İbretlik Hikayeler

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.776
  • 227.216
  • 28.776
  • 227.216
# 11 Tem 2014 19:33:33
FAKİH Anlatıyor:

-Babam bana şöyle anlattı:
-Salih Meri, cuma gecesi, cuma namazını kılmak üzere mescide gitmek için yola çıktı. Kabristana uğradı. Kendi kendine şöyle dedi:

-Tan yeri ağarıncaya kadar kalayım.

Kabristanın içine girdi. İki rekat namaz kıldı. Bir kabre dayandı. Gözlerine uyku geldi. Şöyle bir rüya gördü: Kabirde yatanlar kabirlerinden çıkmışlar, halka halka olup oturmuş, konuşuyorlar.

Bir de baktı ki,onlardan ayrı, kirli elbiseli bir genç, bir köşede, üzüntülü bir halde oturuyor. Onu yanlarına oturtmuyorlar. Oradakilerin hepsine tepsi tepsi, üzeri mendillerle örtülü hediyeler gelip dağıldı. Herkes kendi tabağını aldı; sonra kabrine girdi. En sonuna bu genç kaldı.

O da üzüntülü bir halde, kalktı; kabre girmek istedi. Hemen ona sordum:

-Hey Allah'ın kulu, sende gördüğüm bu üzüntü neden? Sonra gördüğüm bu hal nedir?

Bana şöyle dedi:

- Ey Salih Meri, sen o tepsileri gördün mü?

- Evet, gördüm, deyince şöyle anlattı:

- O tabaklar, hayattakilerin ölülerine hediyeleridir. Onların adına verdikleri sadaka, yaptıkları dua, cuma geceleri onlara gelir.

Daha sonra şöyle dedi:

- Ben, Sind'li biriyim. Anam hacca gitmek istedi; beraber yola çıktık. Basra’ya gelince öldüm. Bundan sonra anam evlendi. Kendisinin bir oğlu olduğunu ve öldüğünü kocasına anlatmadı. Dünyaya daldı. Ne bir işaretle ne de bir sözle beni andılar.

Ölümümden sonra beni hatırlayan kimse olmayınca üzülmek bana haktır.

Sordum:

-Senin ananın evi nerede?

Onun yerini bana anlattı.

Sabah oldu Namazımı kıldım. Sonra gittim. O kadının evini sordum, buldum.

Yanına gittim,izin istedim. Kendimi ona tanıttım, kapıdan:

-Ben Salih Meri'yim, dedim. İzin verdi, içeri girdim.

Şöyle dedim:

-Benim söyleyeceğim söz, senin söyleyeceğin söz hiç kimse tarafından duyulmamalıdır. Böyle istiyorum.

Ona yaklaştım, aramızda bir perde kaldı.

Şöyle sordum:

-Sana Allah'tan rahmet dilerim, çocuğun varmı?

-Yoktur.

Tekrar sordum:

-Daha önce bir çocuğun olmuş muydu?

Derin bir nefes aldı, sonra şöyle dedi:

-Benim bir genç oğlum vardı, öldü.

Bunun üzerine durumu ona anlattım. Ağlamaya başladı.

Sonra şöyle dedi:

-Ey Salih! O benim ciğerparem, kalbim idi. İçim onun yuvası olmuştu. Göğüslerimden ona süt içirdim. Kucağım onun sığınağı idi.

Daha sonra çıkardı bana bin dirhem verdi. Ve şöyle dedi:

-O sevdiğim göz nurum için bunları dağıt. Kalan ömrümde onu duadan unutmayacağım. Onun için sadaka vereceğim.

Gittim, o bin dirhemi dağıttım.

Ertesi cuma geldi. Cumaya gitmeyi istedim. Yine kabristana uğradım.İki rekat namaz kıldım, sonra bir kabre dayandım. Yine dalmışım. Baktım ki, bir cemaat yine çıkmış. Bu arada o genci gördüm. Üzerinde beyaz bir elbise vardı. Sevinçli ve mesrurdu.

-Ey Salih! Allah bizim için seni mükafatlandırsın. Gönderdiğiniz hediye bize geldi.

Ona dedim ki:

-Siz kabirdekiler cumayı bilir misiniz?

Şöyle anlattı:

-Evet biliriz. Havadaki kuşlar bile onu bilir. Cuma günü için birbirlerine şöyle derler:

-Bu faziletli gün için, selam,selam...

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.776
  • 227.216
  • 28.776
  • 227.216
# 11 Tem 2014 21:30:03
"Üniversitemin son yılında akşam okul dönüşü, indirimli öğrenci bileti vererek belediye otobüsüne bindim. Şoför öğrenci kartımı sordu. Yıllardır sorulmadığı halde asla cüzdanımdan ayırmadığım kartımı o an gösteremedim. Israrım üzerine tart...ıştık, şoför ve yolcular tarafından aşağılandım: “Utanmıyor musun? Öğrenci değilsin, at bir bilet daha da geç yerine!” dediler. Kahroldum. Son durakta şoförle kavga etmeye sözleştik. Kıpkırmızı bir yüzle gidip en arkaya oturdum. Bir süre, kaderden başıma gelen bu tokadın hikmetini aradım ve ansızın buldum. Köyden bir misafirimi sabahleyin öğrenci biletiyle uğurlayarak kul hakkına girmiştim. Yüce Allah da bir önceki akşam, öğrenci kartımı cüzdanımdan bana bilinçsizce çıkarttırıp, masanın üzerine attırmış olmalıydı. Ürperdim, tövbe ettim ve ilk durakta sessizce inip kaybolarak, daha ağır bir utanç yaşamaktan kurtuldum. Kalbi ezilen her yetişkin önce şu ayeti düşünsün: ‘Başınıza gelen musibetler, kendi ellerinizle ettikleriniz yüzündendir. Allah yine de hatalarınızın çoğunu affeder.’ (Kur’an; Şura; 30) Sonra da Mevlana Rumi’yi dinlesin: ‘Allah hiç bir suçsuz kulunu incitmez. Öyleyse bil ki çektiğin zahmet, işlediğin bir suçun sonucudur. Sana inen bu tokat bir şehvetten ötürüdür. Ders almaz ve suçunu bilmezsen bile bari hemen ağlayıp sızlan da bağışlanma dile. Secde et, yüzlerce kez, ‘Ya Rabbi, bu gam suçumun karşılığıdır. Sen zulümden temizsin, sen hiç suçsuz bir insana dert ve gam verir misin?’ diyerek yalvar.’ “ M. Bozdağ

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.776
  • 227.216
  • 28.776
  • 227.216
# 12 Tem 2014 10:03:53
PEYGAMBERİMİZİN ÜZÜM YEMESİ…

Bir gün alemlerin sultanı Hz. Muhammed (s.a.v) üzüm yiyordu.

Yanında oturan ashabının dikkatini bir şey çeker.

Peygamber Efendimiz; Üzüm salkımının sürekli alt tarafında bulunan tanelerinden yemeye başlamaktaydı.

Ashap meraklanır ve sorarlar Ya Resûlallah neden sürekli üzüm salkımının altındaki tanelerden yemeye başlıyorsunuz.

Alemlerin sultanı cevap verir;

Üzüm salkımının altında küçük ve tatsız taneler var.

Üst tarafında ise daha iri ve tatlı taneler var.

Alttan başlıyorum çünkü ben üst tanelere ulaşana kadar

Belki bir dostum gelirde ona ikram ederim diye cevap veriyor…

“Şu hep kendimizi düşündüğümüz günümüzde nasılda efendimizin güzel ahlakına muhtacız değil mi”?

Çevrimdışı eml48

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 6.753
  • 25.450
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 6.753
  • 25.450
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 13 Tem 2014 14:38:28
Abdullah Dehlevî Hazretleri’nin meclisinde lüzumsuz sözler sarf edilmezdi. Birisi gıybet etse ona mânî olur ve:

“–O söylediğin söze ben daha lâyıkım!” derdi.

Oruçlu olduğu bir gün, yanında sultânı kötülediler. Hazret:

“–Eyvah, orucumuz bozuldu (orucun ecri zâyî oldu)!” buyurdu.

Bir talebesi:

“–Efendim, siz gıybet etmediniz ki!” dediğinde ise:

“–Evet, biz gıybet etmedik, ama dinledik. Gıybette, söyleyen de dinleyen de aynıdır.” buyurdu…

Çevrimdışı yurtiçi45

  • Aktif Üye
  • **
  • 813
  • 836
  • 813
  • 836
# 14 Tem 2014 01:24:44
SİMURG KUŞU...

 Rivayet olunur ki, kuşların hükümdarı olan Simurg (Zümrüd-ü Anka ya da batıda bilinen adıyla Phoenix ), Bilgi Ağacı'nın dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş. Bu kuşun özelliği gözyaşlarının şifalı olması ve yanarak kül olmak suretiyle ölmesi, sonra kendi küllerinden yeniden dirilmesidir… Kuşlar Simurg'a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürmüş. Kuşlar dünyasında her şey ters gittikçe onlar da Simurg'u bekler dururlarmış. Ne var ki, Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler. Derken bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü Simurg'un kanadından bir tüy bulmuş. Simurg’un var olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte Simurg'un huzuruna gidip yardım istemeye karar vermişler. Ancak Simurg'un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağı'nın tepesindeymiş. Oraya varmak için ise yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekirmiş, hepsi birbirinden çetin yedi vadi... İstek, aşk, marifet, istisna, tevhid, hayret ve yokluk vadileri...

 Kuşlar, hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar. İsteği ve sebatı az olanlar, dünyevi şeylere takılanlar yolda birer birer dökülmüşler. Yorulanlar ve düşenler olmuş...
 "Aşk Denizi"nden geçmişler önce..."Ayrılık Vadisi"nde uçmuşlar...". "Hırs Ovası"nı aşıp,"Kıskançlık Gölü"ne sapmışlar... Kuşların kimi "Aşk Denizi"ne dalmış, kimi "Ayrılık Vadisi"nde kopmuş sürüden... Kimi hırslanıp düşmüş ovaya, kimi kıskanıp batmış göle...

 Önce Bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp. Papağan o güzelim tüylerini bahane etmiş. (oysa tüyleri yüzünden kafese kapatılırmış) Kartal, yükseklerdeki krallığını bırakamamış. Baykuş yıkıntılarını özlemiş, Balıkçıl kuşu bataklığını. Yedi vadi üzerinden uçtukça sayıları gittikçe azalmış. Ve nihayet beş vadiden geçtikten sonra gelen Altıncı Vadi "Şaşkınlık" ve sonuncusu Yedinci Vadi "Yokoluş"ta bütün kuşlar umutlarını yitirmiş... Kaf Dağı'na vardıklarında geriye otuz kuş kalmış. Sonunda sırrı, sözcükler çözmüş: Farsça "si", "otuz" demektir... murg" ise "kuş"...

Simurg'un yuvasını bulunca öğrenmişler ki; "Simurg - otuz kuş" demekmiş. Onların hepsi Simurg’muş. Her biri de Simurg'muş.30 kuş anlamışlar ki, aradıkları sultan kendileridir ve gerçek yolculuk kendine yapılan yolculuktur.
 Simurg'u yani Anka'yı beklemekten vazgeçerek, şaşkınlık ve yok oluşu da yaşadıktan sonra bile uçmayı sürdürerek, kendi küllerimiz üzerinden yeniden doğabilmek için kendimizi yakmadıkça, her birimiz birer Simurg olmayı göze almadıkça bataklığımızda, tüneklerimizde ve kafeslerimizde yaşamaktan kurtulamayacağız.

 Kurtarıcı sadece sizsiniz. Siz kendinizin kahramanı olmazsanız, siz kendinizi kurtarmazsanız kimse sizin için bunu yapmayacak...
 Ömrünüz belki de asla var olmamış ve var olmayacak kahramanları beklemekle mi geçecek?

Şimdi kendi gökyüzünüzde uçmak zamanıdır...
 Sadece kendi kanatlarınızla!

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.776
  • 227.216
  • 28.776
  • 227.216
# 14 Tem 2014 08:38:35
“Akşam vakti şehir merkezinin ara sokaklarında yürürken geçişmek üzere olduğumuz gür aksakalları göğsüne kadar inen bir dede ansızın bana mütebessim bir bakış fırlattı. ‘Sen o ekrandaki hoca değil misin? Seni ne kadar da çok izledim!’ Dedi. Harika bir tatlı tebessümle yaklaştı ve soğuğun soluğumuzu görünür kıldığı o sokağın ortasında kucaklaştık.
“Bana birkaç soru sordu. Konu uzayınca kendisini kenara çekip sordum: ‘Hayırdır dede, kucağında taşıdığın bu karton kutuya dizdiğin kalemleri çakmakları bu şiddetli Ankara soğuğunda satmaya muhtaç mı düştün? Bir yerden emekli olamadın mı? Hayata tutunmuş yardımcı çocukların yok mu?’
Ekrandan hatırladığı unvanla hitap ederek, ‘Ah Muhammed hocam, 77 yaşındayım’ dedi. ’50 yılım çalışmakla geçti. Bir evim vardı; onu da oğlum kumarda yok etti.’ Sözün burasında durdu, yutkundu, titreyen gözlerinin içine bakıyordum. İnleyen bir mırıldamayla devam etti. ‘Ben evladımı çocukken her kötülükten sakındırırdım, ‘aman dinini imanını öğrensin, edepli olsun’ diye ne gayretler gösterirdim. Ama olmadı. Başaramadım. Emekli maaşımla kızlarıma yardım ediyorum. Yetmediği için de mecburen bu işi yapıyorum. Bakıyorum nice kötü ve duyarsız adamların melek gibi evlatları oluyor. Ben de kendime, ‘Nerede hata yaptım’ diye soruyorum. Benim imtihanım çok çetin, çok!’
Dedeyi rahatlatacağı ümidiyle bir şeyler geveledim. İşte, Hz. Nuh (as) peygamber olduğu halde oğlu Kenan ona isyan etti. Bir peygambere bile oğlunun kaderini belirlemek imkânı verilmemişse, sen kendini neden suçluyorsun? Üzülme, hayat fani. Ne yapalım.’
O muhterem insandan ayrılıp buz gibi soğukta titreyerek yürürken, kendimin ve çocuklarımın geleceğini düşündüm. ‘Sen kime akıl satıyorsun!’ dedim kendime. Sen ateşin düştüğü yeri nasıl yaktığını bilir misin? Sen son nefesine kadar ahlakını koruyacağından emin misin? Senin evlatlarının da birer edepsiz kumarbaz olmayacaklarının bir garantisi mi var? Çocukların için şimdiden Rabbine yalvarıp yakarıyor musun? O dede, kurtarmaya çalıştığı halde evladını kaybetti. Bir ömürdür inşa ettiği binası çöktü. Peki sen kendinin ve evlatlarının ahiretlerinin kurtulması için yeterince çabalıyor musun? Gelecekte kötülüklere bulaşmayacaklarına dair bir garantin mi var? Neden bu kadar rahatsın?” Dr. Muhammed Bozdağ

Çevrimdışı aypı2552

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 152
  • 505
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 152
  • 505
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 14 Tem 2014 08:53:49
şimdi youtubeden girmek isteyenler için açtım   kör annenin oğluna mektubu youtubede izleyebilmek isteyenler altdakine tıklasın

[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.776
  • 227.216
  • 28.776
  • 227.216
# 15 Tem 2014 10:45:16
MOTOR TUTKUNU BİR GENÇ KIZIN SAYFAMIZA YAZDIĞI YAZISI
Selâmün Aleykum
Allah'ın selami ve merhameti uzerinizde olsun.Kardeslerim bugun size bizzat yasadigim bir imtihani anlatmak istiyorum senelerdir yasadigim imtihan dersek yerinde olur aslinda ben 23 yasinda bir bayanim 9 veya 10 yaslarimdan beridir motorsiklet kullaniyordum ve bayada yetenekliydim oyleki her yerden yaris teklifi geliyoe motorla iyice ustalasiyordum 21 yasina gelince bir kotu olay vesilesiyle Namaza basladim hem namaz kilip hem motora binmek cok abes bir durum aslinda ama yinede namazsiz olmuyordu motorcu ortamlarini bilen varmidir icinizden cok hareketli bir yasamlari vardir erkekleri genelleme yaparsam motora bir zevk icin degil de daha cok ne kadar kizla gezerim diye dusunurlerdi ama kadinlar ise hangi erkekte nasil nasiplenirimde beni motoruyla gezdirir diyorlardi ama çok sukur hep kendi paramla kazandim motorlari almstm kimseye boyun egip motoru var diye arkasina binmezdim fakat ben dogru yolda degildim aslinda ben bu degildim zamanla yavas yavas anladim ama seytan benim yakami birakmiyordu 'Kapaninca ne olucak ki ne guzel namaz kiliyorsun hersey kapanmaklami olur canım hem bu yaz motor yarisin var binlerce kisi seni izlicek birakma cok yeteneklisin sen ' Allah affetsin bu sekilde dusunup hergunumu motor tepesinde geciriyordum birgun geldi namazimi da unuttum ve sevdiklerim yine bir bir gidiyordu.. Tek bir kapi vardi o benim ve butun insanlar icin olan tek bir kapi her caldiginda acilan bir kapi.. Gene namazlarimi kilmaya baslamstim hayatimin donum noktasini yaşıyordum adeta artik motora binip gezmek bana zevk vermiyorsu Yuce Allah'a Beraat gecesi dualar ettim iclerinden birisi ise tesetturdu .. Zamanla tesettürler dikkatimi cekmeye basliyordu ama Alli pullu rengarenk olanlar degil dumduz feracelee topuzsuz bir tesetturler magazalara girip bakıyordum geziniyordum Şeytan gene yapisti yakama 'sen giremezsin tesetture yapamazsin ' Neden yapamiyim ki ? Dedim kendime yapicaktim ve kafama koymuştum artik kimse benim yolda giderken resimlerimi cekmeye calismicakti kimse bana bakmicakti ve birgün Fatih de gayet guzel Feraceler satan bir magazadan feracemi ve şalimi aldim suanda kapaliyim beni goren herkes simsiyah tesetturume 'Cok fazla degil mi bu ya ' demislerdi. Aslinda olmasi gereken diyordum ama neye yarar .. Kardeslerim bunu size anlattim belki vesile olurum bir kardesimde ornek alır benim gibi surekli şeytanin vesvesesine gelmeyin Vallahi de billahi de yemin ederim ki en guzel edep önce namazda sonra ise Ortunmededir Allah hepimizden razi olur insaAllah

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.776
  • 227.216
  • 28.776
  • 227.216
# 15 Tem 2014 23:18:12
KARINCA
Bir fıçının içine bir karınca düşmüş.
Bir insan gelmiş fıçının başına. Karıncayı görmüş.. Ne işin var senin
Burada demiş,karıncayı ezmiş yok etmiş.
Bir insan gelmiş fıçının başına. Karıncayı görmüş.. Kimseye zararın yok
sevimli hayvan hadi fıçıda yaşa demiş.
Bir insan gelmiş fıçının başına. Karıncayı görmüş.. Bir kaşık şeker
Serpmiş fıçının içine,yesin diye.
Bu üç insan kim mi?
Birincinin adı Bencil
İkinciyi Hoşgörü diye çağırıyorlar,
Üçüncü mü?
O Sevgi işte!

Çevrimdışı ücü

  • Bilge Üye
  • *****
  • 12.225
  • 55.115
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 12.225
  • 55.115
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 16 Tem 2014 00:44:06
Adamın biri camiye gitmek üzere evinden çıkar, fakat karanlıktır ve giderken yolda ayağı takılır düşer, kalkıp üstünü silkeleyip evine geri döner, elbisesini değiştirip temiz kıyafetlerle tekrar yola çıkar, fakat yine düşer. Yeniden eve gidip üstünü değiştirir ve yola çıkar. Yolda elinde lamba ile birini görür. Yolunu aydınlatan bu adamla beraber mescide doğru ilerlerler. Adam lambayı tutan kişiden namazı kendisinin kıldırmasını ister lambayı tutan adam ise kabul etmez.
 Düşen adam ısrarla teklif eder tekrar red cevabını alınca merak edip sorar neden kıldırmıyorsun?
 Lamba tutan adam kendisinin şeytan olduğunu söyler..
 Adam şok olur ve neden kendine ışık tutup yolunu aydınlattığını sorar;
Şeytan der ki:
 Seni düşüren bendim mescide gitmemen için ve sen ilk düştüğünde eve gidip elbiseni değisip tekrar mescide doğru çıkınca Allah senin tüm günahlarını affetti. Ben seni ikinci defa düşürdüm sen tekrar üşenmedin eve gidip elbiseni değiştin tekrar yola çıktın, bu defa Allah senin ehli beytinin günahlarını bağışladı. Ben korktum ki üçüncü düşmende Allah bu kez tüm ülkenin günahlarını bağışlayacak ve benim onca uğraşım boşa gidecek. O sebeple senin güvenli bir şekilde mescide ulaşman için lambayla senin yolunu aydınlattım.
 Senin takvan aileni ve milletini felaketlerden korunmasına vesile olur.
 Bütün hamd ve övgüler ancak Allah'adır..
 Kuran-ı taşıdığında şeytanda baş ağrısı olur
 onu açtığında şeytan yıkılır
 onu okuduğunda şeytan solar ve bayılır
 onunla amel ettiğinde şeytan yanından kaçar.
 Ve;
 Bu paylaşımı kimseye gönderme diye kulağına fısıldar şimdi.
 Dinleme herkesle paylaş

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.776
  • 227.216
  • 28.776
  • 227.216
# 16 Tem 2014 10:31:29
UL HAKKINI GÖZETEN KOMUTAN VE ASKER.
İşte evde bıraktığı o not:

“Ben Bolu Tugay Personeliyim. Hava kar yağışlı, fırtınalı ve soğuk olduğundan ben ve bir askerim evinizde 2.5 saat konakladık. Sobanızda 8-10 tane küçük odun yakarak ısındık. Her şeyi ilk haliyle bıraktım. 10 TL’de para bıraktım. Hakkınızı helal edin.”

Yayla evinde bulduğu notla gazetemize gelen Mehmet Günçiçek konuyla ilgili yaptığı açıklamada; “Notu okuyunca eşimle birlikte oturup ağladık. Lakin parayı görünce üzüldüm. Benim üç oğlum var ve ben bu vatana üç tane asker yetiştirdim. Bugün Allah bana yine bu vatana hizmet etme şansı vermiş ve o askerler soğuktan benim evime sığınmışlar. Ben o parayı nasıl alırım. O paraya hiç dokunmadık ve olduğu yerde duruyor. O ev ve yakılan odunlar askerlerimize nasıl ana sütü gibi helalse o parayı almakta bana o derece haramdır” ifadelerine yer verdi.

Çevrimdışı s.kahya

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 8.773
  • 33.609
  • Müdür Yardımcısı
  • 8.773
  • 33.609
  • Müdür Yardımcısı
# 16 Tem 2014 12:37:49
Bir kimse Bişr-i Hâfî’ye gelerek:
“–Gecenin bir saatinde olsun istirahat etseniz.” dedi. O ise şu karşılığı verdi:
“–Allah Teâlâ’nın geçmiş ve gelecek bütün günahlarını bağışladığı Rasûlul­lah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- geceleri mübârek ayakları şişinceye kadar ibâdet ettikleri hâlde, ben nasıl uyuyabilirim?! Çünkü ben bir tek günahımın bile, Allah Teâlâ tarafından bağışlanmış olduğunu bilmiyorum!..”

Çevrimdışı arya82

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.653
  • 1.477
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 4.653
  • 1.477
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 18 Tem 2014 14:15:45
                             Anne sevgisi
Küçük kız, kendini bildiği günden beri annesinden büyük bir şefkat görmüş ve ondan duyduğu sözlerle, pamuk prensesten daha güzel olduğuna inanmıştı.
Ona göre; nur yüzlü ve badem gözlüydü. Bir tanecik yavrusuydu her zaman. Ama ilkokula başlayınca işler değişti. Arkadaşları onun hiç de güzel olmadığını, hatta çirkin bile sayıldığını söylemekteydi. Küçük kız, ilk önceleri onlara inanmadı çünkü herkes birbirini kıskanıyordu.
 Ama birkaç yılda gerçeklerle yüzleşti. Annesinin bir pamuğa benzettiği yüzü, çiçek bozuğu bir cilde sahipti. “Badem” dediği gözleri ise şaşıydı. Vücudu da bir selviyi andırmıyordu.
 Demek ki, annesi onu aldatmış ve yıllar yılı çekinmeden yalan söylemişti. Genç kızın anne sevgisi, kısa bir süre sonra nefrete dönüştü. Evlenme çağına gelmiş olmasına rağmen yüzüne bakan yoktu. Üstelik de gözleri, bütün tedavilere rağmen düzelmiyordu.
 Genç kız, doktorların gizlice yaptığı konuşmalardan kör olacağını anladığında çılgına döndü ve kendisini hâlâ çocukluk yıllarındaki ifadelerle seven annesinin bu yalanlarına dayanamayıp evi terk etmeye karar verdi. Fakat annesi, uzak bir yerde iş bulduğunu söyleyerek ondan önce davrandı ve kazandığı paraları bir akrabasına gönderip, kızına bakmasını rica etti.
 Genç kız bir süre sonra görmez oldu. Karanlık dünyasıyla baş başaydı. Bu arada annesini hiç merak etmiyordu. Yalancıydı annesi, ölse bile bir kayıp sayılmazdı. Bir gün doktorlar, uygun bir çift göz bulduklarını söyleyerek kızı ameliyat ettiler.
 Ancak o, gözünü açtığında yine aynı yüzü görmekten korkuyordu. Fakat kör olmak zordu. En azından kimseye yük olmazdı. Genç kız, ameliyat sonunda aynaya baktığında, müthiş bir çığlık attı. Karşısında bir dünya güzeli vardı.
Gerçekten de harika bir kızdı gördüğü. Yüzündeki bozukluklar tamamen kaybolmuştu. Çok kemerli olan burnu düzelmiş, kepçe kulakları normale dönmüş ve yaban otlarını andıran saçları, dalga dalga olmuştu.
 Genç kız, yanındaki yaşlı doktora sevinçle sarılarak: “Sanki yeniden dünyaya geldim!” dedi. “Yüzümde hiçbir çirkinlik kalmamış, estetik ameliyatı siz mi yaptınız?” Yaşlı doktor: “Böyle bir ameliyat yapmadık kızım!” diye gülümsedi.
“Annenin bağışladığı gözleri taktık. Sen, onun gözünden gördün kendini!.”

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.776
  • 227.216
  • 28.776
  • 227.216
# 19 Tem 2014 04:38:25
Kadının biri, cömert olduğu söylenen yaşlı bir bilgeye gidip:
- Bu şehirde benden fakir insan yok!. demiş. Bana biraz yardım eder misiniz?

Bilge adam, kadının kucağındaki bebeğin bir ipeği andıran yanaklarını okşayıp öptükten sonra:
- Demek fakirsin!. demiş. Hem de çok fakir. Ama karşılıksız yardım yapmak, âdetim değil!. Eğer yardım istiyorsan, çocuğunun parmağını satman gerekir..

Kadın, önce deli olduğunu sanmış bilgenin. Daha sonra da, kötü bir şaka yaptığını... Ama adam ciddî görünüyormuş.
Kadına bir kese altın uzatıp:

- Ayak parmağına da razıyım!. demiş. Zaten cerrah olduğumdan, ona acı çektirmem

Kadın, bütün kanını donduran bu teklif üzerine kaçmayı düşünürken, adam:

- Sadece tırnağını söksem de olur! diye devam etmiş. Biliyorsun zamanla yenisi çıkar.

Kadın, bu ruh hastasına daha fazla dayanamamış. Ve kapıyı çarpıp uzaklaşırken, adam onun arkasından:

- Nasıl bir fakir olduğunu anlayamadım!. diye bağırmış. Kucağındaki hazinenin tırnak kadar bir parçasını, bir kese altına değişmiyorsun!

Bazen o kadar başka şeylere yoğunlaşır ,kafamızdan sürekli olarak o düşünceleri geçiririz ki,elimizde var olan zenginliklerin farkında bile olmayız.

Sağlık gibi.. Evlat gibi. .Ana baba,kardeş gibi...

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.776
  • 227.216
  • 28.776
  • 227.216
# 19 Tem 2014 16:18:21
Bakın hakkımızda ne diyor!
“Müslümanların herşeyini bozduk, yok ettik. Dinleri, inançları, dine bağlılıkları ve insanî duyguları yok oldu. Onların milli ve manevi değerlerini, Batı medeniyeti potasında eriterek kendimize benzettik. İslamiyeti öğrenmeyi, yaşamayı, namaz kılmayı, Kur’an öğrenmeyi suç ve gericilik olarak göstermeyi başardık. Artık çoğu hiçbirşeye tam olarak inanmıyor. 14 Asırlık dinlerini, itikatlarını, ibadetlerini tartışılır hale getirdik! Onları derin boşluğa düşürdük. Bundan sonra siz misyonerlerin işi daha kolay oldu! Maaş bağlayarak, vize vaadi, yurt dışı imkanı, hatta cinselliği kullanarak Müslümanları hıristiyan yapınız…”
Louis Massignon
Su dergisi, Yıl 1, Sayı:3, Mayıs-Haziran 2005

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK