Hayata Bakmasını Bilmek Lazım

Çevrimdışı nurdan81

  • Uzman Üye
  • *****
  • 705
  • 2.728
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 705
  • 2.728
  • 4. Sınıf Öğretmeni
04 Ağu 2013 18:46:44


Çatlak Testi

Çin'de bir adam, her gün boynuna dayadığı kalın sopanın iki ucuna asılı testilerle dereden evine su taşırmış. Bu testilerden birinin yan kısmında çatlak varmış. Diğeri ise hiç kusursuz ve çatlaksızmış. Her seferinde bu kusursuz testi, adamın doldurduğu suyun tümünü taşır, ulaştırırmış eve.
Ama uzun bir yolu yürüyerek boynunda taşıdığı testilerden çatlak olanı, eve
yarı dolu olarak varırmış. İki sene her gün bu şekilde geçmiş. Adam her iki testiyi suyla doldururmuş, ama evine vardığında sadece 1,5 testi su getirirmiş. Tabii ki kusursuz, çatlaksız, mükemmel testi çok gururlanıyormuş vazifesini mükemmel yaptığı için. Fakat çatlağı olan zavallı kusurlu testi, çok utanıyormuş. Doldurulan suyun sadece yarısını eve ulaştırabildiği için de çok üzülüyormuş. İki senenin sonunda, yapması lazım gelen görevi yapamadığı düşüncesiyle ırmak kenarında adama;

- Kendimden utanıyorum. Şu yanımdaki çatlak nedeniyle, sular evine gidene kadar sızıp gidiyor, demiş.

Adam testiye;

-Göremedin mi? Yolun senin tarafında olan kısmı çiçeklerle dolu. Fakat kusursuz testinin tarafinda hiç yok. Çünkü, ben başından beri senin kusurunu, çatlağını biliyordum. Senin tarafına çiçek tohumları ektim. Her gün o yolda ben su taşırken, sen onları suladın. İki senedir o güzel çiçekleri toplayıp, masamı süsledim. Sen kusursuz olsaydın, o çatlağın olmasaydı, evime böyle güzellik ve zerafet veremiyecektim diye cevap vermiş.

Hikayeden alacağımız ders: Her birimizin kendine has kusurları vardır.
Hepimiz birer çatlak testiyiz aslında. Fakat, sahip olduğumuz bu kusurlar ve çatlaklar hayatlarımızı ilginç yapan, mükafatlandıran, renklendiren özelliklerimizdir.

Etrafınızdaki her kişiyi, oldukları gibi kabullenin. Dışlarındaki kusurlara değil, içlerindeki güzelliklere bakıp, görün.

Çevrimdışı aslı_80

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.080
  • 12.050
  • Öğrenci Velisi
  • 2.080
  • 12.050
  • Öğrenci Velisi
# 04 Ağu 2013 18:50:49
  İnsanları kusurlarıyla, farklarıyla sevebilmek ne kadar zor. Karşımızdakini değiştirmeye çalışmadan, yargılamadan, kendi doğrularımıza uymasa da sevebilsek keşke...

Çevrimdışı mislina78

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.254
  • 2.033
  • Biyoloji Öğretmeni
  • 1.254
  • 2.033
  • Biyoloji Öğretmeni
# 04 Ağu 2013 18:54:17
Yaradılanı severim Yaradandan ötürü...
Bu sözü kulağımıza küpe yapsak hiçbir sorun kalmayacak.

Çevrimdışı eslemnurum

  • Uzman Üye
  • *****
  • 10.560
  • 26.279
  • 10.560
  • 26.279
# 16 Kas 2013 18:47:19
Birbirimizi sevmek bu kadar mı zor? Rabbim, o kadar isyan eden kullarını bile ayırmayıp, rızıklandırıp, koruyup, kollarken, biz kim oluyoruz da kalp kırmak ve incitmek için adeta birbirimizle yarışıyoruz. Oysa sevgiyi kabullenmek hiç de zor değil, sadece biraz gayret...
 :) :) :) :) :) :) :)

Çevrimdışı mukru

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.564
  • 20.988
  • 2.564
  • 20.988
# 16 Kas 2013 19:13:24
Vietnam’da savaştan sonra evine dönmekte olan bir asker hakkında bir hikâye anlatılır.

Asker, San Francisco’dan ailesini arar:

“Anne baba eve dönüyorum ama sizden bir şey rica ediyorum; yanımda bir arkadaşımı da getirmek istiyorum”.

“Memnuniyetle onunla tanışmak isteriz”diye cevap verirler.

Oğulları:

“Bilmeniz gereken bir şey var…”diye devam eder.

“Arkadaşım savaşta ağır yaralandı, bir mayına bastı ve bir kolunu ve bir bacağını kaybetti. Gidecek hiçbir yeri yok, onun da gelip bizimle kalmasını istiyorum”.

Babası oğluna:

“Bunu duyduğumuza üzüldük oğlum. Belki onun başka bir yer bulmasına yardımcı olabiliriz”der.

Oğulları:

“Hayır, baba; onun bizimle yaşamasını istiyorum”deyince, babası:

“Bizden ne istediğini bilmiyorsun. Onun gibi özürlü biri bize korkunç bir yük olur. Bizim kendi hayatımız var ve bunun gibi bir şeyin hayatımıza engel olmasına izin veremeyiz. Bence bu arkadaşını unutup eve dönmelisin. O kendi başının çaresine bakacaktır”cevabını verir.

Oğlu o anda telefonu kapatır. Ailesi ondan bir süre haber alamaz. Birkaç gün sonra San Francisco polisinden bir telefon gelir. Oğullarının yüksek bir binadan düşüp öldüğünü öğrenirler. Polis bunun intihar olduğuna inanmaktadır. Üzüntü içindeki anne baba hemen San Francisco’ya hareket ederler. Orada oğullarının cesedini teşhis etmek için şehir morguna götürülürler. Onu tanımakla kalmaz, bilmedikleri bir şey daha öğrenince dehşete düşerler. Oğullarının sadece bir kolu ve bir bacağı vardır!

Bu kadar zor mu insanları kusurlarıyla sevmek? Hiç olmazsa oldukları gibi kabul etmek… Hilesiz hurdasız, yalansız dolansız, illa da bizim istediğimiz kalıba sokmadan, kendimize benzetmeye çalışmadan, karşılık beklemeden, gülmeden, kınamadan, arkasından konuşmadan sevemez miyiz insanları? Çatlarız vallahi!

Bizim gibi giyinmeyen, bizim gibi düşünmeyen, aynı takımı tutmayan, aynı partiye oy vermeyen, aynı dizileri izlemeyen, aynı yemekleri yemeyen, aynı şarkılara gönül vermeyen, aynı yazarları okumayan adamlarla ne işimiz olabilir? “Biz bize benzerizcilik”Ne tuhaf, ne gülünç değil mi?

Başkalarında kusur diye büyüttüğümüz şeyler, iş kendimize gelince cüceleşiverir. Eloğlu yalancı adamın tekidir, siz mecbur kaldığınız için yalan söylersiniz. O, başkalarının arkasından konuşur, siz gerçekleri söylersiniz. Bazıları hatır gönül aramaz diye kınarsınız, öfkelenince ne dediğinizi bilmezsiniz İşinizi en iyi siz yaparsınız, en iyi anne baba sizsiniz, en iyi evlat sizsiniz, kimse sizin gibi arkadaş bulamaz, kimse sizin kadar iyi düşünemez, kimse sizin kadar idareli olamaz.

Siz her şeyin en iyisini bilirsiniz Sahiden böyle mi düşünüyorsunuz? Yazık! Kendi kendinizi niye aldatıyorsunuz? İnsan kendine yalan söyler mi? Oysa siz de herkes gibi kusurları olan bir insansınız. O zaman önce kendimizi kusurlarımızla sevmeyi öğrenelim ki başkalarındakini kabul etmek daha kolay olsun. Hayat bir kez görülen bir rüyaysa kendimiz için de karşımızdaki insanlar için de bu rüyayı kâbusa çevirmenin anlamı yok. Hayat ve insanlara iyimser bir gözle bakmamız gerekiyor. At gözlüklerimizi çıkarırsak, kendi gözlerimizle bakmayı öğrenirsek insanları olduğu gibi kabul etmenin ve kusurlarıyla sevmenin hiç de zor olmadığını göreceğiz.

Bırakın bazen insanlar sizi kandırdıklarını düşünsünler. Kanmadığınızı bilmenin keyfi size yeter. İnsanlar sizden hep daha fazlasını bekliyor diye şikâyet etmeyin, yapabilecek güçte olduğunuzu düşünün yeter. Birbirimizin hayatını kolaylaştırmak elimizdeyken yapmamanın insana yakışmadığını bilin yeter.
Özür dilemek ve teşekkür etmekten korkmayın. İnsanın dili bunlarla aşınmaz.

Düşmanlıkların sürüp gitmemesi ve dostlukların perçinlenmesi için bu iki davranışa ihtiyacımız var. Ayrıca bunlarla karşılaştığımızda kendimizi Kafdağı’nda görmenin de anlamı yok. “Bir de utanmadan özür diliyor”diyenler vardır ya, işte onlardan söz ediyorum. Böylesine ne yapsan kar etmez. Davranışın inceliğini idrak edememiş bir beyin ona karşı sergilenmesi gereken doğru tavrı seçemez. Onu da öyle kabul etmekten başka çaremiz yoktur.

Ayrıca unutmayalım ki kul olarak bize düşen affetmek değil sadece hoş görmektir. (Alıntıdır)

Çevrimdışı eslemnurum

  • Uzman Üye
  • *****
  • 10.560
  • 26.279
  • 10.560
  • 26.279
# 16 Kas 2013 19:40:28
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Vietnam’da savaştan sonra evine dönmekte olan bir asker hakkında bir hikâye anlatılır.

Asker, San Francisco’dan ailesini arar:

“Anne baba eve dönüyorum ama sizden bir şey rica ediyorum; yanımda bir arkadaşımı da getirmek istiyorum”.

“Memnuniyetle onunla tanışmak isteriz”diye cevap verirler.

Oğulları:

“Bilmeniz gereken bir şey var…”diye devam eder.

“Arkadaşım savaşta ağır yaralandı, bir mayına bastı ve bir kolunu ve bir bacağını kaybetti. Gidecek hiçbir yeri yok, onun da gelip bizimle kalmasını istiyorum”.

Babası oğluna:

“Bunu duyduğumuza üzüldük oğlum. Belki onun başka bir yer bulmasına yardımcı olabiliriz”der.

Oğulları:

“Hayır, baba; onun bizimle yaşamasını istiyorum”deyince, babası:

“Bizden ne istediğini bilmiyorsun. Onun gibi özürlü biri bize korkunç bir yük olur. Bizim kendi hayatımız var ve bunun gibi bir şeyin hayatımıza engel olmasına izin veremeyiz. Bence bu arkadaşını unutup eve dönmelisin. O kendi başının çaresine bakacaktır”cevabını verir.

Oğlu o anda telefonu kapatır. Ailesi ondan bir süre haber alamaz. Birkaç gün sonra San Francisco polisinden bir telefon gelir. Oğullarının yüksek bir binadan düşüp öldüğünü öğrenirler. Polis bunun intihar olduğuna inanmaktadır. Üzüntü içindeki anne baba hemen San Francisco’ya hareket ederler. Orada oğullarının cesedini teşhis etmek için şehir morguna götürülürler. Onu tanımakla kalmaz, bilmedikleri bir şey daha öğrenince dehşete düşerler. Oğullarının sadece bir kolu ve bir bacağı vardır!

Bu kadar zor mu insanları kusurlarıyla sevmek? Hiç olmazsa oldukları gibi kabul etmek… Hilesiz hurdasız, yalansız dolansız, illa da bizim istediğimiz kalıba sokmadan, kendimize benzetmeye çalışmadan, karşılık beklemeden, gülmeden, kınamadan, arkasından konuşmadan sevemez miyiz insanları? Çatlarız vallahi!

Bizim gibi giyinmeyen, bizim gibi düşünmeyen, aynı takımı tutmayan, aynı partiye oy vermeyen, aynı dizileri izlemeyen, aynı yemekleri yemeyen, aynı şarkılara gönül vermeyen, aynı yazarları okumayan adamlarla ne işimiz olabilir? “Biz bize benzerizcilik”Ne tuhaf, ne gülünç değil mi?

Başkalarında kusur diye büyüttüğümüz şeyler, iş kendimize gelince cüceleşiverir. Eloğlu yalancı adamın tekidir, siz mecbur kaldığınız için yalan söylersiniz. O, başkalarının arkasından konuşur, siz gerçekleri söylersiniz. Bazıları hatır gönül aramaz diye kınarsınız, öfkelenince ne dediğinizi bilmezsiniz İşinizi en iyi siz yaparsınız, en iyi anne baba sizsiniz, en iyi evlat sizsiniz, kimse sizin gibi arkadaş bulamaz, kimse sizin kadar iyi düşünemez, kimse sizin kadar idareli olamaz.

Siz her şeyin en iyisini bilirsiniz Sahiden böyle mi düşünüyorsunuz? Yazık! Kendi kendinizi niye aldatıyorsunuz? İnsan kendine yalan söyler mi? Oysa siz de herkes gibi kusurları olan bir insansınız. O zaman önce kendimizi kusurlarımızla sevmeyi öğrenelim ki başkalarındakini kabul etmek daha kolay olsun. Hayat bir kez görülen bir rüyaysa kendimiz için de karşımızdaki insanlar için de bu rüyayı kâbusa çevirmenin anlamı yok. Hayat ve insanlara iyimser bir gözle bakmamız gerekiyor. At gözlüklerimizi çıkarırsak, kendi gözlerimizle bakmayı öğrenirsek insanları olduğu gibi kabul etmenin ve kusurlarıyla sevmenin hiç de zor olmadığını göreceğiz.

Bırakın bazen insanlar sizi kandırdıklarını düşünsünler. Kanmadığınızı bilmenin keyfi size yeter. İnsanlar sizden hep daha fazlasını bekliyor diye şikâyet etmeyin, yapabilecek güçte olduğunuzu düşünün yeter. Birbirimizin hayatını kolaylaştırmak elimizdeyken yapmamanın insana yakışmadığını bilin yeter.
Özür dilemek ve teşekkür etmekten korkmayın. İnsanın dili bunlarla aşınmaz.

Düşmanlıkların sürüp gitmemesi ve dostlukların perçinlenmesi için bu iki davranışa ihtiyacımız var. Ayrıca bunlarla karşılaştığımızda kendimizi Kafdağı’nda görmenin de anlamı yok. “Bir de utanmadan özür diliyor”diyenler vardır ya, işte onlardan söz ediyorum. Böylesine ne yapsan kar etmez. Davranışın inceliğini idrak edememiş bir beyin ona karşı sergilenmesi gereken doğru tavrı seçemez. Onu da öyle kabul etmekten başka çaremiz yoktur.

Ayrıca unutmayalım ki kul olarak bize düşen affetmek değil sadece hoş görmektir. (Alıntıdır)

Ne kadar güzel yazmışsınız öğretmenim, gönlünüze sağlık, Allah razı olsun.

Çevrimdışı eslemnurum

  • Uzman Üye
  • *****
  • 10.560
  • 26.279
  • 10.560
  • 26.279
# 16 Kas 2013 20:28:27
.

Çevrimdışı sarnıç

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 8.385
  • 127.440
  • 8.385
  • 127.440
# 21 Şub 2014 23:34:51
İyi düşün, iyi olsun...

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.795
  • 227.350
  • 28.795
  • 227.350
# 21 Şub 2014 23:50:22
Dünya yaptıklarımızın yankılanıp bize döndüğü meydan.

Çevrimdışı beyazgelincik

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 401
  • 2.117
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 401
  • 2.117
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 22 Şub 2014 13:45:47
güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen hayatından lezzet alır...

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK