bir masaldır bu...bir dostluk masalı...
tanışalı çok oldu da, gerçek anlamda tanışalı üç kocaman/ üç küçücük yıl oldu...
sonradan söyledik birbirimize...ilk düşüncemiz " yaşasınnnn...yalnız değilim...benden bir tane daha var!.." olmuş...
gülümserken bile hüzünlüydü gözleri...derinlerde bir yara saklıydı, belliydi...öyle de ustaca gizliyordu ki; anlayamazdı o olmayan/ o'ndan olmayan hiç kimse...
hatırlamıyorum ilk ne zaman başladı bu candaşlık...hatırladığım şaşkınlığım...on- onbeş kişilik bir gurupta - istisnasız- beni anlayabilen/ her konuda fikri olup beni şaşırtabilen/ konuşmadan konuşabildiğim tek insan...
derin kuyularda hapsetmiş kendini...karanlıklara aşina/ acıyı katık eylemiş ekmeğine...
ama o karanlık içinde dahi ışığı göz yakan...kendinin pervane olduğuna inanan, ışığın ta kendisi olduğunu unutmuş bir kadın...
geçti gitti ama...şimdilerde önce ışığa alıştı gözleri, sonra dalları çiçeklendi...hatırladı kanatları oldunu...gökyüzü dar gelir oldu kendisine...( kanayan ellerime merhem borçlusun, unutma..
)
can'ım...candostum...
ne çok şey yaşadık biz senle...dostluğun tanımını yeniden yazdık...kâh gözyaşlarımız karıştı birbirine, kâh kahkahalarımız çınlattı semayı...
bir olduk...can olduk...candaş olduk...
doğumgününü kutlayan ilk ben olayım istedim..." tek mumlu" pastayı üfleyip kesme sırası sende...
(ilk!) doğum günün kutlu olsun
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.] ...
iyi ki doğdun...
iyi ki varsın...
( üç hediyen var...biri dün, biri bugün, biri yarın...
dün; hediyeni vermiştim; şöminenin karşısındaki köşe sana ait her daim...
bugün; hediyen bir temenni..." ben gibi ol" inşallah!...
yarın; ikinci kitabımın önsözünde bulacaksın son hediyeni...)