Hiç tanımadığınız birinden aldığınız sıcak bir gülümseme'nin, içten
bir 'Merhaba'nın hayatınızda ne denli önemli yer tutacağını
söyleseler gülüp geçerdiniz değil mi?
Elif, sınıfın kapısında durmakta ve gelen geçene bakmaktadır.
Dalgındır. O sırada arkasından uzanan bir çift el, gözlerini kapatır
ve kişi: " Bil baalım ben kimim?" diye sorar. Elif, yanıtı bylamamnın
verdiği sıkıntıyla "Ooof... Bilmiyorum" der. Sonra Elif'in yüzünü
kapatan kız, ellerini kaldırıp, gülümseyerek Elif'e bakıp
"Tanımıyorsun ki bilesin " deyince Elif çok şaşırmıştır ve "E..
Tanışırız o zaman" diyerek elini uzatır, tokalaşırlar ve tanışırlar.
Elif ve Nilgün aynı okula giden, orta sonda okuyan ve ortak arkadaşlar
bulunan iki öğrencidirler. Nilgün, insanlarla iletişim kuvvetli,
kendine güveni yüksek, herkes tarafından sevilen ama kimi zaman
zararsızca kapris yapmayı seven, rahat ve esnek, iy bir insandır. Elif
ise birçok kişiden farklı bir karaktere sahiptir. Hem çok duygusal
hemde aşır siniri bir yapısı vardır. Oda ok iyiniyetli ve arkadaş
canlısıdır. Aslında her insana güvenmenin yanlış olduğunu bilir ama
yinede sonunda üzüleceğini bile bile hayatındaki insanlara güvenmeyi
tercih eder çünkü içlerinde bu güveni hak edecek biri mutlaka vardır
ona göre.. Elif'in karşısna bir kez çıkıpta gönlüne girdiyseniz, ona
bir defa olsun iyiliğiniz dokunduysa, siz ne yaparsanız yapın onun
gözünde kötü bir insan olamazsınız, o gönülden asla çıkmazsınız ama
verdiğiniz ilk izlenim kötüyse sonsuza dek öle kalırsınız. Elif,
etrafına karşı çok fedakar ve itaatkardır ama bu özgüveni kendisine
karşı sağlayamaz. Bunun sebebide 'Koruma' adı altındaki aile
baskılarıdır. Belirli zamanlar ve belli saatler dışında dışarı
çıkmasına, arkadaşalrıyla birlikte olmasına izin yoktur. Anne ve
babasıylada öyle parlak bir iletişimleri, "Hoş geldin", "İyi akşamlar"
gibi cümleler haricinde de pek fazla diyalogları yoktu. Elif'in evde,
sevdiği tek kişi, kendisinde iki yaş büyük olan balası Selin'dir.
Bazen ablasıyla " Abla, se olmasan ben bir dakika bilemem duramam bu
evde, bıktım böyle yaşamaktan Sanki burası hapishane, bizler suçlu,
annemle babamda gardiyanlarımız" diye konuşmaktadır.
Elif ve Nilgün zamanla iyi arkadaş olmuşlar, liseyide birlikte
okumuşlardır.Mezun olunca da bağlarını koparmadılar, dahada güçlendi
arkadaşlıkları. Sevgi, saygı ve güven üzerine kurulmuş, yaşam boyu
sürecek bir dostluk halini almıştı. Her anı birlikte am boş geçirilern
kısa ömürlü arkadaşlıklardan değild onların dostluğu.. Tıpkı
tanıştıkları günkü gibi saf, temzi ve içtenlikle sürüp gidecek olan
bir dostluktur yada onlar, o zamanlar gençliğin verdiği rahatlıkla
öyle sanıyorlardı!
Aradan beş sene geçti, yirmi bir yaşına geldiler, ikisininde
sorumlulukları vardı artık. Üstelik Nilgün evlenmişti ve ev, iş, para
kazanma, yaşam mücadelesi, aile hayatı derken insan kendine bile vakit
ayıramıyordu. Böyle oluncada Elif ve Nilgün, eskisi kadar sık
görüşemiyorlardı. Elif, henüz evli olmadığı için bu tür davranışların
bilincinde değildi ve anlamda veremiyordu çünkü ona göre ne olursa
olsun sevdiklerimiz ihmal edilmemeliydi. Yarım saat-bir saat olsun
daha az uyuyup, o zamanı, bize değr veren insanlarla geçirerek
gönüllerini almak hiçde zor değildi..
Elif bir yandan bunları konuşmak istiyor, bir yandanda "Böyle şeyler
söylersem çok bencil bir arkadaş durumuna düşerim galiba" diye içinden
kendi kendini sınıyor ve karar vermekte zorlanıyordu. An geldi,
söyleme istedikleri dilinin ucuna kadar geldi ama hep kendini
engelledi çünkü Nilgün'ü kırmak, bir bakıma boş yere sorun çıkarıp
arkadaşlıklarını tehikeye sokmak, hayatında isteyeceği en son şeydi.
Onlar eskiden tüm korkularını, heyecanlarını, aşklarını, sevinçlerini
herkesden önce birbirleriyle paylaşırlardı.
Ne yani? Şmdi büyüdüler, ekmek kavgasına düştüler diye yada içlerinden
biri evlendi diye dostluğu randevuyla mı yaşayacaklardı? Ne garip
dünya!...
Elif ve Nilgün, arkadaşlıkalrının dokuzuncu sehnesini doldurmak
üzereydiler fakat telefonlar, konuşmalar, görüşmeler hiç yok denecek
kadar azalmıştı. Yalnızca Elif, Nilgün'ü arıyordu ve sohbetleri çok
sıradan geçiyordu. Nilgün'e göre kasıtlı bir sebep yoktu, her zamanki
gibi vakitsizlikten ve yorunluktan ibaretti durum oysa Elif,
sevilmediğini düşünüyordu artık. Öyle ya, oda çalışıyordu, evli
değildi ama onunda bir ailesi, yerine getirmesi gereken sorumlulukları
vardı. Buna rağme o, arkadaşlıklarını bir köşede unutup bırakmıyordu.
Elif'in ailesiyle yaşadığı sorunlarda gün geçtikçe artıyordu. üstelik
koruyucu meleği, biricik ablası bir süre önce evlenip şehir dışına
gelin gitmişti. Nilgün'de arkadaşıyla hiç ilgilenmiyordu. Elif,
kendisini çok yanız hissediyordu. Bazen "Hayır, artık aramayacağım.
Hep ben arıyorum" diye kendi kendine söyleniyor, kendince Nilgün'e
kızıyor; bazen ise "Neyse, olsun. Biz zamanında kocaman, güzel bir
dostluk yakaldık hem arkadaşlıklarda karşılık beklenmez. Bu seferde
böyle oldu, ne yapalım? Canımız sağ olsun" derdi. Arkadaşını kaybetmek
istemiyordu.
Bir gün yine, Elif, Nilgün'ü aradı.
Elif: Alo ne yapıyorsun?
Nilgün: İyi.. İte.. Oturuyorum.
Elif: Bebek sesleri geliyor, nerdesin sen?
Nilgün: Bir akrabadayız, sizin oralarda
Elif: İyi..
Nilgün: Sen ne yapıyorsun?
Elif: Hiiç.. Bende eve gidiyorum, yoldayım.
Nilgün: Tamam
Elif: Hadi iyi aşamlar
Nilgün: İyi akşamlar.
Bu konuşma, tahmin edilemeyecek kadar soğuk geçmişti ama Elif, artık
bu ikilemden çok sıkılmıştı ve son bir adım daha atacaktı. O an yine
telefon açtı;
Elif: Alo, bak ne diyeceğim madem bizim o taraftasın, on dakikalığına
çıkta yüzünü görelim bari. Ne zmaandır görüşemiyoruz! Belki cennete
giderim ( Güler )
Nilgün: Kusurabakma görüşemem. Baka zaman. Ben, birazdan eve gideceğim.
Elif, hiç bir şey söylemez ve talafonu kapatırlar.
Canı çok sıkılmıştır. O, hayatında ilk kez çok sevdiği bir insanı
gönül defterinden silmiş ve ilginç başlayıp güzelce devam eden bir
dostlukta böylece tüm anlamını yitirmişti. Elif, şimdiye kadarki tüm
arkadaşlılarında fedakar ve vefalı davranan ama kıymeti bilinmeyen
taraftı. Son olarak en yakın arkadaşıyla olumsuzlukar yaşadı, aile içi
sorunları düzelmedi, ablası yanıbaşında değildi. Tüm bunların ardı
sıra gelmesi, onu büyük bir bunalıma doğru sürüklüyordu. Nilgün'le
yaşadığı bu olaydan sonra bir daha hiç kimseyle arkadaşlık kurmamaya
yemin etti, hayata küstü ve daima yalnızlığı tercih etti oysa o, dost
canlısıydı ve insanlara yakın olmayı severdi. Dolayısıyla yalnız
kalmayı kaldıramıyor ancak yaşadıkları sebebiyle kimseyi görmekte
istemiyordu. Geçirdiği buhran'ın doruk noktasna ulaştığı bir gün
ailesi, onu odasında yanında üç boş hap kutusu ve elinde küçük bir
kağıt parçasıyla, cansız olarak buldu. Kağıtta şu yazıyordu;
" Yiyorsun, içiyorsun
Gülüyorsun, ağlıyorsun
Çalışıyorsun, geziyorsun
Öyleyse yaşıyorsun Ademoğlu..
Dostluklarda, senden daha fazla bir şey istemiyor ki zaten! "
Elif'in ablası, olanları biliyordu ve onun isteğiyle bu durum, Nilgün'
haber verilmedi. Ancak aradan geçen yedi ayın sonunda Nilgün, bir gün
alışveriş yaparken Handan'ı gördü. Handan, pek görüşmedikleri,
eski-ortak bir arkadaşıydı Elif ve Nilgün'ün.
Handan: Merhaba naber?
Nilgün: İyi. Ne olsun? Koşturuyoruz işte
Handan: Şey.. Cenazede görmedim seni. Burada değidlin herhalde.
Duymuştuk çok yğun çaıştığını.
Nilgün: (Şaşkın) Ne cenazesi?
Handan: (Tereddütlü) Nasıl yani? Habern yok mu?
Nilgün: (Tedirgin) Ne diyosun Handan? Söylesene Allah aşkına!
Handan: Nilgün.. Şey.. Ben..
Nilgün: Söyle
Handan: Ama..
Nilgün: Hadi
Handan: (Korku ve endişeyle) Elif!...
Nilgün: (Telaşlı) Ne? Elif mi? Ne oldu Elif'e? Neden?
Handan: Elif intihar etmiş. Yedi ay'ı geçti neredeyse.. Aen bilmiyor
muydun? Özür dilerim
Nilgün: Bana kimse bir şey söylemedi. ( Ağlar ve orada öylece düşüp kalır )
Nilgün, iki ay boyunca, giridği şoktan dolayı kendini bilmeden yaşadı
ve yavaş yavaş kendini toplamaya başlıyordu ancak çok üzgn ve
pişmandı. Sürekli, Elif'i hayalinde görmekteydi. Elif yaşarken ona
yıramadığı tüm zamanları, o yaşamını yitirdikten sonra her gün
mezarını ziyarete giderek geçiriyordu.
Elif, hayatını kaybedei bir sene geçmişti. Bir gün Selin, Nilgün'ün
evine gelmiş ve kapıdan, elindeki defteri uzatarak " Bu, kardeşimin
şiir defteri. Sna verilmesini istemiş vasiyetinde." ( Gider )
Nilgün kapıyı kapatır, çok duygulanmıştır. Hemen okumaya başlar.
Elif, şiirleri çok severdi, Nilgün ise nefret ederdi ama Elif,
hayattayken, Nilgün'e de şiirleri evdirmek için uğraşırdı hep, kendi
yazdığı şiirleri ilk önce okuturdu. Aslında bu, Nilgün'ün de hoşuna
gderdi.
Nilgün, tüm şiirleri kimi zaman tebessümle kimi zaman gözyaşlarıyla
okuyordu. Son sayfaya geldiğinde ise adeta hıçkırıklara boğuldu;
Vasiyetimdir; Öldüğümü söylemeyin kimseye
Arkadaşlarım gelemsin cenazeme
Yaşarken yanımda olmayan
Mezarımın başında gözyaşı dökmesin boş yere
Üzülecek oldukları için değil
Dostlukları yalan olduğu için habe rvermeyin diyorum onlara
Gelişleride yalan olur, gidişleride nasılsa..
Göya vefa borcunu ödemeye gelen sevgili dostlar:
Çok yol almışsınız, zahmet olmuş ama boşa yorulmuşsunuz
Bir zamanlar sizler için sevgiyle katettiğim yolları
Nasıl bir kalemde harcadıysanız
Şimdi bende tıpkı sizn gibi
Ne aştığınız bu yolları
Ne akıttığınız sahte gözyaşlarını
Umursamıyorum!...
Nede olsa insan, sevgiyi hayattayken bilir, anlar
Oysa ben şimdi, toprağa karşmış bir can-ım
Anlayamam ve affedin size geri dönemem
Bu sevginiz için artık çok geç!!!
<< SEVGİYE VE DOSTLUĞA VAKİT AYIRMAK İÇİN
NEFES ALIYOR OLMANIZ YETERLİ...