bazı şeyleri oldukları gibi değil, olduğumuz gibi görürüz.
Ama bu çiftlikte civcivlere ne yapıyorlar biliyor musun? Yumurtadan çıkar çıkmaz onları dişi ve erkek diye ikiye ayırıyorlar. Dişileri toplayıp çiftlikte köle olarak çalışacakları alanlara götürürken erkeklerin hepsini sonunda öğütücü olan bir banda yerleştiriyorlardı. Doğumdan vahşi bir ölüme giden en kısa yoldu bu hareket eden bant. Ne olduğunu bile anlamadan öğütüyorlardı erkek civcivleri. Dişilerin kaderi de çok parlak sayılmazdı. Ya hemen ölecektin ya da bir sürü ilaç takviyesiyle erkenden olgunlaşıp sürekli yumurtlayacaktın. Yani milyonlarca insanın buzdolabının bir köşesinden alıp tavasına kırdığı bu yumurtanın arkasında çok büyük bir hüzün vardı ama biz bu zalimliği görmediğimiz için sorun yoktu...
(Görmediğimiz için sorun olmaması , büyük bir sorun)
Aşk denen şey garip bir virüstü ve hedef organı ne yazık ki doğrudan beyindi.
Kelimeler, onlara yaptırmak istediğiniz işleri her zaman beceremezler. O yüzden müzik vardır. Kelimelerin boşa çıktığı zamanlar için."
Bilge Adamın Korkusu - Patrick Rothfuss
Mesela az önce oturduğumuz şu bank. Her tarafı kırık ve kirli. Kimisi üzerini çizmiş, kimisi bir kısmına tekme atıp kırmış. Niye biliyor musun? Çünkü bu bank sahipsizdi ve insanoğlunun sahipsiz olana karşı tavrı netti. Ya sahip olacaktı ya da sahip olamayacaksa illaki zarar verecekti.
Aşk acısı fiziksel bir acıydı ve aşksız kalan kişiler tıpkı madde bağımlılığında olduğu gibi yoksunluğa girmekteydi.
Çünkü Beyinde benzer bölgelerin etkilenmesi söz konusuydu.
İnsan optik bir illüzyon aslında. Zira senden uzaklaştıkça gözünde büyürken, sana yaklaştıkça gözünde küçülür.
Nomofobi Online olamama korkusu. Sürekli online olma hissi o kadar kuvvetliydi ki bu konuda doğabilecek herhangi bir sıkıntı insanlarda anksiyete oluşmasına neden oluyordu.
Herkes için geçerli olabilecek kadar geniş ve belirsiz ifadeleri farkına varmadan kendimiz için özel görme yatkınlığına FORER ETKISI denir. Bu etki yüzünden genelde burç yorumlarının bize uygun olduğunu düşünürüz.
Aslında bakılırsa nörobiyolojik olarak aşk 2 kısımdan oluşuyordu. İlk dönem, yani ilk görüşte aşkı ve tutku dönemini içeren, beyinde fırtınaların estiği dönem. İkinci dönem ise fırtına sonrası daha sakin bir beyinde insanları birbirlerine bağlayan dönem. Aşkın ilk fazı mükemmel bir fazdı. Beynin ödül merkezi üzerinde çok önemli etkileri bulunan dopamin, norepinefrin, vasopressin gibi çeşitli hormonlar bir araya gelerek muhteşem bir etkileşim oluştururlardı.
(İlk faz bitmesin diye bitip bitip tekrar başlayanlar🙂)
Eğer dopamin fazla olursa iç saatin hızlanmakta, az olursa yavaşlamakta. Bu durum, yaşlandıkça zamanın neden daha hızlı geçtiğini açıklıyor. Çünkü yaşlandıkça dopamin salgısında azalma meydana gelir ve bu azalma iç saatimizi yavaşlatarak zamanın daha hızlıymiş gibi algılanmasına neden olur.
(Yani geçen zaman değil,bizmişiz)
Tıpkı yeni alınmış bir ayakkabı gibisin. Zamanla sana alışacağımdan şüphe yok ama şu an canımı oldukça yakıyorsun.
Ne zaman bir şeyi düşünmek istemeseniz nöronlarınız size gıcıklık yaparcasına hep bir ağızdan onun adını söylerlerdi. Sinirbilimin en temel kuralıydı bu.
Pia Mater
Serkan Karaismailoglu
👌
Doktor Serkan Karaismailoglu'nun her cümlesi her ifadesi muhteşem bence. İki kitabını okumuştum. Bu kitabı okumadım ama.