Şöyle bir düşünelim; nelere nokta koymadık ki bu zamana kadar hayatta?
Doğduk, kundaktayken emeklemeye başladık, ana kucağına nokta koyduk. Hiç bir derdimizi anlatamamanın verdiği sıkıntıyı ağlamaya nokta koyduk, konuşmayı yeni sökerken. Okula başladık cahilliğe, ana ve baba himayesine nokta koyduk. Artık dışarı açılıyorduk, her geçen seneye nokta koyduk. İlk, orta, lise ve üniversite derken deli dolu çağımıza, vurdumduymazlığımıza, belki de asi gençliğimize nokta koyduk.
Sonra bir de bakmışız ki evlenme, yuva kurma telaşesine kapılmışız. Çoluk, çocuğa da kavuşunca bekarlığa, yalnızlığa nokta koyuyoruz ister istemez. Bir de bakmışız ki, iki günlük ömrümüz kaldı, saç sakal ağardı. Yaş yetmiş iş bitmiş hesabı, bundan sonra hayattan pek bir beklentimiz de kalmamış. Çoluk, çocuktan sonra torunların sevinçleri ile sevinmeye, dertleri ile dertlenmeye başlarız. Sanki her şey bitiyormuş hissine kapılırız. Hep "sona mı geldim acaba?" deyip dururuz. Bu zamana kadar geçen hayatın evrelerini koyduğumuz her noktadan sonra, yeni bir sayfaları açar bize hayat aslında. Belki de bizim nokta dediğimiz şey sadece bir virgülden ibaretir. Noktasız diyarlarda buluşmak ümidi ile arkadaşlar.