ilk kez 1. Sınıf okutan öğretmenler genelde, okuma yazma öğretiminde kime inanacaklarını şaşırırlar.(Haklıdırlar da)
Bu yüzden her duyduğu yöntemi uygulamaya, her gördüğü fotokopiyi indirmeye, çocuklar bunu da alsın, -ay bu da eksik kalmasın, alçak zümrem , gördün mü koridorda fotokopi nasıl kaçırdı, karnına sokmuş ben görmeyeyim fotokopiyi, kim bilir içinde ne yazıyordu, diye diye aklından neler düşünür, her bulduğunu vermeye çalışırlar.
Hatta, kıskandığı bir zümresi kendine fotokopi vermişse, Kesin artmıştır, ondan verdi, ya da işe yaramadığı için bana verdi de diyebilir.
Bu durumu biraz , dişleri yeni çıkmış çocuğun ağzına kürekle yemek dayamaya benzetiyorum.
Ay bunu da yesin artık,
komşunun çocuğu et yiyormuş, (kıskanılan öğretmenin öğrencisi)
koçanla mısır kemiriyormuş (foruma yazan, pozitif öğretmenin anlatımı),
bizim ki ne kadar iştahsız çocuk (yazmayan kendi sınıfından öğrenci)
anası olan bende mi hata (öğretmenin kendisi),
yoksa şu sünepe koca da (müfredat) mı hata ?
Vsss.
Çocuklar sistemli bir şekilde gidildiğinde, başarı kaçınılmazdır arkadaşlar.
Doğru bir trene binmişseniz, ister ileri yürüyün ister geri varacağınız yere varırsınız.
Merak etmeyin, öğretmenlerin son bir silahı vardır.
Bunu da yöntem diye erkenden vermeyin diye uyarayım.
Son silahı, erken verince yazmada sıkıntı yaşanabiliyor.
O yüzden sadece 2. dönem "Mart-Nisan gibin" okumaya geçemeyenlere uygulanır.
Ne derseniz "hece tablosunu ezberletmektir."
İşte tecrübeli öğretmenler bunu bildiği için böyle rahattırlar. Sona kalanlarda kullanılır. Bir çeşit reçete.
O yüzden siz, sesi verin. Gerisine karışmayın.
Sesi alan çocuk okur. 3. grup bitene kadar uydurma olur.
Ama uydurana şunu mutlaka, mutlaka, mutlaka, söyletin.
1- Hangi sesle başlıyor.
2- Hangi sesle bitiyor.
3- Uydurma, dikkatli bak. (Çünkü çocuk uydurduğunu bilir,)