Aldatılmada insandan umudu kesmenin eşsiz huzuru vardı. İnsandan kesilen umut tanrıya yaklaştırıyordu. (s.19)
Nerde efendim, bu memleketin âlimi ilme, mütedeyyini Allah a kafa tutar. (s. 9)
Bir şeyin aslını aramanın yüzde doksanı bulamamaktır. Bulmak da bu yüzde onu kimseye anlatamamaktır. (s.10)
Beni hiç anlamayacaktı. Olsun, varsın anlamasındı. Anlasa beğenmezdi zaten, kim anladığına kıymet vermiş ki, anlamak küçümsemektir biraz da. (s.47)
Üstadım dedi, Malum, devir cahilin daha cahile üstadım diyerek kendi üstatlığını sağlam kazığa bağlama devri. (s.67)
Ömrüm dramatik konuşmalar yapıp kendi konuşmamdan büyülenmekle, tekrar böyle bir konuşma fırsatını beklemekle geçmiştir. Gerçi sanıyorum ki bütün kafasızlar aynı durumdadır. Bu nişane gibi bir şeydir. O yüzden pek kendi malım saymıyorum. Fazlasıyla kamuya ait. (s.68)
Çok üzgün olduğunu söylemek üzülememenin tercümesiydi, perişan oldum demek hakkı ile ıstırap çekemiyorum demekti. (s.70)
Bazı şiirlerin, derste okuduğun bazı şiirlerin ana duygusunu bulunca seni asıl duygulandıranı, hem de bir daha hiç bulmamacasına kaybediyor musun? (s.75)
O şair sen almak istediklerinden hevesini alamayıp geri düşünce okuyasın ve tam da beni aksettirmiş diyesin diye mi yazdı o şiirleri? (s.83)
İlmin binası mı olur hay safderun, umumhane mi bu, giren az çok alımını alsın? (s.84)
Hayatla her anlaşmaya varan, varamayanın kederini artırır, onun garipliğine bir ilmek daha atar. Dünyayı her makul bulan onu ayıplayanı yalnızlaştırır, tuhaflaştırır. (s.84)
bir genç abid topluluğunun ibadet ettikleri için artık dünyanın kendilerine devredilmesini isteyen dünyevi soluyuşları
(s.85)
Yaşamaya alışan köşesine çekildi; feryat edene, başka türlü söyleyene, sokaktaki köpeğe havlayan bir ev köpeği kadar olamadı. (s.88)
Hak aramaktan yana da değilim ama gerçeği bulamayan ve bir türlü bilemeyen herkes gibi ben de galiba hak kelimesi ile bu dünyada gerçeği bulamayanın doğruluk oyalanmasına tutulmuş gidiyorum. (s.97)
Belki hatırlamak yoktur da hatırlatmak vardır ya da birisinde eksiklik oyuğu açmak. (s.101)
Tavandan düşmesi muhtemel bir avizden, saçak kenarında duran bir kiremitten, sarkıt dikitten kaçar gibi gayri insiyaki kaçtım. Kedinin arabadan, köpeğin sopadan kaçtığı gibi kaçtım. Karanlıkta rahat ve girişken, ışık yanınca kaçışan bir böcek telaşında ve gireceği yeri tayinden habersiz, sanatsız ve hakikatsiz kaçtım. (s.105)
Tüm eğilimsizler gibi herkesin üzerine eğilmesinden kağşamış belli şeylerden birine saplanıp kalacaktım. (s.114)
Demek yaşamak birinde bir şeye, kas seğirmesi olsun bir şeye sebep olmakmış. (s.131)
oturup uydurulmazsa konuşacak ne kadar az şey vardı. (s.135)
İnsanın babası kendinden akıllıysa aptallık kaçınılmazdır, değişikse sıradanlık kaçınılmazdır. Hele aptallığını ilk babandan duyduysan bu aptallığın sabitliği ve sürekliliği kaçınılmazdır. (s.141)
Şule Gürbüz, Coşkuyla Ölmek