Bir hadisi şerifte bildirildiğine göre Resulullah (s.a.s)'ın câriyesi Meymune (r. anhâ): "Ey Resulullah! Bize Mescidi Aksa hakkındaki hükmün ne olduğunu bildir" dedi. Resulullah (s.a.s.) da şöyle buyurdu: "Oraya gidin ve içinde namaz kılın. Eğer oraya gidemez ve içinde namaz kılamazsanız kandillerinde yakılmak üzere oraya zeytinyağı gönderin."
Benim de naçizane gayem şudur ki:
Aşağıda Mescid-i Aksa’nın çilesini anlatmaya çalıştığım şiir şeklinde yazılmış fakat aslında bu çileyi anlatmaktan aciz şu üç beş kuru kelimem vesilesiyle gidemediğimiz, ona yapılan o zulme dur diyemediğimiz o kutlu emanete bir dua göndermek. Gidemesek de, Mescid-i Aksa’nın yaralarına merhem olamasak da en azından safımız belli olsun; Mescid-i Aksa’ya olan muhabbetimiz belli olsun. Saygılarımla…
Mescid-i Aksa
Sen ki, tüm Semâvî dinlerin tek gözdesi,
Sen ki, Sahâbe-i Kirâm’ın ilk kıblesi,
Sen ki, isrâ ve miraçın sinesi,
Sen ey Mescid-i Aksa,
Sen ki, bize Süleyman ile Ömer’in hediyesi…
Oysa seni rahat bırakmadılar asırlardır,
Ya almak ya da yıkmaktı niyetleri.
Şimdi hala sana, ya Barbar Haçlı saldırır;
Ya da zalim Siyonistlerin kuduz köpekleri…
Fakat sen,
Allah’ın indinde, etrafı mübarek kılınandın,
Burak’ın yürüdüğü yolda menzildeydin,
Muhammed Mustafa’ya Mecmâ-ı Enbiyâydın,
Ümmetin o mübarek alınlarının değdiği secdeydin,
Sen ey Mescid-i Aksa,
Kapılarına kilit vurulacak kadar kimsesiz değildin…
Şimsi sen,
En az, Filistinli bir çocuk kadar öksüz,
Gazzeli bir yetim kadar mahzunsun.
Duvarlarına soğuk bir yalnızlık sinmiş,
Aksakallı bir ihtiyar misali yorgunsun.
Belli ki kısık gözlerin ufukta sana koşan müminler arar,
Bu zulme dur diyebilen,
Alnını yaslayıp da sinene;
O sermest-i visal ile ‘Elhamdülillah’ diye inleyen,
Ama en çok,
Sana hürriyetini geri veren,
O yiğit müminleri beklersin…
Fakat, bu ne mümkün ey Mescid-i Aksa,
Şimdi sanki kör,
Sanki sağır cümle beşer.
Ya vermiş son nefesini,
Ya da kalbine değmiş bir paslı neşter…
Yüreğinden yoksun ki;
İşte ondan bu zulme sadece seyirci.
Yoksa insan nasıl, ‘ben Müslümanım’ der!
Bekle ey Mescid-i Aksa,
Nasıl ki her gecenin bir sabahı varsa;
Bu hasretin de bir vuslatı olacak.
Sinene değen o Siyonist çizmeleri,
Kendi kan bataklığına saplanacak.
Sana sırt çeviren,
Altın tahtlara sırtını dayayınca;
Tutsaklığını görmezden gelen,
Adı kral ama kendi soytarı olan,
O gafillerin de düşecek elbet bir gün maskesi.
İşte o gün anlayacaklar ne demekmiş,
Mescid-i Aksa’yı unutma zilleti!
Ey benim Mescid-i Aksam,
O yetim yalnızlığına,
Öksüz bir çocuğu andıran bakışlarına,
Kilit vurulu yaralı kapılarına rağmen;
Ne olur sen affet bizi…
Kudüs’te cihad eden canlar hatırına,
Sayıları bir avuç olsa da sana koşan;
Sana ulaşamasalar da
Yollarında akan kanlar hürmetine,
Ne olur sen affet bizi!
Rabbim, vuslatımızı yakın;
Gözyaşımızı ırak etsin.
Dem ki bu dem:
Cümle mümini, senin kubbende cem etsin!..
ERGİN CAN
Eğitimci-Yazar