Bugün moralim bozuk, canım sıkkın hiç birşey yapasım yok öğretmenim aslında. Öğrenciler çok yordu, üstüne moral bozukluğu... Hiç birşey yapmak gelmiyor içimden...
Hocam dikkat edin ünalk hocam gelirse eğitim adına konuşmuyorsunuz diye mesajlarınızı siler.
İlk defa 1. sınıf okutuyorum. Okuyan okuyamayan yaramazı uslusu hepimizin sınıfında olanlar benim sınıfımda da oluyor. Bu sene hiç olmadığım kadar rahatım. Sınıfıma girip o yumurcakları görünce her şeyi unutuyorum. Sarılanlar, resim yapanlar, oyun hamurundan pasta yapanlar... İyi ki böyle bir işim var.
ALINTI
Bu yazıyı yazmamda bana ilham veren kişi, Taksim’den dönerken otobüs camından gördüğüm küçük bir çocuktu. Bu çocuğu; Taksim’in hafta sonu kalabalığında kaldırımda gördüm. Annesiyle birlikte dilenen bu küçük çocuk, annesinin kucağında öyle tarifsiz bir mutluluk içinde gözüküyordu ki! Çocuk; açık havada, annesiyle birlikteydi ve anasının kucağındayken, ona oyunlar yapıyordu. O an öyle keyifli ve mutluydu ki! Bu çocuk mutluydu çünkü hayatında olmayanlara, eksiklere değil; olanlara ve sadece o ana odaklanmıştı. İşte onu mutlu yapan, en çok da buydu...
Çocuklara, bir şeyler öğretme telaşı içinde olduğumuz için sık sık unutsak da; aslında onlardan öğreneceğimiz çok şey var. Bunlardan en önemlisi de, çocuksu gözlerle dünyaya bakabilmek… Yaşamda, her şeyi ilk kez görüyor ve hayatı yeniden keşfediyor gibi merakla bakabilmek ve anın içinde bir çocuk gibi kaygısız olabilmek.