Huzurlu Musunuz?

Çevrimdışı asumanöz

  • Bilge Üye
  • *****
  • 9.159
  • 20.157
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 9.159
  • 20.157
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 03 Mar 2014 22:11:33
Keşke herkes uzun yazarken böyle akici ve güzel yazsa.
Eline sağlık osmanhocam

Çevrimdışı osmangeldi

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.176
  • 7.928
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 2.176
  • 7.928
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 03 Mar 2014 22:12:21
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Keşke herkes uzun yazarken böyle akici ve güzel yazsa.
Eline sağlık osmanhocam
Reca ederim teveccühünüs ayrıcana bil mukabele...

Çevrimdışı huseyinyesilot

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 11.873
  • 147.666
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 11.873
  • 147.666
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 03 Mar 2014 22:16:12
Ah Osman hocam ah!Turgut Bey'e vekalet edeceğim diye illada onun gibi böyle uzun mu yazman gerekiyordu.Elin yorulmadı mı ;başın ağrımadı mı?Bir ömürsün valla.Sayende gecenin şu saatetinde yüzümde tebessüm oluştu.Allah sizi de güldürür inşallah ne deyim başka.. :D

Çevrimdışı özisa

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 497
  • 1.626
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 497
  • 1.626
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 03 Mar 2014 22:24:25
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Sayın bağyan Turgut bey yıllık izninin bi bölümünü kullanmakta olduğundan sorunnuzla benim yani şahsımın ilgilenmesini daha efdal ve de faideli olacağını ifade ettiler.

Ben de Osman Kazan olaraktan Turgut Kazan kadarı olmasa da size dilim döndüğünce yardımcı olacağıma inanıyorum.
Efenim gelelim yaşadığınız sorunsalınıza:

Bu konuda yapmış olduğum uzun soluklu çalışmam sanırım sepzelerini vermeye başladı.

Buyurun okuyun,araştırın,öğrenin...Bu çalışmamı eğitimhaneden 7 üyeye de göndertmeniz gerekmektedir.

"Eşiniz olmadan bir adım atamıyor, her işiniz için onun yardımına mı ihtiyaç duyuyorsunuz? Eşinizi hayatınızın koltuk değneği gibi kullanmak yerine ayaklarınızla yürümeyi öğrenin Eşinize bağlanın, ama eşinizin sizi sırtında taşımasını istemeyin.

Eşini kaybeden kadın, hıçkırıklar arasında: "Allah'ım ben onsuz nasıl yaşar, nasıl ayakta kalabilirim? O benim tutan elim, gören gözümdü Çarşıya gider, alışverişi yapar, faturaları öderdi Sabah kahvaltıyı bile hazırlayıp bizi kaldırırdı Yalnız eşim değil, dayanağımdı Şimdi koca dünyada tek başıma kaldım" diyordu
Genelde eşler, evlenir evlenmez birbirlerini sahiplenir Erkek, kadına baston gibi dayanır Kadınsa sarmaşık ağacı gibi erkeğe tutunur.

Baston kırıldığı, sarmaşığın ağacı yıkıldığı anda ise okyanus ortasında gemisi batmış gibi çaresiz kalırlar.

Bilhassa kendine özgüveni olmayan kadınlar, eşlerine bağımlılık hisseder Onlarsız bir adım atamaz Küçük bir çocuğun annesine sığındığı gibi eşlerine sığınır Her şeyi onunla yapmaya çalışır Kimileri ise sorumlulukları eşin üzerine yıkarak rahata kaçar En küçük bir problemde bile Alo imdat!" çağrısında bulunur.

Oysa kişi eşine bağlı olmalı ama bağımlı olmamalıdır Kendi şahsiyetini yok ederek, eşinin gölgesinde yaşayan bir kadın, zamanla eşini bıktırıp, "hiçbir şeyi bensiz yapamayacak mısın?" diye isyan ettirebilir Böyle bir kadından bıkarak kişilikli ve ayakta durmasını bilen birisinin arayışına bile girebilir.

Bilhassa kadın, çınar ağacı gibi olmalıdır Çünkü çınar ağacı, asırlarca ayakta kaldığı gibi gölgesine sığınanları da korur Sarmaşık gibi olursa hep birilerine dayanır Üstelik çiçeği sabah açar ama akşam solar.

Anne-babalar, çocuklarına, birine dayanmadan çınar ağacı gibi kalmayı öğretmelidir Fakat bazı anne-babalar, ayakta durmayı aile bağlarını koparmak için vesile yapıyorlar.

Tabii, "Ekonomik özgürlüğüm var, öyleyse bu adamın kahrını neden çekeyim" ya da "Olmuyor bu kadınla!" düşüncesiyle ayrılanların sayısı da hayli artıyor.

Halbuki bu düşünce bizim toplumumuzun değer yargısı değildir Aile bütünlüğüne arız olmuş bir mikroptur Kendine güven duygusu diğer eşin yükünü hafifleterek aile mutluluğunu pekiştirmeli, aileyi dağıtma yolunda istismar edilmemelidir.

Bu cümleden olarak bir babanın çocuklarına verdiği şu nasihat çok önemlidir: "Hayatta kendinizi Robinson Crusoe gibi bir adaya düşmüş kabul edin O, o adada tek başına hayatını nasıl yürüttüyse siz de öyle yürütün

Yalnız "Ben güçlüyüm, kimseye ihtiyacım yok" diyerek canınız sıkıldığında eşinize bir tekme savurmayın Eşinize sevgi, şefkat, merhamet, fedakârlıkla bağlanarak ona iyi bir eş, yakın bir arkadaş olun.

Kısacası eşinizi koltuk değneği gibi kullanarak yürümek yerine kendi ayaklarınızla yürümeyi öğrenin.

Eşinizi sevin! Hem de çok sevin ve gözünüz ondan başkasını görmeyecek şekilde ona bağlanın! Mutluluğa doğru yan yana, el ele tutuşarak ilerleyin Ama asla sizi sırtında sürekli taşımasını istemeyin Çünkü o da insandır Gün gelip yorularak sizi sırtından atabilir."

Kaleminize sağlık Hocam, beni bu konuda aydınlatarak ve de bağımlı değil bağlı olduğumun farkına varmamı  sağlayarak topluma olan borcunuzun bir kısmını ödemiş bulunuyorsunuz. Ancak nerede değerli uzmanlarımızın kanaatleri, nerede Risale_i Nur alıntıları? Heç olmadı bu :) :)

Çevrimdışı eml48

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 6.753
  • 25.451
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 6.753
  • 25.451
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 03 Mar 2014 22:27:11
     :D :D

Çevrimdışı huseyinyesilot

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 11.873
  • 147.666
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 11.873
  • 147.666
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 03 Mar 2014 22:33:40
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Kaleminize sağlık Hocam, beni bu konuda aydınlatarak ve de bağımlı değil bağlı olduğumun farkına varmamı  sağlayarak topluma olan borcunuzun bir kısmını ödemiş bulunuyorsunuz. Ancak nerede değerli uzmanlarımızın kanaatleri, nerede Risale_i Nur alıntıları? Heç olmadı bu :) :)
 
Buyur Osman hocam o kadar emek neredeyse boşa gitti.Eksiklerin varmış.özisa hocam hemen not almış. :D

Çevrimdışı blnt3575

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 316
  • 990
  • 316
  • 990
# 03 Mar 2014 22:43:24
 
Hanım hakkı


Sual: Hanımla iyi geçinmenin yolu nedir?
CEVAP
Hanımının güzel huylu olmasını isteyen, önce kendisi güzel huylu olmalıdır! Kur'an-ı kerimde, insana gelen musibetlerin, günahları sebebiyle geldiği bildirilmektedir. O halde, dinimizin emir ve yasaklarına riayet eden, hanımı ile iyi geçinir.

Aliyy-ül Havas hazretlerine hanımı küsmüştü. Hanımı, kocasına muhalefet etmek için ayrı testi, ayrı bardak kullanıyordu. Aliyy-ül Havas hazretleri, bir gün yanlışlıkla hanımının testisinden su içince, hanımı hemen testiyi kırmıştı. Hazret, "Testiyi niçin kırdın?" bile dememiş, hiçbir şey olmamış gibi davranmıştı.

Osman el-Hattab hazretlerinin komşusu, Nureddin Şuni efendi anlatır: Bir gece dışarı çıktım eski bir hasıra sarılı birinin dışarıda yattığını görüp (Sen kimsin, burada niçin yatıyorsun?) dedim. (Komşu ben Osman el-Hattabım. Oğlumun annesi, beni evden kovduğu için sokağa çıktım, onun kızgınlığı gidinceye kadar burada yatmaya karar verdim) dedi.

Huysuz hanım
İbni Ebil Hamayil-i Sevri hazretlerinin hanımı huysuzdu. Kocasına ağzına geleni söyler, onu rahat bırakmazdı. O mübarek zat da hep sabrederdi. Yine bir gün hanımının yaptığı huzursuzluktan kurtulmak için uçarak kaçmıştı. Hanımı arkasından bakıp, (Hele şuna bak, uçup kaçmakla elimden kurtulacağını sanıyor) diye söylenmişti. Bizim gibilerin uçması mümkün olmayacağına göre, kaçmak suretiyle kavgadan, münakaşadan uzak durmaya çalışmalıyız. Haklı olduğumuzu ispata kalkışmamalıyız!

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Bir mümin, hanımına kızmasın! Kötü huyu varsa, iyi huyu da olur.) [Müslim]

(Kadın, zayıf yaratılışlıdır. Zayıflığını susarak yenin! Evdeki kusurlarını görmemeye çalışın!) [İbni Lal]

(Müslümanların iman yönünden en üstünü, ahlakı en güzel olanı, hanımına, en iyi, en lütufkâr davranandır.) [Tirmizi]

(Müslümanların en iyisi, en faydalısı, hanımına en iyi, en faydalı olandır. Sizin aranızda hanımına karşı en iyi, en hayırlı, en faydalı olan benim.) [Nesai]

(Kocası razı oluncaya kadar, kadının namazları ve hiçbir iyiliği kabul olmaz.) [Taberani]

(Namazları kabul olmaz) demek, namaz borcundan kurtulur, fakat namaz kılmakla meydana gelecek büyük sevaba kavuşamaz demektir. Namazı boşa gider demek değildir. Bir kadından kocası razı olmazsa, kadın, günahının cezasını çektikten sonra, Cennete girer. Cennete sadece kâfirler girmez.
Müslümanın günahı çok olsa da, sonunda mutlaka Cennete girer. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(İyi kadınlar, Allah’a itaat eder ve kocalarının haklarını gözetir. Kocaları yokken, onların namuslarını ve mallarını, Allah’ın yardımı ile korurlar.) [Nisa 34]

Eve gelince hanımına selam verip hatırını sormalı, üzüntü ve sevincine ortak olmalıdır. Çünkü, o başkalarından ümitsiz ve yalnız kendisine alışmış bulunan dostu, dert ortağı, kendini neşelendiricisi, çocuklarının yetiştiricisi ve çeşitli ihtiyaçlarının gidericisidir. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Haksız olarak hanımını dövenin, Kıyamette hasmı ben olurum. Hanımını döven, Allah ve Resulüne asi olur.) [R.Nasıhin]

(Kadınlarınıza eziyet etmeyin! Onlar, Allahü teâlânın sizlere emanetidir. Onlara yumuşak olun, iyilik edin!) [Müslim]

(Hanımına güler yüzle bakan erkeğin defterine bir köle azat etmiş sevabı yazılır.) [R.Nasıhin]

(Hanımı ile iyi geçinip şakalaşanı Allahü teâlâ sever, rızklarını artırır.) [İ.Lâl]

Huzurun anahtarı tebessümdür
Sual: Akşama kadar yemek, çamaşır, dikiş gibi ev işleriyle uğraşıyorum. Beyim gelince yorgunluğumu dinlendirmesini arzularım. Kapıdan asık suratla girer. Gülümsediği yok. Selam vermez. Bir gün kazara yemek tuzlu olsa, küser yemek yemez. Hiç takdir ettiği bir şey yok. Hep kusur araştırır. Bu adam nasıl düzelir?
CEVAP
Kocasından şikayet eden hanımlar, hanımından şikayet eden erkekler, sanki dertlerine deva olacakmışız gibi bizden tavsiye bekliyorlar. Biz zaten devamlı yazıyoruz. Biraz da kendilerinin uyması, dikkat etmesi lazım. Genelde kavga, iki taraftan oluyor. Biri susar, özür dilerse kavga büyümez. Her iki taraf da ben haklıyım dediği sürece kavga bitmez. Suç genelde erkeklerde oluyor. Hanımını idare edemeyen erkek aciz demektir. Hanımını kötü yola düşüren de erkeklerdir. Hanımını kötü yerlere götürüyor, hanımı kötülük işleyince de, suçu hanıma yüklüyor. Hanım suçsuz demek istemiyoruz. Fakat asıl suçlu kocasıdır. Ona iyi bir ortam sağlamalıdır. Sağlamaktan aciz olan da evlilik sorumluğunu yüklenmemelidir.

Her iki taraf da ben haklıyım diyor. O evde hiç kavga biter mi? Bir erkek de şöyle yazmış:
(Evimiz düzensiz. Hanım, doğru dürüst yemek pişirmez. İçeride pasaklı, dışarı giderken süslüdür. Çok konuşur, dinlemesini bilmez ve müsriftir.)

Birkaç tavsiyemiz var. Fakat tavsiyeden, nasihatten ne çıkar dememelidir! Uyana, dinleyene çok şey çıkar. Yeter ki uyulsun, dinlenilsin. Çünkü Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Nasihat müminlere elbette fayda verir.) [Zariyat 55]

Hadis-i şerifte de buyuruldu ki:
(Ahlakınızı güzelleştirin.) [İbni Lâl]

Ahlakı değiştirmek mümkün olduğu için böyle buyurulmuştur. Zaten din, güzel ahlak demektir. Şu halde dinin emrine uyup yasak ettiğinden kaçan, huyunu değiştirip güzel ahlaklı olur. Güzel ahlaklı olan da iki cihanda rahat olur. Şimdi esas konuya geçelim!

Kusursuz kul olmaz. Kusursuz arkadaş arayan, arkadaşsız kalır, kusursuz eş arayan bulamaz. Yiğitlik, kusurlu insanla iyi geçinmektedir.

Evde hiçbir şeyi kusurlu bulmamalıdır! Tenkit, münakaşa, bir yuvanın yıkılmasına veya huzursuz hale gelmesine sebep olur. Şunu iyi bilmeli ki, yalnız karı-koca değil, hiç kimse tenkitten hoşlanmaz. Herkes takdir bekler. Genel olarak kadınlar, süse düşkündür, giyimlerine dikkat ederler. Aldığı bir elbise için, (Bu elbise, sana ne kadar da güzel yakışmış) dersek, bir şey kaybetmeyiz. Çünkü dinimiz, hanımla iyi geçinmek için yalan söylemeyi bile caiz görmüştür. Hele haklı bir takdiri esirgemek ahmaklıktır.

Bir kadın için en büyük mutluluk, kocasının kendisini takdir etmesidir. Bilhassa kadınlar, basit şeylere dikkat ederler. Bayramlarda, mübarek gecelerde, evlenme yıldönümlerinde ufak da olsa bir hediye vermeyi ihmal etmemelidir!

Kadının biri, senelerce güzel yemekler yapar. Buna rağmen, beyinden en ufak bir takdir, bir teşekkür görmez. Bir gün kapalı bir sahan içinde saman koyup yemeklerle birlikte sofraya koyar. Beyi kabı açıp samanı görünce, şaşırır, kızarak;
- "Bu ne, saman yenir mi? Ben hayvan mıyım?" diye çıkışır. Hanımı der ki:
- Yıllardır nefis yemekler yapıyorum. "Beyim galiba iyiyi, kötüyü ayıramıyor. Önüne ne konsa yer" diye düşünmüştüm. Şimdi, yalnız kötüyü anladığın, iyiyi hiç anlamadığın meydana çıktı.

Kötüyü tenkit etmesini bilen, iyiyi de takdir etmekten aciz olmamalıdır! Takdirden aciz olan da, tenkitten vazgeçmelidir! Beğendiği yemekler ve hizmetler için teşekkür etmek gerektiği gibi, beğenmedikleri için de teşekkür etmek gerekir. Çünkü, beğenilmeyen yemekler için de aynı hizmeti yapmış, aynı gayreti göstermiştir. Onun için atalarımız, "An beni bir kozla da, varsın çürük çıksın!" derler. Biri, bize bir ceviz ikram etse, o da çürük çıksa, arkadaşa kızmak mı gerekir?

Yabancıya gösterilen nezaketin hiç değilse onda birini, evde karı-koca birbirine göstermelidir! Kabalık, sevgiyi köreltir, huzursuzluğa yol açar. Mesela yabancı birine (Hep aynı şeyi anlatıyorsun) diyemediğimiz halde, evimizde de hiç duymamış gibi dinleyemiyorsak, mesela (Yine aynı şeyleri mi anlatıyorsun) diyorsak, nezaketten ne kadar uzak olduğumuz anlaşılmış olur.

Evdeki mutluluk, iş yerindeki nezaketten daha mühimdir. Huzur, milyarları kazanmaktan daha önemlidir. O halde, takdir edici, nazik ve güler yüzlü olanın evinde geçimsizlik olmaz.

Peygamber efendimiz, eve gülümseyerek girer, selam verirdi. Üzüntülü de olunsa, tebessüm ihmal edilmemelidir! Çünkü "Lisan-i hal, lisan-ı kalden entaktır", yani, hareketlerimiz, sözlerimizden daha fazla tesir eder.

Evet, tebessüm ateşinde erimeyen maden bulunmaz. Kalblerin fethi gülümsemekten geçer. Bir tebessüme esir olan genç, bir kızın hiçbir meziyetini dikkate almadan onunla evlenmek hatasına kurban gidebilir.

Müslüman güler yüzlü, münafık asık suratlı olur. Tebessüm, bedavadır, alanı mutlu eder, vereni üzmez. Bazen bir tebessümün hatırası ömür boyu unutulmaz. Huzurun anahtarı tebessümdür. Tebessüm edemeyen zavallıdır. Gülümsemesini bilmek, dünya ve ahiret saadetine sebep olur.

Hanımla iyi geçinmek gerekir
Sual: Ev işlerinde çok gevşek olan, saliha bir hanımım var. Ütüyü geç yapar, çamaşırları geç yıkar. Yemekleri tatsız tuzsuzdur. Bunu bırakıp da, dört dörtlük biriyle evlenmem uygun mudur?
CEVAP
Din kitaplarında yazıyor ki, kadın çamaşır yıkamaya, yemek pişirmeye ve hatta çocuğuna bakmaya mecbur değildir. Mecbur olmadığı işlerde onu, çamaşırcı, aşçı, hizmetçi gibi kullanmaya kimsenin hakkı yoktur.

Yeryüzünde dört dörtlük kadın olmaz. Hepsinin iyi yönü olduğu gibi, kötü yönü de olabilir. Bir atasözü var. (Elin karısı ele kız, elin tavuğu ele kaz görünür) derler. Kadından çok şey beklemek, dini bilmemenin alametidir. Bir hadis-i şerif meali:
(Kadın doğrultmaya çalışılırken, kırılabilir. Kırılması boşanması demektir.) [Buhari]

Kur'an-ı kerimde, insana gelen musibetlerin, günahları sebebiyle geldiği bildiriliyor. Fudayl bin İyad hazretleri, (Eşim huysuzluk yapınca, dine aykırı bir iş yaptığımı anlardım. Hemen o şeye tevbe edince, eşimin huysuzluğu da giderdi. Böylece, tevbemin kabul edildiğini de anlardım) buyurdu. O halde Müslüman erkek, eşiyle iyi geçinir. Çünkü Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
(Hanımlarınızı üzmeyin. Onlar, Allahü teâlânın size emanetidir. Allah'ın emanetine yumuşak olun, iyilik edin!) [Müslim]

Şu halde kimin emaneti olduğunu düşünmeli, Allah'ın emanetine hıyanet etmemeli.

Erkek hep kendini kusurlu görmeli, (Ben iyi olsaydım, o böyle olmazdı) diye düşünmeli. Eşinin iyiliğini, iffetini, Allahü teâlânın büyük nimeti bilmeli. Onun huysuzluklarına iyilikle muamele etmeli, iyiliği çoğalıp, her işi seve seve yapınca, ona dua etmeli ve Allahü teâlâya şükretmeli. Çünkü uygun bir kadın, büyük bir nimettir. İyi davranmak, sadece hanımı üzmemek değil, onun verdiği sıkıntılara da katlanmak demektir. Yani bir erkek, ben iyi bir kocayım diyorsa, hanımından gelen sıkıntılara katlanması gerekir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Hanımının kötü huylarına katlanan erkek, belalara sabreden Eyyüb aleyhisselam gibi mükâfatlara kavuşur) [İ. Gazali]

İyi Müslüman olmak için hanımla iyi geçinmek şarttır. Çünkü Allahü teâlâ, (Onlarla iyi, güzel geçinin) buyuruyor. (Nisa 19)

İyi geçinme, güzel geçinmek, ne demektir? İyi erkek, sadece eşine kötülük etmeyen değil, eşinden gelen sıkıntılara da katlanandır. Eğer bir erkek, eşinden gelen sıkıntılara katlanamıyorsa, iyi biri olduğunu iddia edemez, buna hakkı da yoktur.

Mürşid-i kâmil olan büyük zatlar, talebelerine, (Hanımını üzeni sevmeyiz. Allahü teâlâ evin içini hanıma verdi. Bir erkek evin içine ne kadar çok karışırsa, dünya ve ahirette çok sıkıntı çeker) buyururdu. İki hadis-i şerif meali de şöyledir:
(İman yönünden en üstün mümin, hanımına, en iyi davranandır.) [Tirmizi]

(Eşinin haklarını ifa etmeyenin namazları, oruçları kabul olmaz.) [Mürşid-ün-nisa]

Erkek, eşinin yemeğine karışmaz, temizliğine karışmaz, ütüsüne, eşyaları düzenlemesine karışmaz. Onun dünyası evidir. İstediğini yapar. Yemek yapmamışsa, olsun peynir ekmek yeriz demesi gerekir. Tuzlu tuzsuz yapmışsa ses çıkarmaz. Yemek yanmışsa hiç görmemesi gerekir. Eğer erkek bunları yaparsa, kadın kocasına hayran olur, kendisi utanır, düzeltmeye çalışır. Aksine niye böyle yapıyorsun denirse, iş çığırından çıkar. Kadın zayıftır, tez üzülür, tez sevinir, çok şeyi bir anda silip atar. Bütün iyiliklerini unutur. Bunun için boşama hakkı erkeğe verilmiştir. Erkekten daha dirayetli kadın olmaz mı; elbette olur, ama istisnalar kaideyi bozmaz.

Yine büyük zatlar buyuruyor ki:
(Hanım, evde hizmetçi değil, sultandır. Hanımını üzmek akıllı insanın yapacağı iş değildir. Bir Müslüman, hanımını nasıl üzer, akıl almıyor. Aklı olan karı koca, birbirini üzmez. Hayat arkadaşını üzmek, incitmek, ahmaklık alametidir. Zalim, huysuz kimsenin eşi, devamlı üzülerek sinirleri bozulur. Sinir hastası olur. Sinirler bozulunca, çeşitli hastalıklar hasıl olur. Hayat arkadaşı hasta olan bir eş, mahvolmuş, mutluluğu sona ermiş demektir. Eşinin hizmet ve yardımlarından mahrum kalmıştır. Ömrü, onun dertlerini dinlemekle, ona doktor aramakla, ona alışmamış olduğu hizmetleri yapmakla geçer. Bütün bu felaketlere, bitmeyen sıkıntılara kendi huysuzluğu sebep olmuştur. Dizlerini dövse de, ne yazık ki bu pişmanlığının faydası olmaz. O halde; eşine yapılacak huysuzluğun zararı kendine olur. Ona karşı, hep güler yüzlü, tatlı dilli olmaya çalışmalı! Bunu yapabilen, rahat ve huzur içinde yaşar, Allahü teâlânın rızasını da kazanır!)

Bir kadına kaşın böyle gözün şöyle demek, yani çirkinsin demek, öldürmekten beterdir. Bir arkadaş anlattı:
Yakın akrabamız bir bayan, (Kocam bana esmersin, pasaklısın dedi, hiçbir zaman “Güzelsin, seni seviyorum” demedi, hep kötü yönlerimi söyledi, elin adamlarından güzel söz duyunca, ister istemez gönlüm o adamlara düştü, kocamdan soğudum) dedi. Bu durumu iyi bilen bir arkadaş, oğlunu evlendirirken (Aman oğlum, eşinle kavga etsen, kötü söz söylesen bile, ona sen çirkinsin deme, her zaman güzel olduğunu söyle) derdi. Kızımla annesi tartışınca, kız bana, (Baba bu köylüyü nereden buldun da aldın) der. Ben de, (Ama annen güzeldi onun için) derim. Kavga biter hemen.

Bir de, daha önce başından bir evlilik geçmişse, hanım sorsa bile, eski eşten kesinlikle bahsetmemelidir. Eski eşin adını sakın evde anmamalı. Bir gün Peygamber efendimiz, vefat eden Hazret-i Hatice validemizi anınca, kadınların en üstünü olan Âişe validemiz bile üzüldü. O üzülünce kim üzülmez ki?

Kadın, erkek iyi geçinmek için yalan söyleyebilir. Bir hadis-i şerif meali:
(Erkek, eşini, eşi de, beyini idare etmek için yalan söylerse günah olmaz.) [Müslim]

İbni Erkam hazretleri, Hazret-i Ömer’e, (Eşim, beni sevmediğini söyledi. Beni sevmeyen bir kadınla birlikte yaşayamam, ayrılmak istiyorum) dedi. Hazret-i Ömer, kadına sordu:
- Kocana, seni sevmiyorum dedin mi?
- Evet dedim.
- Niçin?
- Bana sordu. Ben de yalan söyleyemedim. Yoksa burada yalana izin var mıdır?
- Elbette burada yalan söylemeye izin vardır. Bir kadın, kocasını sevmese de, onu üzmemek için, yalan söylerse günah olmaz.

Hanımı idare etmek, onu haramdan korumak, neşelendirmek birinci vazife olmalıdır.

Evliya zatlar buyuruyor ki:
(Talebeye ne yapılırsa, hocasına gider. Evlada yapılan bir şey, babaya yapılmış gibidir. İyilik de kötülük de.)

O halde büyükleri üzmemek için saliha hanımla iyi geçinmek zorundayız.

Saliha hanım, bulunmaz nimettir, Cennet nimetidir. Cennet nimetinin kıymetini bilmek, muhafaza etmek her Müslümanın vazifesi olmalı.

Çocukları kavgalı, stresli bir ortamda yetiştirmemeli. Yarının büyüğü olarak yetiştirmeli. Ivır zıvır şeylerle bu hayatı kendimize, çoluk çocuğumuza zehir etmemeliyiz. Problemli ailelerin çocuklarıyla kimse oğlunu kızını evlendirmek istemez. Bu da ayrı bir konu.

Bütün sıkıntılar ölümü unutmaktan, hak ve hukuka riayet etmemekten yani dine uymamaktan ileri gelir. Bir zat anlatır:
(Bir gün bana bir arkadaş geldi. Hanımı ile hiç geçinemiyormuş. Evde her gün basit şeyler yüzünden tartışma oluyormuş, bıkmış bu tartışmalardan, artık ondan ayrılmak istiyordu. Bunların münakaşaları yüzünden iki taraf aileleri de birbirine girmiş. Hanımı bunun tarafına, bu da hanımının tarafına düşman vaziyette. Kanlı bıçaklı deniyor ya aynen öyle imişler. Yine bir gün perişan bir vaziyette geldi, hiçbir nasihat dinleyecek halde değildi. Ya Rabbi, ben buna ne diyeyim diye düşündüm. Sonra ona, “Ayrılsan da fark eden bir şey olmayacak, bir ay kadar ömrün kaldı, ne istiyorsan git yap” dedim. Bu sözü duyan arkadaş şok oldu, rengi attı, yine perişan bir durumda çıkıp gitti.

Sonra arkadaşlardan ve kendisinden dinlediğim için ne yaptığını anlatayım. Kapıdan çıkar çıkmaz özel kalemdeki arkadaşlarla helalleşmeye başlamış. Rastladığı herkesle helalleşiyormuş. Eve gidince kavgalı hanımına, (Hatun gel demiş, bunca zamandır seni üzdüm, sana iyi kocalık yapamadım, istediğini alamadım, hakkına riayet edemedim, ne olur beni affet, bana hakkını helal et) demiş. Tabii bunu ağlamaklı diyor, gerçekten diyor.

Hanımı bakmış, Allah Allah, bu adama ne oldu da böyle şeyler yapıyor, acımış ona, bey demiş, sen hakkını helal et, ben hep edepsizlik yaptım, seni çok üzdüm demiş. Başlamışlar ağlamaya, sarılıp ağlaşmışlar. Sonra adam, kavgalı olduğu kayınpederlerine gitmiş. Aynı şekilde onlardan ağlamaklı olarak özür dilemiş, size iyi evlatlık yapamadım, hizmet edemedim, ne olur beni affedin, hakkınızı helal edin demiş. Onlar da şaşırmışlar, yavrum demişler, sen hakkını helal et, biz büyüklük yapamadık, sizi hoş göremedik, sizin aranızı çok zaman biz bozduk. Sen bizi affet, hakkını helal et diyerek ağlaşmışlar. Sonra hanımı da bunun kavgalı olduğu annesine babasına gitmiş. Aynı şekilde o da onlardan özür dilemiş, size iyi gelinlik yapamadım, çok edepsizlik ettim, sizi çok üzdüm demiş, helallik istemiş. Onlar da aynı şekilde mahcup olup, asıl sen bizi affet hakkını helal et, biz büyüklük yapamadık, sizi çok üzdük demişler, sarılıp ağlaşmışlar. Evde ise her gün sanki Cennet hayatı yaşıyorlar. Karı koca birbirlerine hizmet ediyor, terlik vesaire getiriyorlarmış. Bir dedikleri iki olmuyormuş.

Ama arkadaş, benim sözümü hiç söylememiş. Bir ayın dolması için günleri sayıyormuş. Günler yaklaştıkça bunun iyiliği artıyormuş, geceleri ibadeti artıyormuş. Bunun iyiliği artınca hanımının da ve ailelerin de iyiliği artıyormuş. Derken bir ay dolmuş. Ha bugün öleceğim derken, nedense ölmemiş. Kesin bir ay denmedi, bir ay kadar dendi, belki birkaç gün daha var diye düşünmüş. Birkaç gün daha beklemiş, yine ölmemiş. Sonra yanıma geldi, odadan içeri girince, (Efendim ben ölmedim) dedi. Ne ölmesi dedim. Efendim siz bana demiştiniz ki bir ay kadar ömrün kaldı, o bir ay doldu ama ben ölmedim. Kardeşim, ben senin ne zaman öleceğini bilemem, ama şunu biliyorum, ölüm var, bir gün elbette öleceksin. Ölecek adam kavga niza ile hayatını zehir etmez. Şu andaki hayatından memnun musun dedim. Evet hiç tartışmamız olmuyor dedi. Haydi böyle devam edin dedim. İki çocukları oldu, gül gibi geçinip gidiyorlar. Bütün mesele ölümü unutmamak. Ölümü unutunca ne oluyor, unutmayınca ne oluyor bu açık bir örnek.)

 

Çevrimdışı osmangeldi

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.176
  • 7.928
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 2.176
  • 7.928
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 03 Mar 2014 22:47:03
Yoğun ısrar üzre buyurun:
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.
"Şer'an koca, karıya küfüv olmalı, yani, birbirine münasip olmalı. Bu küfüv ve denk olmak, en mühimi, diyanet noktasındadır.

Ne mutlu o kocaya ki, kadınının diyanetine bakıp taklit eder; refikasını hayat-ı ebediyede kaybetmemek için mütedeyyin olur.

Bahtiyardır o kadın ki, kocasının diyanetine bakıp "Ebedî arkadaşımı kaybetmeyeyim" diye takvâya girer.

Veyl o erkeğe ki, saliha kadınını ebedî kaybettirecek olan sefahete girer.

Ne bedbahttır o kadın ki, müttakî kocasını taklit etmez, o mübarek ebedî arkadaşını kaybeder.

Binler veyl o iki bedbaht zevc ve zevceye ki, birbirinin fıskını ve sefahetini taklit ediyorlar, birbirine ateşe atılmasında yardım ediyorlar.
Kadınların saadet-i uhreviyesi gibi saadet-i dünyeviyeleri de ve fıtratlarındaki ulvî seciyeleri de, bozulmaktan kurtulmanın çare-i yegânesi, daire-i İslâmiyedeki terbiye-i diniyeden başka yoktur."

Not: Yukarıdaki metni çok oku,vde bir büyüüne annat.Anlamını bilmdiğin kelimeleri ya da hepsinin anlamını sözlükten bul birer de cümle de kullan.

Çevrimdışı osmangeldi

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.176
  • 7.928
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 2.176
  • 7.928
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 03 Mar 2014 23:00:08
Blnt3575 hocamın titiz çalışması bizi inanınız çok bilgilendirdi.İzninizle sayın hocamın da yokarıda ifade ettiği gibi şu bölümler çok hoş :

(Kadın, zayıf yaratılışlıdır. Zayıflığını susarak yenin! Evdeki kusurlarını görmemeye çalışın!) [İbni Lal]


(Kocası razı oluncaya kadar, kadının namazları ve hiçbir iyiliği kabul olmaz.) [Taberani]

İbni lal ve de Taberani bu işi biliyor.Teprik ederim onları.

Çevrimdışı sebocan

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 32.896
  • 512.890
  • 32.896
  • 512.890
# 03 Mar 2014 23:07:27
Bu titiz çalışmalarınız içi teşekkür ederim Osman kazan Bey. İçim aydınlandı :D :D Çok faideli bir iş çıkarmışsınız.

İbni lal ve de Taberaniyi ben de tebrik etmek isterim.

Çevrimdışı özisa

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 497
  • 1.626
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 497
  • 1.626
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 03 Mar 2014 23:08:08
Hocalarım kaleminize, emeğinize sağlık. Şu naçizane ateyiz halimlen bile yazdıklarınızdan çok fayda gördüm. Bakın Turgut Bey in bize bir faydası da bu, kendimizi çok aştık :)

Çevrimdışı deva35

  • Bilge Üye
  • *****
  • 7.396
  • 11.766
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 7.396
  • 11.766
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 03 Mar 2014 23:16:57
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Not: Yukarıdaki metni çok oku,vde bir büyüüne annat.Anlamını bilmdiğin kelimeleri ya da hepsinin anlamını sözlükten bul birer de cümle de kullan.
:) :) :)

Çevrimdışı eml48

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 6.753
  • 25.451
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 6.753
  • 25.451
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 06 Mar 2014 13:34:54
''Dünyadaki en huzursuz insan, kalbinde hased ve kin olan insandir.''

Buna göre herkes kendisini değerlendirsin huzurlu mu değil mi ;)

Çevrimdışı mansuur

  • Uzman Üye
  • *****
  • 855
  • 1.717
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 855
  • 1.717
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 06 Mar 2014 13:50:48
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
...
İbni lal ve de Taberani bu işi biliyor.Teprik ederim onları.
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
...
İbni lal ve de Taberaniyi ben de tebrik etmek isterim.

Sırf eleştireyim, komiklik edeyim derken komik duruma düşmüşsünüz. Bu sözler, bahsettiğiniz kişilerin değil; onların Peygamber Efendimiz'den rivayet ettiği hadislerdir. Hadislerin sıhhati(rivayetin kesinliği) ayrı bir konu ama azıcık araştırma yeterli olurdu.
Bu arada dikkat ettim de, huzuru bozanlar hep ön yargılı insanlar oluyor. Ortaya konulan fikirlere, sorulara cevap verileceğine kişiler üzerinden sürüyor tartışmalar. Fikri olmayan insan kavga eder.

Çevrimdışı m3r52

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.770
  • 15.706
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 1.770
  • 15.706
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 06 Mar 2014 14:01:28
hayır

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK