Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.
Melih Arat beyin Facebook sayfasında paylaştığı yazısı :
Eğitim ve Öğrenmenin Geleceğinde Ne Olacak-2
İlk Dijital Platformlardan öğrenme, örgün öğrenimin yerine geçebilir mi?
Cevap: Evet, ama koşulları var. Yeterince etkileşimli ve kapsamlı tasarlanmış bir dijital içerik, geleneksel örgün öğrenimden çok daha başarılı olabilir.
Ancak sadece ders anlatan öğretmenlerin videolarının internete yüklenmiş hali ya da internete yüklenmiş testler örgün öğrenimden üstün değildir.
Kısa filmlerin, oyunların, kullanıcı tarafından dijital ortamda hareket ettirilebilen objelerin, müzik ve efektlerin olduğu bir içerik ise öğrencilere örgün öğrenimden daha fazla hitap edebilir.
Dolayısıyla marifet, interaktif ve zenginleştirilmiş bir içerik hazırlamaktır.
Fatih projesinde olduğu gibi bu içerikleri öğretmen eşliğinde sınıfta öğrenciye sunmak da mantıklı değildir.
Öğrenci dijital içeriğe odaklanırken aynı anda başka bir öğretmene odaklanamaz.
Türkiyenin her sınıfına Türkiyenin en iyi öğretmenlerini koyabilmek teknik olarak mümkün değildir.
Ancak, dijital içerikler kopyalanabilir olduğu için en iyi öğretmenlerin desteği ve gerekirse görüntüsüyle hazırlanacak içerikler tüm öğrencilerin dijital cihazlarına indirilebilir.
Bu müthiş bir fırsattır. Her öğrenci, olabilecek en iyi öğrenme imkanını yakalayabilir.
Dijital içeriklerle ilgili düşülen en büyük hata, içeriğin kişiye özgü sunulması yerine, herkese tek tip içerik sunulmasıdır.
Dijital içerik her öğrencinin ihtiyacına ve seviyesine göre şekillenebilir bir nitelikte olmalıdır.
Örgün öğrenim ulaşım, öğrencilere mekan sunulması, mekanın ısıtılması, soğutulması ve temizlenmesini gerektirmektedir.
Ancak dijital platformda öğrenci ister evinde ister otobüste isterse bir kafede dersini öğrenebilir.
Öğrenciler pasif konumdayken dikkatlerini toplayamamaktadır.
Ancak etkileşimli bir içerik sayesinde aktif konuma geçtiklerinde dikkatlerini saatlerce koruyabilmektedirler.
Çocukların tablet, telefon ve bilgisayarlarının başında saatlerce durabilmesinin nedeni, önlerindeki her an aktif katılım gösterebildikleri yapılandırılmış oyunlardır.
Sosyal medyanın tabiatı da aynı şekilde kişiselleştirilmiş aktif katılıma uygun olduğu için milyonlarca insan saatlerini facebook ya da twitter başında geçirmektedir.
Tüm öğrenme içeriklerini dijitalleştirecek olursak ve öğrenciler bu içeriklere tablet, akıllı telefon, bilgisayar ya da Google glass gibi teknolojilerle ulaşacak olursa, o zaman okullar ve öğretmenler ne iş yapacak?
Öğrenciler, kendi ortamlarında çalıştıkları dijital içerik ve derslerde anlamadıklarını öğretmenleriyle buluşup tartışacaklar.
Öğretmenler, klasik sınıf ortamında ama çok daha küçük gruplarla her öğrencinin ihtiyacı olan konuyu açıklayacaklar.
Herkese tek tip bir bilgi vermek yerine, herkese kişiye özel bir açıklama yapacaklar.
Aynı zamanda hoca öğrencilerle bir araya gelerek bazı soruları da çocuklarla tartışabilir.
Böyle bir iletişim, öğretmen öğrenci arasında da çok daha nitelikli bir insani ilişkiye yol açabilir.
Böyle bir değişimin gerçekleşmesi yıllar alabilir, ama sonunda bu değişimleri göreceğiz.
Cep telefonlarını gördüğümüz, Google maps ile yolumuzu bulduğumuz, uçaktan karadaki insanları telefonla aradığımızı gördüğümüz gibi.
Değişime karşı çıkmak yerine, nasıl değişime uyum sağlarız hatta daha iyisi nasıl değişimin ve gelişmenin başını çekeriz diye düşünmek gerek.