İbretlik Hikayeler

Çevrimdışı ferdem

  • Bilge Üye
  • *****
  • 4.415
  • 27.381
  • 4.415
  • 27.381
# 24 Haz 2015 17:41:13
Adamın biri Afrika'da safariye çıkarken, yanına köpeğini de almış.

Köpek bir gün ormanda dolaşıp, kelebekleri kovalar, çiçekleri koklarken kaybolduğunu fark etmiş.

Ne yapacağını düşünürken bir de bakmış ki karşıdan bir leopar geliyor ve belli ki günlük yiyeceğini arıyor.

Şimdi başım dertte, diye düşünmüş köpek.

Etrafına bakmış yerde kemik parçalarını görmüş.

Hemen arkasını leoparın geldiği yere dönerek kemikleri kemirmeye başlamış, bu arada da arkadaki hareketi kestirmeye çalışıyormuş.

Leopar tam saldıracakken köpek kendi kendine konuşmuş:

Ne kadar lezzetli bir leoparmış.

Acaba etrafta bundan bir tane daha var mı..?

Bunu duyan leopar bir anda donmuş kalmış ve en yakındaki ağaca tırmanarak dalların arasına saklanmış:

Leopar tam zamanında kurtardım yoksa bu köpeğe yem olacaktım, diye düşünmüş.

Bütün bunlar olup biterken bir başka ağacın üstündeki bir maymun olanları izliyormuş, bildiklerini kullanarak bundan sonra kendisini leopardan kurtaracağını düşünmüş.

Leoparın yanına giderek neler olduğunu anlatmış.

Leopar köpeğin yaptıklarına çok sinirlenmiş ve maymuna:

Atla sırtıma, gidip şunu yakalayalım demiş.

Az önceki yerde bekleyen köpek, bakmış kızgın leopar sırtında maymunla birlikte süratle kendisine yaklaştığını fark etmiş.

Ne yapacağını düşünürken, kaçmaya da kalkmamış.

Bunun yerine arkasını leoparın geldiği yöne dönerek kemikleri kemirmeye devam etmiş.

Tam leopar saldıracakken, yine kendi kendine konuşarak leopara duyurmuş:

Şu aptal maymun da nerede kaldı..?

Yarım saat önce bir leopar daha getirsin diye gönderdim, hala haber yok..!

Diplomasi Denen Şey Bu..!

Yapabiliyorsan;

Hızlı düşün,

Sakin ol,

Güçlü görün,

Düşmanını kendi silahı ile yen..!

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.776
  • 227.217
  • 28.776
  • 227.217
# 24 Haz 2015 17:43:52
Kanada bu Müslümanı konuşuyor!

Vancouver'da bir otobüsteki evsiz olduğu belirtilen Kanadalı yolcu, hava yağışlı olmasına rağmen ayakkabısı ve çorabı olmadığı için çıplak ayakla seyahat ediyordu.

Ayağına poşet geçiren Kanadalıyı gören 27 yaşındaki müslüman olaya müdahale etti. Ayakkabısıyla çorabını çıkarıp, çıplak ayaklı adama verdi. Otobüs şoförü o anları fotoğrafladı. Müslüman adam bu kez kendisi yalınayak kalmasına rağmen otobüsten indi ve çıplak ayakla yağmur altında yürüdü.

Olay Kanada'da sosyal medyada ilgi odağı haline geldi. Otobüs şoförü, evsiz adamın genellikle otobüsüne bindiğini ve kimsenin onun yanına oturmak istemediğini söyledi. Kimliğinin açıklanmasını istemeyen 27 yaşındaki müslüman ise olayla ilgili olarak "ayağı çıplaktı ve sadece poşet geçirmişti onu o halde görünce kendimi kötü hissettim, benim gideceğim yer yürüyerek 2 dakikaydı, o yüzden ayakkabılarımı ve çorabımı ona verdim" diye konuştu.

[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.776
  • 227.217
  • 28.776
  • 227.217
# 25 Haz 2015 03:44:05
SARHOŞ ADAM VE DERVİŞ
Sarhoşun Biri Şarap Şişesiyle Caminin Önünden Geçerken Camiden Çıkan Bir Dervişin Dikkatini Çeker Ve Derviş Sarhoşa Derki:
-Birader Şu Şişeni Bana Versene !. Sarhoş Şaşkın Şekilde .
- Sen Yeni Camiden Çıktın Şarabı Ne Yapacksın Be Adam ?
Derviş Derki : -Şarabı Caminin İçene Dökecegim !
Sarhoş Hiddetlenir Kızğın Bir Şekilde : -Sen Nasıl Allahın Evine Şarap Dökersin Allahtan Korkmazmısın Ben Kırkyıldır İçki İçerim Ama Böylebirşeyi Asla Yapmam .Şarabıda Sana Bu İş İçin Vermem
Haydi Başka Kapıya Git. Beni Bulaştırma Ben Allahtan Korkarım .. Der.. Der Ama Dervişinde Tam İstedigi Cevabı Bilmeden Vermiştir.
Derviş Taşı Gedigine Ustalıkla Koyar: -Be Adam Sen Şu Kul Yapısı Adına Cami Dedigimiz Taştan Topraktan Yapılmış Binanın İçine
Sayğından Şarap Döktürmezsin Ama Nasıl Olurda Allah-u Tealanın sana Rahmeti Ve Lutfu İle Emanet Edip Kendisine Kul Olup İbadet Etmeni İstedigi Şu Mükemmel Ve Muazzam Beden Sarayının İçine Şarap Dökersin ..?

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.776
  • 227.217
  • 28.776
  • 227.217
# 25 Haz 2015 08:35:03
ASLA NANKÖR OLMA
Çölde devesi üzerinde giden bir bedevi susuzluktan ölmek üzere olan birine rastlar. Devesinden hemen iner ve yerde kızgın kumlar üstünde yatan adama su verir, büyük bir şefkatle, terlemiş alnını siler, kim olduğunu sorar. Su içen adam yavaş yavaş kendine gelir.
O esnada daha beş dakika önce susuzluktan ölmek üzere olan adam kendisine merhamet elini uzatan bedeviyi birden itekler ve adamın devesine biner oradan uzaklaşmaya çalışır. Bedevi yere düşer ve devesini kaçıran adamın arkasından ‘’ Lütfen yabancı
Gittiğin yerde bu olayı anlatma’’ der. Deveyi kaçıran adam şaşırır, bu adam arkamdan bağırıp çağırmıyor neden olayı anlatmamamı istiyor acaba ,deveyi durdurur. ‘’ Neden anlatmayayım?’’der.
Kızgın kumların üzerinde doğrulan bedevi ‘’ eğer gittiğin yerde bu olayı anlatırsan artık çölde biri susuzluktan ölse bile kimse ona asla su vermez.’’der.

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.776
  • 227.217
  • 28.776
  • 227.217
# 25 Haz 2015 14:00:28
TÜRKİYE'NİN BORÇSUZ VE ZENGİN BİR ÜLKE OLMASINI İSTİYOR MUSUNUZ? KUL HAKKI YEMEDEN ALLAHIN HUZURUNA VARMAK İSTİYOR MUSUNUZ?

LÜTFEN OKUYALIM ÇOK ÖNEMLİ..

Rahmetli ninem pilav yapmak için Esmer Pirinç ayıklıyordu. Bir tane pirinç tepsinin dışına düştü, ninem onu bulmak için yerlerde aramaya başladı. Ben de aman nine bir tane pirincin Peşine mi düştün dedim.

Ninem, Rahmetli ilk defa sertleşti bana karşı öfkeyle doğruldu.

'Sen oturduğun yerden ahkâm kesiyorsun hiç pirinç üretilirken gördün mü?

İnsanlar ne kadar zorluk çekiyorlar. Bir pirinç tanesinde kaç insanin göz nuru alın teri emeği çilesi var biliyor musun?'

Utanmış ve içimden de birazcık kızmıştım.

Aradan yıllar geçti. Üniversite'de öğrenciyim.

Bir yazı okuyordum ve aniden irkildim ve şöyle yazıyordu; "Bir insan yerde bir iğne görüp de eğilip almazsa bütün uygarlığa karşı ihanet etmiş olur." diyordu.

Devamında ise; "Bir iğnenin üretiminde binlerce insanın alın teri göz nuru el emeği vardır." yazıyordu.

Rahmetli ninem aklıma geldi ve içim doldu Ağladım.

Aradan uzun bir zaman geçti, Stockholm'de bir otelde kalıyordum, banyoda, tam da aynanın yanında şu yazı vardı:

"Lütfen traştan sonra jiletinizi çöpe atmayın. Yanda bir kutuya bırakın. Bir tek jiletle dahi olsa İsveç çelik sanayisine yardımcı olun."

Şunu öğrendim ki bize "NANO" diye diye "NENE"lerimizin Özlü sözlerini ve tavsiyelerini unutturdular. Malum çelik eşya denince akla İsveç çeliği gelir. Birçok eşya üzerinde 'İsveç çeliğinden yapılmıştır' yazar.

İşte o ülke kullanılmış bir tek ufacık jiletin bile çöpe gitmesini istemiyor ona sahip çıkıyor hatta o ülkeye gelen yabancılara bile rica yollu uyarıda bulunuyorlardı...

Hatta, İsviçre'de zaman zaman belli periyotlarda radyolar televizyonlarda bir KAMU SPOTU yayınlanır.

Bu bizim ülkemizdeki spotlara benzemez. Mesela Tavuk Yiyin, Bal tüketin, bitkileri tüketmeyin, antibiyotik ve ağrı kesicilerden şaşmayınız türünden KAMU SPOTLARI'na fazla rastlanılmaz.

O SPOTLAR ŞÖYLEDİR:
"Sayın Vatandaşlarımız, şu saatlerde size görevlilerimiz gelecekler, Okumadığınız ilgilenmediğiniz kullanmadığınız ne kadar kitap, dergi, gazete varsa kâğıt ambalaj kutu varsa velev kibir ilaç prospektüsü dahi olsa kapının önüne koyun. İsviçre'nin kalkınmasına yardımcı olun.

Fazla ağaç ziyanına engel olun.

MESELA JAPONLAR....
SON derece sade basit yalın mütevazi yaşayan insanlardır. Japonlar'a göre evlerini mobilya-eşya ile dolduranlar ruhen tekamül edememiş hayatın manasını anlayamamış zavallı kimselerdir.

Böyle kişiler varsa onlar için; "zavallı evini mezat salonuna çevirmiş" diye eğlenirler. Bir insanın gösteriş için eşyanın esiri olması ne kadar acıdır.
...
Yazının tamamı: [linkler sadece üyelerimize görünmektedir.] daki bu linktedir: [linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
....

JAPONLAR KRİZDEN NASIL KURTULDULAR!

Vaktiyle Japon ekonomisi bir darboğazdan geçiyor. İç borçlar dış borçlar gırtlağı aşıyor. Zamanın başbakanı meclisi toplar.
Kürsüye çıkar. Durumu olanca açıklığı ve tehlikeleri ile anlatır ve şu andan itibaren Japonların iç ve dış borçları son kuruşuna kadar ödenmeden pirinçten başka bir şey yemeyeceğim.

Şu üstümdeki elbiseden başka elbise giymeyeceğim.

Dediklerini yapar en üstten en alta bir israftan kaçınma kampanyası açılır.

Japonya bütün borçlarını öder. Bu durumun toplumun bütün kesimlerini tek istisna olmadan kapsadığını söylemeye gerek yok.

Siz hiç Japon imparatorunun sarayını gördünüz mü? Ne kadar sade ne kadar mütevazi ne kadar gösterişten uzak.

Gerekmediği halde elektriği yakmıyor. Japon halkı; "Elektrik faturasını ödüyor. Kimse kimsenin yerine "KAYIP-KAÇAK BEDELİ" ödemiyor. Mesela diyorum, "HER İL KENDİ KAYIP KAÇAĞINI ÖDESE" iyi olmaz mı?

İmparator, suyu boş yere akıtmıyor.

Peki biz; "Gece çamurlu ayakkabılarımızı temizlemeden yatmakla;
Yemek yediğimiz kapları yıkamadan bırakmakla;

Başkasının Hakk'ını yemekle, devletin elektriğini çalıp sabah namazında onunla ısınmakla, sıcak havalarda dolaplarda suyu soğutup içmekle, evinizde akşam olunca haram elektrikle aydınlatıp Kur'an okumakla, devletin suyunu çalıp onunla abdest almakla zalimler sınıfına geçmiyor muyuz?

Kul Hakkı'yla O'nun (c.c.) huzuruna varmayacak mıyız?

Hayat çok ince akıl almaz incelikte ipliklerle örülmüştür.

Her şey o kadar birbirine bağlıdır ki, çoğunuz şu askeri doktrini bilirsiniz;

"Bir mıh bir nalı kurtarır.
Bir nal bir atı,bir at bir komutanı,
bir komutan bir orduyu,
bir ordu bir ülkeyi kurtarır.

Maddi durumumuz ne olursa olsun ister zengin olalım ister fakir hepimiz çok dikkatli olmak zorundayız.

Bunda parayı da, maddiyatı da aşan büyük bir edep ve incelik yok mu?

Bu ülkenin müreffeh olması HALKININ EĞİTİMLİ VE BİLİNÇLİ OLMASIYLA MÜMKÜNDÜR.

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.776
  • 227.217
  • 28.776
  • 227.217
# 27 Haz 2015 09:27:31
Ayeti Kerimenin İndirdiği İftar | Bir Kıssa Bin Hisse
Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin küçük yaşta hastalanırlar. Hz. Ali ile Hz. Fatıma çocuklar iyi olunca, ikisi de oruç tutar. Birinci gün, iftar için hazırladıkları yemeği, o esnada kapılarına gelen yetimlere vererek, iftar etmeden, ikinci günün orucuna başlarlar. O akşam iftarlığını da, yine o saatte kapıya gelip, (Allah için bir şey verin!) diyen fakir ve miskinlere verdiler. O gece de, iftar etmeden, üçüncü günün orucuna başladılar. O akşam dahi, kapılarına gelen esirleri boş çevirmemek için iftarlıklarını bunlara verdiler.
Bunun üzerine, Ayet-i Kerime indi. Ayet-i Kerimenin Meal-i Alisi şöyledir:
“Bunlar, adaklarını yerine getirdiler. Uzun ve sürekli olan kıyamet gününden korktukları için, çok sevdikleri ve canlarının istediği yemekleri miskin, yetim ve esirlere verdiler. Biz bunları, Allahu Teala’nın rızası için yitirdik. Sizden karşılık olarak bir teşekkür, bir şey beklemedik, bir şey istemeyiz dediler. Bunun için, Cenab-ı Hak, onlara Şarab-ı Tahur içirdi.”
(İnsan Suresi, 7-9, 21)
Kaynak: Orucu Yaşayanlar, Salih Büte, Kayıhan Yayınları, 2007

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.776
  • 227.217
  • 28.776
  • 227.217
# 30 Haz 2015 09:29:34
Peygamber Efendimiz Cebrail (as) a sordu:
Ey cebrail hiç 7 kat semadan yeryüzüne korku ve dehşet içinde hızlıca indin mi?
Cebrail : evet Ya Muhammed sav 3 kez dediğin şekilde indiğim oldu
bunun üzerine Peygamberimiz sordu : nasıl oldu anlat
1 si dedi Cebrail Hzİbrahim ( as ) ateşe atılırken Allah (cc) bana dediki : Sor bakalım İbrahim'in bizden bir dileği varmıdır?
O sırada ibrahim ateşe atılmış
şekilde havada
ilerliyor(o zaman mancınık yöntemiyle ateşe atmışlardı İbrahim Peygamberi)
Cebrail : hemen süratle indim yeryüzüne ve hz. İbrahim e sordum ;varmıdır Rabbinden istediğin birşey
İbrahim peygamber cevapladı: Çekil çekil Rabbim den geldiyse başım üstüne
Bunun üzerine Yaradan emretti ateşe serin ol yere yumuşak ol dedi
Peygamber efendimiz ya 2 si diye sordu Cebrail'e
Cebrail (as) : yine İbrahim(as) oğlu ismaili(As) kurban edeceğinde bıçagın keskin yerini değil sırt tarafını ismailin boğazına sürtüyordu kesmek için
tam farkına vardı ve bıçağı ters çevirip ismailin boğazına değdireceği sıra Rabbim emretti
Yetiş cebrail al şu iki koçu İbrahim bunları kurban etsin dedi işte o sırada çok korktum yetişemeyeceğim diye ama şükürler olsun yetiştim dedi
Peygamberimiz sordu :ya 3 sü Cebrail onuda anlat
Cebrail (as) : Ya RasulAllah onu ne sen sor ne ben söyleyeyim Rabbime en yakın olduğum yerdeydim kendi mekanımda ve 7 kat semanın en tepesi denebilir Sen uhud savaşındaydın ve
devam etmesini söyler Peygamberimiz :
Cebrail : Savaş sırasında darbe aldın darbe alınca miğferinin demiri yanağına battı Ashab geldi yanına ve sana olan terbiyesinden dirki o demiri eliyle değil ağzıyla yanağından hafifçe çekti çıkardı İşte tam o sırada yanağından süzülen bir damla kan yere düştü düşecek
Alemlerin Rabbi şöyle dedi: Yetiş Ey Cebrail eğer Resulümün Kanı yere düşerse andolsunki yerde ve gökte bir tek canlı bırakmam
Cebrail: işte o anda tüm gücümle yeryüzüne Uhud'a yöneldim O kadar hızla indim ki yanağından süzülen kan tam yere damlamak üzereyken yetiştim ve kanadımın üzerine düşürdüm Hamd olsun Rabbime...

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.776
  • 227.217
  • 28.776
  • 227.217
# 30 Haz 2015 09:37:03
Dervişin birinin yolu bir gün bir köye uğrar. Köylüler fakirdir onu misafir etmesi için Şakir isminde birinin çiftliğine gönderirler. Derviş yola koyulur. Yolda rastladığı bir kaç köylü ona, Şakir'in köyün zenginlerinden birisi olduğunu Halid adında bir başka zengin daha bulunduğunu anlatırlar.
Derviş, Şakir'in çiftliğine varır. Şakir hem misafirperver hem de gönlü geniş bir insandır... Dervişi kaldığı sürece memnun eder. Yola koyulma zamanı gelip Derviş, Şakir'e teşekkür ederken, "Böyle zengin olduğun için hep şükret." der. Şakir ise: "Hiçbir şey olduğu gibi kalmaz. Bazen görünen, gerçeğin kendisi değildir. Bu da geçer..." diye cevap verir.
Birkaç yıl sonra, Derviş'in yolu yine aynı taraflara düşer. Şakir'i hatırlar ve yanına uğramaya karar verir. Yolda rastladığı köylülerle sohbet ederken Şakir'in iyice fakir düşüp şimdilerde Halid'in yanında çalıştığını öğrenir. Derviş Halid'in çiftliğine gider, Şakir'i bulur, üstünde eski püskü giysiler vardır. Meğer oralarda vukuu bulan bir sel felâketinde Şakir'in bütün malı mülkü telef olmuştur. Ailesini geçindirmek için, toprakları selden zarar görmeyen Halid'in yanında çalışmaktadır. Şakir, bu kez Derviş'i son derece fakir olan evinde misafir eder. Bir lokma ekmeğini onunla paylaşır...
Derviş, vedalaşırken Şakir'e olup bitenlerden ötürü ne kadar üzgün olduğunu söyler. Şakir: "Üzülme... Ya Hû, bu da geçer..." der.
Derviş'in yedi yıl sonra yolu yine o yöreye düşer. Şaşkınlık içinde olan biteni öğrenir. Halid birkaç yıl önce ölmüş, ailesi olmadığı için de bütün mirasını en sadık hizmetkârı ve eski dostu Şakir'e bırakmıştır. Şakir, artık Halid'in konağında oturmaktadır, kocaman arazileri ve binlerce sığırı ile yine yörenin en zengin insanıdır. Derviş eski dostunu iyi gördüğü için ne kadar sevindiğini söyler ve yine aynı cevabı alır: "Bu da geçer..."
Bir zaman sonra Derviş yine Şakir'i arar. Köylüler ona bir tepeyi işaret ederler. Meğer tepede Şakir'in mezarı vardır ve taşında da: "Bu da geçer." yazılıdır. Derviş, "Ölümün nesi geçecek?" diye düşünür ve gider. Ertesi yıl Şakir'in mezarını ziyaret etmek için geri döner; ama ortada ne tepe vardır ne de mezar. Büyük bir sel gelmiş ve tepeyi sıyırmış, Şakir'in mezarından geriye bir iz dahi kalmamıştır...
O aralar ülkenin sultanı, kendisi için çok değişik bir yüzük yapılmasını ister. Öyle bir yüzük ki, mutsuz olduğunda umudunu tazelesin, mutlu olduğunda ise kendisini mutluluğun tembelliğine kaptırmaması gerektiğini hatırlatsın... Hiç kimse sultanı tatmin edecek böyle bir yüzüğü yapamaz. Sultanın adamları da bilge Derviş'i bulup yardım isterler. Derviş, sultanın kuyumcusuna hitaben bir mektup yazıp verir. Kısa bir süre sonra yüzük sultana sunulur. Sultan önce bir şey anlamaz; çünkü son derece sade bir yüzüktür bu. Sonra üzerindeki yazıya gözü takılır, biraz düşünür ve sonra yüzüne büyük bir mutluluk ışığı yayılır. Orada: "Bu da geçer Ya Hû !!!" yazmaktadır.

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.776
  • 227.217
  • 28.776
  • 227.217
# 30 Haz 2015 14:08:07
Bir adam Ramazan sohbetlerinde diliyle hep cömertlikten söz ediyor; ama eliyle hiç de cömertlik yapmıyordu. İşte bu adam bir gün İbrahim Edhem'e rica etti:

- Herkese nasihat ediyorsun, bana da nasihat et.. İbrahim tek cümlelik nasihatini şöyle yaptı:

- Sen açığı kapa, kapalıyı da aç sana yeter!. Adam bir şey anlamamıştı. Mecburen sordu:

- Açık nedir ki onu kapayayım, kapalı nedir ki onu da açayım? İbrahim de kısaca anlattı:
- Açık olan hep cömertlikten söz eden ağzındır. Onu kapa. Kapalı olan da yoksula hiç açmadığın kesendir. Onu aç. Bu sana yeter!

Düşünmeye başlayan hakperest adam, tebessüm ederek söylendi:
-Vallahi bir doğru ancak bu kadar veciz söylenebilir!. Bu söz gerçeğin ta kendisidir! Bu güzel ikazdan sonra ben de ağzımı kapıyor, artık kesemi yoksula açıyorum..

Bizim de açığı kapayıp kapalıyı açmaya ihtiyacımız var mı yoksa? Bir düşünsek mi acaba?...

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.776
  • 227.217
  • 28.776
  • 227.217
# 30 Haz 2015 14:49:25
Hz.Osman'ın ağlatan şehadeti

Kuran okuyordu bir ara susuzluğun verdiği yorgunluğun verdiği tesirle uzaklara daldı kuran okurken... diz üstü oturmuş kuran okurken başı öne eğildi uykuya dalmıştı birden bire ... uykudayken rüyasında önünde bir koridor o koridorlar açılıyordu onu tutanlar götürüyorlardı burdan burdan diyorlardı... sonra o koridorlardan geçti orda bir ışık kümesi gördü orada birileri oturuyordu yaklaşınca birden ne görsün... Allah'ın resulu oradaydı bir yanında hz ebu bekir öteki yanında hz ömer vardı Allah'n resuluyla karşı karşıya kalmıştı Allah resulu bakıyor gülümsüyordu
osman geldin mi ?
geldim ya resul Allah
Seni susuz mu bıraktılar ?
beni susuz bıraktılar ya resul Allah
Seni haps mi ettiler ?
beni haps ettiler
seni mescide indirtmiyorlarmı ?
beni mescide indirmiyorlar
sen aç mı kaldın ?
ben aç kaldım ya resul Allah
hadi osman acele et gel bu akşam seni bekliyoruz bereber iftar yapacağız ..
birden sıçradı uyanmıştı cuma günü akşam üstüydü ...
naile geldi
ne oldu osman dedi
demin resulallahı gördüm beni çağırıyordu
ben gitmek üzereyim demekki
birden entarisini çıkardı bana şalvar getirin dedi hayatı boyunca şalvar giymemişti ...
o an şalvar giydi sadece o an ve okadar edepliydiki biraz sonra şehit edileceğinden edep yeri açılmasın diye şalvar giyecekti biliyorduki o zalimler onu yerde sürükleyeceklerdi kapı zorlanıyordu
ve eşine dediki terk edin burayı beni yanlız bırakın beni kuranla başbaşa bırakın
kuran önündeydi başını önüne eğmişti sadece kurana bakıyordu kapıyı kıranlara bakmıyordu bile sonra birisi içieri girdi sakalından tuttu onu ve o an başını kaldırdı baktı birde ne görsün sevdiği bir insanın oğluydu sevdiği bir dostunun oğluydu ve şunu dedi baban görseydi bunu sana ne diyecekti o an gözlerinden yaşlar geldi ağlıyordu halife delikanlı bırakıp kaçtı sonra üst üste başına gelen demir darbeleri meleklerin haya ettiği o büyük insan o büyük nur mekanın utandığı o insanın kanı kuranın üzerine damlıyordu

*ONLARA KARŞI SANA ALLAH YETER *AYETİ ÜZERİNE DAMLIYORDU KANI

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.776
  • 227.217
  • 28.776
  • 227.217
# 01 Tem 2015 13:19:23
İstanbul’da velî var mıdır?
Devrin padişahı bir gün vezirine sordu:
İstanbul’da velî var mıdır? Vardır şevketli
padişahım! Haydi gidip bir ziyaret edelim.
Emredersiniz sultanım! Yanına gideceğimiz bu
zatın gerçekten velî olup olmadığını nasıl
anlayacağız? Hiç merak buyurmayın, gayet
kolaydır. Dedi vezir.
Padişah ile veziri tebdil-i kıyafet ederek sokağa
çıktılar ve kapalı çarşıda bir dükkana girdiler.
Vezir selamdan sonra kumaşları görmek
istediklerini söyledi ve top top kumaşlar
önlerine indirildi. Her birini uzun uzun
incelediler. Vezir, bir top kumaşı işaret ederek:
“Şundan bana yarım arşın kesebilir misin?”
dedi. Dükkan sahibi memnuniyetle
müşterilerinin bu arzusunu yerine getirdi.
Vezir: Bu galiba biraz az oldu, yarısı kadar daha
kesebilir misin, dedi. Bu arzuları da yerine
getirildi. Vezir, başka bir top kumaşı
göstererek: Bu kestiğin parçaları beğenmedim.
Şundan yarım arşın kesebilir misin, dedi.
Dükkan sahibi, bu teklifi de reddetmedi.
Kısacası bir çok toplardan böyle yarımşar arşın
ve daha az kestirdiler.
Sonunda vezir: Bunların hiçbirisi kesildikten
sonra hoşuma gitmedi, almayacağım diyerek
dükkandan çıkmaya davranınca, kumaşçı büyük
bir sükunetle: Fesübhanallah! diye gülümsedi.
Padişah ile veziri bir çok kumaş kestirdikleri
halde, hiç birini satın almadan dükkandan
çıktılar.
Padişah vezirine: Şu kumaşçı gerçekten de
velîlerden imiş. Acaba makamı bundan daha
yüksek olan başka bir velî var mıdır, dedi.
Vezir: Beli (evet) sultanım vardır cevabını verdi
ve birlikte Sultanahmet’te karpuz satan bir
velînin sergisine gittiler. Vezir, karpuz
yığınlarının arasına girdi. Rast gele karpuzları
almaya, ellerinin arasında sıkıştırmaya, onu
bıraktıktan sonra bir başkasını alıp sallamaya
başladı. Böylece birkaç karpuz elledikten sonra,
karpuzcu hafifçe vezirin omzuna dokundu: Bana
bak efendi, dedi. Ben, o kumaş satan zat
değilim. Verdiğin zararı ödemezsen, ensene
öyle bir vururum ki, neye uğradığını
anlayamazsın!
Padişah gerek kumaşçının, gerekse
karpuzcunun zararlarını ödedi. Saraya dönerken
vezirine sordu: Bunlardan hangisi daha
üstündür? Bu defa da vezir gülümsedi, soruyu
şöyle cevaplandırdı:
Yerine göre sultanım dedi. Adam olmaya
kabiliyeti ve istidadı olan kimse, kumaşçının
eliyle irşad edilir.
Düşüncesi kıt, irfanı kısır olan şahıs da
karpuzcunun terbiye şekliyle irşad olunur.!

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.776
  • 227.217
  • 28.776
  • 227.217
# 01 Tem 2015 16:15:50
Bu 5 lira siradan bir 5lira degil. BELKI EDERI BES LIRA AMA DEGERI PAHA BICILEMEZ! Gecenin bir vakti Kadikoy Rihtimdan Uskudara gitmek icin 12A otobusunun nerden kalktigini sormak icin yoldan birini cevirdim. Saat 12ye ceyrek vardi. "12A ya nerden binebilirim" diye sordum. 24-25 yaslarinda bi gencti kendisi. Dis gorunusunden de cekindim acikcasi sorarken bu soruyu. Bana "Uskudara mi gidiceksin bu saatte otobuse binme saat cok gec oldu belki kalkmistir bile paran var mi" dedi. Neden bilmiyorum cebimde param olmasina ragmen o anin tedirginligi ve telasi ile "yok" dedim. Cantasini kurcaladi. "Burda bekle hemen para bozdurup gelicem" dedi. Hic beklemiyordum cok sasirdim. "Hayir gerek yok cok tesekkur ederim" dedim. Cok mahcup olmustum. Ustelik param da vardi. Israrla tesekkur edip fikrinden vazgecirmeye calistim. "KIZIM BES LIRAYLA NE BEN FAKIRLESIRIM NE DE SEN ZENGIN OLURSUN. SU SAATTE BASINA BISEY GELMESIN SURDAN BIN HIZLICA GIT USKUDARA" dedi. Girdik bi kahve dukkanina 20tl bozdurdu. Parayi alirken cok mahcup oldum cok tesekkur ettim ve elimde 5lira tarif ettigi yere dogru gittim. O an yururken aklima Turkiyedeki Kadin cinayetleri tecavuzler OZGECAN.. bi anda bunlar gecti kafamdan. Sonra bir kac saniye once yasadigim olayi dusundum. Iste Kadina sahip cikmak bu kadar kolay. Bu nu yapmak bu kadar zor mu diye sordum kendime. HERKES DE SORSUN KENDINE BUNU YAPABILMEK BU KADAR ZOR MU?! insan olabilmek vicdan sahibi olabilmek birazcik ince dusunebilmek degeri iste bu kadar. #Turkiyeninyarisikadin

Çevrimdışı sarnıç

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 8.385
  • 127.440
  • 8.385
  • 127.440
# 02 Tem 2015 00:47:31
Türk askerinden ibretlik davranış. Eve bırakılan o not:

“Ben Bolu Tugay Personeliyim. Hava kar yağışlı, fırtınalı ve soğuk olduğundan ben ve bir askerim evinizde 2.5 saat konakladık. Sobanızda 8-10 tane küçük odun yakarak ısındık. Her şeyi ilk haliyle bıraktım. 10 TL’de para bıraktım. Hakkınızı helal edin.”

Yayla evinde bulduğu notla gazetemize gelen Mehmet Günçiçek konuyla ilgili yaptığı açıklamada; “Notu okuyunca eşimle birlikte oturup ağladık. Lakin parayı görünce üzüldüm. Benim üç oğlum var ve ben bu vatana üç tane asker yetiştirdim. Bugün Allah bana yine bu vatana hizmet etme şansı vermiş ve o askerler soğuktan benim evime sığınmışlar. Ben o parayı nasıl alırım. O paraya hiç dokunmadık ve olduğu yerde duruyor. O ev ve yakılan odunlar askerlerimize nasıl ana sütü gibi helalse o parayı almakta bana o derece haramdır” ifadelerine yer verdi.

Çevrimdışı ayas42

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 156
  • 1.076
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 156
  • 1.076
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 03 Tem 2015 01:46:34
ENGELLİ BİR ÇOCUĞUN ANNESİNE SÖZLERİ..
.Merhaba anne,Nasılsın?Ben iyiyim.doğmama çok az bir süre kald...ı.Ama sana söylemem gereken birşey var.Kimilerine göre bazı eksikliklerle geleceğim.."Özürlü" diyecekler bana..Ama ben kimseden "özür" dilemeyeceğim anne..
Senin dışında...Senden şimdiden özür dilerim..Beklentilerinin hepsine cevap veremeyeceğim için..Komşumuz çocuklarını benimle oynatmak istemediği zaman boynunu eğeceğin için.."Bana doğru düzgün bir evlat bile veremedin", sesini duyarsan birgün..Kulağındaki her yankısı için..Mağaza mağaza dolaşıp bisiklet seçmenin tatlı heyecanı yerine,tekerlekli sandalye almanın burukluğunu sana yaşatacağım için..Çağrılmayacağımız her aile toplantısı,bayram kutlaması, piknik için..Yada çağrılacağın ama benim yüzümden gidemeyeceğin her toplaşma, her düzenlenen kadınlar günü için..ÖZÜR DİLERİM ANNE..Ama senden bir isteğim var;Benden sakın vazgeçme anne!Bacaklarım güçsüz olabilir..Kolayca tırmanamayabilirim merdivenleri..Sakın beni taşımaya kalkma anne!Tamam engelleri birlikte aşalım yine..Ama sen elimden tutma!Bana yardım etmek istiyorsan yukarı çık ve bana "gel" de!Çıkamadığım için ağlayabilirim belki de..Ama sen ağlat beni anne!Ağlasamda daha çok merdiven çıkarmalısın bana..Yoksa asla güçlenemem..Kulaklarım iyi işitmeyebilir..Konuşmaya başlamam biraz zaman alabilir belki..Ama sen sakın suskunluğa bürünme anne!Daha çok konuşmalısın benle!Daha çok şarkı söylemeli, daha çok kitap okumalısın bana!Yoksa asla konuşamam...Belki bazı takıntılarım, ısrarlarım olabilir geldiğimde..'N'olur bana 'hayır' de anne!Bana acıdığın ve beni mutlu etmek için, istediğim herşeyi yapma hatasına sakın düşme!Lütfen ağlat beni anne!Şimdi beni ağlat ki, ilerde birlikte ağlamayalım..Yoksa asla ayakta duramam..Belki etrafındaki insanlardan biraz farklı bir yüzüm olabilir doğduğumda..Çok iyi görünmeyebilirim belki..Ama sen yine güzel güzel bak bana anne!Öyle bakki, bende aynaya baktığımda karşımda güzel bir yüz görebileyim..Yoksa asla kendime gülümseyerek bakamam...Bir şeyleri hemen kavramayabilir, çabucak anlamayabilirim belki...Ama sen yine anlat bana anne!Defalarca anlat!Benden sakın VAZGEÇME!Yoksa asla Öğrenemem...Son birşey daha;Lütfen bu satırları okurken ağlama!Çünkü ben yazarken inan hiç ağlamadım ANNE!

Çevrimdışı ayas42

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 156
  • 1.076
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 156
  • 1.076
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 03 Tem 2015 01:52:10
Beni Bir Gözleri Ahuya...
Merdüm-i dideme bilmem ne füsûn etti felek
Giryemi kıldı hûn eşkimi füzûn etti felek
Şîrler pençe-i kahrımdan olurken lerzân
Beni bir gözleri âhûya zebûn etti felek "

Cihan padisahı Yavuz Sultan Selim, Sam yakınına otagını kurdurarak burada üç ay kadar kalmıs. Bir Türkmen kızı da, zaman zaman padisahın çadırına gelerek, otagın temizlik islerini yapar, hünkâr çadırını tertibe ve düzene sokarak sıradan gündelik islerle mesgul olurmus… Yine bir sabah temizlik için geldiginde, Sultan Selimi görmüs. Türkmen güzelinin gönlü sultana, su gibi anîden akıvermis gönlünü kaptırmıs ona.- Hani kalbin, her an bir halden baska bir hale geçmek, gibi anlamları da vardır ya- Zamanla kalbinin içini, ince bir sızı sarmıs genç kızın ve baslamıs kalbi için için göynümeye.
 Bir gün, gözü, hünkâr çadırının diregine ilismis. Diregin üst kısmına askın gücü ona, söyle bir satır yazma cesareti vermis:
"Seven insan neylesin" Yavuz Sultan Selim, otagına yatmaya gelince, birden direkteki yazıyı fark etmis,” Bu da ne ola ki” diyerek uzun bir muhakemeden sonra, bir vehim ve bin endise derken… Almıs eline kalemi söyle bir satır da o düsmüs aynı direkteki dizenin altına.
"Hemen derdin söylesin"  Türkmen kızı, ertesi gün gelip baktıgında otagın diregine, sevincinden aglamıs, o küçücük kalbi heyecandan gögsüne sıgmaz olmus, yer de onun olmus âdeta gök de… Fakat koskoca cihan sultanına ilân-ı askta bulunmanın, atesle oynamak, ates girdabına bilerek atlamak gibi ölümcül bir tehlikesi de varmıs. “Varsın olsun bu ask, buna deger diye düsünmüs.” Aldıgı mesajı heyecanla hemen cevaplandırmaktan kendini alamamıs ama yine de içinde bir korku kurdu varmıs ki genç güzelin, yüregini her gün dis dis, burgu burgu kemiren... Askın gücü, zoru ve korkuyu nefes nefes yasayan o gencecik yüregin imdadına yetismis derhâl. Bir satır daha yazmıs aynı direge
"Ya korkarsa neylesin" Yavuz sultan selim, aksam, çadıra döndügünde, not düstügü direkteki satır gelmis aklına. Bakmıs ve okumus ki askın heyecanın ve korkunun karıstıgı, tezat dolu sözcüklerin bulustugu satırlar, bir mızrak gibi durmakta karsısında. Hemen o satırın altına bir mısra daha eklemis, aska yenik düsen koca padisah:
"Hiç korkmasın söylesin" Bir askın bulusan, karmasık ve bulanık duyguları söyle dizilmis diregin üzerine: “ Seven insan neylesin Hemen derdin söylesin Ya korkarsa neylesin Hiç korkmasın söylesin” Sabahın olmasını sabırla beklemis padisah. Seher vakti sırdası Hasancan’ı çagırtmıs, derhâl bir emir vererek:” Biz dahi merak edip onu görmek isteriz tîz elden bu kızı huzura getirin.” Emir derhâl yerine getirilmis ki Ahu gözlü, endamı hos, alımlı, nazenin, ceylân gibi bir Türkmen güzeli… Hünkârın emriyle derhâl bir dügün alayı tertip edilmis. Eglenceler, yemeler içmeler… Dügünün son gecesi, sırlarla dolu bu askın bilmecesi kader-i ilâhî tarafından çözülmüs, Çözülen bu kara baht çıkınından yayılan acı haber, saskına çevirmis herkesi, yer gök âdeta üzüntüye, mateme bogulmus. Ahu gözlü Türkmen dilberinin   ”Selim” diye çarpan saf ve küçük yüregi, bu büyük cihan sultanın askındaki sırrı kaldıramamıs ve birden duruvermis. O çadırın diregi, bu olayın canlı fakat ketum sahidi olmus asırlardır. Bu dünya hayatında vuslat nasip olmadıgı gibi o gencecik yürege, buna fani alemde bir çare de bulunamamıs. Bu hazin gönül çarpılmasının ve gönül yangınının sonunda derler ki:
“ Koca hünkâr, aglamıs” ve Türkmen kızına yaptırdıgı mezarın mermer tasına, su dörtlügü kazdırarak, dünyaya, askın gücünün karsısındaki çaresizligini en güçlü orduları yenen koca hünkâr söyle haykırmıs:
 
 
"Merdüm-i dideme bilmem ne füsûn etti felek
Giryemi kıldı hûn eşkimi füzûn etti felek Şîrler pençe-i kahrımdan olurken lerzân Beni bir gözleri âhûya zebûn etti felek " Bilmem ki gözlerime felek nasıl bir büyü yaptı ki Gözümü kan içinde bıraktı, askımı artırdı Benim pençemin( gücümün) korkusundan arslanlar(bile) titrerken Felek beni bir ahu gözlüye esir etti.

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK