Bu yemek kursta iyi geldi. En iyi molayı yaşadık sayenizde [linkler sadece üyelerimize görünmektedir.] öğretmenim. Arkadaşlar teşekkür ettiler.Bı de [linkler sadece üyelerimize görünmektedir.] öğretmenim çay yapsın dediler. [linkler sadece üyelerimize görünmektedir.] öğretmen de sınav öncesi bı hikaye anlatsa. [linkler sadece üyelerimize görünmektedir.] öğretmenden bı sınav taktiği veee [linkler sadece üyelerimize görünmektedir.] öğretmen den bir söz ile [linkler sadece üyelerimize görünmektedir.] öğretmen den bir şiir isterler.
Baktım ortada çay yok .Hadi çay içelim.Amaan yanlışlık olmuş .Tepsinin arkasındaki ben değilimm
ne merkezi , atamalar mı il içi açıklacak
dediğiniz gibi olur inşallah .Yoksa dolmalık biber mi? Sivri biber mi?
Şişman olup insanın kendini ince görmesi gibi...Yok hocam bugün menüde balık ve kısır vardı.Canınız çekmesin.
istavrit ve mezgit dolu kovayla denizden dönülür ve akşam hazırlığına başlanır... bana eşlik eden tüm arkadaşlarıma teşekkürü ve balık ziyafetini borç bilirim efendim...
İstiklal Savaşı yıllarından bir hanımefendi anlatıyor:1919 yılı idi. İstanbul baştan aşağı İngilizlerin işgali altındaydı .Liseyi yeni bitirmiştim. Güzel bir kızdım. Dünür gelmeye başladılar.Biri avukatmış, gösterdiler uzaktan, boylu poslu yakışıklı bir delikanlıydı, beğendim. Nişanlandık. Nişanlımı seviyordum.Mutlu bir yuva kurmak hevesi ile lamba ışığının altında sabahlara kadar oyalar örüyor, çeyizler hazırlıyordum. Ama çok geçmedi ki, mahallede bir dedikodu yayıldı. (Ayşe’nin nişanlısı avukat değilmiş, ipsizin biriymiş, üstelik cami önlerinden tabut taşıyarak karnını doyuruyormuş..) dediler.Alt üst oldum. Babam götürdü, uzaktan izledik, gerçekten de tabut taşıyordu…Yıkıldım. Nişanı atıp, ayrıldık. Aradan 5 yıl geçti. Evlenmiştim, Bir de çocuğum olmuştu. 1924 yılıydı. Artık ülkemiz özgürdü. Bir gün Beyoğlu’nda rastladım O’na. Oğlum yanımdaydı. Beni görünce titredi, çeketini düğmeledi. Saygı göstererek durdu önümde.– Vaktiniz varsa size bir çay ikram etmek isterim, dedi.– Olur, dedim. Bir büroya girdik. Burası bir bürosuydu ve kapıda adı yazıyordu. İçeride yardımcıları çalışıyordu.– Siz gerçekten avukat mısınız? dedim.– Evet, dedi.– Peki, avukatsınız da neden cami önlerinden tabut taşıyordunuz? diye sordum.Durdu, başı öne eğildi.– Beni affedin , dedi. İstanbul işgal altındaydı, Her taraf İngiliz askeri kaynıyordu. Her şeyi didik didik arıyorlardı. Biz de Anadolu’ya, Milli kuvvetlere ancak, cenaze süsü vererek tabutlarla silah kaçırıyorduk.Bu ülke için yaşamsal bir işti. Bunu size bile söyleyemezdim!…BU VATANI, CANLARINI ve AŞKLARINI FEDA EDEBİLENLERE BORÇLUYUZ.
Hangi balıkçısı aldınız hocam.
Dolmalık biber öyle mi olmak istiyor, yoksa öyle mi görüyor? önceki sayfdaki
Şu an 2.686 kişi ve 163 üye var.