Fedakarlığın Sınırı Olmaz!

Çevrimdışı nasred_din

  • Üye
  • *
  • 37
  • 8
  • 37
  • 8
20 Nis 2007 19:31:48
İnanın son zamanlarda böyle hoş,anlamlı ve sonunda fedakarlığın sınırlarının olmadığını vurgulayan, şahane bir eser.
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.] [linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Çevrimdışı konakyanlı

  • Uzman Üye
  • *****
  • 891
  • 354
  • 891
  • 354
# 20 Nis 2007 20:02:14
Anlayana sivrisinek saz.
Seyrettiğime değdi.

Çevrimdışı TeacheR34

  • Üye
  • *
  • 45
  • 3
  • 45
  • 3
# 20 Nis 2007 20:07:07
çok güzel bir klip daha önce izlemiştim ama yinede çok duygulandim...

Çevrimdışı urfada

  • Uzman Üye
  • *****
  • 308
  • 31
  • 308
  • 31
# 20 Nis 2007 20:18:49
çok güzelmiş. ben ilk kez izledim ve çok duygulandım. umarım hayatta bu kadarını yapabilecek bu kadarını yapabileceğimiz doğru insanlarla karşılaşırız.

Çevrimdışı yaltur

  • Aktif Üye
  • **
  • 48
  • 10
  • 48
  • 10
# 23 Nis 2007 13:07:02
bu sadece masallarda olur diye düşünüyorum.bir varmış bir yokmuş.......

Çevrimdışı aysude

  • Üye
  • *
  • 42
  • 0
  • 42
  • 0
# 25 Nis 2007 00:01:58
güzeldi.ama ben olsam böyle birşey yapmazdım.sadece ailemden biri olursa belki...fazla hayalperest olmamak gerek.

Çevrimdışı konakyanlı

  • Uzman Üye
  • *****
  • 891
  • 354
  • 891
  • 354
# 25 Nis 2007 00:09:31
İçinde bir çok soruyu sorabilmeye imkan tanıyan bir görsel.
Aralarda durdurup,soru sorabilme imkanı veriyor.
nasred_din benim bilgisayarımdan giriyor siteye. Çünkü onda internet yok. Yakınımda ki köyde görev yapıyor.
Zaten onu da ben sardım bu sitenin başına.Aslında çok esprili ve neşeli.
Kemal Sunal gibi. Ona gülmek için bakmak yetiyor.
Hatası olursa şimdiden affola.Çünkü genç bir arkadaşımız ve cıvıl cıvıl.

Çevrimdışı aysude

  • Üye
  • *
  • 42
  • 0
  • 42
  • 0
# 25 Nis 2007 00:13:36
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
İçinde bir çok soruyu sorabilmeye imkan tanıyan bir görsel.
Aralarda durdurup,soru sorabilme imkanı veriyor.
nasred_din benim bilgisayarımdan giriyor siteye. Çünkü onda internet yok. Yakınımda ki köyde görev yapıyor.
Zaten onu da ben sardım bu sitenin başına.Aslında çok esprili ve neşeli.
Kemal Sunal gibi. Ona gülmek için bakmak yetiyor.
Hatası olursa şimdiden affola.Çünkü genç bir arkadaşımız ve cıvıl cıvıl.
en son ben yazdım hocam.sanırım bana yazdınız.ben arkadaşınıza kötü birşey demedim.yanlış anladıysanız kusura bakmayın

Çevrimdışı konakyanlı

  • Uzman Üye
  • *****
  • 891
  • 354
  • 891
  • 354
# 25 Nis 2007 00:16:57
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
en son ben yazdım hocam.sanırım bana yazdınız.ben arkadaşınıza kötü birşey demedim.yanlış anladıysanız kusura bakmayın
Yok hocam aman.
Ben genel bir açıklama yaptım. Gözünüzü seveyim yanlış anlamayın.
Hem kendi görüşümü açıkladım, hem de nasred_din' i açıkladım.
IP numaralarımız aynı çıkabileceği için bilinsin istedim.

Çevrimdışı asude84

  • Çalışkan Üye
  • ***
  • 116
  • 29
  • Matematik Öğretmeni
  • 116
  • 29
  • Matematik Öğretmeni
# 25 Nis 2007 00:29:42
hocam çok teşekkürler.gerçekten izlediğime değdi,hem üzüldüm hem sevindim...hala böyle sevgiler vardır umarım..umudumu kaybetmiyorum..

Çevrimdışı AKSA

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 1.564
  • 2.847
  • 1.564
  • 2.847
# 22 Eyl 2007 16:22:38
Hiç tanımadığınız birinden aldığınız sıcak bir gülümseme'nin, içten
bir 'Merhaba'nın hayatınızda ne denli önemli yer tutacağını
söyleseler gülüp geçerdiniz değil mi?


Elif, sınıfın kapısında durmakta ve gelen geçene bakmaktadır.
Dalgındır. O sırada arkasından uzanan bir çift el, gözlerini kapatır
ve kişi: " Bil baalım ben kimim?" diye sorar. Elif, yanıtı bylamamnın
verdiği sıkıntıyla "Ooof... Bilmiyorum" der. Sonra Elif'in yüzünü
kapatan kız, ellerini kaldırıp, gülümseyerek Elif'e bakıp
"Tanımıyorsun ki bilesin " deyince Elif çok şaşırmıştır ve "E..
Tanışırız o zaman" diyerek elini uzatır, tokalaşırlar ve tanışırlar.

Elif ve Nilgün aynı okula giden, orta sonda okuyan ve ortak arkadaşlar
bulunan iki öğrencidirler. Nilgün, insanlarla iletişim kuvvetli,
kendine güveni yüksek, herkes tarafından sevilen ama kimi zaman
zararsızca kapris yapmayı seven, rahat ve esnek, iy bir insandır. Elif
ise birçok kişiden farklı bir karaktere sahiptir. Hem çok duygusal
hemde aşır siniri bir yapısı vardır. Oda ok iyiniyetli ve arkadaş
canlısıdır. Aslında her insana güvenmenin yanlış olduğunu bilir ama
yinede sonunda üzüleceğini bile bile hayatındaki insanlara güvenmeyi
tercih eder çünkü içlerinde bu güveni hak edecek biri mutlaka vardır
ona göre.. Elif'in karşısna bir kez çıkıpta gönlüne girdiyseniz, ona
bir defa olsun iyiliğiniz dokunduysa, siz ne yaparsanız yapın onun
gözünde kötü bir insan olamazsınız, o gönülden asla çıkmazsınız ama
verdiğiniz ilk izlenim kötüyse sonsuza dek öle kalırsınız. Elif,
etrafına karşı çok fedakar ve itaatkardır ama bu özgüveni kendisine
karşı sağlayamaz. Bunun sebebide 'Koruma' adı altındaki aile
baskılarıdır. Belirli zamanlar ve belli saatler dışında dışarı
çıkmasına, arkadaşalrıyla birlikte olmasına izin yoktur. Anne ve
babasıylada öyle parlak bir iletişimleri, "Hoş geldin", "İyi akşamlar"
gibi cümleler haricinde de pek fazla diyalogları yoktu. Elif'in evde,
sevdiği tek kişi, kendisinde iki yaş büyük olan balası Selin'dir.
Bazen ablasıyla " Abla, se olmasan ben bir dakika bilemem duramam bu
evde, bıktım böyle yaşamaktan Sanki burası hapishane, bizler suçlu,
annemle babamda gardiyanlarımız" diye konuşmaktadır.

Elif ve Nilgün zamanla iyi arkadaş olmuşlar, liseyide birlikte
okumuşlardır.Mezun olunca da bağlarını koparmadılar, dahada güçlendi
arkadaşlıkları. Sevgi, saygı ve güven üzerine kurulmuş, yaşam boyu
sürecek bir dostluk halini almıştı. Her anı birlikte am boş geçirilern
kısa ömürlü arkadaşlıklardan değild onların dostluğu.. Tıpkı
tanıştıkları günkü gibi saf, temzi ve içtenlikle sürüp gidecek olan
bir dostluktur yada onlar, o zamanlar gençliğin verdiği rahatlıkla
öyle sanıyorlardı!

Aradan beş sene geçti, yirmi bir yaşına geldiler, ikisininde
sorumlulukları vardı artık. Üstelik Nilgün evlenmişti ve ev, iş, para
kazanma, yaşam mücadelesi, aile hayatı derken insan kendine bile vakit
ayıramıyordu. Böyle oluncada Elif ve Nilgün, eskisi kadar sık
görüşemiyorlardı. Elif, henüz evli olmadığı için bu tür davranışların
bilincinde değildi ve anlamda veremiyordu çünkü ona göre ne olursa
olsun sevdiklerimiz ihmal edilmemeliydi. Yarım saat-bir saat olsun
daha az uyuyup, o zamanı, bize değr veren insanlarla geçirerek
gönüllerini almak hiçde zor değildi..
Elif bir yandan bunları konuşmak istiyor, bir yandanda "Böyle şeyler
söylersem çok bencil bir arkadaş durumuna düşerim galiba" diye içinden
kendi kendini sınıyor ve karar vermekte zorlanıyordu. An geldi,
söyleme istedikleri dilinin ucuna kadar geldi ama hep kendini
engelledi çünkü Nilgün'ü kırmak, bir bakıma boş yere sorun çıkarıp
arkadaşlıklarını tehikeye sokmak, hayatında isteyeceği en son şeydi.
Onlar eskiden tüm korkularını, heyecanlarını, aşklarını, sevinçlerini
herkesden önce birbirleriyle paylaşırlardı.
Ne yani? Şmdi büyüdüler, ekmek kavgasına düştüler diye yada içlerinden
biri evlendi diye dostluğu randevuyla mı yaşayacaklardı? Ne garip
dünya!...

Elif ve Nilgün, arkadaşlıkalrının dokuzuncu sehnesini doldurmak
üzereydiler fakat telefonlar, konuşmalar, görüşmeler hiç yok denecek
kadar azalmıştı. Yalnızca Elif, Nilgün'ü arıyordu ve sohbetleri çok
sıradan geçiyordu. Nilgün'e göre kasıtlı bir sebep yoktu, her zamanki
gibi vakitsizlikten ve yorunluktan ibaretti durum oysa Elif,
sevilmediğini düşünüyordu artık. Öyle ya, oda çalışıyordu, evli
değildi ama onunda bir ailesi, yerine getirmesi gereken sorumlulukları
vardı. Buna rağme o, arkadaşlıklarını bir köşede unutup bırakmıyordu.
Elif'in ailesiyle yaşadığı sorunlarda gün geçtikçe artıyordu. üstelik
koruyucu meleği, biricik ablası bir süre önce evlenip şehir dışına
gelin gitmişti. Nilgün'de arkadaşıyla hiç ilgilenmiyordu. Elif,
kendisini çok yanız hissediyordu. Bazen "Hayır, artık aramayacağım.
Hep ben arıyorum" diye kendi kendine söyleniyor, kendince Nilgün'e
kızıyor; bazen ise "Neyse, olsun. Biz zamanında kocaman, güzel bir
dostluk yakaldık hem arkadaşlıklarda karşılık beklenmez. Bu seferde
böyle oldu, ne yapalım? Canımız sağ olsun" derdi. Arkadaşını kaybetmek
istemiyordu.
Bir gün yine, Elif, Nilgün'ü aradı.

Elif: Alo ne yapıyorsun?
Nilgün: İyi.. İte.. Oturuyorum.
Elif: Bebek sesleri geliyor, nerdesin sen?
Nilgün: Bir akrabadayız, sizin oralarda
Elif: İyi..
Nilgün: Sen ne yapıyorsun?
Elif: Hiiç.. Bende eve gidiyorum, yoldayım.
Nilgün: Tamam
Elif: Hadi iyi aşamlar
Nilgün: İyi akşamlar.

Bu konuşma, tahmin edilemeyecek kadar soğuk geçmişti ama Elif, artık
bu ikilemden çok sıkılmıştı ve son bir adım daha atacaktı. O an yine
telefon açtı;

Elif: Alo, bak ne diyeceğim madem bizim o taraftasın, on dakikalığına
çıkta yüzünü görelim bari. Ne zmaandır görüşemiyoruz! Belki cennete
giderim ( Güler )
Nilgün: Kusurabakma görüşemem. Baka zaman. Ben, birazdan eve gideceğim.

Elif, hiç bir şey söylemez ve talafonu kapatırlar.
Canı çok sıkılmıştır. O, hayatında ilk kez çok sevdiği bir insanı
gönül defterinden silmiş ve ilginç başlayıp güzelce devam eden bir
dostlukta böylece tüm anlamını yitirmişti. Elif, şimdiye kadarki tüm
arkadaşlılarında fedakar ve vefalı davranan ama kıymeti bilinmeyen
taraftı. Son olarak en yakın arkadaşıyla olumsuzlukar yaşadı, aile içi
sorunları düzelmedi, ablası yanıbaşında değildi. Tüm bunların ardı
sıra gelmesi, onu büyük bir bunalıma doğru sürüklüyordu. Nilgün'le
yaşadığı bu olaydan sonra bir daha hiç kimseyle arkadaşlık kurmamaya
yemin etti, hayata küstü ve daima yalnızlığı tercih etti oysa o, dost
canlısıydı ve insanlara yakın olmayı severdi. Dolayısıyla yalnız
kalmayı kaldıramıyor ancak yaşadıkları sebebiyle kimseyi görmekte
istemiyordu. Geçirdiği buhran'ın doruk noktasna ulaştığı bir gün
ailesi, onu odasında yanında üç boş hap kutusu ve elinde küçük bir
kağıt parçasıyla, cansız olarak buldu. Kağıtta şu yazıyordu;

" Yiyorsun, içiyorsun
Gülüyorsun, ağlıyorsun
Çalışıyorsun, geziyorsun
Öyleyse yaşıyorsun Ademoğlu..
Dostluklarda, senden daha fazla bir şey istemiyor ki zaten! "

Elif'in ablası, olanları biliyordu ve onun isteğiyle bu durum, Nilgün'
haber verilmedi. Ancak aradan geçen yedi ayın sonunda Nilgün, bir gün
alışveriş yaparken Handan'ı gördü. Handan, pek görüşmedikleri,
eski-ortak bir arkadaşıydı Elif ve Nilgün'ün.

Handan: Merhaba naber?
Nilgün: İyi. Ne olsun? Koşturuyoruz işte
Handan: Şey.. Cenazede görmedim seni. Burada değidlin herhalde.
Duymuştuk çok yğun çaıştığını.
Nilgün: (Şaşkın) Ne cenazesi?
Handan: (Tereddütlü) Nasıl yani? Habern yok mu?
Nilgün: (Tedirgin) Ne diyosun Handan? Söylesene Allah aşkına!
Handan: Nilgün.. Şey.. Ben..
Nilgün: Söyle
Handan: Ama..
Nilgün: Hadi
Handan: (Korku ve endişeyle) Elif!...
Nilgün: (Telaşlı) Ne? Elif mi? Ne oldu Elif'e? Neden?
Handan: Elif intihar etmiş. Yedi ay'ı geçti neredeyse.. Aen bilmiyor
muydun? Özür dilerim
Nilgün: Bana kimse bir şey söylemedi. ( Ağlar ve orada öylece düşüp kalır )

Nilgün, iki ay boyunca, giridği şoktan dolayı kendini bilmeden yaşadı
ve yavaş yavaş kendini toplamaya başlıyordu ancak çok üzgn ve
pişmandı. Sürekli, Elif'i hayalinde görmekteydi. Elif yaşarken ona
yıramadığı tüm zamanları, o yaşamını yitirdikten sonra her gün
mezarını ziyarete giderek geçiriyordu.

Elif, hayatını kaybedei bir sene geçmişti. Bir gün Selin, Nilgün'ün
evine gelmiş ve kapıdan, elindeki defteri uzatarak " Bu, kardeşimin
şiir defteri. Sna verilmesini istemiş vasiyetinde." ( Gider )
Nilgün kapıyı kapatır, çok duygulanmıştır. Hemen okumaya başlar.
Elif, şiirleri çok severdi, Nilgün ise nefret ederdi ama Elif,
hayattayken, Nilgün'e de şiirleri evdirmek için uğraşırdı hep, kendi
yazdığı şiirleri ilk önce okuturdu. Aslında bu, Nilgün'ün de hoşuna
gderdi.
Nilgün, tüm şiirleri kimi zaman tebessümle kimi zaman gözyaşlarıyla
okuyordu. Son sayfaya geldiğinde ise adeta hıçkırıklara boğuldu;

Vasiyetimdir; Öldüğümü söylemeyin kimseye
Arkadaşlarım gelemsin cenazeme
Yaşarken yanımda olmayan
Mezarımın başında gözyaşı dökmesin boş yere
Üzülecek oldukları için değil
Dostlukları yalan olduğu için habe rvermeyin diyorum onlara
Gelişleride yalan olur, gidişleride nasılsa..
Göya vefa borcunu ödemeye gelen sevgili dostlar:
Çok yol almışsınız, zahmet olmuş ama boşa yorulmuşsunuz
Bir zamanlar sizler için sevgiyle katettiğim yolları
Nasıl bir kalemde harcadıysanız
Şimdi bende tıpkı sizn gibi
Ne aştığınız bu yolları
Ne akıttığınız sahte gözyaşlarını
Umursamıyorum!...
Nede olsa insan, sevgiyi hayattayken bilir, anlar
Oysa ben şimdi, toprağa karşmış bir can-ım
Anlayamam ve affedin size geri dönemem
Bu sevginiz için artık çok geç!!!


<< SEVGİYE VE DOSTLUĞA VAKİT AYIRMAK İÇİN
NEFES ALIYOR OLMANIZ YETERLİ...

Çevrimdışı aycan konak

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.811
  • 4.745
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 2.811
  • 4.745
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 23 Eyl 2007 09:06:36
 sevgiye ve dostluğa vakit ayırmak için nefes alıyor olmamız yeterli
ama birmüddet sonra sadece kendi adına nefes alamıyor insan eşi için de çocukları içinde nefes alıyor hatta öyleki kendi için nefes alacak zamanı bile bulamıyor bazen.
hangimiz feda etmedik ki zamanla dostlarımızı ya da hangimizi feda etmedi ki dostlarımız
feda etmemek ve edilmemek dileğiyle

Çevrimdışı AKSA

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 1.564
  • 2.847
  • 1.564
  • 2.847
# 25 Eyl 2007 18:17:27
           aşk fedakarlık ister
İki sevgili bir motosikletin üzerinde 180 km hızla giderken aralarında
şöyle bir konuşma geçer.
Kız : Lütfen yavaşla, ben korkuyorum
Delikanlı : Hayır, bak ne kadar eğlenceli
Kız : Lütfen, lütfen, çok korkuyorum
Delikanlı : Peki beni sevdiğini söyle
Kız : Seni çok seviyorum, lütfen yavaşla
Delikanlı : Şimdide bana sıkıca sarıl (Kız delikanlıya sıkıca
sarılır) Delikanlı : Kaskımı alıp kendine takar mısın?. Başımı çok
sıktı..
Ertesi gün gazetelerde şöyle bir haber çıktı: Motosiklet, fren arızası
nedeniyle bir binaya çarptı. Üzerinde 2 kişiden sadece biri kurtuldu.
Oysaki gerçek hiçte gazetelerde yazdığı gibi değildi. Yolun yarısında
delikanlı frenlerin bozulduğunu anlamış ama bunu kıza belli etmek istememişti. Bunun yerine kızdan kendisini sevdiğini söylemesini ve kendisine son defa sarılmasını istemişti. Sonra da kendi ölümü pahasına kızın başlığını takmasını ve hayatta kalmasını sağlamıştı. İşte gerçek aşkın anlamı da buydu.

 

Çevrimdışı erdemc28

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.985
  • 443
  • 1.985
  • 443
# 25 Eyl 2007 19:15:19
Sayın Hocam, biliyorsunuz ki fedakarlığın sınırı yoktur. Bunu da en iyi analar ve öğretmenler yapar. Nedense her ikisinin de kıymeti pek bilinmez. Ama bu da onların kaderi.

Çevrimdışı AKSA

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 1.564
  • 2.847
  • 1.564
  • 2.847
# 26 Eyl 2007 16:30:05
Öğretmenlere önemli sorumluluklar yükleyen Atatürk, öğretmenlerin durumu ve yaşam koşullarını iyileştirmek gerektiğini de unutmamıştır.
1923’ de bu konuyla ilgili şu açıklamayı yapmıştır.
"Öğretmene ülkenin en ağır yükünü yükledik, ona en ağır sorumluluğu verdik. Türk milletinin geleceğini emanet ettik. Bu vazifeyi kendine hem bir meslek hem de bir ideal sayacak öğretmenler tarafından yapılmasını sağlamak için biz de bu meslekle ilgili istek ve ihtiyaçları diğer bütün mesleklerden önce sağlamalı ve öncelik sırasını bu mesleğe vermeliyiz. Bu mesleği refah seviyesi yüksek bir meslek haline getirmeli, güvence altına almalı, saygı değer mevkiine oturtmalıyız. Bizlerin yapacağı bu fedakarlık onların yaptıklarının yanında bir hiçtir."
Bu durumda, değerli meslektaşlarım, irfan ordularının değerli elemanları acaba 21. Yüzyılda Atatürk’ün 20. Yüzyılın ilk çeyreğinde göstermiş olduğu hedeflere ulaşabildik mi? Bazı hedeflere ulaşılmış olmakla birlikte, öğretmenlerin hizmet öncesi ve hizmet içi eğitimlerinde, yasalarda yer almasına rağmen öğretmenlik mesleğinin saygın bir statüye kavuşturulmasında çağdaş eğitim programları ve uygulamalarında; hedeflerin henüz çok gerisinde olduğumuzu söylemek kendimize haksızlık olmaz.
O halde, değerli eğitimciler demokratik, laik Türkiye Cumhuriyetini Atatürk ilke ve devrimleri ışığında hızlı bir biçimde çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine taşımak için acele etmeliyiz.
Elele, saygı, sevgi, özveri ve çağdaş ilkelerle Atatürk rehberliğinde, bu yüce görevimizde fedakarça çalışan eğitim çalışanlarına saygılar.

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK