İbretlik Hikayeler

Çevrimiçi hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.889
  • 227.983
  • 28.889
  • 227.983
# 28 Şub 2015 08:22:12
Ebu Hanife’nin yanına gelen bir adam ,
“ya imam namazda hep sahip olduğum servet geliyor aklıma, develerimi hayal ediyorum, sizin
binlerce deveniz var, bu kadar deveye sahip olduğunuz halde, ibadet
zevkini nasıl buluyorsunuz diye sorar,
O örnek insan şu harika cevabı verir
Ben develerimi ahıra bağlarım ,kalbime değil diye harika cevabını verir.

Çevrimiçi hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.889
  • 227.983
  • 28.889
  • 227.983
# 01 Mar 2015 14:37:21
Vahşi Hz.Hamzayı Şehit ettiğinde Resulullah (S.A.V) onu şehit edenin Vahşi oldugunu öğrenmişti ve çok hiddetlenmişti, Zaman gececekti Vahşi bir vesile ile Müslüman olacaktı, Artık Vahşi Resullah’ın karşısında ama içinde bir korku içinde bir heyecan
içinde bir sızı…
“Ben geldim ya Resullah Müslümanım artık” diyecekti
Resulullah (S.A.V) çok sevinecek çok mahzun olacaktı, o anda yüzünde bir hüzün Vahşiye bakıyordu Amcasını görüyordu sanki o anı, şehitlik anını..
Sonrasında;
”Benim karşıma cıkmasan” diyecektı “seni gördükçe amcam gelıyor aklıma cok üzülüyorum”
Emir telakki edecekti Hazretı Vahsi görünmeyecekti. Herkes mescitte, vahşi, sütunlar arkasındadır…
Yaklaşamamak Resullaha (S.A.V) metreler mesafesınde olmak ama ona dokunamamak…
Belki olsun diyecekti olsun müslüman oldum ya Ona Ümmet oldum ya, bu da büyük nimetti demiştir elbet..
Sonrasında ResulAllah (S.A.V) vefat edecekti…
Mescit öksüz,
Mescit yetim,
Mescit sahipsizdi sanki,
Hazreti Vahşi söz vermişti ya yaklaşamıyordu mescide
Sanki Resullah (S.A.V) hep oradaydı.
Ve bir gündü…
Hazreti Vahşi mescid arkasındadır,
Yine üzgün,
Gözleri yaşlı,
Özlüyordu çünkü
Dokunamamıştı Resullaha (S.A.V) ya…
Ve o dem bir ses yükseliyordu
Vahşiii…!
Ne bekliyorsun? Mescit seni bekler,
Gir artık mescite,
Sanki zaman durmustu,
Sanki mekan yok olmustu,
Vahşi huzurdaydı..
...
Ezgi bu satırlar üzerinden esinlenilerek yazılmıs kim dayanabilir ki 10 metre mesafede Resulullaha (S.A.V) dokunamamaya…
Vahşi öyle bir sahabi
Onun da imtihanı öyleymİş…
Hani ezginin sözlerinde diyor ya:
Taş bassın yerime dedi gönlüne..
Emri olur başım gözüm üstüne..
Bakmasın demiş birdaha yüzüme..
Emri olur inansın bu sözüme..
Almasın demiş adımı diline..
Vay ben ölem atsın toprak üstüme..

Çevrimdışı ogrtmn35

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 17.435
  • 177.444
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 17.435
  • 177.444
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 01 Mar 2015 20:21:58
Adamın biri Kâ'be'yi tavaf ederken annesini omuzunda taşıyarak tavaf ettirmiş Resulullah'ın yanına gelerek:
"-Hakkını ödedim mi?" diye sormuş. Efendimiz s.a.v şöyle buyurmuş;
"-Hayır, sana hamile iken alıp verdiği bir nefesin hakkı bile değil."
cefakâr ve fedakâr annelerimizin doğum öncesi ve doğum sonrası yaşadıkları zorlu süreci dile getiren bir âyet mealiyle “İnsana, anne ve babasına iyi davranmasını emrettik. Annesi onu her gün biraz daha güçsüz düşerek taşımıştır…”
Rabbim Anne ve babalarımızın yaşıyorken kıymetini bilip rızalarını kazananlardan eylesin ..

Çevrimdışı hafız ahmet

  • Bilge Üye
  • *****
  • 4.068
  • 20.096
  • Okul Müdürü
  • 4.068
  • 20.096
  • Okul Müdürü
# 01 Mar 2015 22:49:32
"BİR ANNENİN OĞLUNA YAZDIĞI İBRETLİK
MEKTUP"

Annemin sadece bir gözü vardı. Öteki gözü
çukurdu, yani yeri boştu. Ondan nefret
ediyordum. Çünkü bu durum beni
arkadaşlarımın arasında utandırıyordu.
Babam, ben daha küçükken bir kazada
öldüğünden, ailemizi geçindirmek de anneme
kalmıştı. Bunun için okulda aşçılık yapıyordu.
İlk okulda iken bir gün annem bana
"merhaba" demeye gelmişti. Sanki, yerin
dibine geçmiştim. Bunu bana nasıl
yapabilirdi.? Onu görmezden geldim, ona
nefretle bakarak oradan kaçtım...
Ertesi gün sınıfta bir arkadaşım bana, "..Senin
annenin sadece bir gözü var. Diğeri ne
biçim.!" Dedi. Diğerleri de gülüşüyorlardı. O
anda yerin dibine girmek ve de annemin
ortadan kaybolmasını istedim.
Bu yüzden, o gün onunla karşılaşınca dedim
ki:
-"Beni gülünç duruma düşüreceğine, ölsen
daha iyi!.."
Annem karşılık vermedi. Sadece, tek gözüyle
bana biraz baktı ve uzaklaştı gitti...
Dediklerim hakkında bir saniye bile
düşünmemiştim, çünkü çok kızmıştım. Onun
duyguları beni hiç ilgilendirmiyordu. Onu
evde istemiyordum ama ev onun üzerineydi...
Çok çalıştım, kendime yeter oldum, sonunda
Singapur'a okumaya gittim.
Bir süre sonra da evlendim. Birikimime borç
ekleyerek kendime bir ev aldım.
Daha sonra çocuklarım oldu ve hayatımdan
memnundum. Annemi unutmuştum...
Bir gün annem bizi ziyarete gelmişti. Öyle ya,
kaç yıldır beni görmemişti.
Kapıya gelince, çocuklarım tek gözlü birini
görünce birden korktular, sonrada güldüler.
"Babaanneniz" diyemedim. İçeri girince ilk
fırsatta ona:
-"Evime gelip çocuklarımı nasıl korkutabilirsin
.? Buradan hemen git.!" Dedim
Bu çıkışıma annem kısık bir sesle:
-"Kusura bakmayın, ben yanlış adrese geldim
galiba.!" Dedi ve çıktı-gitti...
Aradan yine uzun bir zaman geçmişti.
Bir gün "mezunlar toplantısı" için okulumdan
bir mektup aldım.
Karıma; "..iş seyahatine gidiyorum" diye
bahane uydurdum.
Mezunlar toplantısından sonra, birden aklıma
düştü.'Sadece meraktan' eski evime gittim.
Eski komşularımıza sorduğumda, "annemin
öldüğünü" söylediler.
Önce biraz sevinç duyar gibi oldum ama
içimde bir burukluk ve sızı hissettim.
Ben şaşkınca beklerken, "bana verilsin diye
annemin bir mektup bıraktığını" söylediler.
Açtım ve okumaya başladım:
_En sevgili oğlum... Her zaman seni
düşündüm.
Singapur'a gelip çocuklarını korkuttuğum için
üzüldüm...
Mezunlar gününde geleceksin diye çok
sevindim ve bekledim.
Ama; "seni görmek için yataktan kalkabilir
miyim" diye çok düşündüm...
Seni büyütürken, 'tek gözümle' sürekli bir
utanç kaynağı olduğum için de üzgünüm...
biliyormusun biricik oğlum. .?
Sen küçücükken, babanla birlikte bir kaza
geçirmiştin. Baban öldü fakat sen, bir gözünü
kaybetmiştin. Bir anne olarak, senin tek bir
gözle büyümene dayanamazdım...
Bu yüzden, babandan kalan tarlayı satarak,
ameliyat masraflarına yatırdım.
İşte, şimdi o yeri boş olan gözüm var ya, onu
sana vermiştim. Nakil çok başarılı geçmişti,
hiç fark edilmiyordu. "O gözle, biricik oğlum
görüyor ya..." diye çok mutlu oluyordum. Ana
yüreği ya oğul, sana 'sen benim gözümle
görüyorsun 'diyemedim...
Başarılarından dolayı seninle o kadar gurur
duyuyordum ki, bu bana yetiyordu.
Her şeye rağmen, sen benim oğlumsun...
Bütün sevgilerimle... Annen.
| Sadece 1 Anneniz Var. Annenizi Üzmeyin...

Çevrimdışı ogrtmn35

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 17.435
  • 177.444
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 17.435
  • 177.444
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 01 Mar 2015 22:57:59
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
"BİR ANNENİN OĞLUNA YAZDIĞI İBRETLİK
MEKTUP" Annemin sadece bir gözü vardı. Öteki gözü
çukurdu, yani yeri boştu. Ondan nefret
ediyordum. Çünkü bu durum beni
arkadaşlarımın arasında utandırıyordu.
Babam, ben daha küçükken bir kazada
öldüğünden, ailemizi geçindirmek de anneme
kalmıştı. Bunun için okulda aşçılık yapıyordu.
İlk okulda iken bir gün annem bana
"merhaba" demeye gelmişti. Sanki, yerin
dibine geçmiştim. Bunu bana nasıl
yapabilirdi.? Onu görmezden geldim, ona
nefretle bakarak oradan kaçtım...
Ertesi gün sınıfta bir arkadaşım bana, "..Senin
annenin sadece bir gözü var. Diğeri ne
biçim.!" Dedi. Diğerleri de gülüşüyorlardı. O
anda yerin dibine girmek ve de annemin
ortadan kaybolmasını istedim.
Bu yüzden, o gün onunla karşılaşınca dedim
ki:
-"Beni gülünç duruma düşüreceğine, ölsen
daha iyi!.." Annem karşılık vermedi. Sadece, tek gözüyle
bana biraz baktı ve uzaklaştı gitti...
Dediklerim hakkında bir saniye bile
düşünmemiştim, çünkü çok kızmıştım. Onun
duyguları beni hiç ilgilendirmiyordu. Onu
evde istemiyordum ama ev onun üzerineydi...
Çok çalıştım, kendime yeter oldum, sonunda
Singapur'a okumaya gittim.
Bir süre sonra da evlendim. Birikimime borç
ekleyerek kendime bir ev aldım.
Daha sonra çocuklarım oldu ve hayatımdan
memnundum. Annemi unutmuştum...
Bir gün annem bizi ziyarete gelmişti. Öyle ya,
kaç yıldır beni görmemişti.
Kapıya gelince, çocuklarım tek gözlü birini
görünce birden korktular, sonrada güldüler.
"Babaanneniz" diyemedim. İçeri girince ilk
fırsatta ona:
-"Evime gelip çocuklarımı nasıl korkutabilirsin
.? Buradan hemen git.!" Dedim
Bu çıkışıma annem kısık bir sesle:
-"Kusura bakmayın, ben yanlış adrese geldim
galiba.!" Dedi ve çıktı-gitti...
Aradan yine uzun bir zaman geçmişti.
Bir gün "mezunlar toplantısı" için okulumdan
bir mektup aldım.
Karıma; "..iş seyahatine gidiyorum" diye
bahane uydurdum.
Mezunlar toplantısından sonra, birden aklıma
düştü.'Sadece meraktan' eski evime gittim.
Eski komşularımıza sorduğumda, "annemin
öldüğünü" söylediler.
Önce biraz sevinç duyar gibi oldum ama
içimde bir burukluk ve sızı hissettim.
Ben şaşkınca beklerken, "bana verilsin diye
annemin bir mektup bıraktığını" söylediler.
Açtım ve okumaya başladım:
_En sevgili oğlum... Her zaman seni
düşündüm.
Singapur'a gelip çocuklarını korkuttuğum için
üzüldüm...
Mezunlar gününde geleceksin diye çok
sevindim ve bekledim.
Ama; "seni görmek için yataktan kalkabilir
miyim" diye çok düşündüm...
Seni büyütürken, 'tek gözümle' sürekli bir
utanç kaynağı olduğum için de üzgünüm...
biliyormusun biricik oğlum. .?
Sen küçücükken, babanla birlikte bir kaza
geçirmiştin. Baban öldü fakat sen, bir gözünü
kaybetmiştin. Bir anne olarak, senin tek bir
gözle büyümene dayanamazdım...
Bu yüzden, babandan kalan tarlayı satarak,
ameliyat masraflarına yatırdım.
İşte, şimdi o yeri boş olan gözüm var ya, onu
sana vermiştim. Nakil çok başarılı geçmişti,
hiç fark edilmiyordu. "O gözle, biricik oğlum
görüyor ya..." diye çok mutlu oluyordum. Ana
yüreği ya oğul, sana 'sen benim gözümle
görüyorsun 'diyemedim...
Başarılarından dolayı seninle o kadar gurur
duyuyordum ki, bu bana yetiyordu.
Her şeye rağmen, sen benim oğlumsun...
Bütün sevgilerimle... Annen.
| Sadece 1 Anneniz Var. Annenizi Üzmeyin...
sağolun öğretmenim bu hikayeyi paylaştığınız için..

İnsan vücudu en fazla 45 del (birim) acıya dayanabilir.
Fakat doğum yapan anneler, 57 del'e kadar acı çeker.
Bu aynı anda 20 kemiğin kırılmasına bedeldir.
Annenizi sevin..!

Çevrimdışı hafız ahmet

  • Bilge Üye
  • *****
  • 4.068
  • 20.096
  • Okul Müdürü
  • 4.068
  • 20.096
  • Okul Müdürü
# 02 Mar 2015 11:05:59
Müşterinin İbretlik Cevabı.!!
- Adamın biri her zaman yaptığı gibi saç ve sakal traşı olmak için berbere gitti.
Onunla ilgilenen berberle güzel bir sohbete başladılar.
Değişik konular üzerinde konuştular. Birden Allah ile ilgili konu açıldı…

Berber: ” Bak adamım, ben senin söylediğin gibi Allah’ın varlığına inanmıyorum.”

Adam: ” Peki neden böyle diyorsun?”

Berber: ”Lütfen bana söyler misin, eğer Allah var olsaydı, bu kadar çok sorunlu, sıkıntılı, hasta insan olur muydu,
terkedilmiş çocuklar olur muydu? Allah olsaydı, kimseye acı çektirmez, birbirini üzmezdi.”

Adam bir an durdu ve düşündü, ama gereksiz bir tartışmaya girmek istemediği için cevap vermedi.
Berber işini bitirdikten sonra adam dışarıya çıktı.
Tam o anda caddede uzun saçlı ve sakallı bir adam gördü.
Adam bu kadar dağınık göründüğüne göre belli ki traş olmayalı uzun süre geçmişti.
Adam berberin dükkanına geri döndü.

Adam: ” Biliyor musun ne var, bence berber diye birşey yok”

Berber: ” Bu nasıl olabilir ki? Ben buradayım ve bir berberim.”

Adam: ” Hayır, yok. çünkü olsaydı, caddede yürüyen uzun saçlı ve sakallı adamlar olmazdı.”

Berber: ” Hımmm… Berber diye birşey var ama o insanlar bana gelmiyorsa, ben ne yapabilirim ki?”

Adam: ” Kesinlikle doğru! Püf noktası da bu! Allah var, ve insanlar ona gitmiyorsa,bu gitmeyenlerin tercihi.
İşte dünyada bu kadar çok acı ve keder olmasının nedeni!”

Çevrimdışı türkoglutürk

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.177
  • 3.371
  • Müdür Yardımcısı
  • 2.177
  • 3.371
  • Müdür Yardımcısı
# 02 Mar 2015 13:47:41
Çin'de bir üniversitede yaşanmış gerçek bir olay

Kızın biri yeni aldığı bisikletiyle okula geliyor ve okulun bahçesindeki bisiklet parkına henüz kilit almadığı için öylece bırakıyor...Derslerin bitiminde eve gitmek için bisikletinin yanına gelince bisikletinin yerinde olmadığı görüyor ve çok sinirleniyor..Ertesi sabah okula geldiğinde bisikletini üzerinde bir notla bir gün önce bıraktığı yerde buluyor ..Üzerindeki notta 'Çok özür dilerim ama bisikletine gerçekten ihtiyacım vardı.Aldıktan iki saat sonra geri getirdim ama sanırım çıkışına yetişemedim,çok üzgünüm,anlayışın içinde teşekkürler' Kız bu olay üzerine doğruca bir bisikletçiye gidiyor ve beş tane kilit alarak okula dönüyor..Bisikletini iyice kilitleyip beş farklı anahtarla derse giriyor ve olayı arkadaşlarına anlatıyor ..Ders bitiminde beş kilit taktığını anlattığı arkadaşlarıyla beraber bisikletini almaya gittiğinde şok oluyor..Bisikletinin üzerinde on tane kilit ve birde not var..'Eğer ben acil olduğu zaman kullanamayacaksam sen hiç kullanamayacaksın...

Çevrimiçi hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.889
  • 227.983
  • 28.889
  • 227.983
# 02 Mar 2015 20:47:08
Size Bir arkadaşımın duâ'sını paylaşmak istedim. Yakın bir zamanda sabah Namazdan
Sonra herkes birer birer camiden çıkarken
Ben kalmıştm sadece ikimiz kalmıştık o ise beni göremiyordu aramzda bir bölemeli direk vardı onun şöyle duâ ettiğini işittim Allâhım
Verdiğin ve vermediğin herşey için sana hamd olsun Rahman ve Rahim olan sensin hamd ise ancak sana mahsustur Ben elimden gelen herseyi yaptm fakat sen durumumu görüyorsn
Yetiştiremedim diyordu belliki durumu iyi değildi sessizce dinlemeye devam ettim senin Rahmetinden umudunu kesmeyen bu aciz kuluna yardım ett diye ağlamaklı birses ile defalarca söylüyordu biz hüzün kaplamıştı içimi yutkundum dinlemye devam ettim Beni hanımıma çocuklarıma mahçup etme Ya Rabbi diyordu ağlamaklı bir sesle tekrarlıyordu o an anladım ki durumu gerçkten iyi değildi yutkundum gözlerim doldu amin diyordum icimden defalarca dolan gözlerimle seste çıkaratamıyrdm yutkundum ve son Sözlere dikkat edin Kişi zorda kaldığnda ilk kimden yardım isterse onun Rabbi odur Benim Rabbim sensin Nasıl bir başkasına giderm diyordu
Öyle bir duâ ediyorduki sessizce gözlerimden yaşlar süzülyrdu yutkundum yutkundum Sen beni nasıl görmek istiyrsan banda öle yaşamayı nasib et dedi sesi kesildi birden amin dedi ve o çıktı gitti ben öylece kala kaldm bizzat yaşadğm bir olayı anlattm

Çevrimdışı paptyaeylüler

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.071
  • 7.292
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 1.071
  • 7.292
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 02 Mar 2015 22:54:11
Kadın 32 yaşında güzel bir bayandı ve eşi oldukça yakışıklı bir deniz subayı idi. Bundan bir kaç ay önce yanlış bir teşhis sonucu gerçekleştirilen ameliyatla gözlerini kaybetmişti genç kadın ve asla göremeyecekti. Kocası ameliyattan sonra acı gerçeği öğrenince yıkılmış ve kendi kendine bir söz vermişti.
Günler geçiyordu. Kadın her geçen gün kendini daha kötü hissediyor, çok sevdiği kocasına yük olduğunu düşünüyordu. Eşinin bu içine kapanık, karamsar hali kocayı çok üzüyordu. Birden aklına eşinin eski işi geldi. Geri dönmesini isteyecekti. Ama bunu ona nasıl söyleyecekti, çünkü artık çok kırılgan ve neşesizdi. Bütün cesaretini toplayarak akşam karısına konuyu açtı. Karısı dehşetle gözlerini açtı:
- Ben bunu nasıl yaparım ben körüm, diye bağırdı.
Kocası ona destek olacağını, her sabah kendisinin işe bırakacağını ve akşamları da iş çıkışında alacağını ve ona çok güvendiğini söyledi. Çünkü eşini tanıyordu ve bunu başarabileceğini biliyordu. Kadın büyük bir umutsuzlukla kabul etti çünkü eşini çok seviyordu ve onu kırmak istemiyordu.
Her sabah eşini işine bırakıyor ve akşamları da alıyordu fedakar koca. Günler böyle ilerledi, karısı eskisinden biraz daha iyiydi. Fakat kocası daha fazlasını istiyordu, kendisine söz vermişti sonuna kadar gidecekti. Akşam karısına:
- Artık işe kendin gidip gelmelisin, dedi.
Kadın şaşırmıştı. Bunu asla yapamayacağını söyledi. Kocası ısrar edince onu yine kıramadı ve bütün cesaretini topladı. Bunu kendisi de istiyordu ama o kadar güveni yoktu.
Sabahları kadın artık otobüs durağına kendisi gidiyor, otobüsüne biniyor ve otobüsten inerek işine gidebiliyordu. Günler günleri kovaladı, hiç bir problem yoktu.
Yine bir gün otobüse binerken, şoför:
- Sizi kıskanıyorum, hanımefendi dedi.
Kadın kendisine söylenip söylenmediğini anlayamadan, neden diye sordu. Şoför:
- Çünkü her sabah sizin arkanızdan bir deniz subayı genç adam otobüse biniyor ve bütün yol boyunca sevgi ile size bakıyor, otobüsten indikten sonra yeşil ışıkta yolun karşısına geçmenizi bekliyor siz binaya girdikten sonra arkanızdan öpücük yollayıp size her gün sevgiyle el sallıyor, dedi.

Çevrimdışı demirbilek

  • Uzman Üye
  • *****
  • 727
  • 1.296
  • 727
  • 1.296
# 03 Mar 2015 13:39:31
Baba ile oğul arasındaki iletişim nasıl olmalı(Aslı Osmanlı Türkçesi Yazısı ile Cihander. org sitesinde mevcuttur.)
Bir gün susmayı öğrendim. Öyle bir sustum ki belki sonsuza kadar susacaktım. Çünkü susmak benim küçücük dünyamda babamla kurduğum iletişim tarzıydı.
    Şimdi bakın anlatayım. Babam akşamları eve yorgun dönerdi. Ben bütün gün evde sıkılır, onun gelmesini iple çekerdim. Daha o kapıdan girer girmez hemen boynuna atılır ve onunla oynamak isterdim. Babam sarılır, öper ve daha ben hiçbir şey anlamadan ‘hadi odana git’ derdi.
Yemek hazırlanınca annem çağırır bu kez masada bir araya gelirdik babamla. Onlar annemle konuşurken ben araya girer, sesimi duyuramayınca da bağırırdım. Babam sinirlenir. ‘bütün
gün insanlara kafa patlatmaktan bunaldım bir de sen kafamı ütüleme’derdi.
  Annemde’ bütün gün zaten seninle uğraşdım, bir çift laf da mı konuşturmayacaksın babanla?’ diye çıkışır beni odama gönderirdi. Çaresiz bir şekilde boynumu büker odama yani sizin anlayacağınız hapishaneme doğru yol alırdım.
Babam arkamdan’Bizim bir odamız bile yoktu, her şeyi var hala ne istiyor anlamadım’ diye bağırmaya devam ederdi.
Keşke’ Benim de bir odam olmasaydı, keşke bizim de evimiz bir odalı oldaydı da hep birlikte otursaydık’ derdim içimden. Ama yüksek sesle söylemeye cesaret edemezdim.
Yemekten sonra babam kanepeye uzanır, eline kumandayı alır, televizyon seyrederdi. Beni yanına çağırır biraz severdi. Ama onun izleyeceği önemli bir şey varsa, beni adeta yerimden bile kıpırdatmazdı. Acıcık hareket edip koşup oynamaya başlasam oda hapsim yeniden başlardı.
Bir gün anladım ki susunca babamla daha iyi anlaşıyoruz. Bu defa kendi kendime susarak yaşayacağım oyunlar geliştirmeye başladım. Önce resim yaparak başladım işe.
     Babam çizdiğim resimleri çok beğeniyor:’ bak böyle uslu uslu oyna işte’ diyordu. Bazen yaptığım şeylere göz ucuyla bakıyor, ama çizdiğim şeyle ilgili bir şey sorsam öfkeleniyordu. Bununla birlikte bana kızarak beni artık odama göndermiyordu. ‘Son günlerde nede akıllandı benim oğlum’ diye komşulara anlatıyordu annem halimi.
Gelin görün ki resimlerim arttıkça ortalık dağılmaya başladı. Annem ‘odanı topla!’ diye odama kapandığında ben işe nereden başlayacağımı bilemiyordum. Bütün bunlarla uğraşırken zaman geçiyor ama odamı toparlamayı beceremiyordum.
    Annem odama gelip ’bak sana resim yapmayı yasaklayacağım’ dedi bir gün susuyor olmalı usluluk olarak değerlendiren ailem resim yapmayı da elimden alırsa ben ne yapacaktım? Bu düşüncelerle düşündüm, düşündüm. Bir aile tablosu yapdım. Babam eve gelince uygun zamanı kolladım. Her zamanki gibi yemekler yendi odaya geçildi. Babam oturur oturmaz çizdiğim resmi gösterdim. Babam baktı. ‘Hımm’ dedi. ‘çok güzel olmuş bu adam benim herhalde’ dedi. Ben ‘Hayır o adam değil, bu çocuk sensin.’dedim.
O ‘hayır, bu adam benim bu çocuk sensin bu küçük kızda arkadaşın’ dedi. Ben yine’hayır, o büyük adam benim, bu küçük adam sensin, bu küçük kızda annem’ dedim.
Babam baktı ki olmuyor, benimle uğraşmaktan vazgeçip’ peki neden bizi küçük çizdin?’ dedi.
Heyecanla başladım anlatmaya:
      Ben büyük adam olacağım. İş bulup çalışacağım. Siz yaşlanıp küçüleceksiniz. Beliniz bükülecek komşumuz Ali amca ile Emine teyze küçücük kalacaksınız. Ben işten geldiğimde yorgun olacağım. Siz benimle konuşmaya çalıştığınızda iş yerinde kafam şişmiş olacağından sizi duymayacağım bile. Siz benimle bir şeyler paylaşmak istediğinizde,’ Hadi odanıza çıkın da kafa dinleyeyim’ diyeceğim ve birde arkanızdan bağıracağım.’her şeylerini alıyorum, sıcacık odaları da var, daha ne istiyorlar’ diye.
Annemle babamın gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Duyduklarına inanamıyorlardı. Bana sarılıp beni öyle içten bir okşayışları vardı ki sonsuza kadar konuşsam hiç bıkmadan dinleyecekler gibiydi.
Farkında olmalı insan… Kendisinin yaşamın olayların gidişatın farkında olmalı

Çevrimdışı ferdem

  • Bilge Üye
  • *****
  • 4.415
  • 27.381
  • 4.415
  • 27.381
# 03 Mar 2015 13:43:22
Küçük kız, hüzünlü bir yabancıya gülümsedi. Bu gülümseme adamın kendisini daha iyi hissetmesine sebep oldu. Bu hava içinde yakın geçmişte kendisine yardım eden bir dosta teşekkür etmediğini hatırladı. Hemen bir not yazdı, yolladı. Arkadaşı bu teşekkürden o kadar keyiflendi ki, her öğle yemek yediği lokantadaki garson kıza yüklü bir bahşiş bıraktı. Garson kız ilk defa böyle bir bahşiş alıyordu. Akşam eve giderken, kazandığı paranın bir parçasını her zaman köşe başında oturan fakir adamın şapkasına bıraktı. Adam öylesine minnettar oldu ki... Çünkü iki gündür boğazından aşağıya lokma geçmemişti. Karnını doyurduktan sonra, bir apartman bodrumundaki odasının yolunu ıslık çalarak tuttu. Öyle neşeliydi ki, bir saçak altındaki köpek yavrusunu görünce, kucağına alıverdi. Küçük köpek gecenin soğuğundan kurtulduğu için mutluydu. Sıcak odada gece boyunca koşuşturdu. Gece yarısından sonra apartmanı dumanlar sardı. Bir yangın başlıyordu. Dumanı koklayan köpek öyle bir havlamaya başladı ki, önce fakir adam uyandı, sonra bütün apartman halkı... Anneler, babalar dumandan boğulmak üzere olan yavrularını kucaklayıp, ölümden kurtardılar... Bütün bunların hepsi, beş kuruşluk bile maliyeti olmayan bir tebessümün sonucuydu.

Çevrimdışı ferdem

  • Bilge Üye
  • *****
  • 4.415
  • 27.381
  • 4.415
  • 27.381
# 03 Mar 2015 22:53:48
YA SONRA ?

Alanında başarı ve şöhreti yakalamış zengin bir yatırımcı küçük bire sahil kasabasında tatil yapıyordu Bir gün kıyıda gezerken küçük bir balıkçı kayığına gözü takıldı Kayık kıyıya yanaştı, içindeki balıkçı karaya atladı Kayığın içinde birkaç tane büyük sarı ton balığı vardı

“Balıkların çok kaliteli ve güzel” dedi balıkçıya, “Seni tebrik ederim”

“Teşekkür ederim” diye karşılık verdi balıkçı

“Bu balıkları tutman ne kadar zamanının aldı?”

“Fazla değil, bir iki saat”

“Peki neden birkaç saat daha kalıp daha fazla balık tutmadın?”

“Yakaladığım balıklar bu gün ki rızkımızı yetiyor”

“Peki ama geriye kalan vakitlerde neler yapıyorsun?”

“Çocuklarımla oynar, öğle uykusuna yatar, evimin bahçesinde çalışır ve arkadaşlarımla oturur sohbet ederim Kısacası huzurlu bir hayatım var”

Yatırım bankacısı küçümser bir eda ile “Ben işletme ve yatırım konusunda doktora yaptım” dedi, “İstersen sana yardım edebilirim” Sonra da tavsiyelerine başladı:

“Öncelikle, balık avlamaya daha fazla zaman harcamalısın ve para kazanmalısın Daha sonra daha büyük bir kayık alıp, daha fazla para kazanmalısın Kazandığın bu para ile daha da büyük bir tekne almalısın”

Balıkçı araya girdi:

“Peki, ya sonra?”

“Sonra, yakaladığın balıkları aracıya satmak yerine, onları balık konservecilerine doğrudan sen satarsın Nihayet kendi balık konserve fabrikalarına sahip olursun

Böylece, hem ürünü, hem ürünün işlenmesini, hem de dağıtımını kontrol altında tutarsın Tabii, bu iş için bu sahil köyünü terk edip büyük bir kıyı şehrine, sonra daha büyüğüne, ve sonunda da en büyük kıyı şehrine yerleşmelisin Böylece işini orada çok daha fazla büyütebilirsin”

“İyi de, bu işler ne kadar zaman alır?” diye sordu balıkçı

“15-20 sene”

“Peki ya sonra?”

Yatırımcı keyifle güldü ve “İşin en güzel kısmı o zaman başlıyor” dedi

“Doğru zaman geldiğinde şirketini halka açacağının ilan edersin ve hisse senetlerini satışa çıkarırsın ve çok zengin olursun Bu sayede trilyonlar kazanırsın”

“Demek trilyonlar peki ya sonra?”

“Sonrası belli değil mi canım? Sonra da emekli olursunKüçük bir sahil köyüne taşınır, orada torunlarınla oynar, öğle uykusuna yatar, evinin bahçesinde çalışır ve arkadaşlarınla oturur sohbet edersin Diyeceğim, huzurlu bir hayat yaşarsın”

Balıkçı:

“Peki, şimdi ne yaptığımı sanıyorsun Allah aşkına”

Alıntı..

Çevrimdışı hafız ahmet

  • Bilge Üye
  • *****
  • 4.068
  • 20.096
  • Okul Müdürü
  • 4.068
  • 20.096
  • Okul Müdürü
# 03 Mar 2015 23:25:26
HAYATINIZ SEÇTİĞİNİZ KADINDIR.

Evvel zaman içinde Memleketin birinde 90 yaşlarında fakat çok dinç ve genç görünümlü bir adam yaşarmış?
Çevresinde bulunan herkes ona çok özenir ve sorarlarmış.

"bu gençliğin sırrı nedir" diye.
İhtiyar delikanlı güler geçermiş her soruldukça bu soruya.

Ama sorular sık ve soranlar çoğalınca cevap vermek vacip olmuş sanki.
Düşünmüş nasıl anlatırım bu sırrımı kolayca
herkese. Sonra karar vermiş tüm meraklıları yemeğe davet etmeye evine.
"Bu davette size sırrımı açıklayacağım" demiş.

Herkes merakla davete gelmiş.Yemekler yenilmiş, içilmiş, sohbetler edilmiş vakit iyice gecikmiş.

Ama gençlik sırrı ile ilgili tek kelam edilmemiş.

Herkes konu ne zaman açılacak diye merak ederken adamcağız huri gibi sevimli hanımına seslenmiş.

"Hatun , şu kilerden bir karpuz getirirmisin bize sana zahmet!.."

Hanım hemen doğrulmuş kilere giderek kaş ile göz arasında gidip bir karpuz getirmiş.

Adamcağız şöyle eliyle bir vurmuş tık tık diye sonra da :

" Bu olmamış hanım, güzel çıkmayacak, başka
getirir misin bir zahmet" demiş.

Hanım onu götürmüş bir tane daha getirmiş. Adam onu da bir yoklamış yine beğenmemiş.

"Hanım sana yine zahmet olacak ama bu da olmamış başka bir tane getirir misin" demiş.
Başka istemiş?. Bu böylece dört sefer daha tekrarlanmış .

Dedemiz beşincide karpuzu beğenmiş ve karpuz kesilmiş, misafirlere ikram edilmiş?. Herkes karpuzunu afiyetle yerken bizim dedecik sormuş.

"Eeeee?. Arkadaşlar işte benim gençliğimin sırrı burada anladınız mı??" Herkes birbirinin yüzüne bakmış.Kimse bişey anlamamış..

"Aman dede demişler nerde? Anlamadık biz bu sırrı!"
Dedecik gülmüş.
"Efendiler" demiş
"O gördüğünüz karpuz kilerde bir tanecikti, tekti. Ben hanıma git de başka getir dedikçe o kilere gidip geliyor aynı karpuzu getiriyordu. Bir kere bile (aman be adam, delimisin nesin şu tek karpuzu ne taşıtttırıyorsun bana defalarca.) demedi. Beni sizin önünüzde mahcup duruma düşürmedi. İşte bütün bu gençliğimi hanımıma borçluyum."

"Biz birbirimizi hiç başkalarının önünde zor
duruma düşürmeyiz. Aile içindeki hiçbir şeyi dışarıya yansıtmayız. Hep birbirimize destek olur, dert ortağı olur, yardım ederiz. Birbirimizle ilgili olan problemleri yine birbirimize anlatırız. İyi kötü her olayı da birlikte paylaşırız."
demiş.

Hayatınız seçtiğiniz kadındır..

Zevkli bir kadına rastlarsanız,ZEVKİNİZ,
bilgili bir kadına rastlarsanız BİLGİNİZ,
zeki bir kadına rastlarsanız ZEKANIZ gelişir.

Hayat kat kattır.

Babil'in Asma Bahçeleri gibi teraslar halinde yükselir ve bir terastan bir terasa sizi kadınlar götürür.

Ve bugün durduğunuz teras , seyrettiğiniz manzara, gördüğünüz hayat yanınızdaki kadının terası, manzarası ve hayatıdır.

Hayatınız seçtiğiniz kadındır.

Çevrimdışı ugurlucky

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 12.957
  • 33.478
  • Müdür Yardımcısı
  • 12.957
  • 33.478
  • Müdür Yardımcısı
# 03 Mar 2015 23:31:14
Peygamber Efendimiz’in (sav) torunları Hz. Hasan’la Hz. Hüseyin (ra) arasında bir meselede anlaşmazlık çıkmıştı. İkisi de birbirlerine gücendiler. Fakat çok geçmeden hiddet anında birbirlerine söyledikleri sözlerden pişman oldular. Biri gelip Hz. Hüseyin’e “Sen Hasan’ın küçüğüsün. Gidip özür dilemek sana yakışır!” dedi. Hz. Hüseyin şöyle cevap verdi: “Ben Rasûlullah’tan bir hadis duymuştum. Barışmayı ben talep edersem, dedemin emrine karşı gelmiş olmaktan korkarım!” Hz. Hüseyin duyduğu hadisi şöyle açıkladı:

“İki kimse arasında uyuşmazlık çıkar da hangi taraf başını eğip öteki tarafla anlaşmaya talip olursa, cennete ondan önce girer.”

Bu hadisi zikrettikten sonra Hz. Hüseyin “Barışmaya ben talip olursam, ağabeyim Hasan’ı sevap işlemekte geçmiş olmaktan çekinirim!” dedi, “O yüzden bekliyorum ki, o bana gelsin!” Hz. Hasan bunu duyunca Hz. Hüseyin’in yanına koştu ve derhal kucaklaşıp barıştılar.

Çevrimiçi hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.889
  • 227.983
  • 28.889
  • 227.983
# 04 Mar 2015 07:02:57
Handan Hoca yeni bir güne merhaba derken içinin acıdığını hissetti.Gecenin en karanlık ama aydınlığa en yakın vaktinde kalkmıştı fakat bu sabah içinin bir başka yandiğini gözlerinin kendiliğinden akmaya başladığını hissetti.N yapmalı nasıl ulaşmalıydı bu hayatı karşısındaki melek yüzlü kadınlara ve çocuklara zindan eden gençlere....Hiçbir çare gelmiyordu aklına ama çare bulmak zorunda olduğunu biliyordu.Rabbinden sonra ona açmıştı o gül yüzlü çehresini fedakar anne.Ana olmak ne zor şeydi ya Rabbim ,boyun eğmek, çaresizce karşındakine yok diyebilmek ve karşısındaki insanın onun anlıyabilmesi.... ..biraz okuma yapmalısınız dedi Handan Hoca,çalışmanız lazım .....Anne tuttuğu gözyaşlarını bırakıverdi usulca adeta gökler ağlıyor gibi geldi Hocahanıma......Kimsenin derdi son zamanlarda böylesine içini acıtmamıştı..donmuşmuydu ne,dertlenmiyordu kimsenin derdi ile onun keyfi yerindeydi evlatlarını okutmuş hepsi güzel bir iş sahibi olmuştu.Evet o da çekmişti maddi sıkıntı ama hep başbaşa verip öyle aşmışlardı zorlukları eşiyle o dışarda çalışmış Handan Hoca içerde dikkatlice harcamıştı parasızlık nedir hiç bilmemişti belkide....Birlikteydiler zorlukları yenerken ama bu ana yapayalnızdı eşi,eşinin ana babası,kendi ana babası n halin varsa gör diyorlardı....sığınacak bir kapı yoktu , yoktuki son care Handan Hocaya gelmişti...Yoksa o da biliyordu yok demenin n kadar zor olduğunu ,günlerce karanlık gecelerde ağlamıştı derdini bir bilen yoktu,ona sahip çıkan kimse yoktu Rabbinden başka .....İnandım diyenler kendi huzurlarını artırmak bir arabalarını değiştirmek,evlerinindeki eşyalarını değiştirmek,başındaki eşarbının bir ton daha açık rengini alma derdindeydiler....Herkes bir mucize bekliyordu bir mucize olsada melek yüzlü kadın elektrik parasını yatırabilse,bir mucize olsada eşi evine paketlerle gelse ,bir mucize olsada küçük Ahmetin yüzü gülse .....Handan Hoca bazen yüzüne bakıp durduğu ,kuzularım dediği öğrencilerini tek tek gözünün önüne getirdi......şimdiye kadar hiç küçük Ahmetin gülen yüzü gelmedi gözünün önüne ve o da beklemişti bir mucize olsun ve gülsün küçük Ahmet diğerleri gibi....Oysa mucize oydu....oysa mucize maaşının zekatını vermek isteyen Ayşe öğretmendi,Zeren hanımdı,Ali beydi....Etrafta öylesine çok mucize vardıki....bunları harekete geçirmek gerekiyordu ....mucize insanın yüreğindeydi ve bu yürekler Handan Hocanınçevresinde öylesine çoktuki...

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK