Günlerden birinde Leyla'ya sormuşlar:
Kays mı seni daha çok sevdi, sen mi Kays'ı?
Hiç düşünmeden atılmış biçare Leyla:
Elbette ben onu daha çok sevdim.
Peki buna delilin nedir? O senin uğrunda çılgına dönüp de adı Mecnun'a çıkmışken nasıl onun aşkından daha ziyade bir aşka sahip olduğunu iddia edersin.
Leyla'nın cevabı çok samimi olmuş:
O bana olan aşkını gitti ona buna anlattı, adımı dile düşürdü; bense onun sevgisini işte şuramda, ta yüreğimin içinde saklayıp durdum da kimseciklerle paylaşmadım. Şimdi ben onu daha çok sevmiş değil miyim sizce?!..
Leyla'nın ona buna anlattığı dediklerine bir bakın siz; dağlarda kurtlar, ceylanlar, güvercinler, aslanlar... Yani hepsi dilsiz, hepsi konuşma yeteneğinden yoksun. Leyla buna rağmen diyor ki aşkımı başkalarıyla paylaştı, bense hiç kimseciklere söylemedim, hep sakladım. İşte bu yüzden aşk bir sırdır. Belki de bu yüzden eskiler sevgilinin adını dillendirmeyi ayıp saymışlardır. Sevgilinin kim olduğu, nerede olduğu kimseciklere söylenmez. Hele sevgili ile arada olup bitenler yani aşk u alaka bahsi bir mahremiyettir. Seven ile sevilenden başkasını ilgilendirmez. Hele bugünün gençlerinin yaptığı gibi iki sevgili arasında geçenlerin üçüncü kişilere ballandıra ballandıra anlatılması ne büyük densizliktir?
İskender PALA
Yorum yapmıyorum artık!