Çok yanlış anlaşılan atasözlerimizden birisi de şudur. Güzele bakmak sevap!
Evet, güzele ve güzelliklere tefekkür için bakmak, tabii ki sevaptır.
Ancak asrımızın bir çeşit fitnesi gereği, buradaki ‘GÜZEL’ kelimesini, namahrem anlamına gelen, açık-saçık ve üryan gezenlere bakmak şeklinde söylendiği zaman, cevap da elbette değişir. O zaman Sevap değil günah olur.
Bu gibi namahremlere bakmak, bakış şekline ve sebebine göre anlam kazanır.
1. Yolda yürürken aniden, dekolte bir mahrem gözümüze çarpsa, yüce yaratıcımızın “Gözlerinizi haramdan sakının!” ayetinin tesiri ve tedbiri ile gözlerimizi başka tarafa çevirip, Allah korkusuyla irkilsek ve tövbe etsek, bu bakış sonrası titizlik, kişiyi günahtan koruduğu gibi, sevap da kazandırır.
2. Aynı namahreme ilk, yani gayri iradî(irade dışı olan ilk bakış) bakış mubahtır.
3. Daha sonraki kasdi bakışlar ise haramdır. Çünkü bu bakışlar, ‘gözlerini haramdan sakının’ ayetinin aksine bir davranıştır.
4. Ayrıca kişiyi tanıma maksadıyla zorunlu bakışlar vardır ki, bu bakışlar da yukarıdaki ayet hatırda tutularak minimum düzeyde kalırsa, mubah olabilir.
“Batılı iyice tasvir (batıl işleri detaylı tasarlama, biçim ve şekillendirerek tarif etmek), safi zihinleri idlâldir”, (temiz zihinleri saptırır.) vecizesine dayanarak, fetva ve fıkıh yönünü konu uzmanlarına bırakıp, tefekkür için bakmak cümlesini biraz açacağız.
“Güzel” denilince aklımıza, tabii ve meşru güzellikler gelmelidir.
Namahremler değil…
Tefekkür, bu güzelliklerin arka planındaki anlamları, gizli manaları ve mesajları hesaplayarak düşünmek, o eser veya olay üzerindeki Esma’ül Hüsna tecellilerini irdelemektir.
Bu güzelliklerden bazıları:
• Gül güzeldir, menekşe güzeldir, karanfil, nergis, sümbül, zambak, manolya ve saymakla bitiremeyeceğimiz tüm çiçekler güzeldir.
• Bahar güzeldir, ağaçlar güzeldir, dağlar, ırmaklar, çaylar, şelâleler, denizler, göller ormanlar ve tüm manzaralar güzeldir.
• Hayat güzeldir, sağlık güzeldir, eş, evlat, torun, aile, semtimiz, memleketimiz güzeldir, gece yıldızlar, ay, güneş ve gezgenler ve tüm yaratılmışlar güzeldir.
• Bülbül güzeldir, papağan, kanarya, tavus ve tüm kuşlar güzeldir. Tavşan güzeldir, sincap, kedi, kaplan, penguen, zürafa, ceylan, kelebek, arı, uğur böceği ve tüm hayvanlar güzeldir.
• Kiraz güzeldir, portakal, çilek, karpuz, kayısı, şeftali ve tüm meyveler güzeldir.
• İlâhî nameler güzeldir, Kur’ân, vaaz, nasihat ve sohbet dinlemek güzeldir. Kuş sesleri, şırıl şırıl su ve çağlayan sesleri güzeldir.
• Makro ve mikro âlemler güzeldir, Samanyolu, nebulalar ve tüm kâinat güzeldir.
Atom ve atom altı parçacıklar güzeldir, moleküller, elementler, maddeler, hücreler, dokular, organlar ve tüm insanlar mükemmel yaratılışlarıyla güzeldir…
• Saymak ile bitiremeyeceğimiz bunca güzellik varken, niçin nefsanî güzelliklere takılıyoruz ki? Bunca güzelliklerin üzerindeki, Esma’ül Hüsna tecellilerini sadece bir saat düşünmek, bizlere bir sene boyunca (nafile namaz, oruç, zikir v.s.) ibadet etmiş gibi sevap kazandırırken, nefsanî, malayani, fuzuli güzelliklerle ilgilenmek akıl karı değildir?
SORU: Bu güzelliklere bakıp, Esmâ’ül Hüsna tecellilerini nasıl tefekkür edebiliriz?
Bir papatya çiçeğine, tefekkürle baktığımız zaman:
1.-Çiçeğin renkli kısımlarındaki güzellik, renk uyumu, simetri, “süsleme sanatını” gösterir ve “Müzeyyin” (en güzel süsleyen.) isminin tecellisidir ve O Zatı c.c. haber verir.
2.- Kara topraktaki değişik atom ve elementleri sentez ederek, uygun biçimde dizerek, bitki hücresi haline getiren, pigmentler atarak süslendiren, kokulandıran, o hücreleri de en uygun yerlere oturtup, böyle bir güzelliği yapabilen, bu güzelliği de her mevsim, her kıtada trilyonlarca nüsha olarak sergileyen “Kadir” ismini haykırır...
3.- Sadece bu çiçeği bile yapabilmek için, her şeyi kuşatmış, mutlak gerekli, sınırsız bir “ilmi” bildirir ve “Alîm” ism-i celilini, tefekkür edenlere tanıtır...
4.- Bu çiçeğin yapılabilmesi için, önceden tasarımının yapılması şarttır. (..yapay çiçekçileri bir düşününüz..) Madem öyle, bu çiçek bizlere “Musavvir” (en güzel tasvir eden, tasarım yapan) esmasını haber verir...
5.- Sadece bir çiçek cinsi üzerinde bile inceleme yapsak, hiçbir kusur bulamayız... Malezya’daki gül ile Kore’deki gül aynı sarmalda ve aynı model. Türkiye’deki papatya ile Çin’deki aynı geometrik yapıda... Hiçbir kusur yok... Yani bir “Bâri’i ” (kusursuz yapanı) c.c. haykırır...
6.- Her bir çiçek, (insan eli ve medeniyet atıkları karışmamak şartı ile) pırıl pırıldır, temizdir. Bir “Kuddûs”’ü c.c. (Tertemizi ve temizleteni) anlatır...
7.- Bazı çiçekler, birtakım böceklerin, kuşların ve birçok hayvanın rızkı olarak yaratılmıştır. Bu hayvanların rızıklandırılması ve tüm çiçeklerin beslenmesi bir “Rezzâk’ı” c.c. (rızıkları vereni) “Rabb-i Rahîm’i” ( terbiye edeni, besleyip büyüteni ve en merhametli yaratıcıyı) bildirir...
8.- Birçok çiçeğin, özellikle papatyanın, birçok önemli hastalıklara şifa olduğunu biliyoruz. Bu da bize merhameti sonsuz bir “ŞÂFÎ-İ hakîki”yi söylüyor...
9.- Her bir çiçeğin, kendi cinsinin ve neslinin devam etmesi için, tohumlarla muhafazası ise “Hafîz-ı hakîki”yi c.c. (gerçekten muhafaza eden zâtı) anlatır...
Bu dar çerçevede, birkaçını saymaya çalıştığımız tecellileri sizler devam ettirebilirsiniz.
İşte ‘güzele bakmak sevap’ atasözümüzdeki ‘güzel’de, ‘bakış da’ böyle olursa, elbette ki sevaptır. Buna itiraz yok. Üstelik de öyle çok sevap kazandırır ki, bu güzelliklere, bu tefekkür ile bir saat bakmak, mütalâa etmek ve bunları düşünmek, bir yıllık sürekli nafile ibadet sevabı kazandırıyor.
İşte sizlere orijinal kaynak: Hz.Muhammed s.a.v. müjdesidir. “Tefekkürüm-min sâati, hayrun ibadetüm-minseneh.” “Bir saat tefekkür, bir yıllık (nafile) ibadetten hayırlıdır.” (Bakınız İ.Gazâlî, İhyâu Ul.Dîn. 4/409. El-Heysemî, M.Zevâid. 1/78.)
Meşrû zevkler ve lezzetler keyfe kâfidir, HARAMA GİRMEYE GEREK YOK.
A.Raif Öztürk[/color]