Arkadaşlar ilkokulda kurs gereksiz diyorsanız ben su soruları size sormak isterim.
1) parası olan çocuklarını hafta sonu etüt merkezlerini gönderiyor mu? Sizler bu insanlara çocuklarini bu kurslara gerdermemesini tavsiye ediyor musunuz?
2) Biz öğretmenler öğrencilerimizi hayata mi yoksa sınava mi hazirliyoruz?
Hayata diyorsanız olması gereken aslında bu fakat öğrencilerimiz sınavı kazanamazsalar zaman sorumludu kim?
Sınava hazirlamaliyiz diyorsanız ki bu eğitim sistemi bizden bunu istiyor, o zaman bu kuşlara ihtiyaç yok diyebiliyor musunuz.
Kursları istiyoruz ya da istemiyoruzdan ziyade, kursların ( test ve sınav odaklı kurslar) eğitimi baltaladığına inandığım için kurs ilkokula da inmemeli diyorum. (sınavın kendisi bile orta kısımlar için çok erken)
İnsan niteliğini artırmaya yönelik her konuda kurs açılabilir, özel, devlet destekli v.s . Bunlar neler olabilir? Örneğin bir görsel sanatlar kursu, spor etkinlik kursu, satranç, iletişim becerileri, pc kod yazılımı, oyunculuk, drama, yazarlık v.s (Nitelik geliştirmeye yönelik kurslar)
Oysa bizim tenkit ettiğimiz kurslar neler? temel derslerde takviye diye başlayan, kaynak kaynak büyüyen, velinin cebinin delinmesine, öğrencinin sırtındaki kamburu daha da ağırlaştıran; sanal bir akademik geleceğe yönelik sınav odaklı kurslardır öğretmenim. Ama devlet imkanı olmayana bunu ücretsiz veriyor derseniz. Özeli de bunun alasını para ile veriyor. İnsanlar para verince daha iyi motive oluyor maalesef
Değişen ne; siz bir adım atarsınız, rakibiniz de bir adım atarsa ivme 0 olur. Fark kapanıyor mu? Hayır. Madem hayır, hep birlikte ne diye deli gibi koşturuyoruz!
Bu kurslar ki, bumerang gibi; döndükçe herkesin yükünü artıran veliyi bezdiren, öğretmeni öğretmene düşüren, neticede herkes alacağını aldıktan sonra çocuktan beklenen mucizelerdir.
Eğer yarış varsa sonunda mutlaka kazanan da ve kaybeden de olacaktır. İkisinden birinin hüsran yaşaması hak mıdır? Doğuştan zeka ve beceriler herkese eşit verilmediğine göre insanları bir lokma ekmek uğruna yarıştırıp birbirine düşürmek, birini şampiyon, ötekini de kaybeden, başarısız, ezik ve işe yaramaz, vasat diye ilan etmeye bu yeryüzünde kimin hakkı ola ki!
Kaldı ki bu başarısız diye ilan ettiğimiz çocuk, yarın dünyanın en iyi müzisyeni, ressamı, oyuncusu, stilisti, yazarı, çizeri, bilim insanı da olabilir. Küçük yaşlarda çocuğa düşünme becerileri alanında hiçbir gelişme kaydetmesine fırsat vermeyen, belli miktarda çoktan seçmeli soruyu doğru cevaplama ile sınav odaklı başarı diye bir kriter dayatılarak, çocuğun her türlü yeteneği saf dışı edilerek erken yaşlarda başarısız damgası yemesine, ailesi ve etrafında vasat diye anılmasına, çocuğun bunu içselleştirerek kendini işe yaramaz ve başarısız diye kabullenmesine yol açılıyor.
Burada çocuğa kendini yetersiz hissetmesine yol açan sorduğum soruyu bildin başarılı, bilmedin başarısızsın söylemini kişilik gelişimini tamamlamamış belli bir yaş grubuna (ilk ve orta kısım) yıllarca fısıldadınız mı o insanın özgüveni, kişilik gelişimini darmadağın edersiniz.
Her çocuğun ihtiyacına göre eğitim almasından kasıt mimar olacak olanı doktor, ressam olmak isteyeni zorla mühendis, şoför olmak isteyeni de politikacılığa özendiren her türlü baskıdan (anne, baba, çevre beklentisi)'nden kurtarmak tamamen kendi istek ve becerilerine uygun yetişebileceği ortamları kendilerine sunmaktır.
Normal koşullarda her insan biraz çaba ile sevebileceği bir hayat kurması, normal standartlarda yaşayabileceği bir hayatı benimsemesi, ilgisi doğrultusunda bir mesleğe yönelmesi, zaten doğal bir gelişim sürecidir. Garip olansa bunu en iyi biz sağlarız diyen birilerinin bu işi yarış haline sokması, herkesin elinin ayağının bir birine dolanması, "kaygı ve korku düzeyi sürekli beslenerek" bu işin çocuk üzerinden hem de eğitim adına (dedin mi akan sular durur) ticarete dökülmesi.
MEB, çocuğu hayata hazırlayacak şekilde program oluşturup elimize veriyor. Sonra özel sektör ve başka kaygılarla iş dönüp dolaşıp en iyi geleceği ben sağlarım işgüzarlığına takılıyor. Sınav odaklı kurslarla bu iş de zıvanadan çıkıyor. Çocuklar kişilik gelişimini tamamlamadan sistem başarısı ölçülen bir SINAVın kurbanı haline geliyor. Sonuç iki cümle kurmaktan aciz, EDİLGEN KİŞİLİK
AİLE ve TOPLUMSAL YAPIMIZA yansımalarına da girmek istemiyorum. Çünkü burası buna müsait değil. Ekmeğin aslanın bağırsaklarına indiğini sık sık duyarsanız belki ne demek istediğimi anlarsınız.
Aile yapımızla, o çok övündüğümüz medeniyet algımızla yüzde yüz ters abuk subuk bir mantık.
Ayrıca başarı göreceli bir kavramdır. Mutlak anlamda herkes için aynı şeyi ifade etmez. Lisedeyken öğretmeni için Albert Einstein vasat ve başarısızdır. Fakat onun üzerine çıkabilen bir bilim adamı tanıyorsanız bana da söyleyin. Bizler makine değiliz ki tak fişi vızır vızır çalışsın, bas düğmeye cızırtısı kesilsin..
Kısacası, öğretmenim; öğrenciler birer ürün, veliler müşteri, okul ticarethane, ee öğretmen de satış elemanı konumuna gelivermişse karşı olmayıp da destek mi verelim!