KADINLARIMIZ
“Ana başta tac imiş, her derde ilaç imiş” sözü doğruların yaşanılır kılınması açısından belki en güzeli olsa gerek. Ana olan, sevgili olan, kadın ve kızlarımız, çağlar öncesinden günümüze kadar şiddetin her türlüsüne maruz kalmışlardır.
Günümüzde bile cahiliye dönemini aratmayacak iğrenç uygulamalarla kadınlar sömürülmektedir. Ona reva görülen baskı ister özel alanda, ister kamu alanında olsun “Fiziksel, Görsel ve Psikolojik baskı” olarak sürüyor.
Yoksulluk korkusuyla kadının sokakları arşınlaması, ayrıca hergün şahit olduğu veya çıkması toplum olarak nerelerde olduğumuzun acı tablosudur.
Kürtaj, doğum kontrolüne zorlama, kısırlaştırma, kız ceninin alınması kadının iradesi dışında zorlamalarla onu toplumda sınıflardan en aşağılara itmektedir. Hal böyle olunca kadınlar savunmasız, dayanaksız kalmaktadır. Fakir ve yalnız kadın da her türlü sömürüye müsait olarak hayatını söndürmek için zulüm magandalarına boyun eğmek durumunda kalıyor.
Sosyal devlet yapısının yetersizliğinden dolayı kırsal kesimdeki kadınlara zamanında ulaşılamadığından yılda yaklaşık olarak -1400’ün üstündeki gebelik ve doğuma bağlı- önlenebilir sebeplerden kadınlar ölmektedir.
Cennet, ayaklarının altına serilen anamız, baştacımız bugün medeniyet adına ayaklar altında sürünmektedir. Şehvetperestlerin elinde oyuncak haline getirilen en şerefli varlığın gözyaşlarını kim silecek?
Sırtından para kazanılan, gençliği ve güzelliği sarhoş masalarında meze olan, eskiyip işe yaramayınca da huzurevinde yaşamaya mahkum edilen zavallı bir mahluk haline getirilen kadınlarımıza kim merhamet elini uzatacak?
Medeniyet adına, kadını soyup sokağa salmak; ona verilmiş bir hak değil, bilakis en büyük haksızlıktır. Teşhir tahrik doğurur, bu davranış apacık fuhşa davetiyedir.
Fıtraten nazik, zayıf bir yapıya sahip kadın, kendisini korumaya muktedir değildir. Başkalarına görünüp, eziyet edilmemeleri için örtünmelerinin önemini belirten ayetlerle korunma altına alınmışlardır. Bu bir büyük hikmetin zaruretidir.
Sokaklarda cahiliye devri kadınları gibi kırıla-döküle gezmemeleri, evlerinde oturup ailesinin, milletin yüzünü güldürecek evlatlar yetiştirmeleri kadının en aslî görevi sayılmalı.
“Biz kadını uzun ve bol elbiseden kurtarıp hayatı kazanmaya ortak ettik. İlerici, hür, üretken, modern hale getirdik” diyenler kadının mutluluğu adına ne yaptıklarının farkında değildir.
Hürriyet adına, esaret zinciri kadının boynuna takılınca kendini satan esir durumuna düştü. Düşmana fırsat tanınırsa kalenin kapısından atlılar saldırır. İçeride kıymete haiz ne varsa hepsi yağmalanır.
Günümüz basın-yayın organlarında cazibeyi celbetsin düşüncesinde olanlar, genç kızları ve kadınları oltanın ucundaki yem gibi ekranlarda, gazete ve dergilerde görücüye çıkarmaktadır. Tezgahların başında müşterisinin mal seçiminden önce, kendine sunulan bu ucube haline getirilmiş kızlarla muhatab olunmaktadır. İnsanın böyle meşru görüntülü yerlerde gayrimeşru pazarlaması izan ve irfan sahiplerini derinden üzmektedir.
Toplum olarak ahlaksız bir yaşantı biçimine özenerek, böyle yaşamayı kabul etmek ve bilcümle ahlaksızlığı hoş görmek, olası felaketlere davetiye çıkarmaktadır.
Cahiliye döneminde insanların köle pazarlarında alınıp-satılmaları, günümüz modern dünyasında aynı adetlerin üstü kapalı olarak yaşatılması şaşılacak işlerden değil.
Doğumdan itibaren istenmeyip, hor görülen kızlarımız birer genç kız olduklarında toplum ve birey şiddetinin her türlüsüne ömür boyu tabi tutulmaktadır.
Ülkemizin belli bir kesiminde töre cinayetleri kadın üzerinde odaklanmış durumda. Sosyal güvenceden yoksun kadınlarımız halâ köle muamelesi altında hayatlarını sürdürmektedir.
“Sen tapılacak kadınsın” diye yılışık ağızlarla kadınlardan faydalanmak için onu ilahlaştıran divane görüntülü zavallılara ne demeli? Bu densizlikler kadını yüceltmek adına yapılmıyor. Böylece o ulvî varlığın modern put haline getirilmesi de yanlışların en büyüğü olsa gerek.
Yozlaşmış ve ahlaksızlığın zirvesinde yaşanılan bir toplumda haysiyet ve şerefiyle bütün olumsuzluklara rağmen yaşamak için direnen elleri öpülesi kadınlarımıza ne mutlu...