Eğitim fakültesinden mezun olunca büyüklerimin söylediği ortak cümle; 'Öğretmenlik kitaptan öğrenilmez, tecrübe ile pişersin!' Şaşırdım, demek dört sene boşa okumuştuk.. E haliyle ben de kanıksadım bu düşünceyi.
Sonra kılavuz kitaplarla tanıştım ama büyüklerim pek ilgilenmiyordu. Kılavuz kitaba kalırsak bu iş yürümezmiş, hem zaten öğrenci kitapları da pek boşmuş canım. Bu fikir de beynime işlendi.
Herkes fotokopi dağıtıyordu. İyi de ben eğitim - öğretim hayatım boyunca yazılıdan yazılıya görmüştüm fotokopiyi. O da lise hayatımda.. Hımm, demek teknoloji ilerleyince bu da ihtiyaç haline gelmişti.
Ben de uydum düzene.
Sonra bir baktım ki nesil düşünmeyi bilmiyor, muhakeme yeteneği sıfıra yakın.
Önce eğitim kitaplarını okudum, sonra kılavuz kitapları. Tekrar tekrar notlar çıkarıp uyguladım.
Bir de baktım çocuklar düzelmeye başladı. Fotokopi dağıtmayı asgariye indirdim ama henüz bırakamadım.
Dört yıl pilot sınıfıma uyguladım öğrendiklerimi.
Sonuç inanılmazdı.
Çok oyun oynatıyorsun nazarlarına zerre aldırmadan oyunların içinde aşıladım onlarca kazanımı.. Çocuk, dokunduğunu asla unutmadı, uyguladığını ise muhakemeyle pekiştirdi..
Dört yılın sonunda çatır çatır fikirlerini söyler hale geldi..
Fotokopi, ülkemiz eğitimini esir almış zehirdir. Ders kitapları yetersiz diye düşünülebilir ama bu yetersizlik fotokopi ile kapatılmaya çalışıldığı sürece çocuklarımızı bekleyen gelecek 3 bilemediniz 4 şık arasında kısılıp kalmaya mahkumdur.
Ha bir de doğru-yanlış sistemi var, üçüncü şıkka dahi izin vermeyen..
Ha pardon boşluk doldurmayı unutmamalı, çocuğun içinde derin boşluklara vesile olan...
tek farklı yorum sizden gelmiş sayın hocam
bu yorum üzerine çokça düşünülmeli bence,
2005ten sonra yapılandırmacı yaklışam geçildi ama
bazı alışkanlıkları bırakamadığımız için sistem oturmadı hala..
bunu başarabildiyseniz tebrikler...