kompoziyonum...
KARDELENLERİM VAR BENİM…
Kırk yıl önceydi. Gençliğimi hala dün gibi hatırlıyorum. Öğretmen olup olmayacağımı düşünüyordum şimdi ise tam otuz beş yıllık öğretmenim. Diyorum ki şimdi, iyi ki öğretmen olmuşum, iyi ki öğrencilerim var, iyi ki kardelenlerim var benim kucaklar dolusu…
Hayatımı değiştiren bir rüyaydı; ama ben kabul etmiyorum hala, onun rüya olduğuna. Rüya olamayacak kadar gerçekti. Benim öğretmen olmamı sağlayan Atam’dır, Atatürk’ümdür. Biliyorum Atam duyuyorsun beni, duydun hep. Şimdi haykırıyorum hakkıyla yaptım öğretmenliğimi, senden aldığım meşaleyi hep gururla taşıdım, hep, başım dikti Atam… Seni çok özledim Atam duy bu yaşlı öğretmenin sesini, içten gelen özlem dolu sesini…
O gece rüyamda seni görmüştüm Atam. Ben bir köy okulunda görev yapıyordum. O sabah uyanmamayı isteyerek uyanmıştım, uykularım kaçışım olmuştu benim. Okula giderken ayaklarım geri geri gidiyordu. Kızları okula göndermiyorlardı, okula gelen öğrenci sayısı azdı. Ne yapacağımı bilmiyordum, çaresizdim…
Birleştirilmiş sınıflarda ders anlatıyordum, zor oluyordu. Okulun binası eskiydi. Birçok araç-gereç eksiğimiz vardı. Tam pes etmek üzereydim o günlerde. Zaten bavulum toplu durumdaydı, her an gitmeye hazır bir biçimde… Nerde kalmıştı o idealist öğretmen, nerdeydi pes etmeyen, hep uğraşan öğretmen… Unutmuştum hayallerimi, amaçlarımı… Çaresizlik tüm benliğime işlemiş, beni işgal etmişti..
O sırada kapı açılıp sen girmiştin Atam içeriye. Ne yapacağımı şaşırmıştım. Nasılsınız öğretmenim deyince tüm şikayetlerimi söylemeye başlamıştım. Kaldığım yer istediğim gibi değildi, maaşım yetmiyordu, memnun değildim hayatımdan. Özel okullara ya da kolejlere gitmek istiyordum. Daha sonra da okulla ilgili şikayetlerimi söylemeye başlamıştım. Okulun binası eskiydi, okulun birçok eksiği vardı. Çocuklarla iletişim kuramadığımdan da bahsetmiştim ve daha neler neler…
Atam senin yüzünse üzgündü, şikayetlerimi bitirmemi bekliyordun. Ben bitirdiğimde ise yüzünde hayal kırıklığı vardı, kırgınlık vardı. “Demek benim ülkemdeki öğretmenin hali bu… Demek öğrencileri içinde öğretmenlik duygusu taşımayanlar yetiştirecek. Yazık” demiştin. Bak demiştin bak şu öğrencilere. Ne suçu ne günahı var bu çocukların bu açılmamış goncaların? Okumak istiyor öğrencilerin göremiyor musun gözlerindeki okul, öğretmen aşkını, okuma aşkını göremiyor musun? O an fark etmiştim bana ne kadar sevgi dolu baktıklarını. Sadece okumak istediklerini o an fark etmiştim. Nasıl görememiştim önceden nasıl? Bu kadar mı kör olmuştu gözlerim?
Sonra Atam sen konuşmaya başlamıştın o mavi gözlerin dolu dolu bakarken bana. Demek paran yetmiyor, maaşın az geliyor demiştin. Peki kurtuluş savaşındayken biz çok mu zengindik, bolluk içinde mi savaştık demiştin. Ve ne olduğunu anlayamadan Çanakkale Cephesine gitmiştik. Askerlerimiz yemek yiyordu, yemeği görünce içim yandı. O yemekle doymayacaklarını kendileri de biliyordu ama kimse söylemiyordu bunu. Olsun, diyorlardı olsun biz aç da kalırız yeter ki vatanımız gitmesin elden. Bizden sonrakiler esir olmasın, özgürce yaşasın diyorlardı. Onlar benim için, bizim için, herkes için savaşmışlardı. Açtılar, çıplaktılar ama vatan sevgisiyle dolu koca bir yürekleri vardı. Benimse param, bavullar dolusu kıyafetim vardı. Peki ya öğretmenlik sevgim neredeydi, nerede? Çok utanmıştım o an içimde haykırışlar vardı…
Sonra bir haftadır yemek yiyemeyen askerlerimizi görmüştüm. Açlıktan karınlarına taş bağlamışlardı… Ağlamaya başlamıştım, artık başım dik değildi, bakamıyordum Atam senin yüzüne. Onlar bu ülke için her şeyi yapmışlardı, elindeki imkanları sınırlıyken. Ben ise… Boğazımda düğümleniyordu sözcükler konuşamıyordum.
Demek kaldığınız yerden şikayetçisiniz öğretmenim demiştin. Öğretmenim sözcüğü ilk defa canımı yakıyordu, ilk defa bu sözcüğü duymaktan utanmıştım. Sonra askerlerimizin kaldığı yerleri görmüştüm. Kış ayında incecik kıyafetlerle sipherde olan askerlerimizi. O ufacık daracık alanlarda uyuyorlardı ama hiç kimse şikayet etmiyordu halinden, önce vatan diyorlardı önce vatan… Onlar orda vatana karşı görevlerini yapıyordu, vatanı savunuyorlardı, gerektiğinde de canlarını veriyordu.Ne farkım vardı onlardan benim? Onlardan çok iyi bir durumdayken şikayet etmeye ne hakkım vardı benim? Öğretmenlik de bir vatan görevi değil mi? Yurdumun her karış toprağına gitmek boynumun borcu değil mi?
Demek maaşınız az geliyor öğretmen hanım. Demek sadece parası olan okutacak çocuğunu özel okullarda. Demek benim öğretmenimin, geleceği şekillendirecek olan öğretmenimin düşüncesi bu, demiştin. Artık ben de utanıyordum düşüncelerimden. Hani diyordum hani amaçları olan öğretmen? Ben miydim bu düşüncelerin sahibi? Hani nerdeydi o kocaman yüreği olan öğretmen… Yüreğim bu kadar acı ve utancı hiç bir arada görmemişti daha önce.
Gözyaşları içinde Atamın ellerine sarılıyordum affet beni diyordum, affet… Amaçlarımı unutmuşum, gaflet uykusuna dalmışım…
Uyan demiştin o zaman uyan, gaflet uykusundan. Vatan bizden çalışmak ister, vatan bizden çok şey bekler. Yurdun her köşesinde senin gelmeni bekleyen, öğretmenim gelsin diyen, binlerce öğrencin var. Açılmamış goncaların onlar senin. Onları sen yetiştireceksin, senin eserin olacak o çocuklar. Hadi git öğrencilerine, o yolunu bekleyen kardelenlerine git öğretmenim, demiştin. Sıkıldığında, umutsuzluğa düştüğünde beni hatırla ve hoşçakal öğretmenim demiştin. Hoşçakal. Öğrencilerim sana emanet. Vatanımın çocukları sana emanet. Cephede beraber savaştığım askerlerimin torunları sana emanet. Şehitlerimin torunları sana emanet, demiştin ve gitmiştin. Sen gidince yemin ettim arkandan emanetine sahip çıkacağım diye. Söz verdim kendime bu vatana layık olacağım diye ve söz verdim daha tanımadığım kardelenlerime, hepinize geleceğim diye. Söz verdim Atam söz…
Annemin sesiyle uyandım uyan diyordu o da bana uyan. İnanamamıştım gördüğümün rüya olduğuna, rüya değildi biliyorum. O günden sonra çok çalıştım, hep çalıştım, durmak nedir bilmedim, pes etmedim hiçbir zaman. Aklımda hep sen vardın, sana layık bir öğretmen olacaktım. Senin yolundaydım Atam, öğretmenlik yolundaydım…
Gittiğim her yerde canla başla çalıştım. Öğrencilerimin gözlerinin içine bakıyordum, gözlerinde okulda olmanın verdiği sevinci görüyordum. Ve ben iyi ki öğretmen olmuşum diyorum, Atam iyi ki rüyama gelmişsin.
Şimdi vatanımın her köşesinde benim öğrencilerim var. Benim yetiştirdiğim, benim eserim olan öğrencilerim. Onlar bana senden emanet Atam, şehitlerimden emanet. Vatanımın emaneti onlar bana. Ve ben gurur duyuyorum onlara baktıkça. Emanetinize hep sahip çıktım Atam. Onlardan bazıları da öğretmen oldu ve onlarda emanetinize sahip çıkıyor. Gözünüz arkada kalmasın, içinde öğretmenlik sevgisi olan kocaman yürekler var, ülkenin dört bir yanında. Onlar da emanetine sahibiz vatanım, diye haykırıyorlar ülkemin her karış toprağında.
Şimdi otuz beş yıllık öğretmenim Atam senin yolundayım. Geçen gün yine rüyamda gördüm seni bu sefer aynı yoldaydık yan yana yürüyorduk . Gülümsüyordun Atam… Biliyorum bu da rüya değil, biliyorum bu da gerçek. Ve içim rahat şimdi, sözümü tuttum, sana layık öğretmen oldum. Vatanıma verdiğim sözü tuttum. Aradan yıllar geçse de değişen hiçbir şey yok. İçimde hala öğretmenlik sevgisi dolu kocaman bir yüreğim var. Kulaklarımda hala git öğretmenim öğrencilerin seni bekliyor deyişin. Evet Atam öğrencilerim beni bekliyor. Daha gitmediğim birçok yerde öğrencilerim var, beni bekleyen, benim yolumu gözleyen…
Birazdan bir ödül alacağım, yılın öğretmeni ödülü. Salonda tüm öğrencilerim olacak sen de olacaksın biliyorum Atam. Onlara da söyleyeceğim emanetimize sahip çıkın diye, haykıracağım onlara da iyi ki öğretmenim diye.
Şimdi gitme zamanı… Ulaşma zamanı diğer kardelenlere. Onlar da yolumu bekliyor benim. Gözün arkada kalmasın Atam emanetine sahibiz… Senin açtığın yolda, senin meşalenle aydınlanan milyonlarca öğretmen var burada. Aliler , Ayşeler ,Hasanlar , Fatmalar senin yolunda.
Vatanımın öğretmenleri senin yolunda Atam…