin hediyeni kabul etmiştir." Böylesi tevazu, Böylesine incelik , Aynı konuda Tamamen birbirlerinin tersi davranış sergileyen böyle insanların hem kendi yaptıklarını hem de muhatabının yaptıklarını böylesi ahenk içinde açıklayabilmeleri, birbirlerini yermek yerine birbirlerini yüceltmeleri Nasıl insan olunura verdikleri en güzel örnek sanırız.
 
 

Çevrimdışı zuhalogretmen

  • Uzman Üye
  • *****
  • 566
  • 298
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 566
  • 298
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 01 Eki 2007 16:40:02
Edebali Hazretleri'nin Osman Gazi'ye vasiyeti

            Ey oğul! Beysin...
            Bundan sonra öfke bize, uysallık sana...
            Güceniklik bize, gönül almak sana...
            Suçlamak bize, katlanmak sana...
            Acizlik bize, yanılgı bize, hoş görmek sana...
            Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize, adalet sana...
            Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize, bağışlama sana...
            Ey oğul! Bundan sonra bölmek bize, bütünlemek sana...
            Üşengeçlik bize, uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana...
            Ey oğul! Sabretmesini bil, vaktinden önce çiçek açmaz...
            Şunu da unutma! İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.
            Ey oğul! Yükün ağır, işin çetin, gücün kula bağlı.
            Allah (c.c.) yardımcın olsun.

Çevrimdışı sel@pak

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 217
  • 90
  • 217
  • 90
# 15 Şub 2009 20:49:45
Bu konuyu modlardan biri sabitlese keşke. Çok yararlı ve ders alınacak hikayeler.

Çevrimdışı sakin

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.253
  • 902
  • 1.253
  • 902
# 15 Şub 2009 22:41:41
En iyi Buğday
Her yıl yapılan 'en iyi buğday' yarışmasını yine aynı çiftçi kazanmıştı. Çiftçiye bu işin sırrı soruldu. Çiftçi:
-Benim sırrımın cevabı, kendi buğday tohumlarımı komşularımla paylaşmakta yatıyor, dedi.
-Elinizdeki kaliteli tohumları rakiplerinizle mi paylaşıyorsunuz? Ama neden böyle bir şeye ihtiyaç duyuyorsunuz? diye sorulduğunda,
-Neden olmasın, dedi çiftçi.
-Bilmediğiniz bir şey var; rüzgar olgunlaşmakta olan buğdaydan poleni alır ve tarladan tarlaya taşır. Bu nedenle, komşularımın kötü buğday yetiştirmesi demek, benim ürünümün kalitesinin de düşük olması demektir. Eğer en iyi buğdayı yetiştirmek istiyorsam, komşularımın da iyi buğdaylar yetiştirmesine yardımcı olmam gerekiyor.
2. Ders: Sevgi ve paylaşmak en yakınınızdan başlar. Sonra yayılarak devam eder. Kin, cimrilik, nefret kimsenin hoşlanacağı davranışlar değildir.

Çevrimdışı sirlimen

  • Uzman Üye
  • *****
  • 551
  • 130
  • 551
  • 130
# 15 Şub 2009 22:43:36
Yaşlı Adam Ve At
Köyün birinde bir yaşlı adam varmış. Çok fakirmiş ama Kral bile onu kıskanırmış...Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki, Kral bu at için ihtiyara ciddi bir meblağ teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış.. "Bu at, bir at değil benim için; bir dost, insan dostunu satar mı" dermiş hep.

Bir sabah kalkmışlar ki,at yok. Köylü ihtiyarın başına toplanmış: "Seni ihtiyar bunak, bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi.Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın.Şimdi ne paran var, ne de atın" demişler...İhtiyar: "Karar vermek için acele etmeyin" demiş."Sadece at kayıp" deyin, "Çünkü gerçek bu.Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar.Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı? Bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç.Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez." Köylüler ihtiyar bunağa kahkahalarla gülmüşler.Aradan 15 gün geçmeden at, bir gece ansızın dönmüş...Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş kendi kendine.Dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş.Bunu gören köylüler toplanıp ithiyardan özür dilemişler."Babalık" demişler, "Sen haklı çıktın. Atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için, şimdi bir at sürün var.." "Karar vermek için gene acele ediyorsunuz" demiş ihtiyar. "Sadece atın geri döndüğünü söyleyin.Bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. Bu daha başlangıç.Birinci cümlenin birinci kelimesini okur okumaz kitap hakkında nasıl fikir yürütebilirsiniz?"  Köylüler bu defa açıkca ihtiyarla dalga geçmemişler ama içlerinden "Bu herif sahiden gerzek" diye geçirmişler...Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış. Köylüler gene gelmişler ihtiyara."Bir kez daha haklı çıktın" demişler. "Bu atlar yüzünden tek oğlun, bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok.Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın" demişler. İhtiyar "Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz" diye cevap vermiş."O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı.Gerçek bu. Ötesi sizin verdiğiniz karar. Ama acaba ne kadar doğru. Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez." Birkaç hafta sonra, düşmanlar kat kat büyük bir ordu ile saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkân yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya da esir düşeceğini herkes biliyormuş. Köylüler, gene ihtiyara gelmişler... "Gene haklı olduğun kanıtlandı" demişler. "Oğlunun bacağı kırık ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler, belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer..." "Siz erken karar vermeye devam edin" demiş, ihtiyar. "Oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde... Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece Allah biliyor."

Lao Tzu, öyküsünü şu nasihatla tamamlamış:

"Acele karar vermeyin.Hayatın küçük bir dilimine bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. Karar; aklın durması halidir.Karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur.Buna rağmen akıl,insanı daima karara zorlar. Çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar.Oysa gezi asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi başlar.Bir kapı kapanırken, başkası açılır.Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz."Ben de diyorum ki, geçmişte düşünün kimler nelerle engellendiler ve şu anda neredeler, kimler hangi makamda idi ve şu anda neredeler…?Yolun sonu herkes için ölüm değil mi?...

Çevrimdışı efsunkar13

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.729
  • 4.028
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 2.729
  • 4.028
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 09 Nis 2009 18:24:18
Veli toplantısı için güzel bir hikaye :)

Neden böyle yan yan yürüyorsun? diye sormuş anne yengeç  .Düzgün yürüsene . Peki anne diye cevap vermiş yavru yengeç
 "Sen önümden düzgün yürü, ben seni takip ederim. "

Çevrimdışı ünalk

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 12.094
  • 43.658
  • 12.094
  • 43.658
# 19 Nis 2009 22:50:56
Ne güzel hikayeler bunlar böyle. Hemen sık kullanılnalara ekleyip fırsat buldukça okuyacağım.

Teşekkürler arkadaşlar.

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK