Yıldıray Oğur / Taraf
'Onlar' Gitsin Fazıl Kalsın
Ne olur gitme Fazıl Say. Hem aşkta, hem konforda, hem şöhrette kazanıp hem de siyasette kazanmamışsın, ne gam. Hep kaybetmiş ‘onlar’ da bir kez kazanmış, ne çıkar? Ama Aziz Nesin’in o her fırsatta kullandığımız bilge sözünü hatırlasana; onlar çok, ama aptal. Biz ise azız ama kurnazız. Aklın o yüceliğinin izinde, Atatürkümün açtığı nurlu ufuklarda yürüyoruz, akılla, bilimle, aydınlıkla, gönençle.
Bak var mı onların bir Fazıl Say’ı. Onlar, Onlar, Onlar. Küfredercesine kullanmak istiyorum bu kelimeyi. Onlar deyip ötekileştirmek, bölmek istiyorum toplumu. Bakkallarımıza kadar ayıralım geliyor içimden. O kadar kızgınım ama sükûnetimi de korumaya çalışıyorum. Terk etmiyorum, onlar gitsin diye bekliyorum. Ermenileri gönderdik, gayrimüslimleri azınlık yaptık, Kürtleri dağa çıkarttık, geriye kaldı bu %70. Az kaldı Fazıl. İktidara gelmiş olabilirler, muktedir olamadılar ya.
Mücadeleye devam edelim, Milli Demokratik Devrim için çalışalım, gerekirse dağa çıkalım ama ışığın, aydınlığın o eşsiz kıvancını kalbimizden, o kutsal akıllarımızdan, ortaçağ karanlığındaki güzel ülkemin, kandırılmış, cehalet içinde bırakılmış o yanaklarını sıkasımız gelen, o güzelim, saf temiz Anadolu halkımızın üzerine üzerine fışkırtmak ülküsünden vazgeçmeyelim.
Ne olur gitme Fazıl Say. Daha klasik müzik konseri verilip işkence edilecek çok Anadolu köyü var. Alkışlamazlarsa, beğenmezlerse bombalayabiliriz de o köyleri. Sen dememişmiydin "Amerika Afganistan’da yanlışlıkla 3-5 tane kız çocuğunu öldürdü belki. Ama milyonlarca kız çocuğunu diriltti" diye. Aynen öyle. Üç beş köy haritadan yok olur ama bundan sonra bin yıl daha Anadolu köylerinde düğünlerde Bach çalınır, vals edilir.
Türkiye rüyamız buydu hatırlasana. Köylüleri keman çalan, gündelikçi kadınların cam silerken Sartre okuduğu o güzel rüyamız. Balolardan çıkıp belgesel izlemeye, oradan çıkıp laboratuarlarda bilimin o billur aydınlığına hizmet etmeye koşuşan insanların yaşadığı bir ülke rüyamızdan ne çabuk vazgeçtin? O hayali toplumun milliyetçiliğini bile kanırtıcısına yapamadan daha.
Peki ya annen ve babanın rüyaları ne olacak Fazıl? Baban artık kitaplarındaki biyografisine “Oğlu Fazıl Say’ın müzik eğitimine katkıda bulunmuştur” diye yazıyor. Annen “Müziğin Doruğuna Fazıl Say Yolculuğu” diye kitap yazıp, proje çocuklar yetiştirmek isteyen başka iddialı aileler için bir kullanma kılavuzu bile hazırladı. Bu proje burada mı bitecekti. Yapma. Gitme. Yazık.
Sen küçüktün hatırlamazsın. 12 Eylül’den hemen sonraydı. Özdemir İnce Amcan bir gün size gelmişti. “Nasıl oldu da bizim askerler değil, onların askerleri yaptı darbeyi” diye dağlanırken babanla, birden “Fazıl nerde” diye sordu?. Baban “Maç yapıyor, kaleci olmak istiyor” demişti. Çok kızmıştı ve çok telaşlanmıştı Özdemir Amcan, “Piyanist yapılacak bir çocuğun kalecilik yapmasına izin verilir mi” diye çıkışmıştı babana. İşte sen böyle gerçek olduğuna inanmadığımız bir acayip iklimde, aşkın diyaloglar dünyasında özenle yetiştirilmiş bir orkidesin Fazıl. Terk etme bizi.
Gitme Fazıl! Fazlalık yapan fakirleri, cahilleri Almanya’ya postaladık. Fazla akılları, Halide Edipleri, Mehmet Akifleri, Muzaffer Şerifleri kaçırttık. Darbeler oldu. Senin gibi “gidiyorum bak” diye tehdit edemeden, hiç istemeden buraları terk edenler oldu. Bir daha ülkelerine dönemeyenler oldu. Başörtüsü yüzünden okuldan attığımız küçücük kızları yurtdışlarına kadar kovaladık. Gürültüsüz, patırtısız gittiler. %70’i gözünde büyütme.
Yeter ki sen gitme Fazıl! Söz bundan sonra bir cep telefonu daha çalarsa sen konser verirken tüm baz istasyonlarını kundaklayacak ‘iyi çocuklar’. Gitme Fazıl! Bu konçerto burada böyle bitmesin. Türkiye rüyamızı düşün; Milli Demokratik Devrim olmuş bir gün ve sen televizyonda piyanonla bir Türkiyem şarkısını çalıyorsun bir 10. yıl marşını. Gitme Fazıl!