İlk dersinizin nasıl olacağını tahmin edersiniz:
- Meraba çocuklar!
- Soool.
- Naaassınız?
- Soool!
- Oturun bakiiim.
Öğrencilerimle ilk karşılaştığımda böyle olacağını sanıyordum. Kışın ortası. Diz boyu kar. Sınıfa girdim. Baktım öğrenciler sobanın etrafını sarmış içeri giren yeni öğretmene bakıp kıkır, kıkır gülüyorlar. Keyiflerine dokunmadım. Soba etrafında isimlerini öğrenmeye başladım. Öğrencilerim sonraki yıllarda ilk olarak hangi sınıfta olduklarını sorduğumu söylerlerdi.
Okulda, lojmanda sabit telefon yok. Cep telefonumun çektiği en yakın yer 15 Km ötede.
(Telsim’in azizliği) Ne yapacağımı sorabileceğim kimsem yok. O soğukta terlemeye başlarken öğrencilerim hemen yardıma koştu.
- Ürtmenim İstiklal Marşı!
- Tamam okuyalım.
Okuduktan sonra;
- Ürtmenim ben okuyacağım.
- Neyi
- Andımızııııı.
Sonra öğrenciler sıralara oturdular. Ben onlara bakıyorum onlar bana. Öğrencilerden biri elinde kitap fırladı: “Bunu defterimize yazalım mı?” dedi. Derin nefes aldım. Tamam yazın dedim. Sanırım 2. sınıf öğrencilerinden biri matematik kitabını gösterdi. Yazalım mı dedi. Neden olmasın dedim. (Benden önce öyle alışmışlar. Taktiği sonradan kaptım. Matematik kitabına baktırıp yazdırılıyormuş ki defterleri boş kalmasın. Müfettişlere hoş görünme amaçlı.)
Öğrenciler kendi kendilerine ödev verdiler. Ben boş kaldım. Sonra sınıfı dolaşmaya başladım. Baktım panoda ders çizelgesi. En altta ödevli, öğretmenli dersler bunlar diye yazıyor. Hemen mantığı çözdüm. Artık sonraki dersin hangi ders olduğunu öğrenmiş oldum. Baktım önümde sınıf defteri. Karıştırdım. Onu da çözüverdim. Keyiften bi de yoklama alayım dedim. O gün hep böyle geçti. Öğrencilerim “Bunu yapalım mı?” derlerdi ben de tamam derdim. Unutulmayacak gündü.