sağolun hocam güzel fikirmiş gerçekten.Ayrıntılı yazı;
Çevreci doktor ormana mutfak kuracak
Manisa’nın ikinci Tarzan’ı diye anılan Doktor Fahrettin Er, Manisa dağlarını meyve ağaçlarıyla donatmak için kolları sıvamış. Yöntemi ise basit; meyve çekirdeklerini çöpe atmak yerine, paraşütçülerle dağlara serpmek.
--------------------------------
Yaz aylarında sofralarımızın vazgeçilmezi olan meyvelerin çekirdeklerini ne yaptığınızı hiç düşündünüz mü? Diğer atıklarla beraber çöpe gidiyordur muhtemelen. Çekirdeği de yenilebildiği için belki kayısı bunun dışında kalabilir; ama bütün çekirdeklerin kaderi çöpe gitmektir genellikle.
Oysa her meyve çekirdeğinde bir ağaç saklı. İstisnasız her ağacın nüvesi, ilk hali çekirdektir. Fideye dönmüş halleriyle görmeye alıştığımız ve ilkbaharda diktiğimiz zeytin, çam, ladin, şeftali, kayısı, erik gibi bitkilerin kaynağı da aslında çekirdekler. Fide veya Ege’deki yaygın tabiriyle fidanlar, Anadolu’da önemli bir ticarî sektör olduğundan, çekirdeklerden ağaç dikmek hiç gündeme gelmez bu ülkede.
Manisa’nın yeni kuşak Tarzan’ı olarak tanınan Dr. Fahrettin Er’in başlattığı, ‘her çekirdek bir ağaçtır’ kampanyası, ağaç ve orman kavramına işin kaynağından, yani çekirdekten bir bakış açısı getiriyor. ‘Yediğiniz meyvelerin çekirdeklerini çöpe atmayın’ diyor Doktor Bey, bu çekirdeklerin her birinde bir ağacın saklı olduğunu hatırlatarak. Önerisi son derece basit ve uygulanabilir aslında; çekirdekleri belirli merkezlerde toplamak, sonra da bunları dağlık araziye atmak. Atma işini gönüllüler de yapabilir, yamaç paraşütçüleri de. Toprağa rasgele bırakılan her on çekirdekten birinin mutlaka tuttuğunu belirterek, “Eğer dikerseniz, çekirdeklerin her birinin ertesi yıl, başını topraktan çıkardığını görürsünüz” diyor. Hesap basit, Manisa’nın meşhur Spil dağına 1 milyon çekirdek atılabilirse, bunların en az 100 bini meyve ağacı olarak geri dönecek. Peki, bu proje nereden çıktı, sonuçları neler olabilir, ilgi görecek mi ve tabiat açısından önemi nedir?
ORMANLARIMIZIN MUTFAĞI YOK!
Dr. Fahrettin Er’in büyük ilgi gören projesinin uzun yıllara dayanan bir altyapısı var. O, her fırsatta kendini tabiatın kollarına bırakan, her gittiğinde de dağlara, ormanlara katkı yapmayı ihmal etmeyen bir çevreci. Yine bir hafta sonu, doktor arkadaşlarıyla birlikte çıktığı Spil Dağı’nda ilginç bir durum dikkatini çeker. 1997 başlarıdır. Dağdaki ağaç ve orman yoğunluğuna rağmen, hayvan sayısının azlığıdır ona tuhaf gelen. Bu kadar ormanın bol olduğu bir yerde, farklı türden hayvanların bulunması da gerekmektedir ama bu teorik bilginin pratikte karşılığını bir türlü göremez Manisa dağlarında. Bunun sebeplerini araştırmaya başladıkça ilginç sonuçlara ulaşır. Ormanı bir ev gibi düşünürsek salon, oturma odası, çocuk odaları hatta banyo tuvalet bile mevcuttur ama mutfak unutulmuştur. Ev tanımlamasını biraz daha açıyor çevreci doktor: “Ormanın mutfağı olmaması demek, orada meyve veren ağaçların bulunmamasıdır. Sadece çam ve türevi reçineli ağaçlardan oluşan ormanlarda, doğal olarak vahşi hayvanları besleyecek bir ortam oluşamıyor. Beslenemeyen hayvanlar da bizim ormanlarımızda yaşayamıyor. O bakımdan ormanlarımızda mutfak bölümü eksik kalmıştır.”
Doktor Fahrettin Er, bu eksikliği giderebilmek için kendi çapında bir çalışma başlatır. Önce yabani armutları aşılamayı dener. Ardından erik, kiraz ve kayısı aşılamaya başlar, ormandaki yabani meyve ağaçlarına. On yıldır kendisi gibi gönüllü arkadaşlarıyla bu işi sürdürür ve toplam 3 bin ağacı aşılamayı başarır. Aşıladığı ağaçları bugün gururla gösteren Doktor Er, sadece hayvanların değil, insanların bile bunlardan faydalandığını söylüyor. Aşılama dışında diğer çalışma ise ormana badem, ceviz ve kestane ağaçlarının dikimidir. Manisalı doktorlar tarafından kurulan ve kendisinin de başkanlığını yürüttüğü Sağlık ve Eğitim Derneği üyelerini bu iş için seferber eden çevreci doktor, bugüne kadar toplam 5 bin yeni ağacın dikilmesine de vesile olur. Kestane, badem ve cevizin özellikle ağaçkakan, sincap gibi kabuklu meyvelerle beslenen hayvanların kışlık gıdalarının temini için büyük önemi olduğunu vurgulayarak, bu gibi meyveli ağaçların olmadığı ormanlarda hayvanların yiyecek ihtiyacını karşılamasının ve hayatta kalmasının mümkün olmadığını belirtiyor.
ARILAR BİZİ TERK EDERSE
Aslında devlet, ormanda yaşayan kuşların konforunu düşünüyor. Üretilen suni kuş yuvaları çam ağaçlarına bırakılıyor. Bu kuşlar için iyi bir hizmet belki de ama maalesef bu yuvaların kiracısı yok. Çoğu zaman boş kalıyor ve bu da Fahrettin Bey’in, ‘mutfaksız orman’ teorisini destekliyor. Kuşlar bir yana, sadece Manisa ve çevresi değil bütün Batı Anadolu ormanları tavşan, keklik, güvercin, arı gibi türler açısından da son derece fakir. Temel gıdası polenli ve şekerli gıdalar olan arıların da çam ormanlarında fazla seçeneği yok. Dr. Er, özellikle arı meselesine dikkati çekiyor. Son yıllarda tarım ilaçlarının bilinçsiz kullanımının artmasının arıları dağlara kaçırdığı tespitini yaparak, dağlarda da aradığını bulamayan arıların yok olma tehlikesi yaşadığını belirtiyor. Bir anda ortadan kaybolan arı kolonileriyle ilgili basına yansıyan haberleri de bu gerekçeye dayandırarak, durumun vahametini ortaya koyuyor: “Einstein’ın bir sözünü hatırlatmak istiyorum bu noktada. ‘Arı nesli yeryüzünden yok olursa insanoğlu ancak dört yıl yaşayabilir’ diyor. Neden? Çünkü sebze ve meyvelerin yetişmesi için tozlaşmayı sağlayan arılardır. Arılar olmazsa tarımda verim sıfırlanır. Benim çalışmam arıları hiç değilse dağda biraz rahat ettirmek. Aşılanan yabani armutların (ahlat) meyve vermeye başlaması, onlar için önemli besin kaynağı oluyor.”
Tabiat âşığı doktor, armut aşılama işinde oldukça iddialı. Üç bin sayısını 100 bine çıkarmayı hedefliyor. Aşılamada farklı cinsleri kullanarak, 7-8 ay boyunca ormanda armut mevsimini sürdürmeyi planlıyor. Hayvan türleri yönünden zengin ormanların ve dağların, zengin ovalar anlamına geleceğini de özellikle belirterek, “Dağlar hayvan yönünden ne kadar zengin olursa ovaların verimi artar. Dağlar arı bakımından zengin olursa ovadaki sebze, tahıl ve pamuk verimi artar. Güçlü orman, güçlü ova demektir.” diyor. Ormanlarda kuş sayısı azalınca, ormanları yiyip bitiren zararlı böcek ve tırtılları da yok etme imkânı kalmadığını vurgulayarak, bu durumda ormanın kendi dengesini kuramadığını, hazırladığı projenin temel hedefinin bu dengenin kurulmasına yardım etmek olduğunu ifade ediyor.
KÜRESEL ISINMAYA KARŞI FOTOSENTEZ
Dağlardaki aşılama çalışmaları dolayısıyla Manisa’da çevre ödülü alan Dr. Fahrettin Er, ‘her çekirdek bir ağaçtır’ projesini de, bir nevi bu ödüle teşekkür düşüncesiyle hazırladığını belirtiyor. Maliyeti sıfır denebilecek kadar az, herkesin katılabileceği, ses getirecek ama bir o kadar da çevreye faydalı bir çalışma yapmak isterken aklına gelmiş bu fikir. Projenin ayrıntılarına geçmeden önce, sözü son yılların en önemli gündemi, küresel ısınmaya getiriyor: “Küresel ısınma ve susuzluk dünyayı bekleyen felaket. Küresel ısınmanın sebebi, havadaki karbondioksitteki on binde birlik veya on binde ikilik artıştır. Karbondioksit artınca sera etkisi oluşuyor, sera etkisinden dolayı soğurulamayan ultraviole ışınları yerküreyi hızla ısıtıyor. Yerküre ısındıkça buzullar eriyor, buzullar eridiği için daha çok ısı absorbe oluyor ve bir fasit daireye giriyor dünya. Onun için karbondioksiti azaltıp, bunu oksijene çevirecek bir mekanizmaya ihtiyaç var. Bu fotosentez mekanizmasıdır, yani yeşil yapraklı ağaçların yaptığı iş. Bunların sayısını olabildiğince arttırmamız lazım.”
Bunların sayısını arttırmanın çok basit yolları var aslında. Devlet her yıl binlerce çam fidanı dikiyor. Özel kuruluşlar, gönüllüler, çevre dernekleri bu iş için seferber oluyor. Çam fidanı dikmek hem masraflı, hem zaman, emek ve özen isteyen bir iş. Oysa sonuçta her fidan bir çekirdekten çıkıyor. Doktorun önerisi ise bunlardan çok daha basit. Yaz aylarında yediğimiz kiraz, vişne, kayısı, erik ve şeftali çekirdeklerini çöpe atmak yerine toprağa atalım. Bu işin bir püf noktası var. Bir fidanı dikmek için toprak, gübre, sulama gibi ek katkılar lazım. Oysa bir çekirdeğin topraktan yetişip fidan haline gelmesi, sonra da ağaç olması için bir avuç toprak yetiyor. Her çekirdek, kendi çekirdek kalınlığının yarısı kadar toprakla örtülürse oradan ağaç olarak çıkabilir. Bu işin kuralı bu. Bir santim kadar toprağın altına girmesi, çekirdeğin çimlenmesi için yeterli.
Çekirdeği toprağa bırakmanın iki yolu var. Birincisi saçmak, ikincisi toprağa gömmek. Gömdüğünüzde bir çekirdeğin bitmesi yüzde yüz ihtimal. Attığınızda ise bu ihtimal yüzde 10’a düşüyor. Manisa Tarzanı’nın torunları bu ihtimali yükseltmenin de yolunu bulmuş. Paraşütle atılacak çekirdekler, bu işlemin öncesinde TORF denilen organik bir madde ile kaplanacak. Kaplama işlemini gerçekleştirmek için çekirdekleri bir kazana doldurmak ve içine bu maddeden atmak yeterli oluyor. TORF’un özelliği, havadan atılan çekirdeklerin çimlenme ihtimalini yüzde 70’lere kadar çıkarması.
Dr. Fahrettin Er, bu projede gönüllülerin yamaçlara çekirdekleri gömeceğini, ulaşılamayan dik yamaçlara ve derin vadilere ise çekirdeklerin paraşütçüler tarafından atılacağını belirtiyor. Bu konuda projeye, Manisa Havacılık Topluluğu’na bağlı yamaç paraşütü ekipleri destek verecek. Projenin uygulamaya geçmesi için en uygun zaman ise ekim, kasım ve aralık ayları. Bu aylarda çekirdekler atıldıktan sonra üzerine yağacak yağmurlarla ilk fidanların baharda yeryüzüne merhaba diyeceğini ifade ediyor.
Ormanlara meyve ağacı ekme projesinin tek faydası kuşlara ve hayvanlara sağlayacağı gıdalar değil elbette. İşin ilginç bir boyutuna da dikkati çekiyor çevreci doktor ve bu tip ağaçların yangınlara karşı ne kadar dirençli olduğunu belirtiyor. Çünkü meyve ağaçları reçinesiz. Bu yüzden tutuşmaları, çam gibi reçineli ağaçlara nazaran oldukça zor. Çam ve benzeri bitkiler kolay yandığı gibi, yangın esnasında kozalaklar uzun menzilli bomba etkisi yapıyor. Yaz aylarındaki orman yangınlarında, olayın büyümesinin en büyük sebeplerinden biri, çamlardan fırlayan, ateş topu halindeki kozalakların yangını bir anda yüz metre öteye taşıması.
Bu tip projelerin tatlı bir fanteziden öteye gitmeme riski de var elbette. Anlatılanlar, hedefler kulağa hoş geliyor ama acaba uygulama başarılı olabilecek mi? Dr. Fahrettin Er işin bu kısmını da ihmal etmemiş. Projesini Manisa Belediyesi ile paylaşmış. Belediyenin bu projeye sahip çıkması, Manisa Havacılık Topluluğu’nun da tam destek vermesi onu daha da heyecanlandırıyor. Bir de internet var tabii. Bu projede kendisine sağladığı katkılardan sonra internetten artık, ‘büyülü-sihirli bir şey’ diye söz ediyor. Kendisinden bu çalışmayı dinleyen birinin ‘en çılgın proje’ başlığı ile sanal âleme attığı bir yazı bir anda her tarafa yayılmış.
Röportajımız esnasında bile telefonları susmadı. Arayanlar İstanbul ve İzmir’den büyük şirketlerin yöneticileri veya yönetici asistanlarıydı. (Sabancı, HSBC, Zorlu Grubu, Turkcell, Dr. Otker… gibi) Hepsi projeye destek vermek istiyor, çalışanlarından toplayacakları çekirdekleri gönderebilecekleri bir adres istiyordu. Doktor hepsine adresini verdi ve bir de çağrı yaptı: “Bu çekirdekleri önce birkaç gün güneşte kurutun, sonra biriktirerek bize gönderin. Uzun süre elinizde kalanları atmayın çünkü bunlar iki yıl bozulmadan bekleyebilir.” Manisa’da ise 13 adet çekirdek toplama merkezi belirlenmiş. Buralardaki depolara çekirdekleri bırakmak mümkün. Şehrin birçok noktasında insanları yedikleri meyvelerin çekirdeklerini atmamaya davet eden panolar yer alıyor.
Doktoru en fazla memnun eden ise sokakta yolunu kesen bazı annelerin söyledikleri olmuş. “Beni durdurup, ‘doktor bey çocuklarımız hiç meyve yemezdi, şimdi sırf size çekirdek getirebilmek için meyve yemeye başladılar.’ diyorlar. Bu da beni ayrıca mutlu ediyor. Gelişimlerinde çok önemli olan bir gıdayı çocuklara yedirebilmek beni mutlu ediyor.” diyor. Fahrettin Er’in tespitlerine göre bu projenin uygulanmasına sadece Manisa’da değil, bütün Batı Anadolu’da ihtiyaç var. O sebeple Manisa dışındaki Batı Anadolu illerindeki belediyeler ve gönüllüleri de projeye katılmaya davet ediyor. (Kampanyaya katılmak isteyenler [linkler sadece üyelerimize görünmektedir.] internet sitesini ziyaret edebilir.)
TARZAN’IN RUHUNA UYGUN PROJE
Manisa Belediyesi ‘her çekirdek bir ağaç’ kampanyasına destek veriyor. Başkan Bülent Kar, bu çalışmanın Manisa’nın sembolü, ülkemizin en önemli çevrecisi Manisa Tarzanı Ahmet Bedevi’nin ruhuna uygun bir çalışma olduğunu düşünüyor. Belediye olarak Tarzan ve çevre günlerini her yıl kutladıklarını belirten Kar, bir ay önce ortaya atılan bu fikrin il merkezinde hemen kabul gördüğünü ve insanların sahiplendiklerini belirtiyor. Türkiye’nin büyük dağlarından olan Spil Dağı’ndaki doğal dengeyi yeniden kurma adına projenin büyük önemi olduğunu belirterek, “Meyve ağaçlarından bütün canlılar istifade edecek. Bize cazip geldi ve destekliyoruz. Özellikle ağaçlandırmanın olmadığı veya yapılamadığı yerleri seçerek o bölgelere paraşütçüler vasıtasıyla attırmayı planlıyoruz. Böylece dağdaki çıplak alanları da ağaçlandırma şansımız olacak.” diyor. Başkan Kar, hemen hemen hiçbir maliyeti olmayan bu projenin orman yönünden yetersiz yerlerde uygulanabileceğini, bütün dağlara meyve çekirdeği atmanın mümkün olduğunu vurguluyor.
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
11.08.2007