Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.
ALEV ALATLI Viva La Muerte! Yaşasın Ölüm kitabından alıntı
"Ooooo!" gibi bir ses yükseldi kalabalıktan.
Çok erken söylemişti! O günlerde Milli Eğitim Bakanlığı, Milli Tarih, Milli Coğrafya gibi şeyler
'icat ediyor' diye kıyametler kopuyordu.
Hatta, Kültür Bakanlığı bir
Milli Kitap Fuarı ('Birinci'si! İkincisi' hiç olmadı, tabii! Bakan değişmişti!) açmıştı da, 'ulusal' değil de, 'milli' kelimesi kullanıldığından,
'ilerici' yayınevleri ve yazarlar boykot etmişlerdi!Böyle durumlarda yabancılardan yapılacak alıntılar Türklerin içini rahatlatırdı. Günay da, öyle yaptı.
"Homo economicus kavramının,
insanoğlunu tanımlamadığını söyleyen başkaları da var," dedi, genç kızdan yana dönerek,
"Örneğin, Amerikalı antropolog Service. Bu bey, Borneo, Sumatra gibi yerlerde yaşayan toplumlar üzerinde yaptığı araştırmalarla ünlüdür.
Service
İlkel insanlar ucuza almak pahalıya satmak, az verip çok almak gibi, homo economicus'ca şeylerin hiçbirisini yapmazlar,' diyor.
'Hatta çoğunlukla tam tersine davranışlar sergiledikleri de söylenebilir. İnsanlar ellerindekini avuçlarındakini başkalarına verirler.
Cömertliği yüceltirler, konukseverlik gösterirler ve beklerler.
Tutumluluğu bencillik sayar, cezalandırırlar. Ve en garibi, koşullar kötüleştikçe,
mallar yetersizleştikçe daha da az hesaplı davranırlar, daha bir cömert olurlar.' Aynı sonuca varan başka antropologlar da var.
Şimdi, bu bulguların önemi,
'homo economicus' tanımının insanoğlunun EVRENSEL bir niteliği değil, bir yakıştırma, öğretilmiş bir şey olduğunu göstermelerindedir. Nitekim, ekonomik koşulların en vahşileştiği günümüzde dahi ben, Türkiye insanının açgözlü, çıkarcı 'homo economicus' tanımını yadsıdığını düşünüyorum, insan hem yiğitliği yüceltir, hem de homo economicus olmaya kalkarsa, şizofren olmaz, mı?
Eeee? Zaten öyle değil miyiz?"
Solda oturan büyükçe bir grup delikanlının yüzlerinde beliren alaycı tebessümlere karşın, koca bir alkış koptu.
"Az önce Beşiktaşlı futbolcu Ali'den bahsettim," diye hatırlattı Günay, "ama eminim hepiniz binlerce benzeri örnek bulacaksınız.
'Aç otururuz, evimizde otururuz,' diyen kadınlardan tutun da
belli miktar birikim yaptıktan sonra evlerine çekilen işadamlarına kadar, Türkiye insanının belirleyici çoğunluğu dur durak bilmeyen açgözlü tüketici insan tanımından çok uzaktır."
Durdu, söylediklerinin hazmedilmesi için zaman tanıdı, "Bence, bunca teşvike, çok ciddi teşvike, vergi indirimlerine vesaireye rağmen,
Türkiye girişimcilerinin Güneydoğu Anadolu'ya yatırım yapmamalarının da altında bu yatar.""Güneydoğu Anadolu" sihirli bir kelimeydi, dinleyicilerin dikleştiklerini gördüm,
"Şöyle bir düşünün," dedi, Günay, "Neden
bir Avrupalı, bir parça toprak için hiç bilmediği bir kıtaya göçmeyi, küçücük teknelerde okyanusları aşmayı, çöllerde boğuşmayı, kurda kuşa yem olmayı göze almıştır da,
bizim tarihimizde böyle bir hareket yoktur? Daha öncesine gidelim, neden bizde Haçlı Seferleri benzeri ve
özde Doğu'nun zenginliklerini ele geçirmeyi hedefleyen bir halk hareketi yoktur?"
Halk hareketi tamlamasını özellikle vurguladığına dikkat ettim. Haçlı ordularının gönüllülerden oluştuğunu vurgulamak istiyordu.
"İspanya Azteklerin altınını Madrid'e akıtır, İngiltere Hindistanı Britanya adalarına boşaltırken, neden
Osmanlının en görkemli sarayları bir Louvre'un onda biri kadar zengin değildir?"
Sol taraftaki gruptan bir el kalktı. Blucinli bir genç adam, söz verilmeyi beklemeden lâf attı,
"
Osmanlı İmparatorluğu en büyük emperyalisttir! Eline geçirdiği toprakları sömürmüştür!" Delikanlının ideolojisini giyimine yansıtmasındaki başarısı görülecek bir şeydi.
"Hayır, en büyük emperyalist değildir," dedi Günay, sükûnetle,
"Osmanlı da, tıpkı belirli bir miktar para kazandıktan sonra kendisini emekli etmeye niyetli Türk işadamı gibidir.
Hırsı sınırlıdır. Parayı mezara götüremeyeceğinin, kefenin cebi olmadığının farkında gibidir.
Para mezara götürülemiyor da, ahirete havale yapılabiliyor
Miras bırakmak için gece gündüz çalışanlara paralarını ahirete havale etmelerini tavsiye ediyorum. Orada çok ihtiyaçları olacak.